06 Aralık 2021 23:33

Siyaset Bilimci Aytaç: ‘Siyasi sır’ ile ‘devlet sırrı’ ayrımı belirsizleşti

"Siyasi casusluk" suçlaması iktidarın en sık kullandığı argümanlardan biri. Peki neden bunu kullanıyor? Bu kavramın bir karşılığı var mı? Siyaset Bilimci Ahmet Murat Aytaç ile konuştuk.

Fotoğraf: Ahmet Murat Aytaç

Paylaş

Çağrı SARI
İstanbul

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının yürüttüğü “ siyasi casusluk” soruşturması kapsamında gözaltına alındıktan sonra tutuklanarak cezaevine konan DEVA Partisi kurucularından Metin Gürcan’ın tutuklanması yeni soruşturmaların kapısını aralıyor.

İddiaya göre, Ankara Cumhuriyet Savcılığı soruşturma kapsamını genişleterek, yabancı diplomat ve kuruluşlardan “analiz, rapor” başlıklı yazılar yazarak para alan gazeteci ve siyasileri de mercek altına alınacak.

İktidar uzunca süredir kullandığı “siyasi casusluk” suçlamasını yaygınlaştırıyor mu? Fon alan STK’ler yabancı yayınlara haber yapan, analiz geçen gazeteciler de bu siyasi casusluk suçlamasına mı maruz kalacak? Bu sorular yanıtsız. Ancak iktidar neden böyle bir yola başvuruyor sorusuna Siyaset Bilimci Ahmet Murat Aytaç AKP, açıkça otoriter politikalara yöneldikten sonra özellikle iktidarını genel hukuk normları, uluslararası demokratik standartlar veya evrensel insan hakları üzerinden değerlendiren oluşumlara karşı bir cephe aldı. Böyle bir yönteme başvurmanın temel amacı iktidarı sorumluluk, hesap verilebilirlik ve siyasi denetim alanının dışına çıkarmaktır ve denetimden bağışıklık iktidarın bugün en çok ihtiyaç duyduğu şeylerin başında gelmektedir” dedi.

Siyasi casusluk gibi argümanları sıklıkla gördüğümüzü ifade eden Aytaç, bugünkü sistemin iktidarın kararları ile ulusun çıkarlarını, hükümetin “siyasi sırları” ile “devlet sırrı” arasındaki ayrımları giderek daha da belirsizleştirdiğini de söyledi.

Aytaç şöyle dedi:  “Bunun ardındaki mekanizmaları kavrayabilmek, ortaya çıkarabileceği bazı sonuçları öngörebilmek için, önce günümüz Türkiye’sinde siyasetin almış olduğu genel biçimi anlamak gereklidir. Zira casusluk, tıpkı diğer sosyal meseleler gibi, toplumun siyasal biçimlenişinden bağımsız olarak ele alınamaz. Günümüz dünyasında her devletin kendine özgü sırlarının olması ne kadar doğal kabul ediliyorsa, o sırları açığa çıkarmak için bazı faaliyetler yürütmesi de o kadar doğal karşılanıyor. Bu ve bunu gibi sebeplerden ötürü casusluk zorunlu olsa da gizli yürütülmesi gereken bir iş biçimini alıyor. Böylesi bir zorunluluğa tabi olmak hukuk devleti ilkesine bağlı bir siyasal toplum için hazmı son derece güç olsa da kaçınılmaz görünen bir çelişki doğurur: Yurttaşlarının özgürlüklerini korumak için onların özgürlüklerine müdahale etmek, hukuk ilkelerini çiğnemek gerekir. Bu nedenle söz konusu faaliyetler bir şekilde kamuoyuna yansıdığında kabul edilmesi imkânsız bir skandal biçimini alır. İzleyen tartışma sürecinde meşru devlet eylemin ne olduğu, devlet suçlarının cezalandırılması, kamu ve özel ayrımının sınırlarının daha güçlü bir şekilde belirlenmesi gibi temalar öne çıkar. Bu olayı haber yapan gazeteciyi, durumu protesto eden aktivisti vb casus olarak suçlayıp cezalandırmak kimsenin aklına gelmez”

ZÜLFÜYARA DOKUNAN BİR KONUDA HABER YAPMAK “VATANA İHANET” İLE SUÇLANABİLİR

Türkiye’ye baktığımızdaysa sürecin çok daha farklı işlediğini görüyoruz. Bu gibi süreçlerde hukukiliğin hep devleti zayıflatan vazgeçilebilir bir lüks, gazetecilik etiği, bilimsel araştırma etiği, tıp etiği gibi kaynağı ulusal kültürün üstünde olan evrensel mesleki değerlerin bir yanılsama, hatta karşı istihbarat örgütleri tarafından kurulmuş bir “bal tuzağı” olduğu yönündeki argümanlar öne çıkar. Kamuoyunda “MİT Tırları” olarak bilinen olayın haberleştirilmesinden Büyükada’da hak savunucularının toplantılarının basılmasına, 17-25 Aralık sürecinde ortalığa saçılan bilgilerin örtbas edilmesinden Gezi sürecine uzanan geniş bir yelpazede gazetecilerin, aktivistlerin, siyasetçilerin ve kamu görevlilerinin kriminalize edilip gerçeklerin görelileştirilmesinde hep bu argümanları işbaşında görmüştük. Çünkü bugünkü sistem iktidarın kararları ile ulusun çıkarları, hükümetin “siyasi sırları” ile “devlet sırrı” arasındaki ayrımların giderek daha da belirsizleşmesine yol açmaktadır. Zülfüyara dokunan bir konuda haber yapmanın, analiz veya rapor hazırlamanın, araştırma yapmanın kolaylıkla “vatana ihanet” veya “siyasi casusluk” olarak damgalanması mümkün. Bu bakımdan sürecin bir tür cadı avına dönüşmesi ihtimali vardır. Zira böyle bir yönteme başvurmanın temel amacı iktidarı sorumluluk, hesap verilebilirlik ve siyasi denetim alanının dışına çıkarmaktır ve denetimden bağışıklık iktidarın bugün en çok ihtiyaç duyduğu şeylerin başında gelmektedir.

YERLİ VE MİLLİ İDEOLOJİK SÖYLEM

Yeni Şafak’ın “Türkiye’nin Düşmanları Kılıçdaroğlu’nun dostlarına para yağdırdı” başlıklı haberde yer alan “Yurt dışı merkezli Türkiye düşmanı kuruluşlardan, muhalif basın-yayın organları ve STK’lere para yağıyor. ABD, İngiltere, Belçika, Kanada ve Almanya merkezli kuruluşlar arasında FETÖ ve PKK savunuculuğu yapanlar da, istihbarat servisleriyle çalışanlar da var” şeklindeki haberini sorduğumuz Aytaç, AKP’nin iktidarının yerli ve milli ideolojik söyleminin kendini en çok tekrar eden argümanlarından biri olduğuna dikkat çekti.

İktidar blokunun fon tartışmasını “siyasi casusluk” faaliyetinin parçası olarak gördüğüne işaret eden Ahmet Murat Aytaç, şu ifadeleri kullandı: “AKP, açıkça otoriter politikalara yöneldikten sonra özellikle iktidarını genel hukuk normları, uluslararası demokratik standartlar veya evrensel insan hakları üzerinden değerlendiren oluşumlara karşı bir cephe aldı. Hatta biraz genelleyerek diyebiliriz ki yerli ve milli oluş söylemi böylesi evrensel ölçütlerin sınamasından kurtulmanın bir aracı olsun diye geliştirildi. Böyle bakıldığında mahiyeti gereği küresel olan ve varlığını evrensel demokratik değerlere borçlu olan sivil toplumun hedef tahtasına yerleştirilmesinde şaşılacak bir yan yok. Etkin yurttaş katılımı, kamusal alanın güçlendirilmesi, yanı sıra haklar ve özgürlükler alanının geliştirilmesi esasen hesap verilebilirlik ve siyasi denetimle, yani kurallarla bağlı ve hukukla sınırlı bir yönetim imgesini temsil etmektedir. Bu imgenin iktidara cazip gelmemesini, ana muhalefetin, sivil toplum örgütlerinin vb. böylesi bir “satılmışlık” yahut “casusluk” ithamına maruz kalmasının esas nedeni olarak görüyorum. (İstanbul/EVRENSEL)

ÖNCEKİ HABER

Sedat Peker'in yakını: Bu sabah itibariyla irtibat kuramadık

SONRAKİ HABER

İzmir Tabip Odası, doktoru yaralayan sanığa üst sınırdan ceza istedi

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa