Cumhur İttifakı tabanını konsolide etmek istiyor
Cumhurbaşkanı Erdoğan, “AB’nin Kavala ve Demirtaş kararlarını tanımıyoruz” ifadesini Demirtaş’ın Avukatı Karaman ve Siyaset Bilimci Tosun ile konuştuk: Tabanı konsolide etme çabası
Selahattin Demirtaş fotoğrafı: MA & Osman Kavala fotoğrafı: osmankavala.org
Şerif KARATAŞ
İstanbul
Cumhurbaşkanı Erdoğan, “AB’nin Kavala ve Demirtaş kararlarını tanımıyoruz” çıkışını bir kez daha yaptı. Demirtaş’ın Avukatı Mahsuni Karaman, “Demirtaş’ın da Kavala’nın da kendisinin elinde ‘siyasi rehine’ olduğunun” açık ifadesi olarak değerlendirdi. Siyaset Bilimci Prof. Dr. Tanju Tosun ise, Erdoğan AB karşıtlığı üzerinde Cumhur İttifakının tabanını konsolide etmek istediğine vurgu yaparak, “Ekonomik krizin şiddetlendiği bir dönemde söylemde olsa bile bir ‘hayali öteki’ yaratmak, bundan siyaseten fayda ummak Türkiye’de otoriter milliyetçi-muhafazakar sağın pragmatik siyaset anlayışının da bir ürünü” değerlendirmesinde bulundu.
Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, Katar ziyareti sonrasında gazetecilere açıklama yaptı. Türkiye’nin üyesi olduğu Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesinin Türkiye’ye Osman Kavala dosyasıyla ilgili Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) ihlal kararını uygulamaması nedeniyle resmi bildirimde bulunması konusu Erdoğan’a soruldu. Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Avrupa Birliği’nin Kavala’yla, Demirtaş’la, şununla, bununla ilgili aldığı kararları tanımıyoruz. Yok farz ediyoruz” dedi. Erdoğan’ın, AB çıkışını Siyaset Bilimci Prof. Dr. Tanju Tosun ve Demirtaş’ın Avukatı Mahsuni Karaman ile konuştuk.
"SAĞIN PRAGMATİK SİYASET ANLAYIŞININ DA BİR ÜRÜNÜ"
Siyaset Bilimci Prof. Dr. Tanju Tosun, Türkiye’nin üye olduğu Avrupa Konseyi bir Avrupa Birliği’nin (AB) organı olmadığını hatırlatarak, şu değerlendirmede bulundu: “Bununla birlikte evrensel hukuk çerçevesinde üye ve aday/aday adayı devletlerin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinde (AİHS) yer alan yükümlülüklerini yerine getirip getirmedikleri konusunda AB organlarıyla istişare yapan bir kurumdur. Kanımca Cumhurbaşkanı bu ayırımı biliyor. Fakat gelişmeyi AB’ye atıfta bulunarak değerlendirmesi, Türkiye’de konjonktürel olarak yükselen AB karşıtlığı üzerinden toplumdan destek almak, tutukluluğun seçmen nezdindeki meşruiyetini yükseltmek, siyaseten bundan faydalanmak istiyor olabilir. Cumhurbaşkanı içeride AB karşıtlığının yükseldiği, katı milliyetçiliğin arttığı konjonktürlerde benzer AB çıkışlarıyla Cumhur İttifakının sosyolojik tabanı içindeki AB karşıtlığını konsolide ederek, politik saflarda çözülme olmaması stratejisi izlemekte diye düşünüyorum. Diğer yandan ekonomik krizin şiddetlendiği bir dönemde söylemde olsa bile bir ‘hayali öteki’ yaratmak, bundan siyaseten fayda ummak Türkiye’de otoriter milliyetçi-muhafazakar sağın pragmatik siyaset anlayışının da bir ürünü.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu çıkışının zayıflayan AB-Ankara ilişkilerini önümüzdeki günlerde daha da sorunlu hale getirebileceğini söyleyen Tosun, “AB’nin olmasa bile Avrupa ailesinin bir üyesinin Avrupa’nın evrensel hukuk mevzuatlarının hem uluslararası hem de iç hukuk bakımından emredici hükümleri karşısında bir ülkenin kayıtsız kalmasına Avrupa’nın bakışının olumlu bakması eşyanın tabiatı gereği mümkün değil. Bunun ilişkilere somut olarak yansıması nasıl olur diye baktığımızda, Türkiye’nin Avrupa ailesinden daha da uzaklaşması, bu aile tarafından dışlanması, ilişkilerin zorunlu minimum ilişkiler şeklinde kalmaya devam etmesine yol açabilir” ifadelerini kullandı.
'SİYASİ REHİNE’ İTİRAFI
Demirtaş’ın Avukatı Mahsuni Karaman, Erdoğan’ın, yaptığı son AB çıkışının artık kimseyi şaşırtmadığını ifade ederek, “Çünkü herkes, yaşanan bu sürecin bizzat kendi emri ve isteği doğrultusunda yürüdüğünü biliyor. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de (AİHM) ‘Bu yargılamaların gizli siyasi saikine vurgu yaparak’ ihlal kararı vermişti. Elbette bu siyasi saik hiç gizli olmadı ve öznesi de herkesin bildiği gibi Cumhurbaşkanıdır” dedi. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “400 vekil verin bu iş huzur içinde çözülsün” isteği ile 7 Haziran 2015 seçim sürecindeki Demirtaş’ı hedef gösteren açıklamalarını da hatırlatarak, şunları söyledi: “28 Temmuz 2015 tarihinde ‘…Bu partinin yöneticilerinin bunun bedelini ödemeleri gerekiyor. Bunları dokunulmazlık zırhından sıyırmak suretiyle, biz sırtımızı şuraya buraya dayıyoruz diyenler bu ifadelerin bedelini ödemelidirler’ şeklindeki sözleri ile startı verilen bu süreç, yine Cumhurbaşkanının 2016 yılı ocak ayı içerisinde yaptığı ‘İki eş başkanın yaptığı açıklamalar kesinlikle anayasa suçu... Dokunulmazlıklarının kaldırılması suretiyle başlayacak süreç, inanıyorum ki terörle mücadele açısından ülkemizdeki havayı da olumlu yönde etkileyecektir’ şeklindeki açıklamaları sonrası birkaç ay içinde dokunulmazlıklar bizzat kendisinin talimatı ile kaldırılmıştı. Eş başkanlar Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ ve milletvekillerinin tutuklanması sonrasında, Demirtaş ile ilgili AİHM tarafından ihlal ve serbest bırakma kararı verildiği 20 Kasım 2018 tarihinde ‘Biz de karşı hamlemizi yapar işi bitiririz’ demişti. Bunun üzerine kısa bir süre içinde, Demirtaş’a yaptığı bir konuşma nedeniyle verilen 4 yıl 8 aylık hapis cezası onanmış, AİHM kararı üzerine muhtemel bir tahliye kararının önüne geçilmişti.
2019 eylül ayı içinde, Sayın Demirtaş’ın kesinleşen mahkumiyet kararının ortadan kalkması ve tutuklu olduğu dosyadan tahliye olması üzerine, Yüksekdağ ile birlikte 20 Eylül 2019’da aynı suçlamadan ikinci kez tutuklanması üzerine Cumhurbaşkanı ‘Katil bunlar, serbest bırakamayız, bırakırsak şehitler hesap sorar’ demişti. 9 Aralık 2020 tarihinde ‘Özellikle biz Selahattin Demirtaş gibi bir teröristin bu noktada varsa bir hakkını koruyacak değiliz. Ben inanıyorum ki yargımız Selahattin Demirtaş gibi bir teröriste böyle bir hak tanımaz. Kobanê’nin faili, Diyarbakır’ın faili, Yasin Börü’nün faili odur. Bunları görmezden mi geleceğiz? Yargımız bunları görmezden mi gelecek? Böyle bir teröristin asla önünün açılmasına yol vermeyiz’ diyerek masumiyet karinesi ilkesine aykırı bir şekilde başvurucuyu bir kez daha hedef göstermiştir. 22 Aralık 2020 tarihli AİHM Büyük Daire kararının ardından karardan bir gün sonra, 23 Aralık 2020 tarihinde Cumhurbaşkanı Erdoğan, ‘AİHM terör ile ilgili Türkiye’den giden her kararı onaylıyor. Daha kendi mahkemelerimizden bir karar çıkmadı. İç hukuk yolları tüketilmeden bu kararı alıyorlar. Türkiye aleyhine hareket ediliyor. 50 kişinin ölümüne neden olan birisi nasıl serbest bırakılır? Kendi adamlarını koruyorlar. Bu karar bizi bağlamaz’ demişti. 27 Ekim’de Cumhurbaşkanı bir kez daha konuşmuş ve Bakanlar Komitesinin Türkiye hakkında ihlal prosedürü başlatma ihtimaliyle ilgili soruya ‘Biz bildiğimizi okuruz. Konsey bildiğini mi okur, okusun’ cevabını vermişti. Dolayısıyla bugün yapılan açıklama, öteden beri yaptığı açılamalarının devamı olup Demirtaş’ın da Kavala’nın da kendisinin elinde ‘siyasi rehine’ olduğunun açık ifadesidir.”
Karaman, Demirtaş’ın yargılanma süreciyle ilgili, “Sayın Demirtaş, bildiğiniz gibi Kobanê kumpas davasında 20’yi aşkın siyasetçi ile birlikte halen tutuklu. AİHM kararı ve bu kararın infazının denetimini yapan Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesinin periyodik kararlarına rağmen, Cumhurbaşkanının açık talimatları nedeniyle tahliye edilmiyor. Diğer taraftan Sayın Demirtaş ile ilgili halen değişik mahkemelerde süren 30’a yakın dava bulunmakta. Tüm bu siyasi güdümlü yargısal süreç, doğrudan veya dolaylı olarak Saray eliyle eş güdümlü bir şekilde sürdürülüyor. Yargı eliyle yapılan işin özeti şu: ‘Tutukluluğu kalkınca hükümlü yapılıyor, hükümlülüğü kalkınca tutuklanıyor’ maalesef ve bu sarmal bu şekilde devam ediyor” dedi.