12 Aralık 2021 23:15

Erdoğan’ın Katar ziyareti: Bir dolu anlaşma yapıldı ama para yok

Erdoğan'ın BAE ve Katar ziyaretleri Arap basınında geniş yer buldu. Bir yandan dış politikada dönüşe dikkat çekilirken bir yandan Türkiye'deki ekonomik kriz için para arandığı yorumları öne çıktı.

Fotoğraf: DHA

Paylaş

Erdoğan’ın daha önce birçok konuda karşı karşıya geldiği ülkelerle ilişkileri yenilemek için attığı adımlar, Arap dünyasında ilgiyle izlenmeye devam ediyor. Şüphesiz ki Körfez ülkeleri ve Mısır’la aradaki ihtilaflar tek alanda yaşanmıyor. Hemen hemen bölgesel bütün dosyalarda özellikle Suudi Arabistan’ın ve BAE’nin başını çektiği Körfez İşbirliği Konferansı ülkeleriyle karşı cephelerde saf tuttu. Lakin son dönemde BAE’ye ve Katar’a yaptığı ziyaretlerde kullanılan dil, belirgin bir şekilde değişti.

Katar’ın Erdoğan yönetiminin dış politikasında önemli bir yere sahip olduğu herkesin malumu. Mısır ve Libya dosyaları başta olmak üzere birçok noktada ortak tutum takındılar. 2019 haziranında Suudi Arabistan,BAE, Bahreyn ve Mısır, Katar ile olan kara, hava ve deniz sınırlarını kapatıp ülkeyle ekonomik ilişkilerini tamamen kestiğinde Erdoğan maddi, siyasi ve askeri olarak yanında durmuş ve binlerce asker göndermişti. Ülkede hâlâ bir Türkiye üssü mevcut. Kuşkusuz Erdoğan’ın Katar dışında diğer Körfez ülkeleriyle ve özellikle daha önce birçok konuda hedef tahtasına koyduğu Suudi Arabistan ve BAE’yle ilişkileri yeniden kurmak istemesi, bölgede Amerikan stratejisine yeniden bağlanma konusunda gösterdiği çabanın bir parçası. Lakin ülkenin yaşadığı ekonomik buhranın ortaya çıkardığı “acil para ihtiyacı” bu değişimde belirleyici bir faktör olarak orta yerde duruyor.

SUUDLARA VERİLEN ÖRTÜLÜ MESAJLAR

Bir nevi Suudi devletinin sözcüsü konumunda olan al Arab gazetesi, gelişmeleri en yakından takip eden gazetelerden biri. Gazetede Erdoğan’ın BAE ve Katar ziyaretleriyle ilgili manşetten birçok haber analiz yayımlandı. Bir analizde “Gözlemciler, Katar’ın daha önceki ziyaretlerinde Türkiye’yle büyük anlaşmalar imzaladığını, ancak artık özellikle askeri ve yatırım alanlarında aynı boyutta yeni anlaşmalarda boğulamayacağı fikrinde” yorumu yapılırken “Erdoğan Doha’da Muhammed bin Selman’a ne mesajlar bıraktı?​” başlıklı bir başka analizde Fransa’nın Suudi Gazeteci Cemal Kaşıkçı davasındaki şüphelilerle ilgili bir Türk tutumunun olmamasını bin Selman’a verilmek istenen mesajlara bağladı. Gazetede, verilmek istenen mesajın ana başlığının sükunet ve sessizlik, farklılıkları unutmaya çalışmak ve geçmişteki suistimalleri affetmeyen tek bölgesel devlet olan Krallık ile güven inşa etmeyi hedeflemek olduğunu ifade etti.

BİN SELMAN GÖRÜŞMEYİ REDDETTİ

Gazete Erdoğan’ın Doha’yı ziyaret edecek olan bin Selman’la görüşmek istediğine dair haberlerin sızdığını yazdı. Analizde, “Cumhurbaşkanı, Doha’da bir görüşme yapma arayışıyla ilgili sızıntıların ardından bu mesajları doğrudan Suudi Veliaht Prens’e iletme fırsatı bulamadı. Ancak görüşmenin zorluğuna ilişkin resmi açıklamalar, Doha’ya yapılan iki ziyaretin başlangıç tarihlerinin ayrı olduğunu söylüyor. Prens Muhammed bin Selman’ın bu görüşmeden pek hazzetmediğine dair haberler varsa, bu da Riyad’ın Ankara ile yakınlaşma zamanının henüz gelmediğine inandığı anlamına geliyor” denildi. Gazete bir başka analizde “Erdoğan Doha’da: Sıcak bir karşılama ve bir paket anlaşma ama para yok” başlığını kullandı. Bakan Mevlüt Çavuşoğlu’nun belirttiğinin aksine ziyaretin temel nedeninin ekonomik olduğuna dikkat çekti. Tabii Müslüman Kardeşlere yakınlığıyla bilinen al Kuds al Arabi gazetesinde olduğu gibi süreci tamamen olumlayan ve Erdoğan’ın başkent Doha’dan yeni bir açılım yaptığını savundu.

TARİHİN EN PAHALI ARABULUCULUĞU

Fransız Cumhurbaşkanı Macron, Lübnan ile Suudi Arabistan arasında krize dönüşen Enformasyon Bakanı George Kardahi’nin açıklamalarından sonra iki ülkeyi uzlaştırma amacının da olduğu bir bölge turuna çıktı. Hatırlanacağı üzere “Husilerin silahlı bir örgüt olarak kendi toprağını savunduğunu düşünüp düşünmediğine” ilişkin bir soruya “Tabii ki toprağını koruyor. Şahsi görüşüm, Yemen’de bu savaşın sona ermesi gerekiyor. Savaş uçaklarıyla evler, binalar, köyler ve şehirler saldırılara maruz kalıyor” yanıtını vermişti.

Rai al Youm gazetesi krizin esas sebebinin bakanın açıklamaları değil Lübnan Hizbullah’ının ülkedeki etkinliği olduğu değerlendirmesine yer verdi. Macron’un ziyareti sırasında Körfez turunun ilk durağı olan BAE ile 80 adet yeni nesil Rafale uçağı satın almak için imzaların atıldığına ve Abu Dabi ile Riyad’a yaptığı üç günlük ziyaretin ardından cebinde 20 milyar dolardan fazla silah anlaşmasıyla ülkesine döndüğüne dikkat çekerek bunu, “Tarihin en pahalı ara buluculuğu” olarak nitelendirdi.

Başyazıda, “Suudi Dışişleri Bakanı Prens Faysal bin Farhan bin Abdullah al Suud; ‘Lübnan’daki asıl sorunun Kardahi’nin açıklamaları değil, Hizbullah’ın ve silahlarının ülke üzerindeki hegemonyası olduğunu’ ilan ederken haklıydı” denildi.


ERDOĞAN DOHA’DA: SICAK BİR KARŞILAMA VE BİR PAKET ANLAŞMA AMA PARA YOK

Al Arab

Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, mali krizden çıkmak ve lirayı sürekli düşüşten kurtarmak için Katar ziyareti sırasında aradığı acil mali desteği alamadı. Ayakta alkışlanmasına ve ne zaman hayata geçirileceğini bilmediği bir yığın anlaşma olmasına rağmen durum bu.

Erdoğan, Doha’ya yaptığı önceki ziyaretlerinde görülen olağan kibirliliğini yumuşattı. Katar’ın ülkesine verdiği desteği ve Doha’nın Ankara’ya içinde bulunduğu mali krizde verdiği desteği uzun uzun anlattı. Gözlemcilerin söylediği bu hamlenin, Türkiye’nin Katar desteğine acil ihtiyacının boyutunu ortaya koyduğu. Ancak bu açıklanmadı ve bunun önündeki engeller bilinmiyor.

Türk Cumhurbaşkanı, Katar Emiri Şeyh Tamim bin Hamad al Sani’nin huzurunda Katar’ın Türk ekonomisine yönelik spekülatif saldırılarda her zaman Türkiye’nin yanında olduğunu ve güvenini gösterdiğini söyledi. “Hem Katar’da hem de ülkemizde güvenlik ve istikrar arasında ayrım yapmıyoruz” dedi.

Dışişleri Bakanı Mevlut Çavuşoğlu, “Katar’a belirli bir para göndermelerini istemek için gelmedik. Biz sadece ilişkilerimizi geliştirmek için buradayız” dedi. Ancak Erdoğan’ın ziyaretinin asıl amacını saklamaya çalışan Türk Dışişleri Bakanının sözlerine rağmen, Katar Merkez Bankası başkanı ile Türk mevkidaşı arasında yapılan Katar fonlarının gündeme gelmesine engel olmadı. Katar Haber Ajansı, iki yetkilinin görüşmede finans ve bankacılık alanlarındaki ikili ilişkileri ve bunları geliştirmenin yollarını tartıştığını bildirdi. Ortak bir açıklamada, Türkiye ve Katar’ın iki merkez bankası arasındaki para takası anlaşmasını uzatmaya karar verdiği belirtildi.

Salı günü iki ülke arasındaki Yüksek Stratejik Komitenin yedinci oturumunun toplantısında, bir dizi alan ve sektörde 15 iş birliği anlaşması imzalandı. Anlaşmaların içeriği hakkında yayımlanan bilgilere göre anlaşmalar, geleneksel alanlarla ilgiliydi. Daha önceki ziyaretlerde olduğu gibi mali veya askeri alanda özel bir anlaşmaya değinilmedi. Anlaşmalar, afet ve acil durum yönetimi, sağlık ve tıp bilimleri, din işleri ve İslamofobi ile koordinasyon gibi alanları ve medyayı kapsıyordu.

Gözlemciler, Katar’ın daha önceki ziyaretlerinde Türkiye’yle büyük anlaşmalar imzaladığını, ancak artık özellikle askeri ve yatırım alanlarında aynı boyutta yeni anlaşmalarda boğulamayacağı fikrinde. Türk Cumhurbaşkanının faiz oranlarını düşürmekte ısrar ederek dünyada yürürlükte olan ekonomik mantığa meydan okuduğu ve liranın çok değer kaybetmesi nedeniyle artık ekonominin dayanamayacağı bir durumda Türk müttefikine desteğini artırması gerekmesine rağmen.

Gelişmeleri izleyen analistler Türkiye cumhurbaşkanının ülkesi ile Körfez ülkeleri arasındaki ortak boyuta odaklanmasının, Suudi Arabistan’ın kapılarını çalamamasının ardından yaşadığı hayal kırıklığını gizlediğine inanıyor. Özellikle Suudi Veliaht Prensi’yle Doha’da “tesadüf toplantısıyla” ile  bir araya gelmeye çalışmış ve  bunu başaramamışken. Gözlemciler, Suudi Arabistan’ın Veliaht Prensinin Katar’da kısa süreli bir görüşmeyle kazanç sağlayamayacağına dikkat çekiyor. İlişkileri düzeltmeye giden yolun, geçtiğimiz yıllarda Suudileri gücendiren Türkiye’nin tutumlarını gözden geçirmekten geçtiğini ifade ettiler.


ERDOĞAN KATAR’DA: DOHA KAPISINDAN TÜRK AÇILIMI

Al Kuds al Arabi
Başyazı

Katar Emiri Şeyh Tamim bin Hamad al Sani’nin daveti üzerine Cumhurbaşkanı Erdoğan, iki ülke arasındaki Yüksek Stratejik Komitesinin yedinci toplantısına başkanlık etmek üzere Doha’ya geldi. Türkiye’nin Arap Körfezi bölgesi ile yapıcı ve tarihi ilişkileri yeniden geliştirme konusundaki eğilimini yansıtan üst düzey bir diplomatik, ekonomik, askeri ve güvenlik heyeti eşliğinde ziyaret gerçekleşti. Bu hamle aynı zamanda bölgedeki aktif ülkelerle Filistin sorunu, Irak, Suriye, Yemen’deki durumlar ve kalkınma ve yatırım iş birliği de dahil olmak üzere birçok konuda diyalog başlatmakla ilgili daha geniş bir yaklaşım çerçevesine de giriyor. Afganistan’daki gelişmeler gibi bölgesel dosyalar da gündemden eksik değil.

Katar-Türkiye ilişkileri göz önüne alındığında, Doha’nın Türkiye’nin bu yönelim eksenlerine geçişine açılan kapı olması doğaldı. Katar; Ankara’nın Arap dünyasıyla ilişkileri arasında yalnızca en gelişmişi değil, aynı zamanda her düzeyde en istikrarlı ve zengin olanıdır. Bu nedenle, üzerine yatırım yapılabilecek ve üzerine inşa edilebilecek bir rol modelini temsil eder. İki ülke arasındaki iş birliğinin çeşitli boyutlarına ek olarak, geçmişte üzerinde anlaşmaya varılan çeşitli ikili iş birliği biçimlerinin Erdoğan’ın Doha ziyareti sırasında daha fazla tanık olacağını belirtmek yeterlidir. Kalkınma, ticaret, sağlık, üretim, yatırım, yardım, kültür, gençlik ve spor alanlarında 90’dan fazla anlaşmaya ulaşacak.

Özellikle Körfez boyutunda, Erdoğan’ın Doha ziyareti özel bir önem kazanıyor. Çünkü Körfez evini restore etmek için kayda değer veya yüksek düzeyde çabalara tanık olan al Ula zirvesinin verilerine dayanarak bölgeye bir Türk açılımı başlatılıyor.

Erdoğan’ın Doha ziyareti sırasında gündeminde iki ülke arasında 2014 yılında imzalanan Askeri İşbirliği ve Savunma Sanayii Anlaşması kapsamında kurulan Katar-Türkiye ortak el Rayyan üssüne de ziyaretin yer alması dikkat çekti. Özellikle Katar’a yönelik kuşatmanın dayatılması ve atmosferdeki gerginliğe dahil olan bazı taraflar arasındaki tehdit tonunun tırmanmasını takip eden koşullarda, ileri düzeyde askeri, eğitim ve lojistik koordinasyon sağladı. Bu, Doha’nın barışa, açıklığa ve kalkınmaya açılan kapı rolüne özel bir güvenlik ve askeri karakter kazandırıyor.


ASIL SORUN HİZBULLAH!        

Rai al Youm
Başyazı

Fransa Cumhurbaşkanı, Abu Dabi ve Riyad’a yaptığı üç günlük ziyaretin ardından cebinde 20 milyar dolardan fazla silah anlaşmasıyla ülkesine döndü. Bölgedeki muadilleri arasında bakıldığında tarihin gördüğü en pahalı ara buluculuktur.

Körfez turunun ilk durağı olan BAE, geçtiğimiz cuma günü 80 adet yeni nesil Rafale uçağı satın almak için toplam 16 milyar avroluk bir anlaşma imzaladığını duyurdu. Anlaşma, BAE’yi Fransız uçak üretim şirketi Dassault’u en büyük denizaşırı müşterisi yaptı.

Suudi Arabistan Krallığı, Başkan Macron’un onuruna ve ara buluculuk çabalarını takdirle herhangi bir silah alımı satın alımını açıklamadı. Onu kriz ağacının tepesinden indirdi. Ancak ziyaretin kendisi “ücretsiz” olmayacak ve Kardahi krizinin tozu yatıştıktan sonra ister silah anlaşmaları ister müteakip ticari anlaşmalar yoluyla olsun, Suudi hazinesi tarafından ödenmesi gereken büyük bir bedel olmalı.

Fransız Cumhurbaşkanı, Suudi Gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın öldürülmesinden bu yana Suudi Arabistan Krallığı’nı ziyaret eden ve ülkesinin lideri ve fiili hükümdarı olarak Suudi Veliaht Prensi Muhammed bin Selman ile görüşen ilk Batılı liderdir. Bu, tecridi kırmak, üzerindeki diplomatik kuşatmayı kaldırmak ve babası Kral Selman bin Abdülaziz’in ardından ülkesinde resmen iktidara gelmesi için onun itibarını iade etmek için bir plan başlatmak anlamına geliyor.

Prens Muhammed bin Selman, kendisine en duyarlı olan sinire dokunduğu, yani Krallık için mali, insani ve siyasi bir kanama oluşturan Yemen’deki savaşı kınadığı için Kardahi’den intikam almak istedi.

Kardahi Sendromu; istifaya zorlandıktan sonra Lübnan ulusal çıkarlarını kendi çıkarının ve kişisel onurunun önüne koyma ve Suudi Arabistan’da çalışan 200 bin Lübnanlının sınır dışı edilmesini önlemek bahanesiyle manşetlerden ve hem özel hem de resmi kesimlerdeki ilgi çemberinden kaybolacak. Ancak genel olarak Lübnan krizi ve Suudi-Lübnan ilişkileri devam edecek.

Prens bin Selman, ara bulucu Başkan Macron’un huzurunda Lübnan Başbakanı Necip Mikati’yi aradı. Ancak bu arama, başbakanın Krallığı ziyaret etmesi için herhangi bir davet veya Lübnan’daki finansal ve yaşam krizlerini çözme ya da geri çekilen dört büyükelçinin dönüşü vaadini içermiyordu.

Bu tür krizlerde Suudi kurumları; özellikle Filistin Kurtuluş Örgütü başta olmak üzere önceki deneyimlerden yola çıkarak kendi şartlarını başkalarına dayatma ve uygulamasını isteme alışkanlığındadır. Beklentileri yükseltmek dışında hiçbir vaatte bulunmaz.

Suudi Dışişleri Bakanı Prens Faysal bin Farhan bin Abdullah al Suud; “Lübnan’daki asıl sorunun Kardahi’nin açıklamaları değil, Hizbullah’ın ve silahlarının ülke üzerindeki hegemonyası olduğunu” ilan ederken haklıydı. Kardahi istifa etsin, görevden alınsın ya da Enformasyon Bakanlığında kalsın iki ülke arasındaki kriz devam edecek.

ÖNCEKİ HABER

"Erdal Eren, her koşulda mücadelenin gelişip ilerleyebileceğinin sembollerindendir"

SONRAKİ HABER

Antepli işçiler: İnsanca bir asgari ücret olmazsa daha güçlü mücadele edeceğiz

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa