İnsanca bir yaşam mücadelesi için
"Oturamadığımız binalar binemediğimiz otomobiller, giyemediğimiz elbiseler üretiyoruz. Beceriksiz değiliz. Peki, bizde eksik olan ne? Eksikliğimiz patronlar örgütlüyken biz işçilerin örgütsüz olması."
Fotoğraf: Eren Ergine/Evrensel
Halil İMREK
EMEP GYK Üyesi
İşçiler için hayatın giderek çekilmez hale gelmesi, artan hayat pahalılığı, TL’nin değer kaybetmesi, yüksek enflasyon ve işçilerin düşen alım gücü asgari ücretin erkenden ve daha çok konuşulmasını beraberinde getirdi. İşçiler bu koşullarda asgari ücretin gündemin ilk sıralarında yer almasını önemli bulurken diğer yandan yaratılan yüksek beklentiyle “Bu sefer fazla artış olacak, hükümet de patronlar da asgari ücretin artmasını istiyor” söylemleri gelişti. Oysaki patronların artış dediği enflasyon zammı ve asgari ücretteki verginin devlete yüklenmesi, yani patronların ödemeyeceği vergi parasının işçiye verilmesi şeklindeydi.
9 Aralık’ta patron temsilcisi TİSK’in ev sahipliğinde gerçekleşen Asgari Ücret Tespit Komisyonu üçüncü toplantısında TİSK 3 bin 500 lira önerirken, işçiyi beklentiye sokan, “İşçinin mutlu olacağı bir rakama imza atmak istiyoruz. Rakam açıklamıyorum ama herkesi memnun edecek bir rakam olacak” deyip duran Türk-İş de 3 bin 900 lira (Sonrasında 4 bin dendi) istedi. Kendisini daha çok hakem gibi gösteren ama her görüşmede patronlarla hareket eden hükümetten ise bir rakam açıklanmadı ancak güvenilirliği tartışılan TÜİK’in açıkladığı enflasyon oranı ortada: Yüzde 21.
YILBAŞINDA 383 DOLAR, YANİ 5 BİN 316 TL’YDİ
1 Ocak 2021 yılından itibaren geçerli olan 2 bin 825 TL’lik asgari ücretin karşılığı bugün 383 dolar. Bu rakam şu an 5 bin 316 lira yapıyor. Gerçek enflasyon ise yüzde 60 seviyelerinde. Kömür fiyatına göre asgari ücret artsa 8 bin 500 lira, un fiyatına göre artsa 7 bin 500 lira, ayçiçeği yağının fiyatına göre artsa 6 bin 500 lira, şeker fiyatına göre artsa asgari ücretin 6 bin lira olması gerekiyor. Üstelik bu hesap temel ihtiyaçlar üzerinden yapılıyor.
ÜRETENLER YOKSULLAŞIYOR
Bütün zenginlikleri işçiler üretiyor ama işçiler ürettikçe yoksullaşıyor. Daha yeni açıklananan ‘dünya eşitsizlik raporu’na göre Türkiye’deki toplam servetin yüzde 67’si, en zengin yüzde 10’un elinde. En yoksul yüzde 50’ye ise tüm gelirin yalnızca yüzde 12’si kalıyor. BBC Türkçe’nin aktardığı rapora göre, en tepedeki yüzde 1’in 1990’ların ortasından bu yana biriken tüm ek servetin yüzde 38’ini aldığını, en alttaki yüzde 50’ye ise bu birikimin sadece yüzde 2’sinin verildiğini ortaya koydu.
Sonuçta bir üretim var. Bu üretim 84 milyon için eşit şekilde kullanılmıyor. Bir avuç zengin bütün servete el koyuyor. Asıl değeri yaratan işçiler bundan pay alamıyor. İşte başta buna itiraz etmek lazım. Çünkü asgari ücret adı üzerinde en az ücret demek, yani çalışmamızın karşılığı olan bir ücret değil.
"SOSYAL BİR ÜCRET!"
İşçi hareketinin/sendikaların gücü ve sınıf çatışmasının şiddeti asgari ücreti sosyal bir ücret olarak ortaya çıkarırken, bugün işçi hareketinin geriye çekilmiş olması, sendikaların güç yitirmiş olması, mücadeleden yüz çevirmesi bütün işçi ücretlerinin asgari ücret düzeyine gelmesine yol açtı. Devletin altına imza attığı ILO sözleşmesinde asgari ücretin dört kişilik bir aile için belirleneceği belirtilirken, ailenin önemini ağzından düşürmeyen AKP yönetimindeki Türkiye’de bir kişinin geçim hesabı üzerinden belirleniyor. Açıktan ifade edilmese de hükümet ve patronlar, “Bizi aile değil, bu işçinin bu parayla bir gün sonra işe gelip gelemeyeceği ilgilendiriyor” diyor. Dolayısıyla asgari ücretin kıstasları insani değil. Başta buna itiraz etmeliyiz.
10 SERMAYE TEMSİLCİSİNE KARŞI 5 ‘SENDİKACI’
Asgari Ücret Tespit Komisyonunun 5 kişisi hükümet temsilcisinden oluşuyor. Belediyeler de katıldığında devlet kendi kurumlarında milyonlarca işçi çalıştırıyor. Komisyonda 5 kişilik patron temsilcileri de hesaba katıldığında, 10 sermaye temsilcisine karşı 5 işçi temsilcisi adına sendikacı katılıyor. Türkiye’de asgari ücretin ortaya çıktığı 1969’lu yıllardan bu yana patronlar birkaç defa asgari ücrete şerh koyarken, işçiler adına katılan Türk-İş ise neredeyse her yıl şerh koyuyor ancak işçileri oyalamaktan başka bir şey yapmıyor.
Bileşen dağılımı adil olmayan Asgari Ücret Tespit Komisyonunda, 7 milyon asgari ücretli adına doğru dürüst kimse yok. Dolayısıyla bir pazarlık masası kurulmuyor, zira hükümet de ücreti belirleyici durumda.
HERKES KENDİ ASGARİ ÜCRETİNİ AÇIKLIYOR…
Öte yandan asgari ücret için işçinin grev hakkı da yok. Başka bir sorun ise asgari ücretin toplu sözleşmelerin yerini alması. Türk-İş hükümetin, hükümet patronların rakamını açıklıyor. CHP de kendi belediyelerinde, aslında asgari ücretin olmaması gereken kamuda geçerli olacak kendi asgari ücretini açıklıyor. Böylelikle belediyelerde işçilerin toplu sözleşme hakkına da müdahale edilmiş oluyor. Zira geçen yıl açıkladığı 3 bin 100 lira başta Adana olmak üzere belediyelerde Genel-İş’in imzaladığı rakam oldu.
ASGARİ ÜCRET EYLÜLDE AÇIKLANSIN
Asgari ücretin TİS’ler üzerinde yarattığı diğer bir etki de yıl sonunda açıklanması. Toplu iş sözleşmeleri genelde eylül ayında başlarken aralıkta sonuçlanıyor. Ve bu süre içinde birçok TİS bitmiş oluyor. Kaldı ki kimi sendikalı yerlerde ücret asgari ücretle eşitlenirken kimi yerlerde altında kalıyor. 1980 öncesi asgari ücret eylül ayında belirlenir, sonrasında işçiler bunun üzerinden toplu sözleşmeye oturur, asgari ücret ile alınan zam ile TİS masasına oturan sendikalar “Bu ülkede asgari ücret şu kadar. İşçiyi asgari ücret ile çalıştıramazsın biz bunun üzerine şu kadar zam istiyoruz” derken, şu an asgari ücretin toplu sözleşmelere yapacağı olumlu etki yıl sonuna alınarak ortadan kaldırıldı. ‘80 darbesinin ardından patronların istediği oldu ve asgari ücret yıl sonunda belirlenir oldu.
ASGARİ ÜCRETLİDEN İKİ KEZ VERGİ ALINIYOR
Hükümet ve patronlar işçiye “Ben sana karnını doyuracak kadar bir ücret veririm ama sonra ben bundan kendi payımı alırım” diyor. Bu da vergi oluyor. Asgari ücretten vergi alınması fiilen zaten meşru değil. Zira patronlar (sık sık af gelse de) kârından vergi ödüyor, toplam kazancından değil. Asgari ücretlinin ise bir kârı yok. Aldığı maaştan vergi kesiliyor, eline geçen parayı harcarken de vergi ödüyor. İşçilerden yapılan tüm kesintiler patronlar tarafından karşılanmalı ve asgari ücretten vergi alınmamalıdır.
SINIFIN BİR PARÇASI İŞSİZLER
Bugün işsizlik, çalışan işçiler üzerinde bir baskı aracı olarak kullanılıyor. “Asgari ücret yükselirse işten atmalar olur. Zaten işsizlik çok fazla” denilerek bir baskılanma yaratılıyor. Oysa ’70’li yıllarda işçiler, işsizler için bir sınıfın geleceği olarak çocukların “maliyetini”, patronlardan istemişlerdir. Bugün de işsizlerin sayısı aynı yöntemle asgari ücrete eklenmelidir. Böylece işsizliğin maliyetine patronlar ortak edilmelidir. Çünkü işsizler işçi sınıfının bir parçasıdır. Onları besleyen de doğal olarak çalışan işçilerdir. ’78 yılında asgari ücret yüksek belirlenmiştir ve işsizlerin maliyeti de ücrete eklenmiştir.
BİRLEŞELİM VE BU KADERİ DEĞİŞTİRELİM
Sonuç olarak; zam, döviz kuru, vergi dilimi ve eriyen TL derken kursağımızdaki son lokmaya uzanılıyor. Bugün 7 milyona yakın insan asgari ücret ile geçinmeye çalışıyor. Aileleriyle birlikte 30 milyonun üzerinde kişi. Yani ülkenin üçte birinden daha fazlası bir asgari ücretlinin eline bakıyor. Sabahın altısında yollara düşüyoruz, akşam dönüşümüz patronun o günkü keyfine kalmış. Beceriksiz değiliz, bütün maddi zenginlikleri yaratan biziz. Oturamadığımız binalar, binemediğimiz otomobiller, giyemediğimiz elbiseler üretiyoruz. Peki, bizde eksik olan ne? Eksikliğimiz patronlar örgütlüyken biz işçilerin örgütsüz olması. Gücümüzün farkında değiliz. Bu yıl bu kaderi değiştirmek için ilk adımı atalım. “Üzerinde konuştuğunuz bizim, hayatımız ve biz insanız” diyelim. İşyerinde, sokakta, işçi olmanın onuru ile örgütlenelim. Öncelikle asgari ücret tartışmasının tarafı olarak ağırlığımızı koyalım. İşçi birliklerimizi oluşturalım, sendikalarımızı kuralım, sendikaları gerçek işçi örgütlerine çevirelim, biz işçilerin kurduğu Emek Partisinde örgütlenelim. Sadece karnımızı doyuracak bir ücret değil, insan onuruna yakışır bir yaşam mücadelesinde birleşelim. Çalışmak, saygı görmek, çocuklarımızla geçirebileceğimiz boş zaman, geceleri yarını düşünmeden uyumak için birleşip, mücadele edelim.