Müsilaja ilk dava Sivil Adalılar’dan
Ergene Havzası’ndaki sanayi tesislerinin atıklarını Marmara’ya boşaltarak müsilaja neden olan Tekirdağ Ergene Derin Deniz Deşarjı AŞ'ye Sivil Adalılar’ın da içinde olduğu 18 kişi dava açtı.
Fotoğraf: Şafak Taşoyar/DHA
Nazife YAŞAR
İstanbul
Marmara Denizi’nin üstünde oluşan tabaka kıyıya vurduğunda girdi dağarcığımıza müsilaj, parantez içindeki deniz salyası açıklamasıyla. Önce Şarköy kıyılarında, ardından Tekirdağ, Mudanya ve Bursa’da görüldükten sonra İstanbul kıyılarına vurdu. “Müsilaj ne ola ki” diye uzmanları pür dikkat dinlerken, onların aylar öncesinden yaptıkları uyarıların önemsenmediğini, Marmara’nın adım adım öldürüldüğünü; kontrolsüzce, sadece kaba arıtmayla Marmara’ya boşaltılan atıkları öğrendik. Sonra temizlik başladı. “Yüzeyi temizlemek yetmez” diyen uzmanlar yine dinlenmedi. Yıllardır atıklarla kirlenen Marmara ne olmuştu da bir anda kusmuştu? Sorunun cevabı Ergene’ydi. Yıllardır Ergene havzasındaki 2 binden fazla sanayi tesisinin endüstriyel atık sularını alıp Kuzey Ege’ye boşaltan Ergene, artık Marmara’ya akmaya başlamıştı. Nasıl mı?
MARMARA’DA HAYATI KARARTAN ŞAFAK!
2003’te Mecliste Ergene’nin kirliliğinin araştırılması için bir komisyon kuruldu. 2010’da ise “Şafak Harekatı” da denilen Ergene Havzası Koruma Eylem Planı hazırlandı. Plana göre, organize sanayi bölgesi (OSB) atıklarıyla kirlenen sular Marmara Denizi’ne akacaktı. Projenin bir bölümü Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Dönemin Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mustafa Varank’ın katılımıyla kasım 2020’de açıldı. Doğuş İnşaat tarafından, arıtılmış atık suların deşarjı için gerekli olan toplama hatları, tüneller ve derin deniz deşarj sistemi gerçekleştirildi. Böylece Tekirdağ’dan başlayan kilometrelerce uzunluktaki çelik boruyla bütün Ergene’deki organize sanayi bölgelerinden toplanmış endüstriyel atık su 47 metre derinden, 4.5 kilometre açıkta, iddia edildiği üzere dünya standartlarında arıtılarak Marmara’ya verildi. Marmara’ya verilen bu suyun vanasını da adına proje dedikleri Tekirdağ Ergene Derin Deniz Deşarjı AŞ’nin (TEDDDAŞ) eline verdiler. Böylece, Ergene’nin taşıdığı endüstriyel atık su, artık Kuzey Ege’ye değil yeni arıtma tesisiyle Marmara’ya verildi. Ne hikmetse müsilaj da tesis açıldıktan sonra görülmeye başlandı. Peki, iddia edildiği gibi tesisin arıttığı su dünya standartlarında ise Marmara’da müsilaj neden oldu? Yoksa tesis endüstriyel atık suyu, arıtmadan mı Marmara’ya veriyordu?
Bunun yanıtını da şirketin kuruluş sözleşmesindeki maddede arayalım: “Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından yapılan mevzuat değişiklikleri doğrultusunda arıtılmış suyun renksizleştirme parametrelerini sağlamanın arıtma maliyetini iki katına çıkaracağı hesaplandığından Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Orman ve Su İşleri Bakanlığı, Bilim Teknoloji ve Sanayi Bakanlığı önerisi ile arıtılma, endüstriyel atık suların arıtılmış suların renksizleştirme ve iletkenlik parametresi uygulanmaksızın Marmara Denizi’ne deşarjını gerçekleştirilmesi şirketin temel aracıdır”. Şirket arıtmayı maliyete göre yapacağını, yani arıtmayacağını söylüyor.
BU SÜREÇ İLK DEFA MAHKEMELİK OLUYOR
Hafıza tazelemek için anlattığımız bütün bu süreç ilk defa davalık oldu. Sivil Adalılar’ın da içinde olduğu bir grup, pazartesi günü Tekirdağ Ergene Derin Deniz Deşarj AŞ’yi (TEDDDAŞ) dava etti. 18 kişiden oluşan grubun Çorlu Asliye Hukuk Hakimliğine teslim ettiği dava dilekçesinde, “Marmara Denizi’nin tabutuna bir çivi daha çakmamak için, Karadeniz ve Ege’nin de yok olmasını önlemek için, davalı şirketin Marmara Denizi’ne deşarj ettiği atık suların deşarjı derhal durdurulmalı” denildi.
1989 yılında Haliç’i temizlemek adına ortaya atılan ve uygulanan derin deniz deşarjıyla, atıkların alt akıntıyla Karadeniz’e gideceği düşüncesiyle arıtılmaksızın 50-60 metre derinliğe deşarj edilmesinin, Marmara Denizi’nin sonunu hazırladığı hatırlatılan dilekçede aynı yöntemin, “Ergene Havzası Koruma Eylem Planı” adı altında 2010 yılından itibaren yeniden gündeme getirilip uygulamaya konulduğu belirtildi.
Ergene Derin Deniz Deşarj Projesi kapsamında yapılan ilk deşarjın 14 Kasım 2020 tarihinde gerçekleştiği, üzerinden 1 yıl dahi geçmeden, Marmara Denizi’nde tarihte yaşanan en büyük müsilaj felaketinin boy gösterdiği belirtilen dilekçede, tesisin çalışmasının Anayasa’ya aykırı olduğu belirtildi. Marmara Denizi’nin alıcı ortam olarak kullanılmasından derhal vazgeçilmesi çağrısı yapılan dilekçede, Ergene deşarjı dahil olmak üzere Marmara Denizi’ne yapılan tüm deşarjların acilen durdurulması istendi.
DAVANIN AVUKATLARINDAN TUNÇ LOKUM: "MARMARA DENİZİ’NİN ÖLDÜRÜLDÜĞÜNÜ GÖRDÜK, SUSMAYACAĞIZ"
Tekirdağ Ergene Derin Deniz Deşarj AŞ’ye karşı açılan davanın avukatlarından Tunç Lokum, dava açma gerekçelerini Kolombiyalı Yazar Gabriel García Márquez’in Kırmızı Pazartesi adlı romanına atıf yaparak açıkladı. Roman kahramanı Santiago Nasar’ın öldürüleceğinin romanın ilk satırlardan itibaren belli olduğunu hatırlatan Lokum, “O kasabada yaşayan herkes Santiago’nun öldürüleceğini bilir ama hiç kimse Santiago’ya iki kişinin kendisini aradığını söylemediği gibi, bu sürece müdahil olmaz” dedi. Kendilerinin de Marmara Denizi’nin bir cinayete kurban gitmesini önlemek için dava açtıklarını belirten Lokum “Bu cinayeti devlet biliyor, belediyeler biliyor, bunu meslek odaları biliyor, bunu sivili toplum örgütleri biliyor. Bunu herkes biliyor ama hiç kimse buna karşı bir şey yapmıyor. Biz Marmara kıyısında yaşayan 18 kişi bir araya geldik. Bu 18 kişi diyorlar ki biz Kırmızı Pazartesi’deki gibi bir cinayete tanık olmayacağız, sessiz kalmayacağı” dedi. Sürdürdükleri hukuksal mücadelenin derin deşarjı engellemek olduğunu söyleyen Lokum, “Eğer bunu başaramıyorsak standartlara uygun arıtma yaptırabiliriz” ifadelerini kullandı.
‘MARMARA ÇÖKELTİ HAVUZUNA DÖNÜŞTÜ, ARITMA YOK’
Danışmanlardan aldıkları bilgileri ve kendi araştırma sonuçlarını da gazetemize aktaran Tunç, “Deniz ya da göle derin deşarj için suyun doğal arıtabilme kapasitesinin bilinmesi gerektiğini ifade etti. Marmara Denizi’nin derin deşarj yapılacak bir alıcı ortam olmadığını ortaya çıkardık. Hatta yapılan işin de bir arıtma olmadığını gördük. Kısacası Marmara Denizi arıtma tesislerinin çökelti havuzuna dönüşmüştü. Arıtma yok burada” uyarısında bulundu.
Arıtmadan geçirilmeyen atıkların denize pompalandığını ve atıkların deniz dibine çöktüğünü ifade eden Tunç, Marmara’da hakim olan iki yönlü akıntıya da dikkat çekerek “Niyet şuydu; biz bunu belli bir derinlikte Ege akıntısına verirsek bunu Karadeniz’e pompalarız. Öyle olmadığına ilişkin bilimsel sonuçlara ulaştık. Pompalanan atıkların ancak yüzde 10’u Karadeniz’e ulaşıyor. Yüzde 90’ı Marmara’ya çöküyor” bilgisini paylaştı. Marmara’ya çöken atıklar sonucu denizin oksijensiz kaldığını ifade eden Tunç, “Özellikle ağır metaller içeren moleküller suyun içine yerleşiyor. Balıklar, kabuklular, yosunlar, plakton canlılar, su altı bitkileri… hepsi bir yıkıma doğru gidiyor. 1989’da Haliç’in suyunu Marmara’ya pompaladıklarında çok ciddi bir kırım yaptılar. O tarihten bugüne 125 canlı türü Marmara Denizi’nde yok oldu. Şimdi başka bir katliama doğru gidiyoruz” uyarısında bulundu.
‘ERGENE’Yİ KURTARIRKEN MARMARA’YI ÖLDÜRDÜLER’
Müsilajın neden değil sonuç olduğunu vurgulayan Tunç, araştırmalara göre nedenin Ergene derin deşarjı olduğunu ifade ederken sadece Ergene değil, Marmara’ya kıyısı olan bütün belediyelerin evsel ve endüstriyel atıkları denize pompaladıklarını ifade etti. Bir anda ortaya çıkan Tekirdağ Ergene Derin Deşarj Şirketi’nin atıkları denize pompaladığını ifade eden Tunç, “Ergene’de kayıtlı 2 bin 700 civarı, toplamda ise 6 bin sanayi işletmesi var. Bunların atık olarak pompaladığı şeyler 16 prosedüre tabi. Kimisi bakır, kimisi potasyum kimisi siyanür ağırlıklı. Bunların tümü Ergene’de buluşmuş. Dünyada 16 sektörün zehirli atıklarını arıtabilecek bir teknoloji yok. Daha önce Ergene’nin suyu Ege’ye akıyordu. Muhtemelen kirlilik oranı artınca uluslararası bir ihtilaftan kaçınmak için Ergene’nin suyunu Marmara’ya akıttılar. Buna da ‘Ergene’yi kurtarıyoruz’ dediler. Ergene’yi kurtarırken Marmara’yı yok ediyorsun. İşte cinayet tam da bu” dedi.
Tunç, bu davayı Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ve odaların açması gerekirken adım atılmadığı için kendilerinin harekete geçtiğini de sözlerine ekledi.
DERYA TOLGAY: "ORGANİZE SANAYİ YÖNETİMLERİ TARAFINDAN KURULAN ŞİRKET ‘SÖZDE’ ARITMA YAPIYOR"
“Tekirdağ Ergene Derin Deniz Deşarj AŞ’ye dava açan 18 isimden biri de Dünya Mirası Adalar girişiminden Derya Tolgay. Davanın uzun soluklu ve maceralı ekoloiik bir mücadele olacağını söyleyen Derya Tolgay dava açma gerekçelerini şöyle anlattı: “Marmara Denizi’nin tabutuna bir çivi daha çakılmasını, Karadeniz ve Ege’nin de yok olmasını önlemek için, Tekirdağ Ergene Derin Deniz Deşarj AŞ’nin, Marmara Denizi’ne deşarj ettiği atık suların deşarjının derhal durdurulması gerekiyor. Ergene Nehri’nin organize sanayi siteleri tarafından muazzam boyutta kirletilen suların, gene bu organize sanayi sitelerinin yönetimleri tarafından kurulan bir şirket tarafından Marmara Denizi’ne “sözde” arıtılarak derin dejarjı yapılıyor. Bizleri zehirlemeye devam ediyor.”
Bugüne kadar Çevre Bakanlığının, belediyelerin, meslek örgütlerinin, derneklerin ve sivil toplum örgütlerinin asli görevleri olduğu halde hukuki bir süreç başlatmadığını hatırlatan Derya Tolgay, “Çevre mücadelesi ve iklim krizi açısından bu dava çevreye zararlı bir yatırımın önlenmesi veya karar vericilerin bu tarz uygulamalardan vazgeçilmesi amacını taşıyor. Bu davanın başarılı olması ancak herkesin konunun bir ucundan tutması, ekolojik hukuki düzenin, devletler ve küresel organizasyonlar ile değil, adaletsizliklerin mağduru olan halkın ve onların örgütlerinin mücadeleleri ile mümkündür” dedi. Açık Radyo Dünya Mirası Adalar programının da sunucusu olan Derya Tolgay, gerek davanın taraflarını gerek konunun uzmanlarını konuk ederek dava sürecini takip edeceğini söyledi.