15 Aralık 2021 12:52
/
Güncelleme: 17:50

İnsanca yaşam, gelecek mücadelesi ve Türkiye gençliği

Sinancem ALİKOÇ

Ankara

Kasım ve Aralık aylarında gelen zamlar her kesim açısından tartışma konusu oldu. Bir yandan doğalgaz, elektrik, benzin gibi enerji metalarına gelen zamlar, diğer yandan temel ihtiyaçlardan olan gıda ürünlerine gelen zamlar emekçilerin belini büktü. Dönem açıldığından beri kantin, yurt ve yemekhane gibi öğrenci gençliği doğrudan etkileyen alanlara gelen zamlar, temel tüketim maddelerine gelen zamlarla birlikte öğrenci gençliği daha da derinden etkilemeye başladı. Bir üniversite öğrencisinin aylık giderleri ortalama bir asgari ücrete denk düşüyor. İşçi gençler için zaten uzun zamandır ulaşılamayan bir şey olan sosyal hayat, üniversite ve lise öğrencileri açısından da artık maddi olarak erişilemez duruma geldi. Krizin sonuçları ağır biçimde hissediliyor. Kısacası, TL’nin değer kaybetmesi, gelen zamlar, pahalılaşan hayat Türkiye gençliğini son dönemlerde hiç olmadığı kadar etkiliyor.

EKONOMİK KOŞULLARA DAİR TEPKİ BÜYÜYOR

Bu durum uzun zamandır her kesimden genç içindeki hoşnutsuzluğu arttırıyordu. Tek adam yönetimi doğal olarak burada bu durumun sorumlusu olarak görülüyor ve eleştiriliyor. Daha önce AKP ve MHP politikalarına çeşitli gerekçeler ikna olmuş gençler dahi eleştirme tutumunu gösteriyor. Ekonomik sıkıntılar bugün arşa çıkmış olsa da etkileri pandemiden önceki birkaç yılı da kapsayacak bir şekilde gözleniyordu. Bu dönemlerde dahi hoşnutsuzluk artmış olmasına rağmen çözüm arayışları önemli ölçüde bireysel olarak karşımıza çıkıyordu. Kantinden çay almamak için evden termos getirmek, lise kantinlerinden yemektense öğle aralarında sınıf piknikleri yapmak, üniversitelerde mali yükü olmayan aktiviteleri tercih etmek gibi. Bu gibi örnekleri hala görüyoruz. Ancak gelişen başka bir yön de var. Gençler ekonomik ve siyasi tabloya dair hoşnutsuzluklarını kendi arkadaş gruplarında, sosyal medya platformlarında yakınarak dile getirmenin yanı sıra tepkilerini de gösteriyor. Ana ağırlık bugün bu olmasa da gelişen ve karşımıza gelen tablo bu. ODTÜ öğrencileri yemekhanenin kötü koşullarını değiştirmek adına bir imza kampanyası başlattı ve binlerce öğrencinin katıldığı bir gösteri ile bu imzaları teslim etti. Hacettepe öğrencileri kantin, yurt ve yemekhane zamlarının geri çekilmesi ve koşulların öğrenci lehine düzenlenmesi adına imza kampanyası başlattı ve topluluk temsilcileri ile imzalar teslim edildi. İki üniversitede gözle görülür kazanımlar yaşandı. Semtlerde başlayan geçinemiyoruz eylemlerine ODTÜ, İTÜ ve Bilkent öğrencileri kendi talepleriyle birlikte dayanışma gösterdiler. DİSK’in İzmir’deki basın açıklaması ve geçtiğimiz pazar günü gerçekleşen İstanbul mitingine gençler talepleriyle katıldılar. TTB’nin beyaz yürüyüşü sonlandırdığı Ankara’da yüzlerce Tıp Fakültesi öğrencisi gösteriye katıldı. KESK’in bölge mitinglerine yönelik hazırlık fakültelerde sürüyor. Tüm bu örnekler gelişen tepkiye delil niteliğinde. Önümüzdeki dönem sadece ekonomik sorunlardan ötürü değil memleket yönetimine dair gençliğin içinde tepkinin büyüyeceği aşikâr.

TEK ADAM YÖNETİMİ BASKI VE SALDIRI POLİTİKALARINI ARTTIRIYOR

Erdoğan yönetimi bu hoşnutsuzluk ve tepki karşısında uzun zamandır etkileyici ve dönüştürücü bir tutum alamıyor. Özellikle son dönemlerde ikna etmek adına ortaya koyduğu propaganda gençlerin tepkisini çekmekten öteye gitmedi. “Peygamberimiz midenin üçte birini boş bırakırdı”, “Kur’an kıtlıkla sınanmamızı buyuruyor”, “Gençlerimizde azıcık israf etmemeyi öğrenecek” gibi ifadeler ya bizzat CB Erdoğan’ın ağzından ya da AKP adına konuşan milletvekili ve parti yetkilerinin ağzından çıktı. Tek adam yönetimi elbette ikna edemediği kesimlerin karşısında “denedim olmadı” diyecek bir iktidar değil. * Dolayısıyla üniversitelerde, liselerde, atölyelerde ve mahallerde gençliğin çıkartacağı en ufak tepkiyi baskı altına almak adına elinden geleni ardına koymuyor, koymayacaktır. Ekonomik meseleler adına en ufak protestoyu engellemek adına okul kapılarına kolluk kuvvetlerini yığmak, gençlik gruplarının içinde örgütlediği, beslediği faşist çeteleri en ufak toplantıyı, buluşmayı ve hareketlenmeyi terörize etmesi adına görevlendirmek epeydir yaptığı ve yapmaya devam edeceği işler arasında. Geçtiğimiz hafta Ankara Üniversitesi Siyaset Bilgiler Fakültesi’nde yaşananlar, kendilerine Ülkü Ocakları diyen grupların öğrencilere yönelik saldırıları, “geçinemiyoruz eylemlerine” destek veren ODTÜ ve Bilkent öğrencilerine yönelik polis saldırısı bunlara örnek niteliğinde. Tabi Erdoğan yönetiminin pekâlâ gözlemleyebileceği gibi bu saldırılar üniversite gençliğini geri durdurmak bir yana dursun mücadele etme ve birleşme eğilimini güçlendiriyor ve arttırıyor.

MİLLET İTTİFAKI “SEÇİME KADAR AÇ BEKLEYİN” DİYOR

Yönetimi elinde tutan partinin, bizim durumumuzda ittifakın, politikaları ve emekçilerin, özellikle onların genç kuşaklarının, bu durumda olduğunu hesap edince ana muhalefet bloğunun bir mücadele hattı örmesi beklenir. Ancak uzun süredir böyle bir tutumdan uzak duran Millet İttifakı seçimi beklemeye çağırmaktan öteye gidemiyordu. Erken seçim için dahi yeni adım atan bu ittifakın partileri bütün mücadele hattını “bize oy verin sorunlarınızı çözelim” üzerine kuruyor. Gençliğin içinde özel olarak propagandaları yoğunlaştıran bu blok bütün acil sorunlara rağmen ilk seçimi işaret ediyor. Özü itibariyle söylemek gerekirse, “seçim olana kadar kantinlerde, yurtlarda ve yemekhanelerde kötü koşullara, zamlı fiyatlara ses etmeyin, TL’nin değer kaybetmesine alım gücünün bitmesine itiraz etmeyin, gençliğinizin en güzel yıllarınızın yoksullukla harap olmasına karışmayın gerekirse seçime kadar aç bekleyin” diyor. Elbette başta CHP olmak üzere Millet İttifakı partileri mücadele ile devrilmiş bir tek adam yönetimini gönderme programını aynısı kendi başına da gelmesin diye kabul etmiyor. Burjuva muhalefeti kendi iktidar programının propagandasını, ekonomik problemlere karşı mücadelenin önüne koyuyor, bu mücadeleyi seçimde oy atan bireyler durumuna indirgemeye çalışıyor. Öte yandan bugün yaşanan ekonomik sorunların tamamını Erdoğan yönetiminin beceriksizliğine mal ediyor. Elbette Erdoğan’ın sadece burjuvazinin maaşlı bir bürokratı olmadığının aynı zamanda bir sermayedar olarak emekçilerin, kadınların ve gençlerin karşısında durduğunun farkında olan burjuva partileri bu taktiği hikmetin sual olunmamasını istedikleri burjuva egemenliği için yapıyorlar.

GENÇLİK NE YAPACAK?

Yukarıda bahsettiğimiz gibi ne Millet İttifakı ne de Cumhur İttifakı burjuvazinin çeşitli temsilcileri gençliğin ihtiyaçlarına cevap verir, gerçek çözümler getirir durumda değil. Ancak gençlik seçeneksiz de değil. Sorunun kaynağına ve onun her türden temsilcisine karşı talepleri etrafında mücadele Türkiye gençliğinin tek seçeneği. Bugün ortaya çıkmış talepler adına mücadelenin bu doğrultuda ilerletilmeye ihtiyacı vardır.

Yazının başında da ifade ettiğimiz gibi ekonomik ve siyasal gelişmelerin hoşnutsuzluğu arttırdığı ve tepkiyi büyüttüğü bir dönemden geçiyoruz. Dolayısıyla bu dönem tepkinin arttığı, mücadelenin büyüdüğü, her hareketin can alıcı olduğu bir duruma işaret ediyor. Uzun zamandır geleceğin nasıl şekilleneceği gençler arasında tartışma konusu. Kendi geleceğini yurt dışında bulmak, 2023 seçiminde Erdoğan’ın devrilmesi çıkan öne çıkan, önerilen yöntemler arasında. Ancak ekonomik dar boğaz ve gelinen siyasal durum bizleri öyle bir noktaya getirdi ki istediğimiz her şeyi almanın yolu mücadele etmekten geçiyor. Sonuç olarak öyle ya da böyle gençlik kendi talepleri adına mücadelenin öznesi olmak durumunda. Bireysel çözümler arayan, ülkenin mevcut durumundan yakınan her gencin değiştirici hale gelmesi ancak geniş öğrenci birliklerinin mücadelesi ile mümkündür. Öyle görünüyor ki, bugün tek adam yönetimine karşı tepki gösteren ileri pozisyondaki gençlik kesimlerinin görevi aynı zamanda fakültelerde, iş yerlerinde, okullarda ve mahallerde bu politikaları eleştiren ancak harekete geçmeyen gençlerin mücadeleye katılmasını sağlamak olacak.

* www.evrensel.net/yazi/89968/gule-gule-gitmez

Evrensel'i Takip Et