15 Aralık 2021 13:20
/
Güncelleme: 18:15

Eğlenebilmek bizim de hakkımız! Peki nasıl başaracağız?

Gençlik yıllarımızı dolu dolu geçirebilmek ancak haklarımız ve hayatlarımız için mücadele ettiğimiz bir yaşamla mümkün.

Eğlenebilmek bizim de hakkımız! Peki nasıl başaracağız?

Kaynak: Freepik

Emirhan DURMAZ

Ege Üniversitesi

Ülkemizde süre gelen ekonomik kriz ve beraberinde yaşamın giderek sıkışık bir hal alması gençlik kesimlerinde kaygı, huzursuzluk ve umutsuzluğu giderek perçinliyor. Karşımızdaki tablo her geçen gün daha berbat bir şekle bürünürken gençlik ise doğal olarak en temel ihtiyaçlarımızdan mahrum kaldığımız geçim sıkıntıları, işsizlik ve geleceksizlik ile dolu bu tablodan uzaklaşmak ve sıyrılmak istiyor.

Dünyaya gözümüzü açtığımızdan bu yana AKP dışında bir hükümet görememiş olmamızdan kaynaklı olacak ki, üzerimize yağan tüm sorunların arkasında gördüğümüz AKP hükümetinin öncesindeki dönemi güllük gülistanlık olarak tahayyül edebiliyoruz bazen. Bu bağlamda, içerisinde bulunduğumuz sorunların çözümünü basit bir hükümet değişikliğinde yahut yurt dışına “kapağı atmakta” arayabiliyor ve sorunlarımızın arkasında duran sınıflı toplum karakteristiğini ve kapitalist üretim ilişkilerini göz ardı edebiliyoruz.

Hâkim üretim yapısından kaynaklı olarak Türkiye’nin ve gençliğin esasen hiçbir zaman refah dönemi geçiremediğini söylemekte beis olmayacaktır. Kapitalizmin yarattığı sorunlar, 70’li yıllardan itibaren neoliberal politikaları yeni bir doktrin olarak hayata geçirilmesiyle daha da ağırlaştı. 68’den 80’e yaşam koşullarının ağırlaşmasına ve ekonomik ve politik bağımlılık ilişkilerinin gelişmesine yönelik hoşnutsuzluklara karşı öğrencilerin parasız, bilimsel ve demokratik eğitim taleplerini içeren mücadeleler artarak sürmekteydi. Hayata geçirilen kararlar ile daha da zorlaşan yaşam ve paralelinde giderek büyüyen öfke ise ancak zor ve şiddet ile bastırılabilirdi ve emekçilerin yanında yer alan gençlik kesimleri, 12 Eylül darbesi ile zapturapt altına alınmaya çalışıldı. Üstelik o dönemde de gençliğin talepleri, bizlerin bugün özlemini duyduğumuz özgür, refah ve onurlu bir yaşam talebinden farklı değildi. Tarih bize gösteriyor ki, egemen sınıfların iktidar organı olarak işleyen devlet erki hiçbir dönem emekçilerin ve onların genç kuşaklarının yanında yer almamış, dolayısıyla AKP öncesi dönemde de gençlik güle oynaya yaşayamamıştır.

AVRUPA’DA GENÇLER POLİTİKADAN UZAK MI?

Ülkemizde hal böyle iken, gençliğin bir diğer eğilimini de özlemini duyduğu ve erişemediği yaşamı bir başka coğrafyada, yurt dışında kurabileceği hayali oluşturuyor. Ancak istatistikler göstermektedir ki, göç eden kişilerin %24’ü gittikleri ülkede iş bulamıyorlar. Öte yandan, Avrupa’daki genç işsizlik verisi yetişkinlere oranla neredeyse iki kat daha fazla durumda. Tüm bu verilere rağmen, Avrupa gençliğinin ülkemize göre görece daha iyi, daha yaşanabilir koşullarda yaşıyor olmasının sebebi ise şüphesiz ki talepkâr olmaktan ve mücadele birikiminden ileri geliyor. Geçtiğimiz yıl Atina’da öğrenciler, eğitim alanında yapılmak istenen değişikliğe karşı alanları doldurarak hükümete geri adım attırmıştır. İtalya’da öğrenci örgütleri pandemi sürecinde kiraların dondurulması, bursların kesilmemesi ve ders materyallerine erişim talepleriyle gösteriler düzenlemişti. Yine pandemi hafızalarımızda; Fransa’da gençlik kesimleri, öğrenci sendikası öncülüğünde hükümetin öğrenciler için 1.5 milyar avroluk bütçe desteğinde bulunması için binlerce öğrencinin katıldığı gösteriler düzenlediler. Son birkaç yılda Hollanda’da, İngiltere’de yaşanan üniversite boykotları da hafızalarımızda. Almanya’da gençler, çevre mücadelesinin en önünde yürümeye devam ediyor.

İZLEMEKLE YETİNMEYİP POLİTİKANIN ÖZNESİ OLMALIYIZ

Hal böyleyken, ülkemizde gençlik kesimleri arasında “Bizim bu yaşlarda gezmemiz, eğlenmemiz lazımken politika takip ediyoruz”, “Yurtdışında gençler başbakanlarının adını dahi bilmezken biz bürokratların adına kadar biliyoruz”, “TÜİK verilerini takip etmekten istatistikçi olduk” gibi ve benzeri sözleri sıkça duymaktayız. Ancak, görmekteyiz ki, ortaya çıkan tablo bu eğilim ve tezi doğrulamamaktadır. Yurt dışındaki genç arkadaşlarımızın refahı, politikadan uzak kalarak, “başbakanın adını dahi bilmeyerek” değil, var olan koşulları değiştirmek adına birlikte mücadele etmekten, daha refah bir yaşam sürebilmek için sermaye sınıfının temsilcilerinden kazanımlar koparmak adına örgütlü mücadelelerinden ileri gelmektedir. Öte yandan, Türkiye’de gençlik kesimlerinin yaygın olarak tarif ettiği “politikayla ilgilenmek”, ne yazık ki, yalnızca bir ekrandan gelişmeleri takip etmekle sınırlı kalmaktadır. Özlemini duyduğumuz yaşamı tahsis etmek adına birleşme eğiliminden ve siyasetin bir öznesi olmaktan, değiştirici bir güç olmak için çabalamaktan uzak kalmaktadır. Elbette ki, burada burjuva muhalefetin sıkça hakkını arayan gençlere yönelik “Provokasyona gelmeyin, olaylara karışmayın”, “Bana oy verin sizi kurtarayım” türünden söylemleri etkili bir rol oynamaktadır. İktidarın ağır sömürü koşullarının törpülenmiş ve “sürdürülebilir” halini bizlere harikulade bir yaşam vaadi olarak sunan burjuva muhalefetin tariflediği sandığa ve ikili burjuva kutuplarına sıkıştırılmış bu yol, gençliğin kendi çıkarları için mücadele etmesini engelleyerek sadece bir izleyici konuma düşürülerek, sermaye sınıfına ve onun edilgen politikalarına yedeklenmesini hedeflemektedir.  

Tarihin ışığı ve yukarıdaki örnekler gösteriyor ki, nerede olursak olalım, şikâyet ettiğimiz yaşamı değiştirecek tek özne biziz ve özlemini duyduğumuz yaşamı bize kimse bahşetmeyecek. Özlemini duyduğumuz özgür, müreffeh ve onurlu yaşam ancak ve ancak aynı talepleri paylaştığımız arkadaşlarımızla bir araya gelmekle ve geleceğimizi çalanlara karşı mücadele etmekle mümkündür. Gençlik yıllarımızı eğlenerek, kendimizi geliştirerek, ilgi alanlarımıza yönelerek, maddi sıkıntılarla boğuşmayarak geçirebilmek de ancak haklarımız ve hayatlarımız için mücadele ettiğimiz bir yaşamla mümkün olabilir.

Evrensel'i Takip Et