16 Aralık 2021 04:57

Kendisiyle dalga geçebilen, hesapsız biri daha eksildi

Kendisiyle dalga geçmeyi bilen, hatta bunu çok da eğlenerek yapan bir insandı. Kanser tedavisi boyunca yaşama sonuna kadar bağlı olarak üretmeye hiç ara vermemesi ayrıca not edilmeli.

Fotoğra: Evrensel

Paylaş

Fatih POLAT

2003 yılıydı. Evrensel’in yazıişlerinde, gazeteye yeni yazarlar kazandırmayı tartışırken, alışılmışın dışına çıkmanın anlamlı olabileceğini düşündük. Toplumun köşe yazarı olarak bildiği isimler dışında, kendi alanında tuttukları yer, aldıkları tutum ve birikimleriyle saygı uyandıran isimlere yazarlık teklif etmek yeni bir enerjinin kapısını aralayabilirdi.

Yücel Sayman o dönemde, İstanbul Barosu Başkanı olarak F Tipi cezaevi dayatmasına karşı ciddi mesai harcayan, çaba gösteren isimlerden biriydi. Kendisine yazarlık teklifi için gittiğimizde, ‘Bu iş nasıl olacak?​’ diye bizimle biraz düşünceli, biraz eğlenceli bir sohbet yapmıştı. Ve o ana kadar yazılarını el yazısıyla yazan biri olarak ilk köşe yazısında bilgisayar deneyimini, kendisiyle dalga geçen bir üslupla anlatmıştı: 

“Sinirliyim. Kime kızdığımı bilmiyorum. Kime kızmam gerektiğini de bilemiyorum. Öğrenip, kullanmaya karar verdiğim bilgisayarın karşısındayım, mücadele ediyorum, boğuşuyorum.

Bilgisayar yeni görmeliğimi anlamış, mücadeleden keyif alıyor. Tuzaklar kuruyor, her hamlemi ani karşı hamlelerle atlatıyor, sonra biraz özgür bırakıyor, sonra bir başka tuzak.”

Yücel Sayman’ın anayasa hukuku felsefesi -aslında genel olarak düşünce yaşam felsefesi- insanın kendisini özgürce gerçekleştirebilme düsturu üzerine kuruludur.

Bu açıdan devleti sorgulayan, bunu sınıfsal bağlamda da yapan pek çok yazı yazdı. Bunların yanında Evrensel’in yayın politikasıyla ayrı düşen yazıları da oldu. 2010 Anayasa değişikliği referandumuna dair yazdığı bir iki yazı bu açıdan tartışılmıştı. Onun bir aydın olarak tutumunu yansıtması bakımından o süreci de özet haliyle paylaşmak anlamlı olabilir. Yücel Ağabey, telefon edip, Anayasa değişikliği referandumunda ‘evet’ demeyi doğru bulduğunu söyledi ve “Gazete açısından sıkıntı yaratacaksa bu dönem yazmayabilirim” dedi. Biz de, kendisine gazete yönetimi olarak kararımızı iletirken, gazete olarak ‘hayır’ yönündeki tutumumuzu gerekçeleri ile anlattıktan sonra, “Demokratikleşmeye dair pek çok temel konuda çakışıyoruz. Bazen böyle olur. Siz gerekçelerinizle kendi görüşünüzü belirtin. Yazılarınıza ara vermenize gerek yok” dedik. 

AKP’nin Kürt sorununda müzakereyi dillendirdiği zamanlarda umutlanmış ve Ankara’da Erdoğan ile görüşen Akil İnsanlar Heyeti’nde de yer almıştı. Ankara dönüşünde de buluşup sohbet etmiştik.

AKP’nin bu süreci sonlandırarak tek adam yönetimine doğru evrildiği süreçlerde Evrensel’deki köşesinde eleştirilerini düzenli olarak yazdı. Kanser tedavisi gördüğü dönemlerde yazılarını aksatmadı.

Evrensel’i düzenli takip eder ve açılan davalara dair de arardı. Para cezası aldığımız bir davanın ardından arayarak destek olmak istediğini dile getirmişti. 

Kendisiyle dalga geçmeyi bilen, hatta bunu çok da eğlenerek yapan bir insandı. Kanser tedavisi boyunca yaşama sonuna kadar bağlı olarak üretmeye hiç ara vermemesi ayrıca not edilmeli. 

Bu dönemde eşi Hacer Abla ile birlikte Kovid’e yakalandılar. O süreçte ikisi birlikte “Günaydın Yaşam- KoronaVirüs  ve KanseroHücre’li günlerde kendine yabancılaşmamak…” adıyla bir kahvaltı kareografisi kitabına imza attılar. Evrensel’e bu kitaba dair yazdığım yazının arka kapakta tam sayfa olarak yayımlanmasına ikisi de çok sevinmişti. O da sevgili arkadaşım, editörümüz Nazife’nin marifetidir. O sayfayı hem kendileri hem de benim için büyük boy bastırdılar. Evlerine kahvaltıya gittiğimde alacaktım. O kahvaltı olamadı maalesef.

Ara ara buluşurduk. Tedavisinin sürdüğü ancak enerjik bir biçimde gündelik hayatına devam ettiği bir dönemde Tünel’de buluştuğumuzda Hacer Abla’ya çaktırmamak için karton bardakta şarap içme muzipliğimiz de olmuştur.

Aslında onunla ertelenmiş bir de söyleşimiz var. Kanser tedavisinin devam ettiği süreçte, Türkiye’de yine bir anayasa tartışması vardı. Yücel Ağabey, kurucu maddelerin dahil değiştiği özgürlükçü bir anayasayı savunuyordu. Tek adam rejimine karşı öfkeliydi. O dönem kendisi ile bir söyleşi yapmak üzerine konuştuk. Ancak çok sayıda gazeteci ve aydının tutuklandığı bir dönemdi. İlerleyen yaşı ve sağlık sorunları nedeniyle, başına iş açacak bir söyleşinin riskli olabileceğinden endişe ederek, ‘Ağabey biraz duralım, şimdi ortalık çok karışık. Uygun bir zamanda yapalım’ diye önerdim. ‘Peki’ dedi. Ancak o söyleşi de yapılamadı.

Şimdi çok üzgünüm. Ama eminim onu hep tebessümle hatırlayacağım.

ÖNCEKİ HABER

Diyarbakır'da mahkeme kayyumun imar planını iptal etti

SONRAKİ HABER

Kuşaklar boyu insan hakları

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa