16 Aralık 2021 04:03

II. Dünya Savaşının insanlık üzerinde yarattığı büyük yıkım devletleri durup düşünmeye ve çözüm üretmeye itmiştir. Devletler tarafından bulunan çözümlerden biri de bireylerin hak ve özgürlüklerinin güvence altına alınmasıydı. Birleşmiş Milletler çatısı altında bir araya gelen devletler İnsan Hakları Evrensel Bildirisini hazırlamış ve 10 Aralık 1948 günü Paris’te gerçekleştirilen genel kurulda kabul etmişlerdir. O günden beri de “10 Aralık” Dünya İnsan Hakları Günü olarak kutlanmaktadır.

Her ne kadar İnsan Hakları Günü 1948 yılından beri kutlansa da insan hakları binlerce yıllık bir tarihe sahiptir. Çünkü insan hakları mücadele tarihi toplumsal mücadele tarihiyle koşuttur.

İnsan haklarının kavramsal açıdan ortaya çıkışı 17. yüzyıla tarihlenmektedir.  İnsan hakkı, insanların yalnızca insan olmaları nedeniyle sahip oldukları haklar olarak tanımlanabilir. Yani ırk, ulus, etnik köken, din, dil, cinsiyet, siyasi görüş veya herhangi başka bir ayrım gözetmeksizin eşit olarak yararlanılabilen haklardır.

Tanımlanan her kavram gibi insan hakları kavramı da kategorize edilmeye, sınıflandırılmaya çalışılmıştır.  Bu sınıflandırmalar arasında en fazla kabul görenini 1979 yılında Çek asıllı Fransız hukukçu ve akademisyen Karel Vasak tanımlamıştır.  

Vasak hakların tarihsel olarak ortaya çıkışlarını, evrimlerini dikkate alarak kuşaklara ayırmıştır. Bir bakıma insan haklarının tarihsel gelişim çizgisini ortaya koymuştur. Bu çerçevede insan haklarını üç kuşakta toplamıştır.

“Birey hakları ve siyasi haklar” olarak özetlenebilecek I. Kuşak Haklar Ortaçağ Avrupa’sında burjuvazinin toplumsal yapı içerisinde kendisine bir yer edinmeye ve elde ettiği hakları dönemin iktidarına yani monarşiye ve kiliseye kabul ettirmeye çalıştığı dönemin ürünüdür. I. Kuşak Haklar arasında yaşam hakkı, kişi dokunulmazlığı hakkı, düşünce ve ifade özgürlüğü, inanç ve ibadet özgürlüğü, konut dokunulmazlığı hakkı, mülkiyet hakkı, seçme ve seçilme hakkı gibi haklar tanımlanmıştır.

II. Kuşak Haklar “Sosyal, ekonomik ve kültürel haklar” olarak da tanımlanmaktadır. II. Kuşak Haklar Sanayi Devrimi sürecinde ortaya çıkan işçi sınıfının, sınıflar arasındaki eşitsizliğe yönelik tepkisi ve sınıflar arası mücadele sonucu kazanılmış sosyal ve ekonomik nitelikli haklardır. İkinci kuşak hakların büyük çoğunluğu, devlete bir hizmet sunma görevi yükleyen haklar niteliğindedir. Bu haklar arasında çalışma hakkı, sendika kurma hakkı, grev ve toplu sözleşme hakkı, dinlenme hakkı, sosyal güvenlik hakkı, eğitim ve öğrenim hakkı, sağlık hakkı, konut hakkı gibi haklar bulunmaktadır.

III. Kuşak Haklar “Dayanışma hakları” olarak tanımlanmaktadır. XX. Yüzyılın ikinci yarısında ortaya çıkan bu haklar arasında barış hakkı, silahsızlanmış bir dünyada yaşama hakkı, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkı, ekonomik ve sosyal açıdan gelişme hakkı, halkların kendi kaderini tayin hakkı ve herkesin insanlığın ortak malvarlığından yararlanma hakkı bulunmaktadır.

Vasak tarafından tanımlanmış olan bu kuşaklara ek olarak içinde bulunduğumuz teknoloji çağının insanın varoluşu üzerinde yarattığı tehditlere yönelik bir takım haklar da ilave edilmiştir. Her ne kadar üzerinde henüz bir uzlaşma olmasa da IV Kuşak olarak tanımlanan bu haklar arasında biyoetik haklar, siber uzay hakkı, kişisel verilerin korunması hakkı, bilimin kötüye kullanılmaması hakkı gibi haklar yer almaktadır.

İnsan hakları düşüncesinin temelinde, bireylerin haklarının devlet tarafından güvence altına alınması vardır. Hatta insan haklarının korunması ve gerçekleştirilmesi,  devletin temel varlık nedenlerinden biri olarak kabul edilmektedir. Devletin, bazı durumlarda müdahale etmeme yönünde pasif davranarak, bazı durumlarda ise güvence sağlama yönünde aktif davranarak insan haklarını koruyup gerçekleştirmesi beklenmektedir.

Peki ya tuz kokarsa? İnsan haklarını güvence altına almakla yükümlü devletler bizzat kendi eliyle bu hakları ihlal ederse? Yani insanlarına işkence yaparsa, onları öldürürse, tepelerine bombalar yağdırırsa, gözaltında ya da cezaevinde koruması altındaki insanlara tecavüz ederse, cezaevinde şüpheli bir şekilde ölmüş bir kadının taşınması için cenaze arabası vermezse, ölmüş bir insanın bedenini resmi aracının arkasına bağlayıp sürüklerse, sırf kendi gibi düşünmüyor diye insanları mahpus damlarında çürütürse, insanlarını açlık sınırının altında yaşamaya mahkûm ederse…

Evet, insan hakları tarihi toplumsal mücadele tarihiyle koşuttur demiştim. Buna bir cümle daha ekleyeyim. Hak verilmez alınır.

Bu vesile ile dün tüm Türkiye’de haklarını almak için “G(ö)rev Hakkını” kullanan sağlık çalışanlarının önünde saygıyla eğiliyorum…

Evrensel'i Takip Et