Sabah ekmek kuyruğuna, akşam sebze artığına
İktidar ekmek kuyruklarını "muhalefetin oyunu", fahiş fiyatları stokçuluk iddialarıyla açıklayadursun, emekçiler ucuz gıda için bir kuyruktan diğerine koşuyor.

Fotoğraf: Eren Ergine | Evrensel
Eren ERGİNE
Murat UYSAL
İstanbul
TL’nin değer kaybetmesiyle kıt kanaat geçinen emekçilerin alım gücü daha da düşüyor, hayatı daha da zorlaşıyor. Binlerce emekçinin yaşadığı Gazi Mahallesi’nde, derme çatma dikilen gecekondular, sıvasız apartmanlarda yaşayan emekçiler yoksulluğu iliklerine kadar yaşayanlardan. Sabahları Halk Ekmek kuyruğuna giren emekçiler, akşamları ise “ikinci, üçüncü kalite” denilen, çürük sebze ve meyve tezgahından alışveriş yapıyor.
"BATTANİYEYE SARILIR OTURURUZ DA AÇ NE YAPACAĞIZ"
İki gözlü gecekondusunun önünde sobasını yakmaya hazırlanırken karşılaşıyoruz Gülten Bozkuş ile. Eşiyle birlikte yaşadığı gecekonduya bir tek asgari ücret giriyor. Temizlikçi olarak çalıştığı işyerinden rahatsızlığı nedeniyle ayrılan Gülten, “Aylardır pazara gitmiyorum, eşim alırsa getiriyor bir şeyler. Alışverişi de kredi kartıyla yapıyor” diye anlatıyor. Bozkuş’un yakmaya hazırlandığı sobaya yakacak almaya gücü yok. Oğlunun çalıştığı yerden getirdiği eski paletler Bozkuş’un bir aylık yakacağı oluyor. Mutfağa doğru yöneldiğimizde Bozkuş dolabını açıyor, dolabın içinde salça zeytin ve birkaç yumurtanın dışında hiçbir şey yok. Evden çıkarken eşyaları işaret eden Bozkuş, “Evdeki eşyalar ikinci el, oğlum kullanmadıklarını bana getirdi. Çalışmak istiyorum, iş istiyorum, ağır iş yapamıyorum” diyor. Bozkuş’un bahçesinden sokağa çıkarken bakkala gitmek için evden çıkan yaşlı bir kadınla karşılaşıyoruz. Onun da anlattıkları Bozkuş’unkinden çok farklı değil: “Bir oğlum konfeksiyonda çalışıyor, çöplerin kenarına atılan odunları toplayıp getiriyor, onları yakıyorum. Alamadık daha, 100 lira çuvalı kömürün. Yine battaniyeye sarılır otururuz da aç ne yapacağız?”
BİR EVDE 12 KİŞİ YAŞIYOR
Gecekondular arasında ilerlerken kadınlar çocuklarını okula götürmek üzere evlerden çıkmaya hazırlanıyor. Zülal Sekmen de torunlarının kıyafetlerini giydirmiş, gecekondunun önünde bekliyor. Yanlarına gittiğimizde önünde durduğumuz gecekonduda 12 kişi yaşadıklarını öğreniyoruz. “Rahat edemiyor, sığamıyor çocuklar. Bir tane yatak odası var, yere yatak seriyoruz çocuklar yerde yatıyorlar. Kalabalık olunca zor oluyor, çocuklar anlaşamıyor. Kiraya gitse ayrılsa kiralar 1500-2 bin lira, nasıl idare edecek çocuklarım” diyor. 30 senedir Gazi’de oturan Sekmen başlıyor geçim sıkıntısını anlatmaya: “Elektrik geliyor 300-400 lira, su geliyor 260-300 lira arası. El işi yaparak geçim sağlamaya uğraşıyoruz. 5 bin iş yapıyorsun 30 lira para alıyorsun. Onu da üç günde anca yapıyoruz. Dübel işi diyorlar. Hep böyle geçindik, hep böyle çabaladık. 2 kilo kumanya alacağımıza 1 kilo alıyoruz, önceki yıllar yine iyiydik, idare ediyorduk, paramız az çok yetiyordu, aç kalmıyorduk. Ekmeğimizi alıp suyumuzu elektriğimizi ödüyorduk. Ama şimdi zorlanıyoruz.”
"YATIYORUZ KALKIYORUZ ZAM"
Yandaki gecekondudan Zülfiye İşbilir dahil oluyor sohbete. “120 liraya aldığım 50 kiloluk un şu an 400-500 civarında diyorlar. İnsanlar artık ekmek bile yapamıyor. Ekmek yemek bile kısıtlandı. Alışveriş yapmamız lüks oldu artık. Bazı insanlar çoluk çocuğuna yiyecek bulma zorluğu yaşıyor, bu mahallede durum böyle” diye sitem ediyor. Çocuğunu okula götüren Leyla’dan dinliyoruz bir de geçim mücadelesini: “Halkın yanında olmaları lazım. Bizim oylarımızla oraya geldiler ama şu an halkı dinlemiyorlar. İyi durumda değiliz, yatıyoruz kalkıyoruz zam. Eskiden senede bir zam oluyordu, şimdi her gün, psikolojimiz bozuldu. Önünüzü görmek nefes almak istiyoruz. Eskiye dönüş olmaz biliyoruz ama en azından zamları durdursunlar. Et alamıyoruz, eskiden bir tavuk eti alıyorduk artık onu da alamıyoruz, lükse kaçtı. Gidiyorsun 20 liralık kıyma alıyorsun, utanç verici. Her yemeğe yemek kaşığıyla bölüyorsun.”
"30’LU YUMURTA 50 LİRA, GÜNLÜĞÜMÜZ 110 LİRA"
Çocuklarını okula bırakan kadınların bir sonraki durağı ise Halk Ekmek kuyruğu. O kuyrukta ucuza ekmek alabilmek için yarım saat bekleyen de var, yarım saatlik yol yürüyen de. Ekmek sırasında rastlıyoruz Fatma Yılbaş’a. “15 dakika yürüyüp buraya geliyorum, 15-20 dakika da burada bekliyorum, sırf 4 tane ekmek alabilmek için yarım saatimiz gidiyor” diyor Yılbaş ve şöyle devam ediyor: “Bir makarna alıyoruz, bir hazır çorba, bitti, akşam yemeğimiz bu. 1700 lira kira veriyorum, aldığımız maaş belli. Markete gidiyoruz 5 liralık peynir, 5 liralık zeytin alıyoruz bu nedir? Kim doyar? Her gün makarna hazır çorba yemek zorunda değiliz. Biz bittik. 30 liraya et aldım, birkaç parçaya böldüm ki daha çok olsun diye. Halk Ekmek’e geliyoruz, hepimiz burada sıradayız. Geçen hafta pazara gittik, 200 lirayla aldığım 7 tane domates, 5 tane salatalık, bir kıvırcık, birkaç malzeme daha, bitti para, yok. İşe gidiyorum sabah kahvaltı yapacağız, 2 liralık poğaça ertesi gün gidiyoruz 4 lira olmuş, kahvaltı da yapmıyoruz artık. 30’lu yumurta 50 lira olmuş, bizim günlüğümüz 110 lira.”
“Geçinmek zor” diye söze giriyor başka bir kadın. “Bir ekmek 5 liraya çıkacak neredeyse. Her gün Halk Ekmek’ten alıyorum. Platinlerim var, üç kuruş artırabilmek için yarım saat yürüyorum büfeye” diye sitem ediyor.
"ÇOGU ZAMAN EKMEK ALAMADAN EVE DÖNÜYORUZ"
“13 gün içinde iki defa aynı peyniri 5.5 lira farkla aldım” diyen Yılmaz da yaşadıklarını ekmek kuyruğunda anlatıyor: “Bazen öyle zaman oluyor ki yarım saat kuyrukta bekliyorum. İşsizim, bir yıl var emekliliğime, iş bulamıyorum. Nereye gitsem yaşa takılıyorum. Günlük 60 liraya, 12 saat kahvede çalışıyorum. Devamlı da değil, devamlı olsa razıyım. Eski kiracıyım diye 1000 lira veriyorum. Bırakın koliyle almayı, yumurtayı ikişer üçer tane alıyoruz. 100 gram da zeytin alıyoruz.”
Aylık 2 bin lira emekli maaşı alan bir emekli de “4 ekmek aldım ama yetmiyor, normalde 6 ekmek alıyorum. Allah’tan kira vermiyorum, versem açlıktan öleceğim. Millet ekmek alamaz durumda, yoksulluk iyice derinleşiyor” diyor.
Bir kadın da “Yönetemiyorlar, bırakıp gitsinler artık. Sarayda oturup yatı katı olanların durumu iyi, burada yaşayan insanlar zor durumda. Kim konuşuyorsa kendini içeride buluyor. Asgari ücretle ne alıp da ne yiyeceksin? Kuyruk uzayıp gidiyor, çoğu zaman ekmek alamadan eve dönüyoruz” diyor.
Mihriban Aslan da kuyrukta sıra bekleyenlerden biri. 1800 lira emekli maaşıyla geçinmeye çalışıyor. Aslan geçim kavgasını şöyle anlatıyor: “Bugün bu halk burada ucuz ekmek kuyruğuna giriyor. Gidip istediğim ekmeği alıp yiyemiyorum, mecbur buraya gelip sıraya giriyoruz. Tavuk aldım, ikiye böldüm ki iki kez yemek yapayım. Marketlere gidiyor, kendisinin parası çok olduğu için buralar uygun diyor. Kendi parasını bize versin, emeklilerin maaşını alsın bakayım bir ay geçinebiliyor mu? İşçiyi, emekliyi, çiftçiyi, esnafı bitirdi, düşsün artık yakamızdan.” Pazar alışverişi için havanın kararmasını beklediğini söyleyen Mihriban, “Akşam pazarında çürük ürünleri alıyoruz, pazarcı ‘Çöpe atacağıma size vereyim’ diyor” diye anlatıyor.
"BU MAHALLEDE BİRİNCİ KALİTE ÜRÜN İLE BESLENEN YOK"
Ekmek kuyruğundan çıkan Mihriban Aslan anlattığı “ikinci, üçüncü kalite” sebze meyvenin satıldığı manavların, pazarların yolunu tutuyor. O manavda diğerlerine göre daha düzgün giyimli evli ve iki çocuk sahibi Gülizar Keçeci’yle karşılaşıyoruz. Semt pazarına yalnız akşam saatlerinde gidebildiğini söyleyen Keçeci, “Burası pazardan biraz daha uyguna geliyor, ama yeri geliyor burada da ezikleri seçiyoruz. Tezgahtan iyi mal almak dururken çöp diye atılanlardan seçiyoruz. Artık biz kaliteye bakmıyoruz, karnımızı doyurmaya çalışıyoruz. Her istediğimizi alamıyoruz” diyor.
Fotoğraf: Eren Ergine | Evrensel
“Nerede ucuz buluyorsak oraya koşuyoruz” diyen Songül giriyor söze: “Her şey çok pahalı. Bir kişinin çalışmasıyla nasıl yettireceğiz bilmiyoruz. En azından biz gram gram alabiliyoruz, çok daha kötü durumda olanlar var, onlar ne yapsın? Pazara gitmiyoruz, buraya geliyoruz. Bütçemize göre bulabiliyoruz. Üç armut, üç elma... O şekilde geçinmeye çalışıyoruz.”
Manavın kapısında kadınlarla konuştuktan sonra içeriye yönelince baskın bir çürük kokusu geliyor. Kasanın arkasından konuşan Mehmet “Her şey çok pahalı. İki ay içinde her şeye yüzde 100 zam geldi. Hale gidiyoruz hiçbir şey almadan geri dönüyoruz. Burada 250 gram sebze alan da var, gelip çöpün içinden toplayan da. Bizim ürünlerimiz birinci kalite değil, çünkü birinci kalite çok pahalı. Bu mahallede birinci kalite ürün ile beslenen yok. Biberin, domatesin ikinci kalitesini getiriyoruz, şimdi o da pahalı. İyisini ayrı koyuyoruz, ikinci kalite olan ayrı, üçüncü kalitede olan ayrı. Herkes durumuna göre alıyor. Parası olmayan üçüncü kalite alıyor, o da olmasa dışarıya atılan çöpten topluyor.”
Evrensel'i Takip Et