Casuslardan casus beğen…
Fatih Polat, iktidarın hak savunucularına, aydınlara ve gazetecilere yönelik "casusluk" suçlamasını yazdı.
Fotoğraf: Pixabay
Fatih POLAT
Takvim yaprakları 1942 yılının şubat ayının 24’ünü gösteriyordu. Almanya’nın Ankara Büyükelçisi Von Papen, eşiyle birlikte Atatürk Bulvarı üzerindeki Alman Büyükelçiliğine yürürken bir bombalı suikast girişimine uğrar.
ATTİLA İLHAN: O KARANLIKTA BİZ
Attila İlhan’ın ‘Aynanın İçindekiler’ serisinin beşinci kitabı olan ‘O Karanlıkta Biz’ adlı romanında, Ahmet Ziya’nın telefonu çalar. Telefonun öbür ucundaki Alman Dr. Ludwig Gessler, soluk soluğa haberi verir:
“-… ah mein freund ah, az önce Ankara’da Von Papen’e suikast yapmışlar, ekselans ve refikası, büyük bir talih eseri, yarasız beresiz kurtulmuş!”
Suikastı gerçekleştiren 1917 Üsküp doğumlu ve İstanbul Hukuk Fakültesine kayıtlı Ömer Tokat, “Kendi bombasıyla berhava olarak parçalanmıştır.”
Suikasta dair önemli ayrıntılara geçmeden önce romanın başkahramanı Ahmet Ziya hakkında da, romanı okumayanlar için kısa bir bilgi verelim. Selanikli “Alamancı” Ziya Bey’in oğlu Ahmet Ziya, Almanya’da eğitim görmüş ve Alman Bağımsız Sosyal Demokrat Partisinin sol kanadını temsil eden Spartakist hareketine sempati duymuştur. TKP içinde de bir dönem faaliyet gösterdikten sonra, örgütlü faaliyetten geri duran Ahmet Ziya, TKP’den ayrılarak Kemalist harekete katılan ve Kadro dergisini çıkaran ekibin önde gelen isimlerinden Şevket Süreyya Aydemir ile ahbaptır. Ara sıra görüşüp birlikte kritik yaparlar. Roman bir Alman şirketinde çalışan Ahmet Ziya’nın etrafındaki ilişkilerin aynasında 1940-41-42 yıllarının Türkiye’sini anlatır.
İsmet İnönü’nün liderliğindeki Türkiye 2. Dünya Savaşı’nın ilk dönemi bir yandan Almanlar ile yakın ilişki içinde bulunurken, diğer yandan da İngiltere ve Rusya ile de temas halindedir. Resmi tarih kitaplarında her ne kadar ‘tarafsız dış politika’ başarısı olarak anlatılsa da, Almanya’nın savaşı kaybedeceği belli olana kadar Hitler faşizmi liderliğindeki Almanya lehine bir tarafsızlıktır bu. Almanya Türkiye’nin, Rusya’nın etrafındaki Türki Cumhuriyetlerle ‘Turancı’ bir politika ekseninde yakınlık kurarak Rusya’ya karşı pozisyon almasını ve Alman ordusunun işini kolaylaştırmak için Rusya ordusunun dikkatini dağıtmasını planlamaktadır. Daha doğrusu bu bir dizi Nazi planından biridir.
Buradan suikasta dönelim. Von Papen’e suikast girişimi Türkiye’de iktidara yakın gazetelerde Rusya’nın bu suikastın arkasında olduğu imasıyla haber olur: “Suikastta Rus Parmağı/ Sovyet Tebaası İki Şahıs tevkif edildi/ Pavlof ve Kornilof, Ömer’i suçu işlemeye teşvik; Abdurrahman ve Süleyman ise suikastı tertiple itham olunuyor.”
Çok okuyan, zeki ve teşkilatçı bir entelektüel olan Ahmet Ziya, olayın gerçekleşme biçiminde bir bit yeniği olduğundan şüphelenir. Papen’e hiçbir şey olmuyor ve saldırgan yaşamını yitiriyor.
O yıllar, Türkiye’de Alman, İngiliz, Rus ve Amerikan casuslarının, şirket yöneticiliğinden, avukatlığa kadar çeşitli kisveler altında cirit attığı bir dönemdir. Türkiye’nin milli istihbarat teşkilatı MAH (Millî Emniyet Hizmeti Riyâseti) da, bir yandan yabancı casus trafiğini takip etmeye diğer yandan da TKP başta olmak üzere dönemin sol hareketlerinin içine sızarak hakim olmaya çalışmaktadır.
Susurluk döneminde herkes açısından görünür hale gelen, bazı istihbaratçıların, kendi yüklerini tutmak için girdikleri kirli akçeli ilişkilere o dönemlerde de rastlanır.
VEDAT TÜRKALİ: GÜVEN
Burada bir parantez açalım ve Vedat Türkali’nin 2 cilt olarak basılan romanı Güven’e gidelim. Romanın kahramanlarından Nazif, MAH’ta çalışır. Kendi çıkarları nedeniyle yeraltı dünyasının pek çok kirli işine bulaşan Nazif için en yüce değer paradır. Nazif’i, Almanya ile yapılan krom ticaretinin o günkü savaş dengeleri nedeniyle yasaklanmasından sonra İngilizlere yanaşırken görürüz. Devletin yumruğunu kendi küpünü doldurmak için kullanan Nazif, Marksist öğrenci, işçi ve aydınların tutuklanarak işkence görmesinde pay sahibidir.Parantezi kapatarak devam edelim. Aynı kirli ilişkiler Attila İlhan’ın ‘O Karanlıkta Biz’ adlı romanının arka fonunda da çeşitli biçimlerde yansır.
Peki Von Papen suikastı gerçekte ne anlama gelmektedir?
Romanın ilerleyen sayfalarında ABD’nin İsviçre Maslahatgüzarı’nın imzasıyla “Gizli Kopya” ibaresiyle ABD Dışişleri Bakanlığına gönderilen 12 Mart 1942 tarihli belgede şöyle denilmektedir:
“Elçilik 992 sayı ve 11 Mart tarihli belge ile Berlin’de ilişkili olduğu kişilerden aşağıdaki acil haberi almıştır.
Ankara’da Von Papen’e yapılan suikast teşebbüsü, Hitler’in onayıyla Himmler tarafından tertip edilmiştir. Geçen mayıs ayında Himmler Hitler’e Von Papen’den yeni Alman devletine karşı bir yabancı tecavüzü gibi görünecek şekilde yararlanmak için bir plan teşkil etmişti. Cinayeti hazırlamak için Himmler tarafından görevlendirilen Grup Şefi Wulff, ajanlarından, Yugoslavya’nın işgali altındaki bölümünde bulunan komünist eyilimli bir Sırp ve Hırvat grubunun güvenini kazanmalarını istemiştir. Bu gruptan kendilerinin Moskova adına hareket ettiklerini inanan birtakım kimseler, oradaki Rus diplomatları ve konsolosluk görevlileri ile ilişki kurmak talimatıyla Türkiye’ye gönderilmişlerdir. Böylece Alman ajanları, daha sonra suikast yapılınca Rusları işe bulaştırmaya amaçlıyordu.
Yugoslavlar Moskova’nın emriyle hareket ettiklerine samimiyetle inanmışlardır, muhtemelen bugün bile inanmaktadırlar. Von Papen’in kendisi suikastın arka planını belki hâlâ bilmemektedir.”
Bu arada, Rusya’nın da bu tezgahı sezmiş olduğunu romandan anlıyoruz.
Türkiye’de ya da dünyanın başka coğrafyalarında yaşanmış, bazıları romanlara ve filmlere konu olmuş böyle çok casusluk hikayesi var. Daha yazılmamış sayısız örnek de vardır. 19 Aralık 2016’da Ankara’da Rusya Büyükelçisi Andrey Karlov’un yaşamını yitirmesiyle sonuçlanan suikastın perde arkasını belki yıllar sonra öğrenebileceğiz.
Ama gazetecilerin, yazarların, hak savunucularının AKP iktidarının ‘milli siyaset’ söylemini canlı tutmak üzere casus ilan edilerek derdest edilmeleri herhalde tarihin tanıklık ettiği en ucuz numaralardan biridir. Türkiye’nin kendi casusluk tarihinin bile desteklemediği bu “Casuslardan casus beğen” kolaycılığı umulan etkiyi gösteriyor mu peki?
Galiba artık bu tür sorular da ‘Eski Türkiye’nin soruları haline geldi. Günümüzün siyasi kurgucularının parolası şöyle gibi duruyor:
Uysa da, uymasa da...