19 Aralık 2021 23:04

Gedikler Kıraathanesine veda...

Ali Haydar ağabey, eğer bu kahve yıkılmasaydı dünyanın etrafında bir buçuk tur daha atabilseydi yani, emekli olacaktı.

Gedikler Kıraathanesi ve Ali Haydar Yıldırım | Fotoğraflar: Evrensel

Paylaş

Medayin DEMİRBAŞ
Yıldıray COŞKUN
Elazığ

Ali Haydar Yıldırım’ın cep telefonundaki adım sayar her gün ortalama 21 bin adım sayıyormuş. Yani günde yaklaşık 17 kilometre. Gedikler Kıraathanesinin 90 metrekarelik alanının son on üç yılında her gün “Çay getir, çay götür” ile kaba bir hesap yaparsak eğer: Ayda 510 kilometre, yılda 6 bin 205 kilometre. Bu hesapla son 13 yıl içerisinde 80 bin 665 kilometre eder. Yani Yıldırım, yıkım kararı verilen bu 5 katlı binanın alt katındaki Gedikler Kıraathanesinin içinde dünyanın etrafını yaklaşık olarak 2 kez turlamış. “Emekliliğine kaç yıl var ağabey?​” diye soruyoruz. Kısa bir cevap veriyor: “10 yıl.” Ali Haydar ağabey eğer bu kahve yıkılmasaydı dünyanın etrafında bir buçuk tur daha atabilseydi yani, emekli olacaktı. Pos bıyıklarının altından muzip bir gülümsemeyle bize bakıyor. “Çok ta bir şey kalmamış aslında.” İster istemez gözümüz içeride kaynayan semavere takılıyor. Günde 600 bardaktan son 13 yıl içinde koca bir Keban Barajından çay yapıp bize içirme ihtimalini düşünüp bu hesaplama işinden vazgeçiyoruz.

YILDIRIM’IN KADERİ OLMUŞ ADETA

Ali Haydar Yıldırım 47 yaşında, evli, kiracı, bir oğlan bir kız iki çocuk babası. “Ömrümün 40 yılı bu cadde üzerinde geçti” diyor. Yunus Emre Bulvarı’nın iki yakasında dikilen apartmanlar ve dükkanlara bakarak. “Buralar önce böyle değildi” diye devam ediyor. Henüz asfaltın gelmediği, çoğu gecekondu olan tek katlı evlerin arasında Fevzi Çakmak Mahallesi sakinlerinin buluştuğu bir meydanmış burası. Yıldırım, çalışmaya ilkokul ikinci sınıfa geçtiği yaz simit satarak başlamış. Eliyle sokağın karşısındaki şimdi artık bakkal dükkanı olarak işletilen yeri göstererek, “Simitlerimi oradaki kahvede indirip satardım” diyor. Aynı zamanda o kahvede getir götür işlerine bakmaya başlamış. Sonra aynı yerde ayakkabı boyacılığı yapmış. Sonra da kahveci çırağı olmuş, sonra garson, sonra ocakçı olmuş. Şimdi ortağı olduğu bu Gedikler Kıraathanesi 20 yıl önce açılmış. Birkaç el değiştirdikten sonra da bu mahallenin kendisi gibi gediklisi olan Hacı Kaya ile ortaklaşa devralmışlar. Yani bu aynı sokak, izleyen yıllar boyunca Yıldırım’ın kaderi olmuş adeta. Düşünceli düşünceli “Tam 40 yıl” diye özetliyor.  Bu muhit, Fevzi Çakmak Mahallesi’nin kırk yıl öncesinden toprak yollu küçük bir çarşısı iken şimdiki bulvara dönüşmesine kadar defalarca şekil değiştirmiş. 24 Ocak depreminden sonra sürha yeniden değişiyor. Hasarlı raporu almış yapılar yıkılıyor. Ama nedense insanın hafızasında hep aynıymış gibi kalmasının sebebini, Yıldırım gibi emekçilerin buralarda ömürlerini tüketmelerine borçluyuz sanırım. “Hafıza insandan müstakil” dedikleri bu olsa gerek.

PARÇASI OLDUĞU MAHALLEDEN AYRILMANIN HÜZNÜ YÜZÜNDE

Müşteri profilini emekli işçi ve memurların oluşturduğu Gedikler Kıraathanesinin üstünde yükselen 5 katlı apartmanın kapı ve pencereleri sökülmüş. Kendine has bir dostluk bağı kurmuş tüm bu insanlar artık başının çaresine bakacakmış. Bu kadar yaygın bir yıkımın olduğu bir kentte yaşanılan ekonomik sorunların yanında depremle birlikte başkaca sosyolojik sorunlarda artçı bir şok gibi kendini hissettiriyor. Kapı komşu ilişkileri, sokak kültürü, uzun yıllar içerisinde edinilmiş arkadaşlıklar gibi somut olmayan değerler bakımından da bir yıkım. Ali Haydar Yıldırım gibi aslında artık bu sokaktaki en eski yapıdan daha eski bir emekçi için de durum aynı. Kahveyi taşıyacak yeni bir dükkan bulamamışlar. Sadece işsiz kalmak değil elbette, parçası olduğu bir mahalleden ayrılmak zorunda kalmanın, saçlarını burada ağartmış olmanın hüznüyle yüzü düşüyor. “9 aydır hiç istirahat etmedim, artık üç beş gün dinlenirim. Sonra bir şantiye mi olur başka bir iş mi olur bilmiyorum bulup emekliliğimi dolduracağım” diyor.

KAPATACAĞI İÇİN ÇAYA ZAM YAPMAMIŞ

“Birazda ekonomi” diyerek dumanı dağıtıyoruz. Birimiz çaya tek şeker atıyor bir diğerimiz ise çayı şekersiz içiyor. Çaylarımızı bize hiç sormadan tam da istediğimiz gibi getirip önümüze koyuyor. Ali Haydar ağabey sadece buranın daimi müşterilerinin değil arada bir gelenlerin de çaya kaç şeker attığını, açık mı içerler demli mi bilir. Çaylarımızı yudumlarken anlatıyor. 1 kilo çay 2 ay önce 38 lira iken 45 liraya, 10 kilo şeker 38 liradan 90 liraya, oralet grubunun paketi 3,5 liradan 7 liraya, suyun kolisinin 9 liradan 20 liraya çıktığını söylüyor. Kahvelerin büyük çoğunluğu çayı 1,5 liradan 2 liraya çıkarmış.  “Ama biz kapatacağımız için çaya zam yapmadık” diyor.

ÖNCEKİ HABER

Et, süt, buğday… Üretici desteklenmezse fiyatlar katlanacak!

SONRAKİ HABER

Elazığ’da geçim sohbeti: Sefalet aldı başını gidiyor, zar zor geçiniyoruz

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa