20 Aralık 2021 22:44
/
Güncelleme: 21 Aralık 2021 07:40

Kısraklı Kadın: Başka hayat mümkün

Kısraklı Kadın İstanbul Şehir Tiyatrolarında sahnelenmeye devam ediyor. Leyla Nazlı, Elçin Atamgüç, Pervin Bağdat, Lerzan Pamir ve Gökçer Genç Kısraklı Kadın’ı anlattı.

Kısraklı Kadın: Başka hayat mümkün

Fotoğraf: İstanbul Şehir Tiyatroları 

Eylem BULDU
eylbuldu@gmail.com

İBB Şehir Tiyatroları’nda sahnelenen Kısraklı Kadın oyunu kadınlara sesleniyor: “Anne olmadan da mümkün.” Kadının toplumdaki yerini biçimlendirmeye çalışan sisteme karşı duran Kısraklı Kadın, özgür olmanın yollarını bedel ödeyerek işaretlese de yazar Leyla Nazlı kadınları gökteki yıldızlara benzeterek toplumdan koparılmaya çalışılmasına karşı duruyor. Ve kadınları kimsenin erişemeyeceği yere konumlandırıyor. Elçin Atamgüç’ün sahnelediği Elka ile Pervin Bağdat’ın oynadığı Selma karakteri de izleyiciye hiç yabancı gelmiyor. Gökçer Genç’in eş konumundaki yeri ise oyunun “eşitlik” vurgusunu destekliyor. Yönetmen Lerzan Pamir’le buluşan oyun, yüksek temposu ile tiyatro severleri salondan çıktıklarında düşünme payına Selma’yı ve Elka’yı da ekletiyor. Ve seyirci kendini sorguluyor: “Ben hangisiyim?​”

"ELKA ÇOK ÇİRKİN, KORKUNÇ VE ACIMASIZ BİR KADIN"

Bize biraz Elka’nın Anadolu’daki yer etmiş hikâyesinden bahsedebilir misiniz ve oyundaki yerinden…

Leyla Nazlı: Elka çok çirkin, korkunç ve acımasız bir kadın. Lohusa döneminde kadınların ciğerlerini ve kalbini çalıp çocuklarını öldüren bir kadın. Hepimizin kâbusuydu. Ama neden böyle bir kadın olduğunu hiç kimse sorgulamazdı. Kısraklı Kadın’ı yazarken Elka karakteri başka bir yolculuğa başladı.  Kadınların kalbini ve ciğerini korkunç bir şekilde çalan bu kadının davranışları bana hiç korkunç gelmedi; tam tersine güzel görünmeye başladı. Gerçek olan bir güzelliği sembolik gösterip, korkunç anlatarak insanların farklılığı inkâr edilmiş. Bu sadece Elka için değil, İrlanda mitolojisinde Banshee, ölümü getiren kadın, Lility Adem’in ilk karısı, eşitliği savunduğu için erkeklerde/kadınlarda kısırlığa, kuraklığa ve hastalıklara sebep gösterilen kadın olmuştur. Hepsini burada sıralayamayacağım kadar daha bir sürü mitolojik kadınlar... Genelde hepsi kötülük ve afetlere sebep gösterilmiştir; erkek efsanevi karakterlerle karşılaştırıldığında.

Lerzan Pamir: Bizim olumsuz baktığımız ötekileştirilen bir karaktere bambaşka, çok cesur bir yorum katıp, çok feminist bir yerden yaklaşılıyor. Elka özgür olabilmek için çirkin olmayı, ötekileştirilmeyi, ormanda terk edilmeyi, aç kalmayı, bu uğurda cinayet işlemeyi göze almış bir kadın. Cinayet! Bu kısmı överek yapmıyor zaten, tam da oradan sorgulatıyor oyun boyunca. Ama biz Elka’yı karabasan olarak biliyoruz. Elka’nın her kültürde ve mitolojide ismi değişiyor. Leyla Nazlı kötü diye bildiğimiz hikâyeyi sahneye getirip ‘Bir de benden dinleyin’ dedi.

“MAALESEF DIŞ GÜZELLİK TİCARİ BİR ÜRÜN GİBİ KULLANILMIŞTIR”

Oyunda Sırf erkekler beni beğenmesinler diye kendimi güzelleştirmedim. Çünkü özgür olmanın yegâne yolu buydu” diyor Elka.  Güzellik bir yandan yaşamımıza enjekte edilirken üstelik. 

Elçin Atamgüç: Aslında tam tersi bir şeyi söylemeye çalışıyor; ironi yapıyor kendine göre. Bu fikri kabullenen bir taraftan değil, tam tersi reddeden bir taraftan baktığını düşünüyorum.

Leyla Nazlı: Çok kullanılan bir kavram vardır iç ve dış güzellik. Maalesef bütün toplumlarda dış güzellik hep önde gelmiştir ve ticari bir ürün gibi kullanılmıştır. Özellikle bizim çağımızda bu durum öylesine abartılmıştır ki, birkaç yılda bir form değiştiriyor. Tıpkı moda gibi. Bütün gençler bu pazarın kurbanı ama kadınlar bu sistemin içinde erkeklere göre çok daha fazla suistimale uğruyorlar. Evet bizi öylesine tutsak etmiş bir durum ki, kendi iç güzelliğimizi ortaya çıkartmaya fırsat bile vermiyor.  Güzel kelimesi pozitif bir kelime değil mi? Bir insanın güzel olmasında ne kötülük var? Ama öyleyse, insanlar neden görünüşlerine göre çift standartlı duruma düşürülüyorlar. Ben buna biçim ırkçılığı diyorum. Elka binlerce yıl önce yaşamış efsanevi bir karakter. O dönemlerde, klasik evlilik ve aile kurma kavramı dışında Elka’nın fazla bir seçeneğinin olduğunu sanmıyorum. Elka güzelliğinin kurbanı olmamayı seçip, iç güzelliğini keşfederek, cinsel seçiminin savaşını vermiştir.

"ASLINDA ERKEK EGEMEN TOPLUMU ELEŞTİRİYOR"

Elka kendi özgürlüğünü alışılagelmişin dışında elde etmiş, memnun mu hayatından?

Elçin Atamgüç: Kendi hayatından çok da mutlu değil. Çünkü isyan ediyor. Bunun için söylediği bir söz var: ‘Annem babama sekiz çocuk verdi ama bir tek erkek çocuk veremedi diye babam onu hiçbir zaman affetmedi’ diyor. Aslında bir taraftan da erkek egemen toplumu eleştiriyor. Ne kadar mutlu ya da mutsuz… Mutlu hissetmeyi tercih etmiş aslında. Elka’nın başkaldıran bir tarafı var. Özgürlüğünü tek engelleyen şey, kendi döneminde erkek egemen toplum ve kadına biçilmiş değer. Bu duruma isyan ederken ister istemez sistem kendisini bir tarafa atmış.

Hayattaki duruşuyla kadınlarına nasıl sesleniyor Elka?

Elçin Atamgüç: Bazı kadınlara, ‘Ben bütün bunlara rağmen hâlâ sizin gibi yapmadım’ diyor. ‘Küçük ekrandan bakıyorsunuz ama ben ne kadar yüksekte olsalar da onları tutmak için hiçbir zaman hayallerimden vazgeçmedim’ diyor. Kendisinin üzerinden günümüz toplum kadınlarını eleştiriyor.

Fotoğraf: İstanbul Şehir Tiyatroları

“GÖKTEKİ YILDIZLARI BİZDEN ASLA ALAMAZLAR”

Ülkemizde kadına yönelik şiddet, cinayet, taciz karşısında adalette müthiş boşluklar yaşanıyor. Gün gün sayıları artan kadın cinayetlerinde biz kadınlar sokaklarda bize sıra gelmesin diye protestolar gerçekleştiriyoruz. Son olarak ülkece imzacısı olduğumuz İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararı alınması, sesimize duyarsız kalındığını -o çekilme kararıyla- hissettiriyor. Kısraklı Kadın’da “Gökteki yıldızları bizden almalarına asla izin vermedik” cümlesiyle Elka ve Selma o öldürülen hem cinslerine mi sesleniyor veya sesimizi duyuramadıklarımıza mı hitap ediyor?

Leyla Nazlı: Bu soruya evet cevabını verirken gözlerimden yaşlar boşalıyor şu anda. Gökteki yıldızları bizden asla alamazlar. Dünyadaki her canlının bakmaya hakkı olan, gözyaşlarımızla ıslattığımız toprak ananın bize verdiği hayatı hiç kimsenin bizden almaya hakkı yok.

Tiyatro oyuncusunun kendi gerçeğini çıkarıp toplumun ve sanatın gerçeğini giydiği bir yer var: Kulis. Sanki biz bu oyunda kadınların kulisindeymişiz gibi…

Leyla Nazlı: Kadınların kulisi... Kulağa hoş geliyor. Neden olmasın? Doğrusunu söylemem gerekirse, Kısraklı Kadın’ı yazarken illaki bir kadın oyunu ya da çoğunluğunun kadın karakterlerinin oluşturabileceğini planlamamıştım. Ama ona dönüştü. Demek ki karakterlerin buna ihtiyacı varmış. Demek ki benim bir kadın olarak buna ihtiyacım varmış. Annemin bana hep söylediği bir atasözü var: ‘Ağlamayan bebeğe meme verilmez.’ Bütün korku ve kâbuslara rağmen korkmadan konuşmayı ve iletişim kurmayı ihmal etmezsek sesimiz daha güçlü ve daha da güzel olacak.

Oyunda daha tanıdık bir karakter olan Selma, kariyer mücadelesinin yanında sürekli anne olma mücadelesiyle çatışıyor. Defalarca denemiş anne olmayı fakat olamamış; son bebeğini de Elka alıyor. Müthiş bir hüsrana ve üzüntüye kapılıyor Selma. Kadın olmak anne olmak demek mi?

Pervin Bağdat: Belli şeylerin modern hayatta kadınların üzerinde ağır bir baskısı var. Kadın ve annelik… Ben kırk yaşındayım çocuğum yok, evli değilim. Anne olmayı isterim, istiyorum ama mesela benim çocuğum olmazsa tam bir kadın olamayacak mıyım? O koca bir soru işareti. Yani şu anda çok tartıştığım meseleler… Kadın olmak demek anne olmakla ilişkili mi? Ya da evde oturup yemek yapmakla mı ilişkili kadın olmak? Ben mesela şimdi tam bir kadın değil miyim acaba?

Oyun 70 dakika sürüyor. Yönetmen olarak nasıl değerlendiriyorsunuz süreyi?

Lerzan Pamir: Orada yeni bir fikir var; yeni yazar metinleri olması, klasik bir şey olmaması gibi… Bu söylediğinizi de aramızda konuştuk. ‘Beş dakika daha uzar uzamaz hikâye olarak bir şey daha dese…’ Kısraklı Kadın  iki saat de olsa, yirmi beş dakika da olsa bundan daha fazla ne söyleyebilir diye düşündüm. Bundan sonra kirletmeye girer. Elka işini yaptı ve gitti. Selma yaşayacağını yaşadı. Final yaptılar beraber. Selma eşine de dönüp umutlu bir şekilde ‘yeniden deneriz’ dedi. Eşi de ona ‘yorulmadın mı?​’ dedi; duygusal bir şey yaşandı. Oyunun başı da çok alışıldık değil. Bence seyirci oyun başlarken de şok oluyor. Çok hızlı bir diyalog başlıyor ki; kendi adıma çok seviyorum bunu. ‘Ne oluyor?​’ duygusunu anlamak için iki, üç dakika oyunun içinde olmamız gerekiyor. Süresi dışında bence anlatacakları bir şey yok gibi geliyor.

"ÇOK EZİLEN KADIN HEP SAVUNMA DURUMUNA GİREBİLİYOR"

Kadınlara yapılan şiddeti konuşuyoruz fakat bir de kadının kadına uyguladığı şiddet var. Hatta oyunda kadınlar üzerinden bir örneğe de değiniliyor; dişi yengeçlerin bile kaynayan suya atıldığında birbirini aşağıya çekmesi örneği…

Leyla Nazlı: Ezilen ve ötekileştirilen toplumlar genelde başka ezilen bir topluma, kendilerine uygulanan bu haksızlığı daha kötü bir şekilde uygularlar. Kadınlar, yüz yıllardır ev içinde, okulda, sokakta ve iş yerinde ikinci sınıf insan muamelesi görüp onun savaşını verirken, bu çifte standart durumu en kolay şekilde yine kadınlara uygulamayı öğreniyorlar. Benden iki, üç nesil büyük kadın yönetmenlerle çalıştım; genç nesil kadınlarla da çalıştım. Hepsi inanılmaz ve birikimli tiyatro yönetmenleri. Aradaki fark, eski nesille anlaşmak ve çalışmak çok daha zor geldi bana. Çünkü sürekli ezmeye çalışan bir durum ve davranış içindeler. Genç nesille bunu daha az yaşadım. Buradan tek sonuç çıkartıyorum. Çok ezilen kadın sürekli kendi yerini savunmaya çalışırken bazen hep savunma durumuna girebiliyor. Kendisine yapılanı, o da başka bir kadına farkında bile olmadan yapıyor. Buna rağmen bir şekilde kadınlar her zaman birbirilerini anlamaya çalışıp dertleşmeyi unutmuyorlar. Keşke biraz daha farkında olsak bu çifte standartlığın bize neye sebep olduğu konusunda. Ama umutsuz değilim.

Pervin Bağdat: Bizim birbirimize ihtiyacımız var. Biz birlikte de bir şeyler yapacağız. Artık bizim bu ‘kadın kadının kurdu’ sözlerini değiştirmemiz gerekir. Yeni feminizm ekolünde kadın kadının yurdudur.

Gökçer Genç: Tam bu noktada bence yazarımızın en önemli buluşu, Elka gibi anarşist anti bir kahraman ortaya çıkarması… Erkek egemen dünyanın baskısından kaynaklı kaçan, kendini var etmeye çalışan, ama geldiği noktada kadınlara da bebekleri üzerinden savaş açan bir anarşist anti kahraman yaratmış bize. Bu kahramanı da günümüz kadınının karşısına koymuş.

Kadın odaklı oyunların sahnelerde yer alması hele ki İBB’nin sahnelerinde daha fazla kitleye ulaşabilmesi umut verici. Hem tiyatro görevini yapıyor hem de toplumun duyarlılığı ve farkındalığı artırılıyor. Günümüzde şiddet, taciz, cinayet kelimeleri telaffuz edildiği zaman kadın kelimesini çağrıştırır hale gelmesi hakkında ne düşünüyorsunuz? Kendinizi güvende hissediyor musunuz?

Gökçer Genç: Ben erkek olarak güvende hissetmiyorum. Yani sadece kadınlara yönelik şiddet değil. Eşcinsel, lezbiyen, biseksüel…Yani herhangi bir cinsel eğiliminden dolayı kimse birbirinden farklı tutulamaz. Herhangi bir inancından dolayı kimse kimseden farklı olamaz. Devlet bu insanların her birine aynı mesafede korumakla yükümlü olan aygıttır.

“ERKEKLER KADINLARDAN İNANILMAZ KORKUYOR”

Kadınların yaşam haklarına neden müdahale ediliyor? Bu üstünlük kurma durumunun çıkış noktası nedir?

Leyla Nazlı: Erkekler kadınlardan inanılmaz korkuyorlar. Bu korkularını törpüleme çalışmaları sırasında kadınlara karşı saldırganlık ortaya çıkıyor. Yetişkin davranış bozukluğu dışında bir şey değil bu. Neye karşı savaşları var bilmiyorum. Kadınlar organize olmuş yer altı örgütü değil, kendi ülkelerine ya da diğer ülkelere düşman değiller. Peki bu nefret niye, eğer korku değilse... Bu korku aile içinde anne baba tarafından, erkek çocuğuna ve kız çocuğuna seçilmiş renkler… İş yerinden arkadaşları tarafından medya, reklamlar ve maalesef yasaların bu durumu yok etmeyi desteklememesinden büyüdükçe büyüyor. Üstünlük kurma durumuna geçiyor.

Psikolojik, fiziksel, sosyolojik… Şiddet nasıl son bulur?

Pervin Bağdat: Çocukları toplumsal cinsiyet eşitliğini öğretecek şekilde büyüteceğiz. Benim bir çocuğum olsa öyle büyütürüm. Okuldaki eğitim, dilimizdeki deyimlerimizi, atasözlerimizi değiştireceğiz.

Gökçer Genç: Küfür estetiği (!) O küfre erkeğin egemen olması.

Elçin Atamgüç: Ama uyandık bence. Yani bütün dünyada kadınlar uyanışta.

Türkiye’de böyle bir uyanış görüyor musunuz?

Pervin Bağdat: Birçok konuda çok karamsar olmakla birlikte belli bir kesimin çok ciddi bir şekilde aydınlandığını düşünüyorum. Özellikle İBB Şehir Tiyatroları çok önemli bir şey başlattı. Bu sene toplumsal cinsiyet eşitliği, eğitim atölyeleri kurdu. İnanılmaz önemli bir şey. Bu kurum üzerine düşen görevleri yaptı.

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Yasak çuvala sığmıyor

Yasak çuvala sığmıyor

KAMUAR’ın hesaplamalarına göre son bir yılda meyve fiyatları yüzde 154.5, sebze fiyatları yüzde 116.5, gıda fiyatları ortalama yüzde 70 arttı. Hane halkının bir yıl sonrası için enflasyon beklentisi yüzde 59’u, işçilerinki ise yüzde 62’yi aştı. Emekçiler için bıçak kemikte! Yasak, tutuklama, işten atma tehdidi işçilerin harekete geçmesini durduramıyor.

37 ülke: Has Çuval'ın ihracat yaptığı ülke sayısı

ISO 500: Has Çuval ISO ikinci en büyük 500 listesinde

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
Erdoğan: Dünya bir imtihan yeridir, ekonomik zorluklar gelip geçer.

Evrensel'i Takip Et