Hasta tutuklular ya tabut üstünde ya da ölüm döşeğinde tahliye ediliyor
Cezaevlerinde bulunan yaklaşık bin 600 hasta mahpustan 5’i yaşamını yitirdi. Çoğu kaldıkları cezaevinde hastaneye-ilaca ulaşamıyor. Hastane sevkleri ise ayrı bir işkenceye dönüşüyor.
Fotoğraf: Evrensel
Meltem AKYOL
İstanbul
Kanser, kalp, tansiyon, lösemi… Hasta tutuklular bu ve adını sayamadığımız onlarca hastalıkla boğuşuyor… Hayatlarını idame ettirebilmek için koğuş arkadaşlarının yardımına muhtaçlar. Hastaneler rapor vermiyor, verilenler raporlara rağmen tahliye edilmiyor… Devletin denetiminde, göz göre göre insanlar ölüme terk ediliyor ve hasta mahpuslar ya tabut üstüne çıkıyor ya da ölüm döşeğinde… İHD İstanbul Şube Başkanı Avukat Gülseren Yoleri, bunun sadece hukuksuzluk değil vicdansızlık olduğunu da söylüyor. Diyarbakır’da Adalet Nöbeti tutan tutuklu yakını İnci Güler Altındağ ise cezaevinden gelen her ölüm haberinin hasta tutukluların evine başka türlü düştüğünü anlatıp soruyor: “Sanki hayat bitiyor her haberde. Çok kötü oluyoruz. Daha ne olması lazım, artık yetmez mi?”
BİR BİR ÖLÜYORLAR…
29 yıldır cezaevinde bulunan hasta tutuklu Halil Güneş kanser uzun zamandır akciğer ve kemik kanseriyle mücadele ediyordu. İnsan Hakları Derneği’nin hasta tutuklular listesindeydi, ATK de cezaevinde kalabilir raporu verdi. Avukatı ilaçlarının uzun zamandır verilmediğini duyurdu. Güneş 15 Aralık’ta Diyarbakır Yüksek Güvenlikli Cezaevi'nde tutulduğu hücrede yaşamını yitirmiş halde bulundu.
Abdülrezzak Şuyur İzmir Aliağa Şakran T Tipi Cezaevi’nde kalıyordu. 28 yıllık mahpus Şuyur’a üç ay önce akciğer kanseri teşhisi konuldu. Astım hastası da olan Şuyur’un, kanser teşhisinden sonra tedavisi yapılmadı. Cezasının bitmesine 14 ay kalmıştı, tahliye talebi de kabul edilmedi. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM), başvuran Şuyur hakkında 2006’da birçok yönden hak ihlali kararı verdi. Ama nafile. Şuyur, 16 Aralık’ta cezaevinde yaşamını yitirdi.
Salih Toğrul, 18 yıllık cezaevi sürecinin ardından 2007 yılında iki kez kalp krizi geçirdi, ardından kısmi felç oldu. 2013 yılında cezaevinde düştü, beyin kanaması geçirdi, reflekslerini ve hafızasını yitirdi. İhtiyaçlarını karşılayamayan Toğrul 2014 yılında tahliye edildi. Hapishaneden sedye ile çıkarılan Toğrul tedavi gördüğü Mersin Şehir Hastanesi’nde 15 Aralık’ta yaşamını yitirdi.
Bu isimler ya ölüm sınırına gelene kadar ya da ölene kadar tahliye edilmeyen yüzlerce hasta tutukludan sadece üçü. İnsan Hakları Derneği’nin (İHD) verilerine göre, Türkiye'deki cezaevlerinde yaklaşık 1600 hasta tutuklu ve hükümlü bulunuyor. Bunların 600’ünün durumu ağır. Üstelik bu sayı yalnızca başvuruda bulunanlar üzerinden ortaya çıkarıldı. İHD’nin 14 Aralık’taki verilerine göre ise 2020 yılı başından bugüne en az 59 hasta mahpus yaşamını yitirdi.
Verilerin açıklanmasından sonra 5 hasta tutuklu daha yaşamını yitirdi.
Yine tutuklular Garibe Gezer’in Kandıra 1 Nolu F Tipi Kapalı Cezaevi'nde, Vedat Çem Erkmen’in Tekirdağ Cezaevi’nde intihar haberi geldi.
Resmi güncel rakamlar ise bilinmiyor, gözaltı ve tutuklamalar arttıkça da büyüyor.
İHD İstanbul Şube Başkanı Avukat Gülseren Yoleri, Adalet Bakanlığı’nın taleplerine kayıtsız kaldığının altını çizerek anlatıyor: “Biz sadece ulaşabildiklerimizi listeleyebiliyoruz. Bazen bir hasta mahpusla temas ettiğinizde orada başka hasta mahpusların da olduğunu öğreniyoruz. Bazen hasta mahpuslar kendileri başvuramadığı için yanında kalan diğer hasta mahpuslar bildiriyor bize. Her gün yeni hasta mahpus isimleri geliyor.”
"HASTANE SEVKLERİ DE İŞKENCEYE DÖNÜŞÜYOR"
Yoleri, hasta mahpusların tedavi imkanlarının sınırlı olması nedeniyle serbest bırakılmalarının kolaylaştırılmasını talep ettiklerini, ancak yapılan düzenlemelerle bunun tam tersinin hayata geçirildiğini söylüyor: “82 yaşındaki Mehmet Emin Özkan’ın da aralarında olduğu hasta mahpusların durumu gittikçe kötüleşiyor. Yaklaşık 200 civarında ağır mahpusun hemen tahliye edilmesi gerekiyor, yapılmıyor. Zaten ağır olan duruma bir de Kovid-19 eklendi üstelik. Hastane sevkleri de işkenceye dönüşüyor. Mahpuslar randevu almakta zorlanıyor, randevu alabilenlerin hastaneye sevklerinden, sevk edildikleri araçlara, kelepçeli muayene ya da tedaviye zorlanmalarından verilen reçetelerin mahpusa temin edilmemesine kadar yığınla sorun var.”
"MAHPUS CİNAYETLERİ VAR…"
Adli Tıp Kurumu (ATK) bu konudaki en tartışmalı kurum. Adalet Bakanlığı’na bağlı çalışan kurumunun bilimsel, tarafsız, objektif bir çalışma ya da bir raporlama yapamayacağı görüşünü dile getiren Yoleri, hasta mahpusların serbest bırakılmasında ATK raporu istendiğini hatırlatarak ekliyor:
“Bakın ATK’nin ‘cezaevinde kalabilir’ raporu verdiği mahpuslar ölüyor. O kadar zor ki rapor vermesi. Hadi diyelim ki ATK ‘tahliye edilmeli’ raporu verdi, bu sefer de devreye emniyet giriyor. Emniyete ‘bu kişinin serbest bırakılması toplum açısından bir tehlike oluşturur mu?’ diye soruluyor, emniyet ‘oluşturur’ dediğinde tahliye edilmiyor.
Boynundan aşağısı felçli olan bir hasta mahpus, Abdullah Turan, hakkında çok kere başvuru yapıldıktan sonra nihayet ATK ‘cezaevinde kalamaz’ raporu verdi, ama emniyet ‘bu kişinin serbest bırakılması toplum için tehlike oluşturur’ raporu nedeniyle serbest bırakılmadı. Yani artık son evreye varmış, 26-28 yıllık mahpuslar bile bırakılmıyor, cezasının bitimine 10 gün kala yaşamını yitiren mahpuslar var. Devletin denetiminde, göz göre göre insanlar ölüme terk ediliyor. Burada artık ‘mahpus cinayetleri’nden söz ediyoruz. Bakın burada sadece bir hukuksuzluk yok, inanılmaz büyük bir vicdansızlık var."
HER CENAZEDE…
Hasta tutsaklar ve infazlarını tamamlamalarına rağmen tahliyeleri engellenen mahpusların yakınları bir süredir Adalet Nöbeti tutuyor. Onlardan biri 29 yıldır mahpus olan Abdülselam Güler’in kardeşi İnci Güler Altındağ. Abisi Abdülselam Güler’in kalp kapakçığının büyüdüğünü, kalp duvarının da kalınlaştığını anlatıp ekliyor: “Aynı zamanda yüksek tansiyon hastası. 29 yıl boyunca Amed, Bandırma ve Ordu başta olmak üzere birçok cezaevinde kaldı. Bütün hayatımız cezaevi kapılarında geçti. En son Diyarbakır’da. Çıkmasına 14 ay var, infaz yasasında yapılan düzenlemelerden sonra tahliye edilmesi lazım, başvuruyoruz, edilmiyor. Onun durumunda olan başka bir sürü tutuklu da var.
Annem 18 yıl yatalak kaldı, ‘Ölmeden oğlumu şu kapıdan girerken görseydim’ dedi olmadı, 2 yıl oldu kaybedeli annemi. Babam annemden önce kalp krizi geçirip hayatını kaybetmişti. Abimi içeride, bizi dışarıda cezalandırdılar işte.”
Cezaevinden gelen her ‘hasta tutuklu hayatını kaybetti’ haberi onların evine başka türlü düşüyor. İnci Güler Altındağ anlatıyor:
“Sanki hayat bitiyor her haberde. Çok kötü oluyoruz… Sadece biz değil bütün hasta tutuklu yakınları, tutuklu yakınları… Her haberde sanki bir tane cenaze de diğer hasta tutuklu ailelerinin evinden çıkıyor. Yeter artık, bu insanlar zaten 29 yıldır hapis… Daha ne olması lazım, artık yetmez mi?”