Maden kasabasında büyük korku
EMEP MYK Üyesi Gürsoy Turan: Maden işçilerinin mücadelesi için ileri bir mevzi oluşturulması ölümün ve ölümcül korkunun ağır yükünü hafifletecektir.
Fotoğraf: DHA
Gürsoy TURAN
Emek Partisi MYK Üyesi
İzmir
Manisa’nın Soma ve sınır komşusu İzmir’in Kınık ilçelerinin bulunduğu maden havzasında 18 Aralık Cumartesi gecesi Polyak Madeni’nde yaşanan kaza ile büyük korku yaşandı. Bu korku deprem dalgası etkisi ile bu ilçelerin çevresindeki İzmir’in Bergama ve Manisa’nın Akhisar ilçelerinden giderek tüm ülkeyi etkiledi. Bu büyük korkunun nedeni Polyak maden ocağında yaşanan ve bugün itibarıyla can kaybının yaşanmadığı çökmeye bağlı olduğu söylenen basınç ve metan parlaması olsa da (Isıl işlem yani kaynağa bağlı olduğu da tartışılıyor) elbette korkunun büyüklüğünün kaynağında yakın geçmişte 301 madencinin hayatını kaybettiği büyük madenci katliamının yarattığı travmanın unutulamamış olduğunu belirtmek yerinde olur.
Bu korkunun en şiddetli hissedilip yaşandığı yerler Kınık ve Soma oldu. Nedeni kuşkusuz bu ilçelerde hemen her evde bir ya da birkaç maden işçisi olması. Bu büyük korkunun yüreklerde yakıp kavuran bir ateş top olarak hissedildiği merkez üssü ise cumartesi gecesi hastane önleri, koridorları oldu.
Olayın gerçekleşmesinden kısa bir süre sonra işçi ve halk toplantıları için İzmir’de bulunan Emek Partisi Genel Başkanı Ercüment Akdeniz ve oluşturduğumuz bir heyet ile Kınık Devlet Hastanesine, yine daha fazla yaralının bulunduğu Soma Devlet Hastanesine giderek gece boyunca yaralı işçiler, yakınları ve hastane doktorlarıyla görüşüp birinci ağızdan bilgi aldık. Geçmiş olsun dilerken, ihtiyaçlar konusunda da dayanışmaya hazır olduğumuzu belirttik.
Hastanelerde gördüğümüz büyük çoğunluğu gencecik, “Ayaklarım yerden kesildi, altı metre uçmuşum” diye ifade ettikleri fırlatma ve çarpmaya bağlı yaralanmaların yanı sıra çeşitli organlarında yanıklar olan işçilerin gözlerinde gördüğümüz korku, şaşkınlık ve yaşadıkları şok ile hayatta olmanın iyimserliğinin yansıdığı tarifi zor karmaşık duygulardı. Kafaların içi bir madencinin ocaktan çıkarkenki yüzü gibiydi adeta. Bütün yüzü kaplamış kömür karasının ter izleri ile ya da arada terin silindiği bölgelerdeki farklı tonda kömür karasıyla oluşan bir harita karışıklığı görünümü yüzleri gibi karışık duygular gözleniyordu.
ÖLÜM KORKUSUNU BASTIRAN İŞLERİNİ KAYBETME KORKUSU
Ziyaretlerde aldığımız bilgiler ışığında Emek Partisi Genel Başkanının yaşanan olayla ilgili kamuoyunu doğru bilgilendirmek ve yapılması gerekenlere ilişkin Evrensel gazetesine yaptığı açıklamada yanımızda bulunan yaralı yakınlarına değerlendirme ve taleplerini iletmelerini söylediğinde, ailelerin “Söylenmesi gereken her şeyi tam ifade ettiniz” demelerinin nedeni bir yanıyla partinin mevzisinin sermayeye karşı emeğin safında ve Akdeniz’in işçilerin bir parçası olarak soruna yaklaşımının, açıklamasının gerçek anlamda madencilerin düşünce ve taleplerini eksiksiz dile getirmiş olmasıyken, diğer yanıyla da madencilerin yaşanan ölüm korkusunu bastıran çocuklarının, kardeşlerinin, kendilerinin işlerini kaybetme korkusu.
Polyak’taki facia sonrasındaki ikinci ve üçüncü gün de Emek Partisi ilçe yöneticileriyle Kınık ve Soma’da gerçekleştirdiğimiz ev ve kahve ziyaretlerindeki izlenim bu maden havzasında patlama ve ölüm korkusu kadar ülkenin bugün içinde bulunduğu ekonomik sosyal durumu da düşünerek emekçilerin işsiz kalma korkusunun ağırlığı oldu. Öyle bir korku ki birinin Polyak Madeni’nde yaşananların ihmal olduğuna dair duyduklarını anlatacakken sözcüklerin tam boğazında düğümlendiğini görüyorsunuz. Geçmişte tütün, pamuk vb. üreterek ya da hayvancılık ile yaşamını sürdüren, çocukları için birikim yapabilen aileler, tarım ve hayvancılığın çökertilmesi ile maden şirketlerine mahkum edilmiş. Bu durumu Demir Export’ta çalışan maden işçisi, “Eskiden tütün ekiyordum bir yıl boyunca bakkala, kırtasiyeye hatta kahvehaneye borç yazdırırdım tütünümü satınca borçlarımı kapattığım gibi traktör veya araba alabilirdim. Biraz da birikim yapardım. Şimdi tütüncülüğe izin verilmiyor ama yapsam bile aynı kazancı sağlayamam. Zarar ederim” diyerek madenlerden başka seçeneğinin olmayacağını söylüyor. Çocukları için de “Okutsam ne olacak diploma alınca iş mi bulacak? 4 yıl kaybetmiş olacak, ben de 4 yıl paramı kaybetmiş olacağım. Yer altında çalışırsa yer altı sigortası yatar, en az iki asgari ücret alır, erken emekli olur” diyerek gelecek kuşakların da madenlere mecbur bırakıldıklarını söylüyor.
ŞİRKETLERİN REVA GÖRDÜĞÜ 19. YY ÇALIŞMA KOŞULLARI
Bölgede iktidarın politikalarının sonucu olarak da maden şirketlerine mahkum edilen insanların teri ve kanı üzerinden kazançlarını büyüten şirketler, her gün yeni bir mera alanı ve arazide ruhsat alarak bölgeyi her geçen gün daha fazla ele geçiriyor.
Şirketlerin bölge halkına dayattığı ve Erdoğan’ın da bu işin fıtratında var diyerek reva gördüğü koşullar, 19. yy çalışma koşulları. EMEP Genel Başkanı Akdeniz, Kınık’ta yaşanan korkuyu İzmir’de katıldığı halk toplantılarında “Bu maden havzasında Zola’nın romanındaki Germinal’i yaratmışlar” diye dile getirirken İzmir’in tüm işçilerine, emekçilerine, sendikacılarına, emek demokrasi güçlerine, maden işçilerinin koşullarının düzelmesi için gerçek bir dayanışma örgütlemeden hiçbir iş kolunda bugünden daha iyi bir çalışma ve yaşam koşuluna ulaşmanın mümkün olmayacağını ve oradaki vahşi hadi hadi anlayışının bütün iş kolları için tehdit oluşturacağını söylüyordu.
“Soma havzasındaki çok yönlü (ölüm, işsiz kalma) korkunun, kötü çalışma koşullarının hakim olmasında işçilerin örgütsüzlüğü, mevcut sendikaların sarı ve sermaye iş birlikçisi çizgisi ve dayanışmanın zayıflığının da payı büyük. Zira Kınık’ta büyük korkunun yaşandığı anda az çok bilinçli tutumun Kınık’ın örgütlü işçilerinde olduğunu da söyleyebiliriz. Kınık’ta İZSU şubesi ve yerel hizmetlerinde çalışan Genel-İş üyesi İZENERJİ işçileri, işyeri temsilcileri kazanın duyulması ile maden sahasında korkuyla biriken kitlenin ambulansların ulaşımını zorlaştırmasıyla trafiği açmak ve olası kan ihtiyacı için tüm üyeleri ve sendika yöneticilerini bilgilendirip harekete geçmeye yönelmişler. Sonrası için ise sendikaların, yöneticilerinin bu havzada olması, dayanışma ile işçilerin örgütlenmeleri, bilinçlenmeleri için çalışmalar yapmaları gerektiğini dile getiriyorlar. “Ama Soma Katliamı’nda olduğu gibi öyle bir gelip görünerek değil sürekli havzada olmaları gerek” diyorlar.
SINIF SENDİKACILIĞI PLATFORMUNDA ÇALIŞMAK HAYATİ ÖNEM TAŞIYOR
Soma ve Kınık maden havzasında 301 madencinin katledilmesine karşı maden işçilerinin göstermiş olduğu tepki ve giriştikleri mücadelenin sermaye-siyaset ve sendikal bürokrasiye karşı kalıcı ve örgütlü kazanımlara ulaşamaması korkunun büyüklüğünde belirleyici. Bu ortamda madenlerde ileri işçilerin sınıf sendikacılığı platformunda çalışmaları hayati önem taşıyor. Maden işçileri, rödovans ve özelleştirmelere karşı mücadele deneyimine de sahip. Yeni bir özelleştirme tehdidine karşı yakın zamanda bir günlük iş bırakmayla saldırıyı püskürten ELİ kamu işçileri içerisinde bir grup işçinin, birlik ve mücadele grubu imzası ile dağıttıkları broşürde ortaya koydukları sendikal platformları gibi mücadeleler, yer yer şu veya bu maden ocağında sendika seçme özgürlüğü için yürütülen tartışmalar, genel olarak sendikal anlayış tartışmaları tüm işyerleri, ileri işçiler ve sendikacılar tarafından büyütülmeli. Bu havzada maden işçilerinin mücadelesi için ileri bir mevzi oluşturulması ölümün ve ölümcül korkunun ağır yükünü hafifletecektir.