25 Aralık 2021 23:00

Almanya, Rusya’ya karşı yangını körüklüyor

Avrupa'nın Gündemi'nde bu hafta: Almanya, Ukrayna karşısında Rusya'yı kışkırtıyor. Fransa'da Macron cumhurbaşkanlığı seçimlerine hazırlanıyor. Şili'de Boric'in zaferi Avrupa'da da tartışılıyor.

Fotoğraf: Ukrayna Devlet Başkanlığı

Paylaş

AB, NATO ve Almanya, Rusya’ya karşı düşmanlığı kışkırtmak için her yolu deniyor. Alman Dışişleri Bakanlığı, elinde Rusya’nın saldırı hazırlığı konusunda yeterli bilgi ve belge olduğunu açıklamasına karşın, bilgi ve belgeleri ülkenin çıkarları gereği açıklamayacağını ileri sürdü. Soru önergesine olumsuz cevap alan Sol Parti Milletvekili Sevim Dağdelen ise Almanya’nın Ukrayna-Rusya ilişkisinde yangına körükle gitmekten vazgeçip arabuluculuk yapması gerektiğini söyledi.

Fransa’da cumhurbaşkanlığı seçimleri nisan ayında gerçekleşecek ve ülke gündemi kovid-19 salgını ortamında tamamen bu tarihe kilitlenmiş durumda. Birkaç gün sonra Fransa, 6 aylığına Avrupa Birliği Konsey Başkanlığına geçecek ve Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron bu konumu yeniden seçilebilmek için kullanma hesapları yapıyor. Çevirdiğimiz yazı, Çin ile ABD arasında gerilimlerin arttığı koşullarda sağdan ve soldan farklı adayların uluslararası alanda öne sürdükleri tavrı inceliyor.

İngiltere’de Guardian gazetesi başyazısında Şili seçimlerinde Gabriel Boric’in faşist eğilimli Kast karşısında zaferi olumlu ve umut verici olarak karşılanırken, ülkenin demokratikleşmesi yönünde adımların zorluğu ve ülkedeki kutuplaşmanın sona ermesi gerekliliği tekrar vurgulanıyor.

YALAN SÖYLEME LİSANSI

Reinhard LATURBACH
Junge Welt

Alman hükümeti, Rusya’nın Ukrayna’ya saldırma planları olduğu iddiasıyla ilgili bulgularının içeriğini ve kaynaklarını açıklamayı reddetti. Bundestag’ın Dışişleri Komisyonundaki sol kanat meclis grubu başkanı Sevim Dağdelen’in talebine yanıt olarak, Dışişleri Bakanlığı yeni Müsteşarı Susanne Baumann böyle bir açıklama yapmanın devletin yararına olmayacağını bildirdi. Federal İstihbarat Teşkilatı’nın çalışma yöntemlerinin ve diğer NATO gizli servisleriyle iş birliğinin göstergeleri kamuoyuna sızmış olacağından, gizli koruma teşkilatına ait bulguların sunulması da söz konusu olamaz”

jW’nin eline geçmiş olan yanıt tam anlamıyla şöyle: “İstenen bilgiler (...) Federal İstihbarat Servisi’nin yetenek ve çalışma yöntemlerini o kadar ayrıntılı olarak açıklar ki, ifşa, sınırlı bir alıcı grubuna bile koruma sağlayamaz. Bu nedenle, “istisna olarak”, parlamento üyelerinin federal hükümetin gizlilik çıkarlarına ilişkin soru sorma hakkı geride tutulmak zorundadır.” Soru önergesini veren Sevim Dagdelen, Junge Welt’e: “Federal hükümetin gerilimi tırmandırma uluması bu arka plana bağlı olarak ancak propaganda olarak görülebilir. Alman dış politikasında acilen bir barış politikası girişimine ihtiyaç var. Federal hükümet sürekli olarak yangına benzin dökmek yerine arabuluculuk yapmalıdır” dedi.

Sol Parti milletvekili, siyasette resmi söylem konusunda şüpheleri olan tek kişi değil. Bulgaristan’da bu şüphe hükümete kadar uzanıyor. Oradaki Savunma Bakanı Stefan Janew, NATO’nun Baltık Devletleri ve Polonya’da olduğu gibi kendi ülkesinde de benzer “savaş grupları” yerleştirme planlarıyla arasına mesafe koydu. Bakan, bir Facebook gönderisinde şu anda Ukrayna ile sınırın Rusya tarafındaki olayları “İttifak ve ilgili güvenlik bölgesine doğrudan bir tehdit” olarak görmek için hiçbir neden olmadığını yazdı. Ancak Janew çekincelerini “şimdilik” ile sınırladı. Geçmişte Bulgaristan, ABD ve AB’nin onları Rusya’nın Güney Akımı doğalgaz boru hattına bağlanmaktan vazgeçirmelerine izin vermişti.

Bu arada NATO alarm verici uydu görüntüleri sunmaktan da geri kalmıyor. Die Welt gazetesindeki bir habere göre, NATO “Çok Yüksek Hazırlıklı Müşterek Görev Gücü”nün hazırlık seviyesini artırdı. Askerlerin önceki gibi yedi gün yerine, şimdi beş gün içinde bir kriz bölgesine nakledilmeye hazırlanmaları gerekiyor. Bu sadece savaş birimleri için değil, aynı zamanda özel kuvvetler ve lojistikçiler için de geçerlidir.

Bu kapsamda Rusya Savunma Bakanı Sergey Şoygu’nun salı günü yaptığı açıklama dikkat çekici. Ona göre Rusya, ABD’li paralı asker şirketlerinin Donbass’ta muhtemelen provokatif bir kimyasal silah kullanmaya hazırlandığıyla ilgili bilgiye sahip. Şoygu, fazla detay vermeden bu paralı askerlerin bulunduğu iddia edilen iki yerin adını da açıkladı. Açıklaması, uluslararası alanda henüz resmi olarak tanınmayan Donetsk Halk Cumhuriyeti’nin temsilcilerini de şaşırttı. Ancak oradaki Silahlı Kuvvetlerin Sözcüsü Eduard Basurin, Ukrayna’dan her şeyin beklenebileceğini söyledi. Ukrayna kontrolündeki bölgelerden gelen içme suyunun olası zehirlenmesiyle yapılacak bir saldırıya karşı Donets Halk Cumhuriyeti aşırı duyarlı davranıyor. 

(Çeviren: Semra Çelik)

YENİ BİR SOĞUK SAVAŞ ORTAMINDA FRANSA CUMHURBAŞKANI SEÇİMLERİ

Marc ENDEWELD
Tribune

Uluslar cemaatinde belki Fransa’nın pek fazla bir ağırlığı yoktur fakat BM’nin Güvenlik Konseyi’nin daimi üyesi olarak sesi hâlâ biraz duyuluyor. Ekonomik cephede Amerikan ve Çinli devler karşısında, tüm Asya’yı saymasak bile, kavgayı çoktan kaybetti. Fakat AB içinde, Almanya’dan sonra Fransa hâlâ en güçlü ikinci ekonomi olmaya devam ediyor. Farklı stillerde Emmanuel Macron’da olduğu gibi Jean-Luc Mélénchon bunu rakiplerine karşı sürekli hatırlatıyorlar. Kısa bir süre önce televizyon kanalında yaptığı basın konferansında cumhurbaşkanı bu konudaki yapmak istediklerini vurguladı ve “Güçlü bir Avrupa” olgusunu öne sürdü.

Avrupa meselesini yeniden önce çıkartarak Emmanuel Macron bir kez daha 2017 yaz döneminde yaptığı gibi seçimlere aday kostümünü giyiyor. O zaman içe kapanma önerilerine karşı büyük bir gururla Avrupalı olduğunu öne sürmüştü. Çevresi ise tartışmanın boyutlarını şu şekilde ortaya koymuştu: Avrupalılara karşı Milliyetçiler.

Fakat 5 yılda Avrupa stratejisi tamamen başarışız oldu, ta ilk başından itibaren Almanlar ve İtalyanların öfkesiyle karşı karşıya kaldı. Fransa ocak ayından itibaren 6 aylığına Avrupa Birliği Konsey başkanlığını alırken Emmanuel Macron bunu unutturmak istiyor. (…) Devasa iletişim desteğiyle Fransa Cumhurbaşkanı, uluslararası sahnede konumunu güçlendirmek için bu yeni pozisyonunu kullanmaya çalışıyor.

Üç hafta önce, Mario Draghi ile iki ülke arasında karşılıklı iş birliği anlaşmasının büyük bir gürültü eşliğinde imzalayarak, başkanlığı döneminde Fransa ve İtalya arasında yaşanan birçok gerilimi unutturmaya başardı. Konumunu güçlendirmek ve Avrupa’daki stratejisinin çıkmazını unutturabilmek için Emmanuel Macron keza Angela Merkel’in gidişini değerlendirmeye ve SPD’nin yeni Başbakanı Olaf Scholz’a yakınlaşmaya çalışıyor, fakat unutulmamalı ki o da Angela Merkel’in Maliye bakanıydı.

Fransa Cumhurbaşkanlığı seçimlerine birkaç ay kala, Emmanuel Macron’un Avrupa kozu Fransız kamuoyunda ancak Çin ve ABD arasında büyüyün çatışma sorunu üzerinden etkili olabilir. Amerikan ve Çinli devlere karşı “birlikten güç doğar” söylemi basitçe anlaşılır ve destek bulabilir. Kuşkusuz bunu en karşı çıkanlar AB’nin ekonomik savaş konusunda son yıllarda başarılı olduğunu gösteremediğini öne sürebilirler (…) fakat cumhurbaşkanlığı seçimleri dönemleri sorunların farklı boyutlarını tartışmaya elverişli dönemler değildir.

Bu arada Emmanuel Macron’un rakipleri Çin ile ABD arasında yaşanan bu yeni Soğuk Savaş karşısında tavırlarını belirleme konusunda zorluk çekiyorlar. Aşırı sağ İslam ve Müslüman ülkeler üzerinde yoğunlaşıyor ve gerçek bir uluslararası stratejisi yok ve çoğu zaman (sahte bir şekilde) De Gaulle’cü (Charles De Gaulles-1958-1969 arasında Fransa Cumhurbaşkanı) bir söylem arkasına gizleniyor. (Merkez sağın adayı) Valérie Pécresse bu alanda tavırlarını hala açıklamadı. LR partisinin ön adaylık yarışmasında rakipleri gibi o daha tartışmalarda uluslararası sorunları gündeme getirmedi.

Pecresse, 2017’de (merkez sağın adayı) François Fillon gibi yüzünü Rusya’ya mı döner? Ya da Fransa’nın çıkarlarıyla, Avrupa melesi ve Çin, ABD ve Rusya arasında bir dengemi sağlar? Cumhuriyetçi sağın adayı Pecresse son aylarda Emmanuel Macron’a yönelik hiç olumlu bir tavır sergilemeyen Amerikalı abiyle araya düzeltmeye girişmesinden faydalı çıkacaktır. Denizaltılar meselesinden de öte Biden yönetimi iktidara geldiğinden bu yana Avrupa’daki birinci muhatabını Almanya yaptı ve Fransa başkanına burun büktü. 

Fakat tartışmalar en sert solda yaşanıyor. (Yeşiller Partisi Adayı) Yannick Jadot açıkça Batı değerlerini ve Çin’de insan haklarını savunan bir tavır ortaya koydu. Ekolojik dönüşümün bu keskin savunucusu esas olarak Çin’de bulunan nadir topraklar ve stratejik demirler konusunda şimdilik bir açıklama yapmadı. Fakat ekolojist aday, iklim değişikliğine karşı verimli bir mücadele edebilmek için, kimi sanayi faaliyetlerinin tekrar Fransa’ya getirilmesinin zorunluluğunu savunuyor.

Uluslararası alanda Yannick Jadot’un tam tersinde Jean-Luc Mélenchon bulunuyor. O da birkaç gün önce Ulusal Meclis’in kürsüsünde Tayvan konusunda tamamen Çin yanlısı bir konuşma yaptı ve böylelikle Biden yönetiminin containment (Çin’nin gelişmesini önleme stratejisi) stratejisi ile arasında açıkça mesafe koydu. Melenchon konuşmasında “Fransa ve de Gaulle’ün tavrını savunuyorum” diye belirtti. (…). Nisanda seçimlere kadar Jean-Luc Mélenchon, “Kuzey Amerika” anti-emperyalisti olarak uluslararası tavırlarına daha fazla nüans getirebilir mi? Fransa’nın “bağımsızlığının” keskin savunucusu olduğunu sürekli belirten Melenchon uygun bir denge sağlayabilir mi? Seçim dönemlerinde, diplomasinin tersine, üçüncü kez aday olan Melenchon muğlaklığın samimiyete karşı sürekli kazandığını elbette biliyor. Ve bu oyunda Emmanuel Macron, 5 yıldır elde ettiği çok cılız sonuçlara rağmen, rakiplerine göre çok daha ilerde.

(Çeviren: Diyar Çomak)

ŞİLİ’NİN YENİ DEVLET BAŞKANI: BORIC, YENİ BİR BAŞLANGIÇ

The Guardian
Başyazı

Çok büyük bir rahatlama; ama önümüzde duran zorluk da o kadar büyük. Gabriel Boric’in pazar günkü Şili cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aşırı sağcı rakibi José Antonio Kast’a karşı kazandığı büyük zafer, ülkenin son diktatörü Augusto Pinochet’ye hayran olan ve Brezilya’nın Jair Bolsonaro’sunu kucaklayan bir lider ihtimali karşısında endişelenen herkesçe memnuniyetle karşılandı. Anketler, Boric’in ikinci turda mütevazı bir şekilde kazanacağını tahmin etmişti; bunun yerine, yüksek bir katılımda yüzde 12 puanlık bir farkla yankı uyandıran bir yetkiye sahip oldu. Şili’nin şimdiye kadarki en genç cumhurbaşkanı sadece 35 yaşında. Şimdi kutuplaşmış bir ülkede özel emeklilik sisteminin kaldırılması, vergilerin artırılması, asgari ücretin artırılması ve öğrenci borçlarının affedilmesi dahil olmak üzere kapsamlı reform konusundaki iddialı taahhütlerini yerine getirmeye çalışmalı.

Kuşkusuz pek çok kişi hem Pinochet hem de Trump’ın potansiyel yankılarıyla birlikte bir Kast başkanlığı beklentisiyle onu destekledi. Bir Nazi’nin oğlu olan Kast, göçmenlere ve “eşcinsel lobisine” sövdü ve kürtajı yasaklayacağını söyledi (zaten kürtaj son derece sıkı bir şekilde kısıtlı). Ancak Boric’in başarısının daha derin kökleri, 2019’da dünyanın en eşitsiz ülkelerinden birinde yaşam pahalılığı, refah düzeyi ve kamu hizmetlerine yönelik protesto patlamasında yatmaktadır; BM’ye göre, nüfusun yüzde 1’i mal varlığının yüzde 25’ine sahip. Yabancı yatırımcılar uzun süredir Şili’yi bir başarı öyküsü olarak selamlarken, hanelerin yarısından fazlası ekonomik açıdan savunmasız olarak sınıflandırılıyor. Birçoğu serbest piyasa dogmasından bıktı. İtiraz edenler Boric’in deneyimsiz olduğu konusunda uyarsalar da diğerleri yeni bir başlangıç için can atıyor.

Boric, Salvador Allende’nin 1973 darbesiyle devrilmesinden bu yana en solcu lider ve bir öğrenci protestocusu olarak siyasete girdi. Kendisini Avrupa sosyal demokrat geleneğinde konumlandırıyor. Yeni nesilden: Daha iyi ruh sağlığı hizmetleri isteyen ve obsesif kompulsif bozukluğu olduğunu söyleyen bir feminist ve çevreci. “Şili neoliberalizmin beşiği olduğu gibi, onun mezarı da olacak” dedi, ancak aynı zamanda kampanya üzerinden mesajını yumuşattı ve merkez sola el uzattı. Zaferinin ardından ülkeyi birleştirme sözü verdi.

Zaferi, Latin Amerika’da, gelecek yıl kendi geri dönüşünü uman Brezilya’nın eski Cumhurbaşkanı Lula da Silva da dahil olmak üzere, sola doğru bir dönüş görenleri cesaretlendirdi. Ancak bazıları, salgının ABD ve Brezilya’da yarattığı yıkımın Donald Trump ve Bolsonaro gibi sağcı popülistlerin tehlikelerini göstermesini umarken, sağda hâlâ çok fazla güç var.

Kast, seçimde mağlubiyetini kabul etmede beklenmedik bir şekilde hızlı ve nazik davrandı. Ancak, Boric’in zaferi haberi üzerine peso, dolar karşısında tarihi bir düşük seviyeye düştü ve hisse senetleri yüzde 10 değer kaybetti, bu da iş dünyasının, kendi çıkarlarını sıradan Şilililerinkilerden üstün tutan bir sistemin değişmek üzere olduğu korkusunu yansıtıyor. Sağ, Pinochet dönemi anayasasının yeniden yazılması konusunda da endişeli.

Boric, şimdi gündemini bölünmüş bir yasama meclisinde yürürlüğe koymaya ve hem kendi tabanını hem de daha yakın zamanda kazandıklarını tatmin ederken, sağcı seçkinleri uzak tutmaya çalışmalı. Kendisinin usta bir müzakereci ve siyasi olasılıklar konusunda pragmatik bir yargıç olduğunu kanıtladı. Bu becerilere şimdi her zamandan daha fazla ihtiyacı var.

(Çeviren: Haldun Sonkaynar)

ÖNCEKİ HABER

Boğaziçi Üniversitesi akademisyenleri: Hukuksuzca kadrolaşmış tüm isimlerin istifasını istiyoruz

SONRAKİ HABER

İstanbul'da toplu ulaşım, taksi ve servis ücretlerine zam geldi

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa