25 Aralık 2021 11:09

Emeğin kavgacısı bir dostun ardından...

Mustafa Sebibuçin, 1965'de geldiği Almanya’da sosyal danışman olarak Türkiye’li işçilere yardım etmeye başlar. Görevinin yanında yerli ve göçmen işçilerin mücadelesi için gecesini gündüzüne katar.

Fotoğraf: Evrensel

Paylaş

Ali Çarman
Stuttgart

Türkiye’li işçilerin Almanya’ya gelişlerinin 60.yılının son günlerindeyiz. Başlangıçta bir artı bir (Rotasyon) anlaşmasıyla iki, bilemedin üç yıl çalıştırılmak üzere getirilen ve sayıları yüzbinleri bulan günümüzde ise 2,8 milyon Türkiye’li için Almanya artık ikinci yurt olmuş durumda.

Çok şey söylendi, çok şey yazıldı ilk gelen işçiler üzerine. Kitaplara, filmlere ve üniversitelerde tez konusu olan 60 yıllık tarih, aslında daha güzel bir hayata duyulan özlemin gerçekleşmesi için cesaretle atılan basit adımlardan başka bir şey değildi.

Nitekim hayatın çarkı bu yönlü dönmeye devam etti. Bitmek tükenmek bilmeyen yanlış politikalara rağmen göçmen işçiler Alman işçilerle kader birliklerinin olduğunu fark etti.

Valizler Dolusu Umut adlı çalışmam sürecinde sayısızca işçi ile bire bir sohbetlerim oldu. İnsan işçiye kulak verdiğinde onlardan öğreneceği çok şeyler olduğu gerçekliğini fark ediyor. İşte bunlardan birisi Mustafa Sebibuçin idi.

Bir süreden beri önemli rahatsızlığı bulunduğu için memleketi Urfa’ya akrabalarının yanına gitmişti. Göç ve 60.yıl üzerine bir dost ile sohbetimizde ya senin haberin mutlak olmuştur Mustafa abi vefat etmiş (7 Ekim 2021) demesi ortalığı buza kesti.

ÖRGÜTLENME VE BİRLİKTE MÜCADELE

1939, Van doğumlu Mustafa Sebibuçin, babasının esnaf olması nedeniyle küçük yaştan itibaren Urfa da geçer hayatı. Okul döneminin ardından iki yıl  öğretmenlik yapar. Bir gün bir arkadaşının tavsiyesi ile Almanya sevdası yüreğinde kor misali yanıp tutuşur. Zira, memleketin halleri gerek ekonomik gerekse politik olarak çok iç açıcı değildir. Böylece kısa bir süre sonra heyecanlı Almanya yolcuğu başlar.

Yıllar önce Mercedes işçisi Halis’in önerisiyle Mustafa Sebibuçin’i ziyaret edelim dedik. İlk gelen kuşağın geleneksel davranışıyla kapıda karşıladık. Bir iki hoş beş sohbetin ardından asıl konuya geldik.

1965'de geldiği Almanya’da kısa bir süre sonra dil bilmesi ve öğretmen olmasından dolayı sosyal danışman olarak Türkiye’li işçilere yardım etmeye başlar. Görevinin yanı sıra esas olarak yerli ve göçmen işçilerin birliği-mücadelesi için gecesini gündüzüne katar.

Bir yanda ülkede herkesi tedirgin eden gelişmeler, Denizlerin idamının engellenmesi, demokratik hak özgürlükler mücadelesine destek, diğer yanda göçmen işçilerin örgütlenme çabaları.

Bunun için 1977 Şubat’ında Duisburg'da gerçekleştirilen Büyük İşçi Kurultayına katılır. Binlerce işçinin katıldığı kurultayda işçilerin sorunları ve çözümleri tartışmalar yapılıp önemli kararlar alınır.

Yaşadığı şehir Göppingen’ de dernekleşme çalışmaları sonuç verir ve 1978 yılında işçi derneğini açarlar. Dernek, Göppingen İşçi Birliği olarak Türkçe bülten çıkarır. Mart 1978 tarihli bültende yabancı çocukların eğitim sorunlarıyla ilgili bir komite kurulduğu ‘Yabancı emekçi çocuklarının ve gençlerinin sorunlarıyla ilgilinelinecek’ açıklaması belirtilmiş.

İŞ, EKMEK, ÖZGÜRLÜK MÜCADELESİ

Türkiye’li işçilerin hayatlarında ister istemez memleket meseleleri eksik olmuyor. Sebibuçin abimiz elimize ATTF'nin (Avrupa Türkiyeli Toplumcular Fedrasyonu) 1 Mayıs 1975 de çıkarmış olduğu ‘İş-Ekmek-Özgürlük, bütün işçiler yerli-yabancı işçilerle birlikte yürüyüş ve mitinglere katılalım’ çağrısının olduğu bülteni ile kucak dolusu materyali bizlere verdi.

O yıllarda yaşanan olumsuz fraksiyon tartışmalarının bir daha yaşanmaması dileğiyle bu konu üzerinde sohbetimizde birbirimize hak vererek noktaladık.

Arbeiterwohlfahrt'da (AWO) sosyal danışman olarak göreve başlamak için hazırlamış olduğuğu; Engels, Lenin, Nazım ve Hasan Hüseyin Korkmazgil’in yazı ve şiirleriyle güçlendirdiği dosyası elimizde üzerinde epeyce tartıştık. Dosyada yer alan Paolo Cinanni'den bir alıntı "Ortam olduğu gibi kalsa, bir bütün olarak durum çok daha kötü olmayacak, ancak tam tersi söz konusu. İşverenlerin çıkarları daha saldırgan/şiddetli bir inatçılıkla hayata geçiriliyor, işçilerin bölünmüşlüğü keskinleşiyor, yabancı düşmanlığı yaygınlaşıyor ve emek sermaye arasındaki uzlaşmazlık işçilerin kendi aralarındaki anlaşmazlığa/ geçimsizliğe dönüşüyor. Bunun sınıf dayanışmasına kesinlikle bir katkısı yok. Bu, varolan halk geleneklerinin bir bileşimi/birliği. Ve nerede gündeme gelirse, orada işçi sınıfı yönünü belirleyemiyor ve bir adım ilerleyemiyor." bugünde doğruluğunda bir şey kaybetmemiş.

HASAN HÜSEYİN KORKMAZGİL'İ DİNLEMEK

Örgütlü mücadele etmenin sağlamış olduğu güzelliklerden birisi de, yönünü halka ve işçilere çevirmiş aydın ve sanatçılarla tanış olmaktır. Türkiye’den yazarlar sık sık Almanya’ya gelip işçilerle buluşur onlara seslenir.

Hasan Hüseyin Korkmazgil'de çok kez Almanya’ya gelir ve Mustafa Sebibuçin’nin evinde günlerce misafir olurdu. Birlikte söyleşiler gerçekleştirirler. Şarap içip gecenin karanlığını yaran ışık tadında şiirler okurlar. Daha doğrusu; Hasan Hüseyin Korkmazgil okur.

Bizde çayımızı yudumlarken Hasan Hüseyin Korkmazgil’in 1974 Şubat’ında nazilerin toplama kampı Dachau’nun yakınında geçerken okuduğu ‘Dachaunun öbür yüzü Filistin. Birden bire seni hatırladım Yahudi’ deyişini dinlemiştik. Şiir okumaların kayıt edildiği beş kaseti değerlendirmemiz için bize verdi.

EMEKTEN YANA BİR HAYAT

Defalarca Mustafa Sebibuçin ile görüştük zaman zaman birlikte dipsiz kuyulara dahi düştük. Ancak bir şeyden asla ödün vermedik. O da, emekten yana, yeni bir dünya mücadelesi oldu. Bir çok kez Stuttgart DİDF derneğinde kültür-sanat toplantılarında konuşmacı olarak söz söyledi.

Son yıllarında emekli olduğu dönem sağlığı el verdiğince işçi eylemlerine ve toplantılarına katılmayı ihmal etmedi. Bütün ömrünü verdiği Almanya, hastalık nedeniyle dar gelince yeniden memleketi Urfa’ya döndü. Bu güzel insan, Mustafa Sebibuçin dostumuz 7 Ekim günü sessiz sedasız bu dünyadan göç eylemiş. Hayat işte! Sadece güzelliklerle değil, acılarla, kötü haberlerle de dolu.  

Yazımızı Mustafa Sebibuçin dostumuzun kültürel bir etkinlikte yapmış olduğu konuşmanın son cümlesiyle noktalayalım. ‘’Ezilmemek için, kula kul olmamak için, insanca yaşamak için, evlatlarımıza bağımsız, müreffeh sosyalist Türkiye bırakmak için kendi sınıfımızın örgütü içinde vazife alalım’’

Dünya kuruldu kurulalı, insanın emeklemesiyle birlikte göç ve göçerlik var olagelmiştir. Bugünde dünyanın her yanında  değişik ölçülerde değişik biçimlerde ölüm pahasına yollara düşmeler devam etmekte.

Türkiye’li işçilerin 60.yılında göçüp gidenlerin mirası yeni nesiller için paha biçilmez bir birikim. Onların anısına saygıyla...

 

ÖNCEKİ HABER

Kayseri'de Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele IV. Ulusal Eylem Planı kapsamında seminer gerçekleştirildi

SONRAKİ HABER

TİGEM’de hastalık nedeniyle  2020’de 24 bin hayvan telef oldu, 55.5 milyon zarar var

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa