26 Aralık 2021 22:21

Hasta ve tüm siyasi mahpuslara özgürlük

"Siyasi iktidar sözcüsü olduğu tekellerin ve sermaye düzeninin devamı için görevini yapıyor. Nerede baskı, yasak, şiddet, işkence, hak ihlali varsa orada mücadele vardır, direniş vardır, umut vardır."

Selma Gürkan | Fotoğraf: Evrensel

Paylaş

Selma GÜRKAN
EMEP Genel Başkan Yardımcısı

Kobane davasından tutuklu bulunan Alp Altınörs için düzenlenen söyleşi ve “İmkansız Sermaye: 21. Yüzyılda Kapitalizm, Sosyalizm ve Toplum” kitabının imza etkinliğinde buluştuk. Söyleşiye ve imza etkinliğine katılan şair Zerrin Taşpınar, şair Ahmet Telli, şair ve fotoğraf sanatçısı Mehmet Özer, milletvekili Sezai Temelli, gazeteci Dr. Mühden Sağlam, akademisyen Prof. Dr. Mustafa Durmuş ve Av. Kazım Bayraktar Alp Altınörs’ün farklı özelliklerini ortaya koydular. Direniş geleneğini sürdüren bir devrimci, iktisat ve ekonomi politik konularında sosyal bilimci, eksilmeyen merakı ve son olarak Rus dilini öğrenmede gösterdiği azimle bir öğrenci…  Bu yanına vurgu yapılmadı ama ortaya konulan fotoğrafa baktığımızda aynı zamanda iyi bir eş ve baba olduğu kanaatine varıyoruz.  Yargı süreci siyasi sürecin bir parçasıdır. HDP üzerinden siyasi iktidarın yönelimi esasında Kürt halkının taleplerini bastırmak, dış politikada Kobane’nin düşmemesinin bedelini ödettirmek, 7 Haziran sarsıntısını bir daha yaşamamak üzere HDP hedef alınarak demokrasi ve emek güçlerinin oluşturacağı her mevziyi yok etmek, güç bulmamasını güvenceye almak.

Bugüne kadar başta eski eşbaşkanlar Demirtaş ve Yüksekdağ olmak üzere binlerce siyasetçi, milletvekili, belediye başkanı, her düzeyde HDP yöneticisine yönelik tutuklama, yargılama ve cezalandırma politikaları bizzat tek adam yönetiminin siyasi tasarrufunun sonucu ve tek adamın emrinin yargı üzerindeki yaptırımıdır. Dolayısıyla bu davaların hiç birisi hukuki değil tamamen siyasidir ve tek adam yönetiminin merkezinden gelen kararlarla iradidir. Kavala ve Demirtaş üzerinden verilen demeçler, yapılan tehditler bu tespitin de açık göstergesidir. Erdoğan “ben sağ oldukça oradan çıkamayacaksınız” talimatını buyurduktan sonra mevcut yargı düzeninden kimse adalet beklemiyor elbette.

Tek adam yönetiminin yargı üzerindeki vesayeti çok daha baskıcı, yasakçı, çatışmacı ve savaşçı politikalara dayanan bir siyasal rejim oluşturma hedefinin bir parçasıdır. Erdoğan ve iktidarı bugün en ufak bir muhalefete, demokratik haklar ve siyasal özgürlüklere tahammül edemiyor. O nedenle grevler, mitingler, gösteriler genelde yasaklı, yasaklanamadığı yerde baskılanıyor. Düşünce ve ifade özgürlüğü, basın özgürlüğü alanları her geçen gün daha da daralıyor. Bugün HDP’ye yönelen iktidarın yarın diğer muhaliflere, hatta burjuva muhalefeti olarak CHP ve İYİ Parti’ye yönelmeyeceğinin bir garantisi yok. Nitekim Kılıçdaroğlu ve Akşener’e yönelik linç girişimleri, açık tehditler bu konuda iktidarın neleri göze alabileceğini göstermesi bakımından tipik girişimlerdir.

İç politikada yaslandığı bu baskıcı, yasakçı ve çatışmacı uygulamaların, iktidarın kuralsızlığı, kanunsuzluğu, hukuksuzluğu düstur edinen yaklaşımlarının cezaevlerindeki tutuklu ve hükümlülere hak ihlali olarak yansıdığını görmekteyiz. Bunun sonuçları Cezaevi hak ihlalleri raporlarına yansımaktadır. İşkence, cezaevlerinden sorguya götürme, çıplak arama, süngerli oda uygulaması, hasta tutukluların sağlık hizmetine ulaşımının engellenmesi ve yaşama hakkının ihlali, infaz yakma, görüş yasakları, gazete, kitap, yayın yasakları, haberleşme yasakları… İHD, TİHV, CHP ve HDP tarafından hazırlanan cezaevi hak ihlalleri raporlarına yansıyan en tipik uygulamalar. Raporlarda sayı ile ifade edilen hak ihlalleri insan hayatına dairdir. Her bir tutuklu ve hükümlü ile onların yakınlarının yaşamlarına dairdir. İçerde ölüme mahkum edilen hasta tutuklular mecbur kalındığında ölüm sınırına gelmeden salıverilmiyor, salıverilenler ise zaten ölüm sınırına gelmiş bulunuyor.

Kendi yaşadıklarını bir kenara bırakalım, annesinin cenazesinde yaşatılanların sonuçlarını bugün Aysel Tuğluk bozulan sağlığıyla yaşıyor. İktidarın yaptıkları insanlık dışı uygulamalar yetmezmiş gibi şimdi sağlığından olan Aysel Tuğluk ve diğer siyasi mahpuslara düşmanlık hukukunu uyguluyor.

İşin özü siyasi iktidar sözcüsü olduğu tekellerin ve sermaye düzeninin devamı için görevini yapıyor. Nerede baskı, yasak, şiddet, işkence, hak ihlali varsa orada mücadele vardır, direniş vardır, umut vardır. Bu ekonomide kötü gidişe, halk işsizlikten, yoksulluktan muzdaripken bir avuç azınlığın zenginliğine zenginlik kattığı yağma düzenine, baskıya ve siyasal gericiliğe son verecek olan ise emekçilerin, demokrasi ve özgürlük isteyenlerin örgütlü gücü ve mücadelesi olacaktır. Şimdi bu gücü açığa çıkarma, demokratik haklar ve siyasal özgürlükler taleplerini ortaklaştırma ve mücadele potasında biriktirme, umudu büyütme zamanı. Buna gücümüz de var olanaklarımız da umudumuz da.

ÖNCEKİ HABER

Esenyalı’da kız kardeşliğin 8. yılı: Birbirimize tutunarak, birbirimizden güç alarak…

SONRAKİ HABER

EGO, zam teklifini açıkladı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa