SSCB resmi olarak 30 yıl önce dağıldı | Putin’li Rusya yeni SSCB mi?
Günümüz Rusya’sı ile SSCB arasında uzaktan-yakından bir benzerlik yok. Rusya’nın bugün yaptığı diğer emperyalistler gibi kendi çıkarlarını ekonomik ve askeri gücünü kullanarak koruma peşinde.
Fotoğraf: Pxhere
Yücel ÖZDEMİR
Köln
Dün, uzun yıllar dünya işçi sınıfı ve ezilen halkların en büyük kurtuluş umudu olan Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin (SSCB) resmi olarak dağıldığı, dönemin Devlet Başkanı Boris Yeltsin’in tabuta son çiviyi çaktığı gündü. Bu vesileyle çöküş süreci Alman basınında ballandıra ballandıra bir kez daha anlatıldı. Örneğin Süddeutsche Zeitung’dan Silke Bigalke, yıkılış döneminde Yeltsin’in dizinin dibindeki bir gazeteci, sonra da damadı olan Valentin Yumaşev’in peşine düşmüş ve “Nerede yanlış yapıldı?” sorusuna yanıt aramış. Bugün halen Yeltsin’in adını yaşatmak için kurulan bir vakfın başkanlığını yapan ve uzun yıllardır basına konuşmayan Yumaşev, SSCB’nin yıkılışını halen “İnsanlık için bir mutluluk” olarak tanımlıyor.
Süddeutsche’nin yanı sıra RND (Redaktionnetzwerk Deutschland) adlı geniş haber ağı sitesinde SSCB’nin yıkılışının 30. yılı vesilesiyle yer alan analizlerde, “Vladimir Putin’in devlet başkanlığıyla Rusya SSCB dönemine geri döndü” değerlendirilmesi yapılıyor. Buna temel gerekçe olarak Putin’in, SSCB’nin yaptığı gibi Batıyı karşına alması gösteriliyor. Bu nedenle “Geriye dönüş” deniliyor. Özellikle Ukrayna ve diğer Doğu Avrupa ülkeleri üzerinde egemenlik çabaları buna dayanak olarak gösteriliyor.
SOVYETLERİN DAĞILMASI SÜRECİ
Hiç şüphesiz, Mihail Gorbaçov’un 25 Aralık 1991’de istifası, Komünist Parti’den atılan Yeltsin’in 12 Haziran 1991’de SSCB’yi oluşturan 15 Sovyet Cumhuriyetinden biri olan Rusya Sovyet Federatif Sosyalist Cumhuriyeti (RSFSC) başkanlığına seçilmesi, Kızıl Ordu’nun Ağustos 1991’deki başarısız darbe girişimi dünya tarihi açısından bir dönemeci ifade ediyordu. Uzun yıllar kapitalizm ve Batı emperyalizmiyle iş birliği içinde olan kesimlerin işbaşında olduğu SSCB’de, Yeltsin’in yükselişi bu açıdan hiç de tesadüf değildi. Gorbaçov ve diğerlerinin biraz utangaçça söylediklerini Yeltsin açıktan ve doğrudan söylüyordu ve Batıdan yoğun alkış alıyordu. Bu nedenle ağustosta tankların üzerine çıkıp darbeye geçit vermedikten sonra ilk önemli işi RSFSC’de bir kararnameyle Komünist Parti’yi yasaklamak olmuştu.
8 Aralık 1991’de ise kendisiyle aynı zihniyete sahip Leonid Kravçuk (Ukrayna) ve Stanislau Şuşkleviç (Belarus) ile birlikte SSCB’yi dağıtma kararı aldı. Bunun üzerine 25 Aralık 1991’den itibaren devlet kurumlarından, açık alanlardan komünist semboller, bayraklar, heykeller birer birer indirilmeye başlandı. Bir gün sonra, 26 Aralık, 1917 Ekim Devrimi’nden sonra 30 Aralık 1922’de kurulan SSCB’in resmi dağılma günü olarak tarihe geçti.
Elbette tek başına SSCB’nin yıkılışını ifade eden gün bir dönemeci ifade etmiyor. Bu tarihe gelmeden önce yaşanan pek çok gelişme süreçte rol oynadı. Bu nedenle 26 Aralık, SSCB’de 30-40 yıl boyunca geliştirilen bürokratik devlet kapitalizmi, parti bürokrasisinin kendisini işçi sınıfı yerine koyması, serbest piyasaya verilen tavizler açısından sadece sonuçtur.
2022, SSCB’nin kuruluşunun 100. yıldönümü olduğu için dünya komünistleri, sosyalistler elbette insanlık için büyük bir umut olan bu sürecin neden başarısızlıkla sonuçlandığını değerlendirip, bugüne ve geleceğe dair dersler çıkaracaklardır.
SSCB’NİN YIKILMASI DA EMPERYALİZM İÇİN YETERLİ OLMADI
Emperyalist-kapitalistler ise SSCB’yi içeriden ve dışarıdan yıktıkları halde varisi Rusya’nın halen başlarına bela, önlerinde bir engel olduğunu tartışıyorlar. Yeltsin’li 1990’lı yıllar her açıdan NATO şemsiyesi altındaki Batılı emperyalist devletlere diz çökme şeklinde sürerken, Mart 2000’de Putin’in devlet başkanlığı koltuğuna oturmasıyla birlikte Rusya, hem SSCB’nin hem de Çarlık Rusya’sının tarihsel mirasına sahip çıkan bir hat üzerinden ilerledi. Yeltsin ve çevresi SSCB’nin yıkılışını “bir şans” olarak görürken Putin 2005’te yaptığı bir açıklamada “20. yüzyılın en büyük jeopolitik felaketi” olarak ele aldı. Bugün de “trajedi” olarak görüyor.
Gelinen aşamada, Rusya eskiden SSCB’nin etki alanında bulunan pek çok ülke ve bölgeyi kaybetmesine rağmen, ayrı bir emperyalist güç olarak tarih sahnesinde yerini sağlamlaştırdı. Bu nedenle SSCB’nin yıkılmasıyla pek çok alana yerleşen emperyalist ülkeler şimdi Rusya’nın başta Ukrayna ve Suriye olmak üzere birçok alanda karşılarına dikilmesinden rahatsızlar ve durumu kabullenmek de istemiyorlar. Bu nedenle Putin’li Rusya ile SSCB’yi aynılaştırarak analizler yapıyorlar. Örneğin ABD Dışişleri Bakanlığı eski Sözcüsü Victoria Nuland işi biraz daha ileriye götürerek, “Putin iktidarını korumak için Sovyetler Birliği’ni yeniden kurabilir. Bunu Ukrayna sınırına yaptığı askeri yığınaktan anlıyoruz” diyor.
Halbuki, günümüz Rusya’sı ile SSCB arasında uzaktan-yakından bir benzerlik yok. Rusya’nın bugün yaptığı diğer emperyalistler gibi kendi çıkarlarını ekonomik ve askeri gücünü kullanarak koruma ve geliştirmenin peşinde.
Bu konuda özellikle Almanya’daki sol çevrelerde epey bir kafa karışıklığı olduğunu da belirtmekte yarar var. SSCB döneminde Komünist Parti’ye yakın olanların pek çoğu adete SSCB’yi savunur gibi Rusya’yı savunuyorlar. NATO’nun Rusya’ya yönelik askeri müdahale, kuşatma hamlelerine karşılık “amasız” bir savunuculuk yapmak, geçmişte SSCB’nin hata ve eksikliklerini görmemeye benziyor.
HALKIN ÜÇTE İKİSİ SOVYETLERİ ÖZLÜYOR
RND’de yer alan haberde dikkat çeken cümlelerin başında halkın üçte ikisinin SSCB’nin yıkılışından üzüntü duyduğuna dair bilgi geliyordu. Wziom adlı kamuoyu araştırma şirketi tarafından yapılan yoklamaya yanıt verenlerin büyük bir bölümü SSCB’yi “sosyal güvenlik, istikrar ve komünizmin büyük gücü” olarak anımsıyor. Bu duruma içerlenen yazar, “SSCB’nin karanlık tarafı, boş alışveriş regallerini, uzun kuyrukları, siyasi takibatlar gibi uygulamaların çoğu unutulmuş” diye hayıflanıyor.
Açıktır ki; SSCB’nin dağılması ne Sovyet halklarına ne de dünya halklarına yaradı. İzlenen neoliberal, özelleştirmeci piyasa ekonomisi işçi sınıfını ve emekçileri SSCB’nin “ceset” olarak göründüğü dönemden de kötüleşti. Sömürü katmerleşti.
SSCB’nin yıkılmasıyla dünyayı her açıdan tek başına kontrol edeceğine inanan, bu yüzden SSCB’siz dünyayı tek kutuplu “Yeni Dünya Düzeni” olarak ilan edenler de fena halde yanıldılar. 30 yıllık süreçte yaşananlar ABD’nin başını çektiği Batılı emperyalist bloka karşı çıkan Rusya ve Çin gibi emperyalist güçler paylaşım masasında yerini aldı. Üstelik bu masada ABD sürekli eli zayıflayan bir güç konumunda. Bu nedenle, savaş ve silahlanma hız kazanmış, yeni savaşlara hazırlıklar yapılıyor.
Bu nedenle Batılı ülkeler şimdiden Rusya’da gelecekte neler olabileceğine dair senaryolar üzerinde çalışıyorlar. Güçlü enerji kaynakları ve askeri ve nükleer silah kapasitesiyle Rusya’nın kolay diz çökmeyeceği artık anlaşılmış bulunuyor. Rusya, tarihte olduğu gibi gelecekte de Batılı emperyalistlerin güçlü bir rakip olarak kalmaya devam edecek.
SSCB ise insanlık tarihinde, işçi sınıfının, emekçilerin iktidara gelebileceği, sermaye sınıfı olmadan kendisini yönetebileceğinin unutulmaz bir umudu olmaya devam edecek.