Maden, HES, orman talanı… Yasa var, bilgi var, uygulama yok
İstanbul Ataşehir’de düzenlenen panelle madenlerden HES’lere uzanan çevre talanı masaya yatırıldı, yaşam alanlarının yok edilmesine karşın yasaların uygulanmadığına dikkat çekildi.
Fotoğraf: Eylem Nazlıer/Evrensel
İstanbul Ataşehir’de madenlerden HES’lere uzanan çevre talanı masaya yatırıldı. Türkiye’nin pek çok alanında çevreyi gözetmeyen politikalar nedeniyle ormanların yok olması ve ekolojik türlerin kaybolmasının anlatıldığı panelde, yasaların ve bilginin olduğu ancak bu yasaların uygulanmadığına dikkat çekildi.
Ataşehir Belediyesi Erdal Eren Kültür Merkezinde, Bingöl ili Kiğı ve Adaklı ilçelerine bağlı köy dernekleri tarafından, bölgede yapılması planlanan madencilik faaliyetine ilişkin panel düzenlendi. “Yaşamı seviyoruz, doğamızı koruyalım” şiarıyla gerçekleşen panelde, bölgedeki madencilik faaliyetlerinin çevreye, sağlığa etkileri ve hukuki süreç anlatıldı. Panelin moderatörlüğünü Eski KESK MYK Üyesi, Eskikavak Derneği Başkanı İbrahim Kudiş’in gerçekleştirdiği etkinliğe konuşmacı olarak Gazetemiz Evrensel Yazarı Özer Akdemir, Eski Tunceli Baro Başkanı Barış Yıldırım ve Çevre Mühendisleri Odası (ÇMO) Başkanı A. Dursun Kahraman katıldı.
"KÖYÜMÜZ BİZE YASAK, MADEN ŞİRKETİNE SERBEST"
Panelin açılış konuşmasını İbrahim Kudiş gerçekleştirdi. Kudiş, Kiğı’da yapmak istedikleri panele pandemi gerekçesiyle izin çıkmadığını belirterek sözlerine başladı. Bölgede iki maden ocağı olduğunu söyleyen Kudiş, “Bölge halkına yönelik kirli bir propaganda ile halkın kafasını karıştırmaya başladılar. Yol, su getireceğiz, teknolojik çalışarak bölgeye zarar vermeyeceklerini iddia ettiler. İşin böyle olmadığını biliyoruz” dedi. Maden havzası içinde yer alan İlbey köylülerinin 1993 yılından bu yana güvenlik gerekçesiyle köylerine gidemediklerini anlatan Kudiş, “Biz köylerimize gidemiyoruz ama maden şirketi, o bölgeye girerek ağaçları kesip doğamızı talan edebiliyor. Bölgemiz tarım, hayvancılık ve arıcılıkla geçimlerini temin ediyor. Anılarımız var, mezarlarımız var, kutsallarımız var. Birleşerek, güç birliği içinde yaşam alanlarımızı korumak istiyoruz” diye konuştu.
"BARAJLAR NEDENİYLE EKOKIRIM MEYDAN GELDİ"
Davanın avukatlarından Barış Yıldırım, yörenin güçlü bir ekosistemi olduğuna dikkat çekti ve bölgede inşa edilen barajlar nedeniyle ciddi bir ‘ekokırım’ meydana geldiğini söyledi. “Bu havza da 6’sı baraj tipi 9 tane HES inşa edildi” diyen Yıldırım, “Bunlar yasa dışı bir şekilde yapıldı. Biz kendi sınırlarımız içinde bulunanlara müdahale edebildik. Davalar açtık, yasa dışı olduklarını tespit ettirdik. Örneğin Pembelik Barajı ve Hidroelektrik Santrali. Maalesef dünyada havzası tamamen yok edilen ender yerlerden birisi bu bölge ve Peri Suyu.” ifadelerini kullandı.
"PROJE YÜRÜTÜLMESİ HUKUKA AYKIRI"
Bölgede kurşun, çinko, gümüş madenciliği işletilmek istendiğinde köylülerin kendilerine geldiğini anlatan Yıldırım, “Biz de Çevre İl Müdürlüğüne başvuru yaptık. ÇED gerekli olumlu kararı var mı yok mu diye. Bingöl valiliği Çevre İl Müdürlüğü yanıt gönderdi. İki adet ÇED gerekli değildir kararı verildi. Bu kararın hukuka aykırı olduğuna dair dava açtık. Bilirkişi incelemesi sonucu verilen raporda PTD dosyalarının usulüne uygun olmadığına karar verildi. Bu ÇED gerekli değildir, kararları iptal edildi. Bu kararlara karşı şirket ve bakanlık temyiz etti ancak Danıştay tarafından reddedildi. Eskikavak köyü sınırları içerisinde başka bir proje yürütülmesi ya da teşebbüs dahi edilmesi hukuka aykırı. ÇED kararı olmadan proje yürütülmesi zaten hukuka aykırı” diye konuştu.
"BUNUN ADI ÖRGÜTLÜ SUÇTUR"
Çevre Mühendisleri Odası Başkanı Ahmet Dursun Kahraman, ise çevre politikasına ilişkin değerlendirmede bulundu. Çevreyle ilgili alınan kararlarda hukuki süreçlerin işletilmediğine dikkat çeken Kahraman, “Yönetmelikler, kanunlar var ama bu işin rotasını çizen kanunlar değil. Örneğin Kastamonu Bozkurt’ta yaşanan seli hatırlayalım. Onlarca yurttaş boğularak can verdi. Peki biz ‘Dere yataklarının üzerine ev yapılamaz, yaşam tesis edilemez’i bilmediğimiz için mi o insanlar orada can verdi? Hayır! Kanun yok muydu, vardı. Ama can verdiler. Ya da biz kirlilik nedir, nasıl önlenir, bilmiyor muyuz? Biliyoruz! Biliyoruz ama Van Gölü’nden tutun Marmara’ya kadar yaşananlar ortada. Biz bunları biliyorsak ve bunların sonucunda da bizim başımıza bunlar geliyorsa, buna felaket ya da kaza diyemeyiz. Bunun adı suçtur” dedi.
Çevre katliamına neden olanın sermayedarların bitmez tükenmez para biriktirme hırsı olduğunu söyleyen Kahraman, “Yani sermaye ve ekoloji çok noktada birbiriyle çatışır. Sermayenin beklentisi, talepleri bitmez. Emekten, bilimden, doğadan yana bakamadığımız zaman işte bunlar olur. Bu ortaklık örgütlü suçtur” diye konuştu. Kahraman ayrıca ‘ÇED gerekli değildir’ kararlarının yüzde 50’sinin madencilik sektöründe olduğunu söyledi.
"YAŞAM ALANLARI YOK EDİLİYOR"
Gazetemiz Evrensel İzmir Temsilcisi Özer Akdemir, sunumunu ülkenin dört bir yanındaki ekolojik yıkıma dikkat çekerek başladı. Aynı zamanda Evrensel gazetesinin çevre muhabiri de olan Akdemir, doğanın talanını ve acımasız şekilde tahribini gösteren görseller eşliğinde sunumuna yaptı. Akdemir, “20 yılda sıfırı tüketen AKP iktidarı en son doğanın talanına yöneldi. Ülkemizde çevresel sorunlar ve doğanın yağması anlamında dert bir değil binbir! Vahşi madencilik faaliyetleri nedeniyle göç etmek zorunda kalan, orada kalsalar hem yaşamlarını, hem çocuklarının yaşamlarının, hem de hayvanlarının yaşamlarının yok olacağını bilen köylüler göç edip gitmek zorunda kaldılar. Köylülerin, yaşam alanları madencilik faaliyeti adı altında yok ediliyor” dedi.
ÇEVRE TALANINA KARŞI MÜCADELE ÖNEMLİ!
Ekolojik yıkıma karşı mücadelenin önemine vurgu yapan Akdemir, “Gerzeliler, termik santrale karşı günlerce mücadele etti. Çadır kurdu, nöbet tuttu, 24 saat polisle jandarmayla çatıştı. Arı kovanlarını savunma amaçlı kullandılar. Böyle direndiler, kazandılar. Farklı direnişlerde 80-90 yaşındaki teyzelerimiz-amcalarımız, ‘benden geçti’ demeden, direndi. Akbelen Ormanı’nda hâlâ direniş devam ediyor. Şu açık, direnerek başarılı olunabiliyor. Emek ve ekoloji mücadelesi çok önemli. Yarın süreç içerisinde emek mücadelesini ekoloji mücadelesine karşı kışkırtmaya, işçileri, yaşam alanlarını korumaya çalışan köylülerle karşı karşıya getirmek isteyeceklerini bugünden görmeliyiz. Emek hareketini ekoloji mücadelesinin grev kırıcıları gibi kullanmak isteyen sermayeye karşı durmalıyız. Bu mücadeleler birbirinden farklı değildir, bağımsız değildir, birbirinin kardeşi mücadelelerdir. Birleşerek doğayı sömüren, emeği sömüren kapitalizme, sermayeye karşı hakkını alacaktır” ifadelerini kullandı. (İstanbul/ EVRENSEL)