Kent meydanlarında Yılbaşı’nın izleri
Meydanlar bizim olmasına rağmen kendimizi Yılbaşı kutlamalarına ait hissedemiyoruz, çünkü kutlamalar bizim için değil bizim gelmemiz için yapılıyor.
Fotoğraf: Unsplash
İmran Sinan YEŞİLKÖY
Galatasaray Üniversitesi
Meydanlar, kent dokusu içerisinde “psikolojik” bir dinlenme yeridir. Bu yüzden de meydanlar değerlendirilirken gözetilmesi gereken çok önemli konu, meydanın kullanıcılarında bir yer ve aidiyet duygusu oluşturma durumudur. Bir yere ait olma duygusu insanların çok önemli bir gereksinimi olup; bu duygunun gerçekleşmesi, o yerin kendine özgü ve oradaki insanları saran coğrafi, tarihsel, toplumsal ve bütün bunlarla bağlantılı olarak estetik özelliklerinin oluşturduğu alan karakterine bağlıdır.
Bu estetik özellikleri biraz daha açarken Marx’ın “Beş duygunun oluşması şimdiye kadarki dünya tarihinin bir sonucudur” yorumu önemli bir kapı aralar. Estetiğin, özelleştirirsek de kent estetiğinin niteliğinin, toplumsal talepler içerisinde yer bulması, duyusal-bilişsel gelişimin önemiyle ilgilidir ki bu gelişim, özgürlükle ilişik olarak değerlendirildiğinde daha yerinde bir anlam kazanır. Yaşanabilir bir dünya hakkı özgürleşmeyi hedeflediğinde peşinde koşmaya değer ve gerçek amacına ulaşır. Bu deneyim ve estetik nesnenin sunduğu his, hazların çeşitliliği sayesinde duyuların gelişiminde önemli bir katkı sunar. Estetik deneyimin insanın özgürleşmesiyle olan bu ilişkisi varoluşun duyumsanmasını sağlamasıyla da ilgilidir. Binalar, sokaklar, parklar ve meydanların estetik bütünlüğü, başkalarıyla birlikte insanın varoluşunu derinliğine duyumsatan bir ufuk yaratır.
SEVDİKLERİMİZ İSTEKLERİMİZ VE TERCİHLERİMİZ NEREDE?
Kente aidiyet duygusunun kazanıldığı, yurttaşlık bilincinin geliştirildiği mekanlar olan meydanlar da gerek Antik Yunan’da gerekse Avrupa’da kentsel siyasetin etkin bir şekilde hayata geçirildiği alanlardır. Bu yüzdendir ki meydanlar, buralarda yapılacak eylemler ve aktiviteler sonucunda oluşacak siyasal düşünce ve bilginin insanlar arasında aktarılması olayının en kolay gerçekleştiği yerlerden birisi konumundadır. Bunun bir sonucu olarak meydanlar, siyasal iktidarlar tarafından her dönem denetim ve yönetim altında tutulmak istemiştir. Bu durum meydanların etki gücünü yansıtması bakımından çok önemlidir. Örneğin Orta Çağ Avrupa’sında otoriteye meydan okuyan insanlar meydanlarda cezalandırılmış, idam ve kırbaç gibi cezalar burada uygulanmıştır.
Günümüzde de sokakların ve meydanların denetim altında tutulması merkezi otoritenin gücünün istikrarlı bir şekilde korumasına yönelik önlemlerle kendisine yer bulmakta. Bu durum, son ekonomik sorunlarla birlikte iktidarın ve muhalefetin el ele vererek insanları sokaklardan, meydanlardan ve gösterilerden uzak tutma çabasında kendisini açık etmektedir. Nitekim mekân ve meydan kullanımının toplumsal muhalefet açısından önemi kitlelerin değiştirici ve dönüştürücü güçleriyle mekânın ilişkisi ve aynı zamanda hareketin mekânda iz bırakmasından ileri gelmektedir. Mekânda iz bırakmak, günlük pratiklerin dışında, mekâna dair toplumsal bir belleğin oluşturulmasıyla gerçekleşir. Bunun sebebi de meydanların bireylerin ortak eylem ve düşünce biçimi kazanmasına katkıda bulunmasıdır. Demokrasinin işler kılınmasında tarih boyunca bundan dolayı meydanlar önemli olmuştur ve dünyanın her yerine önemli demokrasi mekanları oluşmuştur: Kahire’de Tahrir Meydanı, Madrid’de Puerta del Sol, Atina'da Sintagma Meydanı, Londra’da Aziz Paul Katedrali’nin dışındaki merdivenler, Wall Street’in kendisi ve tabii Taksim Meydanı.
Neoliberal dönüşüm süreciyle birlikte kent mekanları ve meydanlar, sermaye birikim süreçlerindeki özel rolleriyle yeniden tasarlanmaktadır. Aşırı üretim ve burada ortaya çıkan artı-değerin realize edilmesi adına “fazla” tüketim anlayışında kentsel mekanlar da bahsettiğimiz şekilde payını almaktadır.
Yani, bir yanda kapitalizmin yaratmaya çalıştığı soyut meydanlarda toplumsal olanı tüketim olarak gören algısı. Öte yanda somut olarak sosyal katılım için uygun ortamlar doğuran ve bir arada olma, öğrenme imkânı sağlayan bu somut meydanlar ve sokaklarda yapılan eğlencelere katılanların, toplumsal olma arzusuyla birleşmesi... Yılbaşı’nın gelmesiyle birlikte dünyadaki bütün meydanlarda telaşlı bir hazırlık başlamışken, bu hazırlıklara mekân ve toplum arasındaki ilişki bağlamında tekrar bakalım.
KUTLAMALAR BİZİM İÇİN DEĞİL BİZ GELELİM DİYE YAPILIYOR
Dünyanın her yerinde yerel yönetimler kentlerin tarihi meydanlarını ve mekanlarını süslemeye ve Yılbaşı için hazırlamaya başladı. Bunların yanında “yeni meydan” olarak görülen alışveriş merkezleri de aynı hazırlığın içerisinde. Filmlerde gördüğümüz Noel Baba’nın kucağına oturarak hediye istemek de aslında bu hazırlığın büyük bir parçası. Buralarda isteklerinizi söylediğiniz temsili Noel Baba olsa da aslında bu yeni meydanlarda etrafınızı istediğiniz hediyeleri vitrine koyarak tüketime zorunlu bırakılmak istenen yine aileler, anneler ve babalar. Öte yandan Yılbaşı’nı hediyeler vererek geçirmek başka insanlara birbirinizi sevdiğinizi ve değer verdiğinizi göstermenizin önemli bir yoluyken, burada devreye giren alışveriş merkezlerimiz bunu bizim yerimize düşündüklerini hatta indirim bile yaptıklarını belirtmeden geçmiyorlar. Oysa bu pahalı harcamalara yönlendirilmeye çalışılan hediye kültürü yazının başından beri bahsettiğimiz değiştirilmeye çalışılan zihni sürecin bir parçası.
Bahsettiğimiz tüketimi artırmak için belediyelerin kendi bütçelerinden harcayarak yaptığı süslemeler ve havai fişek gösterileri de bu hazırlığın en önemli parçası. Bugün Londra’da belediye yapılacak gösteriler için 2 milyon pound ayırırken, New Yorklulara “New York şehrinin yüzde 100 geri döndüğünü tüm dünyaya kanıtlayacak tarihi ana siz de katılın” çağrısı yapılıyor. Bu gibi konuşmaların alt metinlerinde günün esas öneminin tüketim olarak görüldüğünü sezebiliyoruz. Böylece günümüz yerel yönetimlerinin bu hazırlıkları insanların bir araya gelişini kontrol ederek, insanları eğlencenin üreticisi olmaktan uzak tutup sadece tüketicisi olarak gören anlayışları çerçevesinde gerçekleştirdiğini görebiliyoruz. Meydanlar bizim olmasına rağmen kendimizi kutlamalara ait hissedemiyoruz, çünkü kutlamalar bizim için değil bizim gelmemiz için yapılıyor.
Bahsettiğimiz gibi, iz bıraktığımız mekanlardan korkan ve kendi tasarladıkları kent mekanlarını hayatımıza zorla sokmaya çalışan bu burjuva anlayış için böyle özel günler, hayatımıza bakış açımızı elimizden alıp onu kendi istedikleri şekilde kurgulama alanı açtığından kendileri için daha önemli bir yer tutuyor. Oysa Yılbaşı insanların bir araya gelmeleri için bir fırsat yaratırken, bulundukları her kent meydanında bir araya gelip yeni yılı birlikte kutlamak ve bu kutlamaları kendi istedikleri şekilde yapmak isteyen insanların istekleri de kapitalizm tarafından hiç ediliyor. Dışarıda Yılbaşı kutlayan arkadaşlarımıza “Pişman olursunuz” yönündeki tavsiyelerimiz, bütün eğlencemizi evde oturup yemek yemekle kısıtlamamız ve televizyonda dünyadan kutlamaları gıptayla izlememiz de bundan geliyor. En kısa sürede birlikte hazırladığımız meydanlarda Yılbaşı kutlaması yapmak dileğiyle.