Robot hakları
"Bizim gibi ülkelerde, insana dönüştürülebilen robot yapmak mümkün görünmese de insanın robotlaştırılması açısından geniş olanaklara sahip olduğumuz söylenebilir."
Fotoğraf: MA
Robotun da hakları mı olur demeyin! Bazı ülkeler robotlar için bir cennet. Onları yöneten sahiplerinin kanatları altında, en rahat varolma ve eylemde bulunma koşullarında, bütün yaşamsal ihtiyaçlarının garantisi ve dokunulmazlığıyla yaşarlar. Görev odaklı çalıştıkları için sorgulama, vicdan ve cezai sorumlulukları bulunmaz! Yaptıkları yanlışlarda “mutlaka karşı tarafın bir hatası olmuştur, bir tahrik vardır, yoksa bizim robot efendidir, durup dururken bir şey yapmaz” ya da “münferit bir olaydır, tüm robotlara mal edilemez” en sonunda da “Ee kızdırdınız ama, robottur, ne yapsa yeridir!” deyip son nokta koyulur.
Çek oyun yazarı Karel Çapek, Çek dilinde “kölelik, angarya” anlamına gelen “robota”dan türettiği “robot” sözcüğünü yüz yıl önce dağarcığımıza kazandırmıştı. Yazar Çapek, Rossum'un Evrensel Robotları adlı oyununda; insanın, tanrı rolü oynayarak, kendisine hizmet etmesi için ürettiği robotların kontrolden çıkmasını ele alır. Robotlar, bir süre sonra kendi hakimiyetlerini ilan ederek insanın tahtına oturmak isterler. Böylece robotlar, aslında insanın sınır tanımazlığı ile aşırı kibir ve hırsının da sembolü olmuşlardır.
İonna Kuçuradi’ye göre, içinde bulunduğumuz dönem robotların insana, insanın da robotlara dönüştürülmeye çalışıldığı bir dönemdir. Bizim gibi ülkelerde, insana dönüştürülebilen robot yapmak mümkün görünmese de, insanın robotlaştırılması açısından geniş olanaklara sahip olduğumuz söylenebilir. Belli kutsal söylemlerle, bireylerin “kurşun asker” haline gelmesi ve verilen görevi sorunsuz yapan, duygusuz bir robota dönüşmesi tecrübelerle sabittir.
Örneğin Ruanda Katliamı'nda yaşananları, “bir insanın yapabilecekleri” hanesine yazmak imkansızdır. 1994 yılı Nisan-Temmuz arasında 800 bin Tutsi’nin acımasızca öldürüldüğü katliam, yıllardır biriktirilen kin ve düşmanlığın eseridir. Aynı topraklarda, aynı kaderle yaşayan Ruanda halkı, Belçika ve Fransa’nın sömürge düzenini sürdürmek için, uzun yıllar sürdürdüğü etnik ayrımcılık ve düşmanlaştırma siyaseti nedeniyle, ikiye bölünmüş ve çoğunluğu oluşturan Hutular, ülke nüfusunun sadece %9’unu oluşturan Tutsileri acımasızca katletmiştir. Katliam hazırlıkları aylar öncesinden başlamış, garip bir şekilde Çin’den sipariş ile yaptırılan yüz binlerce “et doğrama satırı” sessiz bir silah olarak ithal edilmiştir, zaten ülke ekonomisi ateşli silah almaya yetecek güçte değildir. Katliamın bildik ön hazırlıklarından; girilecek evlerin komşular yardımıyla önceden tespiti ve işaretlenmesi, Tutsiler aleyhine sürekli propaganda yapan ırkçı bir radyo yayını, Tutsilerin “hamam böceği” olarak adlandırılıp, ülkenin düşmanı ilan edilmesi gibi hazırlıklar küçük bir kıvılcımla eşi benzeri görülmemiş bir katliama dönüşecekti. Devlet başkanının uçağının düşürülmesi, fitili ateşlemiş ve hemen Tutsiler sorumlu tutularak katliam başlamıştır.
Ülke çapında günlük ortalama 10 bin Tutsi öldürülürken, bütün dünya katliama gözlerini kapatarak kötülere adeta destek olmuştur. Ne diyordu 90 yaşında ve üç gün önce vefat eden, bilge rahip Desmond Tutu: “Eğer adaletsizlik karşısında tarafsız kalıyorsanız, zalimin tarafını seçmişsiniz demektir.”
Katliam dünyada uzun süre görmezden gelinirken, katliamcılar kötülüklerinde sınır tanımaz hale gelmişlerdi. Kurbanların ateşli silahla acısız ölebilmek için katillerine para ödemeleri, ya da öldürmekten yorulmuş katillerin dinlenmeye çekildiği sırada, kurbanların kaçmaması için et satırı ile aşil tendonlarını kesmeleri, hastanelere yaralı gelenlerin doktorlar tarafından katillere teslim edilmeleri, bu katliamın unutulmayacak vahşetleri olmuştur.
Katliamda, Ruanda Katolik Kilisesi’nin de katliamı yapan Hutu hükmetinden yana tavır alması ve desteklemesi, Birleşmiş Milletler Barış Gücü’nün ülkeyi terk etmesi, Fransız askerlerinin de yer yer katliama katılması toptan bir kötülük olarak tarihe geçmiştir.
Üç ayın sonunda katliam, dış baskı ve müdahalelerle sonlandırıldığında, ülkede 800 bini aşkın ceset yanında, bir o kadar da katil “kurşun asker” sürüsü bulunuyordu. Yüz binlerce tutuklama oldu, şaşırtıcı olarak 96 bin kadın da katliam suçu işlemişti, ülke açık bir cezaevine dönmüştü.
Başlatılan rehabilitasyon programları ile katliam yapanlar, aşamalı olarak topluma kazandırılmaya çalışılıyordu. Örneğin cinayet işleyenler, varsa kurbanların geride kalan ailelerine mektup yazıp af diliyor ve aile üyeleri kabul ederse yüz yüze getiriliyordu. Ayrıca “çimen mahkemeleri” denilen açık havada halka açık mahkemelerde, suçlular diz çökerek, aileden ve tüm toplumdan özür diliyor ve artık ülke refahı için çalışacaklarına söz veriyordu; yeterli kabul edilenler serbest bırakılıp, izlem programlarına alınıyordu.
Ruanda Katliamı ile ilgili çok sayıda rapor, araştırma yapılıp kitaplar yazılmış, sinema filmleri çekilmiştir. İlginç olan, her bir katliamcının sorgulamalar sırasında verdikleri ifadeler kodlanmış robot gibi neredeyse birbirlerinin aynısıydı: “Neden yaptınız?”, “Herkes saldırıyordu, bize de saldırın dediler, saldırdık, öldürdük.” Herkes tek tip robota dönüşmüş gibiydi.
Katliamların belki de en önemli ortak noktası, önleyecek kurumlar ve güçlerin ya katliamda yer alması ya da yol açıp, izin vermesidir. Maraş katliamının başlangıcında, dönemin valisi, çevre illerden acil olarak askerilerin gelip müdahalede bulunmasını ister, örneğin 77 km ilerdeki Gaziantep’ten bir saatte gelebilecek takviye güç, tüm planları bozabilecektir. Ancak, Kenan Evren, mevcut hükümeti sıkıyönetim ilan etmeye zorlamak için ve yönetimi tamamen ele almak için “Elimizde sevk edecek yeterli güç yok” diyerek, bu isteği geri çevirmiştir. Dahası, Maraş’ta askerler kışlaya çağrılıp, mahalleler tamamen katliamcılara terk edilmiştir. Katliam ancak altıncı günde, Kayseri Hava İndirme Tugayı’nın müdahalesi ile ve tabi ki sıkıyönetim ilanıyla son bulmuştur. Resmi rakamlara göre 120, ama yerel halka göre 500’ün üzerinde can alınmıştır. Zaten girilen, yakılan ev sayısı resmi olarak 200 olarak verilmiştir ki, ortalama hane halkı sayısı üzerinden yapılacak hesaplama, resmi olmayan rakamları doğrulamaktadır. Yaralı sayısı 1000 olarak verilmiş ve bu yaralıların o koşullarda kaç tanesinin vefat ettiği de belirsizdir. Gözaltı ve tutuklama sürecinde acı verici bir ironi ile, katliamdan, sol görüşlüler ve Aleviler sorumlu tutulmuş, bu kesimden gözaltına alınanlara yoğun işkencelerle katliamı yaptıkları kabul ettirilmeye çalışılmıştır. Bu konuda 8 ay işkence gören ve idamla yargılanan Hamit Kaplan sembol isimlerden biridir, emekli polis memuru Sedat Caner’in pişman olup, 1986’da Nokta dergisine verdiği röportajda, 9 gün boğazına kadar fosseptik çukurunda tutup, aylarca en ağır işkence ettiklerini itiraf etmesiyle, Kaplan, 8 yıl tutukluluktan sonra suçsuz olduğu anlaşılıp beraat etmişti.
Katliama katılan 1350 kişi tespit edilmiş, 804 kişi yakalanabilmiştir. Ancak elebaşı olduğu tespit edilen 68 kişi “sırra kadem basmıştır”. Adana Sıkıyönetim Mahkemesinde başlayan yargılamalarda 29 idam, 7 müebbet cezası yanında, 314 kişi 1 ila 15 yıl hapis cezası almış, 379 kişi de berat etmiştir. 17 yaşındaki Erdal Eren’i hızla idama gönderen darbeciler, Maraş katliamı davasını zamana yaymışlar, sonunda da Yargıtay idam ve müebbet cezalarını bozmuştur. ANAP iktidarı döneminde 1991’de yapılan Terörle Mücadele Yasası’ndaki değişiklik ile bütün katliam hükümlüleri sessizce salıverilmiştir. Sonrasında da Sivas katliamı davasında da yaşanacak olan “zaman aşımı” gerekçesiyle dava kapanmıştır. Sanıklar cezadan aklanırken, dava sürecinde mağdur avukatlarından 3’ü silahlı saldırıda öldürülmüştür.
Katliamın, İnci Aral’ın Kıran Resimleri dışında hikayesi yazılmamış, şiirlere konu olmamış, tiyatrosu, filmi yapılmamıştır. İnci Aral’ın deyimiyle görüştüğü “10 mağdur kadından, 7’sinin katliamdan tanıdığı” ve davanın 1 numaralı sanığı olan sinema bombacısı, soyadını değiştirerek 1991’de seçimlerinde milliyetçi partiden milletvekili olmuş, parti genel başkan yardımcılığı yapmıştır. Dahası, “Kanlı Oyun” adıyla, katliamın kitabını yazarak, suçsuzluğunu cümle aleme duyurmuştur.
Maraş Katliamı'ndan 30 yıl sonra ilk defa şehirde anmalar başlar ancak kurbanları anmak için yıllar sonra şehre gelebilenler “ortalığı karıştıran, şehrin huzurunu bozanlardır”.
Kurşun askerler, görevlerini duygusuzca tamamlamış, cezadan kurtarılmış, dokunulmazla, özgürce ve muteber biçimde yaşayarak, ülkede robot haklarının geldiği yüksek seviyeyi gösterirken, Karel Çapek’in eserinde insanlığa bıraktığı soru hala güncelliğini koruyor: “Onlar mı daha insan, biz mi daha robotuz?”
- Suç ve ceza ekseninde hastalar 12 Ekim 2022 09:07
- Hekimliğin “gelir” ile imtihanı 21 Eylül 2022 09:27
- Köprü 08 Eylül 2022 09:30
- Diktatörlüğe tarihsel ve “tıbbi” bakış 02 Eylül 2022 09:02
- Süpermenlik ile Don Kişotluk arasında bir tıp uzmanlığı 25 Ağustos 2022 11:03
- Cadı avı 17 Ağustos 2022 11:23
- Siyah mantar 10 Ağustos 2022 11:29
- Komünist Ali 05 Ağustos 2022 13:08
- Sağlıkta şiddet ve yanlışlar 27 Temmuz 2022 11:52
- Adli tabip 20 Temmuz 2022 13:13
- Asacaksın bu doktorları! 13 Temmuz 2022 04:16
- Bedo - Hamido sarkacında çocukluk 06 Temmuz 2022 10:43
- Bedenin külleri 29 Haziran 2022 11:07
- Sifilis: Siyasallaşmış bir hastalık 22 Haziran 2022 11:45
- Radyum kızları, silikozis erkekleri 15 Haziran 2022 09:15
- Ahlak, Vicdan ve Umut 01 Haziran 2022 12:25
- Üç darbe, üç yasa 25 Mayıs 2022 03:50
- Azaplık, memuriyet, 23 sentlik askerlik 17 Mayıs 2022 23:38
- Topal Koca 11 Mayıs 2022 07:50
- Ölüm cezası: Organize kötülük 04 Mayıs 2022 07:55
- Hitler’in Mirası 27 Nisan 2022 06:39
- Kır Çiçekleri 20 Nisan 2022 06:49
- Hekimlik kutsal mıdır? 13 Nisan 2022 04:44
- Vebanın düşündürdükleri… 06 Nisan 2022 05:54
- Diyarbakır-Frankfurt hattı 30 Mart 2022 05:27
- Hekimbaşı 23 Mart 2022 07:15
- Derdini Marko Paşa’ya anlatmak… 16 Mart 2022 07:45
- Hekim sorumluluğu ve Pastör 09 Mart 2022 07:33
- Gerçeğin çokluğu, hakikatin tekliği 02 Mart 2022 06:19
- Tıbbın dönüşümünden notlar 23 Şubat 2022 04:45
- Sürek avı 16 Şubat 2022 06:42
- Ölümsüzlüğe dair… 09 Şubat 2022 06:06
- Toplumsal eşitsizlik ve ölü bebekler 02 Şubat 2022 04:44
- Zakkumun kökü 26 Ocak 2022 04:12
- Çukurova 19 Ocak 2022 07:03
- Diyardan gitmek 12 Ocak 2022 04:47
- Sinan 22 Aralık 2021 05:37
- Stetoskop ve G(ö)rev 15 Aralık 2021 05:06
- Her göç bir hikayedir! 08 Aralık 2021 03:58
- Futbol, faşizm, felsefe 01 Aralık 2021 08:39
- Neşter, yaşam ve ayak üstü karşılaşmalar… 24 Kasım 2021 04:30
- Cemile 17 Kasım 2021 03:43
- Gerçeğin şamarı 10 Kasım 2021 06:08
- Güvenin kırılgan tarihi 03 Kasım 2021 07:11
- Mutluluğun zor halleri 27 Ekim 2021 06:04
- Kuş gribi, kötü yönetim, Bulut… 20 Ekim 2021 05:52
- Sağlığım sermayemdir 13 Ekim 2021 02:30
- Tıbbın evrimi, Hipokrat ve hekimlik 06 Ekim 2021 05:49
- Yeşil Kart, küçük Amerika 28 Eylül 2021 23:30
- Havuz problemi 21 Eylül 2021 23:35
- 12 Eylül, iki çocuk, bir doktor… 14 Eylül 2021 23:19
- Aşı karşıtlığı ya da mayın tarlasında yürümek… 08 Eylül 2021 05:00