Bir kitap soğuk kış günlerinde nasıl terletebilir?
Yazınsal İnceleme Atölyesi olarak, Yaşar Kemal’in Sarı Sıcak kitabını, yazarın edebi kişiliğini, kitaptaki hikayelerin anlattıklarını ve anlatma biçimini tartıştık.
Fotoğraf: YKY Basın Bülteni
Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Yazınsal İnceleme Atölyesi
Yaşar Kemal’in 1955 yılında yayımlamış olduğu Sarı Sıcak kitabı, yazarın hikayecilik alanında dünyaca tanınmış bir kitabı olarak ortaya çıkıyor. Yaşar Kemal’in ilk hikâye kitabı olan Sarı Sıcak, Çukurova’da geçiyor ve insanın içini sızlatan birçok hikâyeyi barındırıyor.
Bu soğuk kış günlerinde dahi kitabı okurken sıcak terler attığınızı görebilirsiniz çünkü Yaşar Kemal sıcağı salt bir doğa olayı olarak ele alıp anlatmıyor. Hoyratça çalıştırılmanın, ezim ezim ezilmenin, güneşin dibinde kavrulmanın, tenine işleyen güneşi hissetmenin ilişkisiyle sıcağı anlatıyor. Öyle ki sıcak sadece sıcak olmaktan çıkıp insan hayatıyla ilişkisellik boyutuna, işçi ve emekçilerin direnç alanı haline de gelebiliyor. Nasıl ki Jack London, Tolstoy gibi kuzeyi ve soğuğu işleyen yazarlarda içiniz buz keserse Yaşar Kemal’de de tomur tomur terlersiniz.
Bir tas süt için, sabahları doya doya yatabilmek, rahatça bir yatak için Çukurova insanının her gün tekrardan vermiş olduğu mücadele bize pek de yabancı değil. Öyle ki bizler de aynı cenderenin içerisinden geçerken başkaca hikayelerde kendimizi bir şekilde konumlandırmış oluyoruz. Geçtiğimiz sene okul harçlığını çıkartabilmek için çalıştığı inşaattan düşerek hayatını kaybeden üniversite arkadaşımız Nedim’i yad ediyoruz. Üç kuruş cep harçlığı, kitap, dolmuş parası için bizler de paha biçilmez acılardan geçmedik mi? Nedim’in hikayesi Sarı Sıcak’taki hikayelerden değil mi? Peki hangimiz buna yabancıyız?
TOPLUMCULUK HALK SEVİCİLİĞİ MİDİR?
Yazınsal İnceleme Atölyesi’nin Sarı Sıcak üzerinden kurduğu başka bir tartışmaysa halk seviciliği ve toplumculuk üzerinde oldu. Nasıl olur da toplumculuk halkın bu kadar ağır aksak yönlerine vurgu yapar? Cevabı tarihsel bir edim… Yaşar Kemal için kamusal alan hem aidiyet oluşturduğu hem de öznesi olduğu bir alana tekabül ediyor. Yazarın sadece masa başında bir entelektüel uğraş olarak yazınsal hayatını şekillendirmemesi, “bizden” hikayeleri yine “bizden” bir aydının anlatısıyla dinlememizi sağlıyor. Politik olarak halkın içerisinden geçtiği derin yoksulluk ve sefalete karşı mücadele etmiş; ağalara, baskıya zulme karşı direnenleri gözlerimizin önüne getirmiş ve kendisini hiçbir zaman toplumdan ayrı konumlandırmamış pozisyonuyla halkın kendi içindeki aymazlıkları dile getirmek belki de en çok böyle aydınların hakkı olur.
BİRLİKTE CEVABINI ARADIĞIMIZ SORULAR
Atölyede yürüttüğümüz tartışmada, bizi en çok etkileyen hikâyenin hangisi olduğu ve neden etkilediğini konuştuğumuzda ortaya çıkan ortak sonuç ise okuduğumuz hikayelerin genel olarak etkileyici olduğuydu. Bizi belki de bu kadar etkilemesinin en büyük nedeni Anadolu halkının gerçeklerini, zorluklarını, verdikleri mücadeleleri, her şeye rağmen hayata kalma çabalarını tüm çıplaklığıyla kalemine aktarmasıydı. Grup üyelerimizin her biri ise farklı bir hikâyeden etkilenmiş. Hikayeler, kiminin okuduğu bölüm, içinde bulunduğu toplum, kiminin de farklı bakış açısı sebebiyle herkesin üzerinde farklı etkiler yaratmış.
Sarı Sıcakta da olduğu gibi, bazı kesimler için kendi yaşantıları dışında başka insanların hayata karşı verdiği mücadelelere şahit olmadıkları için bu hikayelerdeki olaylar onlara abartılı ve yazarın yapmış olduğu demagojiden ibaretmiş gibi geliyor. Bir yazarın toplumun gerçeklerini tüm çıplaklığıyla gözler önüne sermesinin bu kesimler tarafından neden eleştiriliyor olduğu sorusu etrafındaki tartışmalarımızdan çıkan sonuç bize bunu gösteriyor. Nitekim yazarın hayatını araştırdığımızda hemen hemen anlattığı şeyleri yaşamış ya da şahit olmuş olduğunu görüyoruz. Yazarın bu kadar gerçekçi anlatmasının sebebi olayları yaşayıp şahit olmasından mı yoksa kaleminin güçlü olmasından mı geliyor sorusu ise grup üyelerimizi ikiye ayırdı. Bir kısmı yaşanılmayan olayların bu kadar gerçekçi anlatılamayacağını dile getirirken bir kısmı da bunun, yazarın kaleminin gücünden kaynaklandığını dile getirdi.
Hazırlayanlar:
Mizgin BAŞ
Berkay YEĞİN