30 Aralık 2021 05:42

Yaşamın ağırlığı

Dumanın ağırlığı tamam, “ruhun” ağırlığı da tamam peki 34 yaşamın ağırlığı nasıl hesaplanır…

Fotoğraf: MA

Halis Ulaş
Halis Ulaş

Yarın 2021’in son günü. Adettendir bir yılı bitirip yeni bir yıla girerken ya geçmiş yıllarda yaşananlara dair ya da gelecek yıllardan beklentilere dair birkaç kelam edilir. Ben de bugün ki yazımda bu âdete uyarak yeni yıla dair bir yazı yazmak istedim.

Bu yazının ilk durağı Paul Auster’in bir noel hikâyesi. Hikâyenin adı Auggie Wren'in Noel Hikâyesi”. Hikâyede yaşama tutunmak için tek çaresi yazmak olan bir yazar New York Times’dan aranır ve Noel günü gazetede yayınlanacak bir hikâye yazması istenir. Yazarımız teklifi kabul etmek ve reddetmek arasında bir müddet salındıktan sonra hikâyeyi yazmayı kabul eder. Ama sıradan olmayan bir noel hikâyesini nereden bulacak ve nasıl yazacaktır?

Sorusunun cevabını Brooklyn’de Atlantic Sokağı ile Clinton Caddesinin kesiştiği köşede tütün ürünleri satan bir dükkânı işleten Auggie Wren’de bulur. Auggie bir öğle yemeği karşılığında yazarımıza içerisinde çalınan bir dergiyi, kayıp bir cüzdanı, kör bir kadını, bir noel yemeğini ve bir fotoğraf makinesini barındıran öyküsünü anlatır. Öyle bir anlatır ki öyküsünü dinlerken içinize gürül gürül yanan bir talaş sobasının üzerinde çıtırdayarak açılan kestanenin sıcaklığı dolar.

Paul Auster Auggie Wren'in Noel Hikâyesi” hikâyesini genişleterek senaryolaştırır. Yazımızın ikinci durağında 1995 yapımı bir filme konuk olacağız. Filmin yönetmeni her ne kadar Hong Kong doğumlu ve soyadı Wang olsa da adını babasının Amerikan Western filmlerine hayranlığı nedeniyle John Wayne’den alır. Böylece Wayne Wang ve Paul Auster “Smoke” yani Türkçesiyle “Duman” filminde buluşur.

Filmimizin kahramanı Auggie Wren’i Harvey Keitel muhteşem bir performansla canlandırır. Filmin ilk sahnesinde yazarımız Paul Benjamin ile Auggie Wren arasında Walter Raleigh etrafında dönen koyu bir duman sohbeti geçer. 

Walter Raleigh kimdir diye baktığımızda; XVI. yüzyılda yaşamış aristokrat, asker, denizci, kâşif ya da “sömürgeci”, yazar ve şair olarak tanımlandığını görürüz. Aynı zamanda Kraliçe Elizabeth I’in de yakın arkadaşıdır. Hatta kraliçenin döneminde “Sir” ünvanı bile almıştır.

Raleigh'in en büyük hayali kendisine ait geniş bir koloni kurmakmış. Böylece soluğu Kuzey Amerika’nın doğu yakasında almış. Her ne kadar koloni kurmakta başarısız olsa da Raleigh adını İngiltere tarihine altın harflerle yazdıracak olan bitkiyi ülkesine getirmeyi başarır. Bu bitki tütündür. Evet, tütün İngiltere’ye ilk olarak Kuzey Amerika’nın doğu yakasından Walter Raleigh tarafından getirilir. Hatta tütünü getirdiği bölgeye de Kraliçe Elizabeth’e atfen “Virginia” ismini verir.

Yeniden filmin ilk sahnesine dönecek olursak; bu sahnede yazarımız Auggie’ye dumanın ağırlığını ilk ölçen kişinin Walter Raleigh olduğunu anlatır. Bunu yapmak için önce sardığı sigaranın ağırlığını bir terazide ölçtüğünü, ardından sigarasını içtiğini ve içerken tüm külleri dikkatlice terazinin üzerinde topladığını anlatır. Aradaki fark dumanın ağırlığıdır…

Yazımızın üçüncü durağında yine bir filme konuk olacağız. Bu defa yönetmeni daha tanıdık, Alejandro González Iñárritu. Hem yola çıkışı ile daha tanıdık hem de filmlerinin bizde yarattığı duygu ile…

Yola çıkışı ile tanıdık diyorum, çünkü eğer Yılmaz Güney olmasaymış olasılıkla yönetmen Iñárritu’da olmayacakmış. Çünkü Iñárritu sinemacı olmaya Yılmaz Güney’in “Yol” filmini izledikten sonra karar vermiş. Duygu olarak tanıdıklığımız da belki Iñárritu’nun Yılmaz Güney sinemasında yakaladığı duygunun bizde rezonans yaratması nedeniyledir.  

2000 yılında çektiği ilk uzun metrajlı filmi Amores perros (Paramparça Aşklar Köpekler) ile beni resmen oturduğum koltuğa çivilemişti. Ama bu yazıda bahsedeceğim filmi bu değil. Bahsedeceğim film 2003 yılında yönettiği “21 gram”.

Bir trafik kazası etrafında kesişen ve ayrışan yaşamları konu alan bir film. İnsan öldükten sonra geriye ne kalır ya da insanın ne kadarı ölümle birlikte gider? Iñárritu filmde aradığı bu soruların cevabını filminin adıyla verir. 21 gram...

İnsan öldükten sonra 5 madeni paranın, bir kuşun ya da bir çikolata parçasının ağırlığı kadar yani 21 gram eksilirmiş. Kim bilir, belki de biri çıkıp Walter Raleigh’in dumanın ağırlığını hesapladığı yöntemi kullanarak insanın “ruhunun” ağırlığını hesapladığını düşünmüştür.

Bu yazımın son durağı da keşke bir film ya da hikâye olsaydı. Ama maalesef değil. Tarih 28 Aralık 2011. Yer Şırnak’ın Uludere ilçesinin Roboski (Ortasu) köyü sınırı. Karlı bir yılbaşı arifesinin gecesi. Ayaklarında üç kat çorap, soğuktan donmuş elleri ve buz tutmuş burunları ile 38 köylü ve 50 katır. Köylülerin 19’u çocuk yani 18 yaşının altında, hele bir tanesi daha bir çocuk henüz 13 yaşında. Köylüler her zamanki gibi sınırın öte tarafına geçip ikişer bidon mazotu katırların sırtına yükleyip dönecekler. Karınları ya doyacak ya doymayacak. Ahmet Arif’in dediği gibi “Bilmezlikten değil/Fıkaralıktan” sınırdan pasaportsuz geçişleri.

Saatler 21:43’ü gösterdiğinde İsrail yapımı insansız hava araçları Heron’ların sesi F16’ların sesine karışır ve ilk bomba atılır. Saatler 22:02’yi gösterdiğinde ikinci bomba, 22:16’da üçüncü bomba ve 22:24’te dördüncü bomba atılır. Sonrası kulaklarda çelik sessizliği.

19’u çocuk 34 insan parçalanarak ölür. 2011’in son günlerinde yağan kar yeni yıl kutlamalarının konfetilerine karışır, mezarlıktaki ağıtlar yeni yıl şarkılarında boğulur, yan yana mezarların sayısı 31 Aralık 2011 gecesi saat 23:59’dan sonra geri sayılan saniyelerle sıfırlanır. Sonrası, kulaklarda çelik sessizliği…

Ne bir sorumlu ne bir suçlu. Hatta “Her kürtaj bir Uludere’dir” cümlesi… Dumanın ağırlığı tamam, “ruhun” ağırlığı da tamam peki 34 yaşamın ağırlığı nasıl hesaplanır… Unutursam kalbim kurusun…

Reklam
YAZARIN DİĞER YAZILARI