Yaşamın ağırlığı
Dumanın ağırlığı tamam, “ruhun” ağırlığı da tamam peki 34 yaşamın ağırlığı nasıl hesaplanır…
Fotoğraf: MA
Yarın 2021’in son günü. Adettendir bir yılı bitirip yeni bir yıla girerken ya geçmiş yıllarda yaşananlara dair ya da gelecek yıllardan beklentilere dair birkaç kelam edilir. Ben de bugün ki yazımda bu âdete uyarak yeni yıla dair bir yazı yazmak istedim.
Bu yazının ilk durağı Paul Auster’in bir noel hikâyesi. Hikâyenin adı “Auggie Wren'in Noel Hikâyesi”. Hikâyede yaşama tutunmak için tek çaresi yazmak olan bir yazar New York Times’dan aranır ve Noel günü gazetede yayınlanacak bir hikâye yazması istenir. Yazarımız teklifi kabul etmek ve reddetmek arasında bir müddet salındıktan sonra hikâyeyi yazmayı kabul eder. Ama sıradan olmayan bir noel hikâyesini nereden bulacak ve nasıl yazacaktır?
Sorusunun cevabını Brooklyn’de Atlantic Sokağı ile Clinton Caddesinin kesiştiği köşede tütün ürünleri satan bir dükkânı işleten Auggie Wren’de bulur. Auggie bir öğle yemeği karşılığında yazarımıza içerisinde çalınan bir dergiyi, kayıp bir cüzdanı, kör bir kadını, bir noel yemeğini ve bir fotoğraf makinesini barındıran öyküsünü anlatır. Öyle bir anlatır ki öyküsünü dinlerken içinize gürül gürül yanan bir talaş sobasının üzerinde çıtırdayarak açılan kestanenin sıcaklığı dolar.
Paul Auster “Auggie Wren'in Noel Hikâyesi” hikâyesini genişleterek senaryolaştırır. Yazımızın ikinci durağında 1995 yapımı bir filme konuk olacağız. Filmin yönetmeni her ne kadar Hong Kong doğumlu ve soyadı Wang olsa da adını babasının Amerikan Western filmlerine hayranlığı nedeniyle John Wayne’den alır. Böylece Wayne Wang ve Paul Auster “Smoke” yani Türkçesiyle “Duman” filminde buluşur.
Filmimizin kahramanı Auggie Wren’i Harvey Keitel muhteşem bir performansla canlandırır. Filmin ilk sahnesinde yazarımız Paul Benjamin ile Auggie Wren arasında Walter Raleigh etrafında dönen koyu bir duman sohbeti geçer.
Walter Raleigh kimdir diye baktığımızda; XVI. yüzyılda yaşamış aristokrat, asker, denizci, kâşif ya da “sömürgeci”, yazar ve şair olarak tanımlandığını görürüz. Aynı zamanda Kraliçe Elizabeth I’in de yakın arkadaşıdır. Hatta kraliçenin döneminde “Sir” ünvanı bile almıştır.
Raleigh'in en büyük hayali kendisine ait geniş bir koloni kurmakmış. Böylece soluğu Kuzey Amerika’nın doğu yakasında almış. Her ne kadar koloni kurmakta başarısız olsa da Raleigh adını İngiltere tarihine altın harflerle yazdıracak olan bitkiyi ülkesine getirmeyi başarır. Bu bitki tütündür. Evet, tütün İngiltere’ye ilk olarak Kuzey Amerika’nın doğu yakasından Walter Raleigh tarafından getirilir. Hatta tütünü getirdiği bölgeye de Kraliçe Elizabeth’e atfen “Virginia” ismini verir.
Yeniden filmin ilk sahnesine dönecek olursak; bu sahnede yazarımız Auggie’ye dumanın ağırlığını ilk ölçen kişinin Walter Raleigh olduğunu anlatır. Bunu yapmak için önce sardığı sigaranın ağırlığını bir terazide ölçtüğünü, ardından sigarasını içtiğini ve içerken tüm külleri dikkatlice terazinin üzerinde topladığını anlatır. Aradaki fark dumanın ağırlığıdır…
Yazımızın üçüncü durağında yine bir filme konuk olacağız. Bu defa yönetmeni daha tanıdık, Alejandro González Iñárritu. Hem yola çıkışı ile daha tanıdık hem de filmlerinin bizde yarattığı duygu ile…
Yola çıkışı ile tanıdık diyorum, çünkü eğer Yılmaz Güney olmasaymış olasılıkla yönetmen Iñárritu’da olmayacakmış. Çünkü Iñárritu sinemacı olmaya Yılmaz Güney’in “Yol” filmini izledikten sonra karar vermiş. Duygu olarak tanıdıklığımız da belki Iñárritu’nun Yılmaz Güney sinemasında yakaladığı duygunun bizde rezonans yaratması nedeniyledir.
2000 yılında çektiği ilk uzun metrajlı filmi Amores perros (Paramparça Aşklar Köpekler) ile beni resmen oturduğum koltuğa çivilemişti. Ama bu yazıda bahsedeceğim filmi bu değil. Bahsedeceğim film 2003 yılında yönettiği “21 gram”.
Bir trafik kazası etrafında kesişen ve ayrışan yaşamları konu alan bir film. İnsan öldükten sonra geriye ne kalır ya da insanın ne kadarı ölümle birlikte gider? Iñárritu filmde aradığı bu soruların cevabını filminin adıyla verir. 21 gram...
İnsan öldükten sonra 5 madeni paranın, bir kuşun ya da bir çikolata parçasının ağırlığı kadar yani 21 gram eksilirmiş. Kim bilir, belki de biri çıkıp Walter Raleigh’in dumanın ağırlığını hesapladığı yöntemi kullanarak insanın “ruhunun” ağırlığını hesapladığını düşünmüştür.
Bu yazımın son durağı da keşke bir film ya da hikâye olsaydı. Ama maalesef değil. Tarih 28 Aralık 2011. Yer Şırnak’ın Uludere ilçesinin Roboski (Ortasu) köyü sınırı. Karlı bir yılbaşı arifesinin gecesi. Ayaklarında üç kat çorap, soğuktan donmuş elleri ve buz tutmuş burunları ile 38 köylü ve 50 katır. Köylülerin 19’u çocuk yani 18 yaşının altında, hele bir tanesi daha bir çocuk henüz 13 yaşında. Köylüler her zamanki gibi sınırın öte tarafına geçip ikişer bidon mazotu katırların sırtına yükleyip dönecekler. Karınları ya doyacak ya doymayacak. Ahmet Arif’in dediği gibi “Bilmezlikten değil/Fıkaralıktan” sınırdan pasaportsuz geçişleri.
Saatler 21:43’ü gösterdiğinde İsrail yapımı insansız hava araçları Heron’ların sesi F16’ların sesine karışır ve ilk bomba atılır. Saatler 22:02’yi gösterdiğinde ikinci bomba, 22:16’da üçüncü bomba ve 22:24’te dördüncü bomba atılır. Sonrası kulaklarda çelik sessizliği.
19’u çocuk 34 insan parçalanarak ölür. 2011’in son günlerinde yağan kar yeni yıl kutlamalarının konfetilerine karışır, mezarlıktaki ağıtlar yeni yıl şarkılarında boğulur, yan yana mezarların sayısı 31 Aralık 2011 gecesi saat 23:59’dan sonra geri sayılan saniyelerle sıfırlanır. Sonrası, kulaklarda çelik sessizliği…
Ne bir sorumlu ne bir suçlu. Hatta “Her kürtaj bir Uludere’dir” cümlesi… Dumanın ağırlığı tamam, “ruhun” ağırlığı da tamam peki 34 yaşamın ağırlığı nasıl hesaplanır… Unutursam kalbim kurusun…
- Fenike’den Marsilya’ya, uzodan rakıya… 12 Eylül 2024 12:41
- Bütün yollar Rom’a çıkar 29 Ağustos 2024 10:33
- Bitiş çizgisi 15 Ağustos 2024 04:54
- Çayın yolculuğu 01 Ağustos 2024 08:30
- Kafatası çağı 18 Temmuz 2024 10:00
- Çok kapılı oda 08 Temmuz 2024 10:44
- Yoldan sonra 28 Haziran 2024 09:23
- Bir “Yol” Hikayesi II 13 Haziran 2024 13:49
- Bir “Yol” Hikayesi 30 Mayıs 2024 13:20
- İçimizdeki İrlandalı 16 Mayıs 2024 12:53
- İşçiler marş söyleyerek sahneye girerler… 01 Mayıs 2024 10:10
- Emek bizim, söz bizim… 26 Nisan 2024 04:30
- Sol açık 18 Nisan 2024 11:30
- Kader kapıyı çalınca… 04 Nisan 2024 12:45
- Bir ihtimal daha var o da ölmek mi dersin 21 Mart 2024 04:30
- İkiyüzlü ahlak kumkumalığı 07 Mart 2024 13:48
- Elde kaldı hüzün… 22 Şubat 2024 13:32
- Tüfenk üçlemesi: Mavzer 01 Şubat 2024 10:47
- Tüfenk üçlemesi: Aynalı Martin 18 Ocak 2024 11:50
- Tüfenk üçlemesi: Filinta 04 Ocak 2024 13:45
- Gayrı döner oldum 21 Aralık 2023 14:58
- Kayyum rejimi 07 Aralık 2023 12:54
- Kimdi giden kimdi kalan 23 Kasım 2023 11:01
- Eni vici vokke 02 Kasım 2023 13:04
- Şeytanın ışıltısından insanlığın karanlığına 19 Ekim 2023 09:52
- Dayanışma ezilenlerin inceliği midir? 28 Eylül 2023 12:20
- Amerikan İç Savaşı'ndan İngiltere'ye gariptos ağaçlarının hışırtısı 14 Eylül 2023 11:12
- Cehennemin kapısından Bakırköy’ün avlusuna… 31 Ağustos 2023 10:22
- Irgatın Türküsü 17 Ağustos 2023 11:32
- Yüksek Kaldırım’dan Leningrad’a bir şehrin faşizme karşı direniş senfonisi 03 Ağustos 2023 11:46
- Mississipi’den Feshane’ye derinlik ve güvenlik meselesi 20 Temmuz 2023 04:07
- Birimize bir şey olursa ne yaparız? 06 Temmuz 2023 11:31
- Mordan öte 22 Haziran 2023 12:22
- Hakikat bükücülüğü 08 Haziran 2023 11:11
- Umut yorgunluğu 25 Mayıs 2023 10:44
- “Winner” ceket mütevazı mutfağa karşı 11 Mayıs 2023 11:11
- Savaş naraları 27 Nisan 2023 10:10
- Bellek oyunları 13 Nisan 2023 10:50
- Maraş, bahtı gara Maraş 23 Mart 2023 10:48
- Aradığınız devlet bulunamadı 02 Mart 2023 12:22
- Deprem değil, binalar öldürürmüş (!) 16 Şubat 2023 08:42
- Katil uşak 02 Şubat 2023 11:01
- Suyun kokusu 19 Ocak 2023 13:45
- Timsah armudu 05 Ocak 2023 10:27
- Yılın sözcükleri 22 Aralık 2022 11:09
- Franco’dan bugüne Dünya Kupalarından elimizde kalanlar 08 Aralık 2022 11:45
- Şah mat 24 Kasım 2022 09:19
- “Gördük biz bu filmi” 10 Kasım 2022 10:54
- Hakikat yolcusu 30 Ekim 2022 11:20
- Anlatılamamış masallar 27 Ekim 2022 10:14
- "In vino veritas" diğer bir deyişle "Hakikat şaraptadır" 13 Ekim 2022 11:07
- Suskun notalar 29 Eylül 2022 11:12
- Güney Kutbunun yeniden keşfinin hüzünlü hikâyesi 15 Eylül 2022 11:09
- “Sen ben Lenin” Bir de Ahmet Abi. 01 Eylül 2022 10:39
- Börklüce’den günümüze Eyyamı Bahur ya da namı diğer Köpek Günleri 18 Ağustos 2022 10:59
- Dünyanın eksenini kaydıran Hindistan’ın küçük cevizi 04 Ağustos 2022 10:39
- Dünyanın tadı baharı 21 Temmuz 2022 08:40
- Menekşe kokusu 07 Temmuz 2022 04:24
- İnsan kokusu 23 Haziran 2022 04:12
- Tiryak-i 02 Haziran 2022 11:37
- Bahar karşılama 19 Mayıs 2022 06:26
- Hıdırellez ateşi 05 Mayıs 2022 01:05
- Yelkenler fora 21 Nisan 2022 05:20
- Sözün gücü 07 Nisan 2022 06:05
- Lombardiya’dan Ukrayna’ya kemanın tınısı 24 Mart 2022 05:34
- Zeytinin hükmü 10 Mart 2022 05:55
- Geççek 24 Şubat 2022 05:15
- Allasen söyle nedir aşkın aslı astarı! 09 Şubat 2022 23:45
- Erguvan kokusu 27 Ocak 2022 05:49
- (N)isyan 13 Ocak 2022 04:53
- Kuşaklar boyu insan hakları 16 Aralık 2021 05:03
- Savaşı Durduran Kadınlar: Lili ve Marlen 02 Aralık 2021 04:23
- Herkesin bir Ahmet Kaya’sı vardır 18 Kasım 2021 04:00
- Şaka mı, şeker mi, yoksa patates mi? 04 Kasım 2021 05:43
- Memeli Zeus 21 Ekim 2021 06:51
- Son Bakış 07 Ekim 2021 05:30
- Kırmızı 22 Eylül 2021 23:43
- Asuman’dan Antonis’e Ege’nin iki yakası 09 Eylül 2021 04:46
- Her ekalliyeti düşünüyorum 26 Ağustos 2021 04:04
- Dezenfektan aşkı 12 Ağustos 2021 06:12
- Nomadland’den Rosetta’ya Göçebe Ruhlar 29 Temmuz 2021 06:35
- Lavinia 14 Temmuz 2021 23:08
- Ruhumda Sızı* 01 Temmuz 2021 06:46
- “Y” 17 Haziran 2021 06:06
- Vurmayın öldüm 03 Haziran 2021 03:56
- Gözümün nuru 20 Mayıs 2021 06:11
- İmgenin suskunluğu 06 Mayıs 2021 05:56
- Ruhlar Mezbahası İyi Günler 22 Nisan 2021 03:34
- Şiirci Geldi Haaanıım… 08 Nisan 2021 00:00
- Ata Abi 25 Mart 2021 05:08
- “Yurtsama”dan “gündedün”e “nostalji”nin çağrıştırdıkları 10 Mart 2021 23:20
- Gönülçelen kelimeler atlasım 25 Şubat 2021 05:00
- Harfiyat 10 Şubat 2021 22:41
- Utanç ne yana düşer usta... 28 Ocak 2021 04:20
- “... Ve Herkes için Adalet” 13 Ocak 2021 23:15
- Yattığınız yer incitmesin… 31 Aralık 2020 04:38
- San(a)saryan’dan Su’ya Mahsus Mahaller 09 Aralık 2020 22:44
- Ölüm, adın kalleş olsun… 26 Kasım 2020 04:03
- Depremin ruhsal sarsıntısı 12 Kasım 2020 04:59
- Notaların savaşla hesaplaşması 29 Ekim 2020 05:11
- Hırsızlar mağarası 15 Ekim 2020 00:00
- İyi ki TTB var! 01 Ekim 2020 06:30
- Heybeliada Sanatoryumundaki Hayalet 17 Eylül 2020 00:02
- Otokinetik etki ve norm oluşturma 03 Eylül 2020 05:06
- Ödemişli Muzaffer’den Amerikalı Sherif’e 20 Ağustos 2020 00:51
- Uygun adım marş!… 06 Ağustos 2020 05:18
- ERK-EK 23 Temmuz 2020 04:57
- İçimdeki yangın 09 Temmuz 2020 05:18
- Dededen toruna “Barış”ın inşası 25 Haziran 2020 01:00
- Esaretten kaçan köleden hasta, kamçıdan tedavi üretmek 11 Haziran 2020 00:00
- Kerli ferli yalanlar ve sosyal uyum 28 Mayıs 2020 00:00
- Elma dersem çık… 14 Mayıs 2020 00:30
- Yaşam için ölüme yatanlar 30 Nisan 2020 02:08
- Bastırılan geri döner 16 Nisan 2020 00:00
- Miasmadan Covid-19’a sağlıkçıların salgından korunma önlemleri 02 Nisan 2020 02:49
- Şimdiki zamanda bir distopya: Covid-19 18 Mart 2020 20:30
- Şehitler tepesi 05 Mart 2020 00:30
- Özlerimize kıymayın efendiler! 20 Şubat 2020 00:30
- Acının tonu 06 Şubat 2020 00:00
- Başlarken… 29 Ocak 2020 23:20