30 Aralık 2021 23:05

Şair Mahmut Aksoy: Gürültü çıkaran olguların üstüne sessiz bir sis gibi inmek istedim

Şair Mahmut Aksoy, “Gazellertesi” isimli şiir kitabını anlattı.

Şair Mahmut Aksoy | Fotoğraf: Kişisel Arşiv

Paylaş

Figen ŞENTÜRK

Şair Mahmut Aksoy’un “Gazellertesi” kastın ve itirazın kitabı... Şiirin bağımsızlığını savunan Aksoy “Gazellertesi bir kasıt kitabı. Kasten kısa, kasten az. Çoğu yerinden söylenmiş, hatta sökülmüş, didik didik edilmiş, üzerine eğilmiş, gürültü çıkaran olguların üstüne sessiz bir sis gibi inmek istedim.” diyor. Aksoy’la “Gazellertesi”ni konuştuk.

Son zamanlarda uzun dizelerden upuzun şiirler oluşturan bazı çağdaşlarınızın dışında, kısa şiirlerden oluşuyor “Gazellertesi”. Bu tercihinizi nasıl açıklarsınız?
Çağdaş şairlerin bazılarını kolay ekmek kazanmanın yollarına başvuran tüccarlar gibi görmekten kendimi alamıyorum son zamanlarda. Alt, üst, orta kültürün doğal sonucu olarak ortaya çıkan sınıf borçlusu bu şairlerin bağımsızlık savaşı vermesi gerek. Zor, anlıyorum. Ama bağımsızlık şart şair için. Ülkemizde sınıfını bulamayan şair ortada sudan çıkmış balık gibi... Yanı sıra bugünün toplumu öyküsel şiirle boğulmuş şiiri seviyor gibime geliyor. İşte, toplumun sevisi üzerine çalışan bazı şairler böylece servis ediyor vasat şiirini. Ama kültür kurbanı şair öyküye aç toplumu şiirle besleyemez. Yineleyeyim: Bağımsızlığı şiirle korumalı. Öyküye de aç mı bu toplum? Tartışılır. Başka konu bu. Yanı sıra çağdaş şairlerin -bazıları- uzun dizelerle öyküye taşan şiirlerini iyi mi buluyorum? Hayır. Ben bu şiirlere “Fasfood Şiir” diyorum. Hazır, tüketildikten sonra sönen bir balon kaderine sevk olan bu şiir imajına sahip şairler, şiirin temeli ‘az’lığa önem göstermeleri gerekir. Uzun dize hiç mi olmayacak? Olabilir. Ama kaçınılmaz, belki de fazladan gibi gözüken bir kelime dizede kendine yer bulmuşsa, onsuz kırpılmış bir koyuna benziyorsa dize, olabilir. Benim şiirime gelince, daha önce de yazdığım gibi, Gazellertesi bir kasıt kitabı. Kasten kısa, kasten az. Çoğu yerinden söylenmiş, hatta sökülmüş, didik didik edilmiş, üzerine eğilmiş, gürültü çıkaran olguların üstüne sessiz bir sis gibi inmek istedim.

Kitapta sıklıkla “Kül” imgesiyle karşılaşıyoruz. Bu imgenin bir öyküsü olsa gerek?
Edebi karakterim lanetle paralel bir yapılanma içinde gelişti sanırım sadece soyut bir lanet değil, alenen, eylemsel, hayata müdahale eden. Bu sürede geçmişe sakar kalınca güzel şeylerin koleksiyoneri olmaktan ileri gidemedim; lanetin peşimi bıraktığı günleri anımsamaya çalıştım, güzelliği koruyabilmek için. Lanetimi kül ile kamufle etmeye çalıştım belki de kitapta... Kül, aşınmış, çoktan çürümüş bir kelime; şiirde onu kullanmak bana tehlikeli gelse de kullandım. Aşınmış kelimelerin şiirde “yeni bir imajla”, görülüp dokunulmayan yerleriyle kullanılması taraftarıyım. Elimden geldiğince bu kanıyı Gazellertesi’ye yedirmeye çalıştım. Kül imgesinin kitabıma dağılmasının öyküsü böyle işte, külün bir ertesi de olabileceği.

İki dilli bir ağıt diyebilir miyiz Gazellertesi’ne? Poetikanıza dönük düşüncelerinizi de öğrenelim yeri gelmişken?
Denilebilir mi? Hem biliyorum, hem bilmiyorum. Biliyorum, çünkü Kürtçe ve Türkçe arasında “orta imge şairi” olarak kendimi görmeye odaklıyım. Bilmiyorum, çünkü kendi başına bir dil örgüsüne sahip olduğunu düşünüyorum şiirin. Kaç dille çeşitlenip düşünülürse de bir dile -bir kendiliğe- bir imgeye aittir şiir. Neeli Cherkovski ile bir yazışmamızı hatırladım, yanlış değilsem, “Şiir kendi başına bir ulustur. Bir vatandaşlık ya da ideolojiye sahip değildir” diye yazmıştı. Yazdıklarımı destekler nitelikte bu. Üstünden kaç yıl geçmiş olsa bile. Poetikama toplamalar evi diyebilirim. Ama bir çatı altında ne kadar misafir alsa da, kalabalıktan ilham alsa da yukarıda belirttiğim gibi: Kendiliğin hep sıyrılmaya çalışması dıştan.

Nasıl bir şiir geleneğinden geldiniz? Nasıl bir şiir geleneğine yakın görüyorsunuz kendinizi?
Kıvrak, insanlığımızın merkezini besleyen, bütüncül olduğu kadar, parçalara da ayrılınca yaşayan bir gelenek yoktu, ya da vardı da adapte olamadım diyemem. Salt gelenek organiktir, şiir geleneği ise yapaydır diye düşünüyorum; dolasıyla onu yaratmak, daha doğrusu, geldiğimiz gelenekte oyuklar açmak gerek. Sabit bir şiir arzusuna beni sevk eden bir geleneği kabullenemezdim. Ayrışmada özenli, hep de şiirin birliği için el uzatan bir şiir geleneğine yakın görüyorum kendimi.

ÖNCEKİ HABER

Umarım tiyatro emekçileri bu çılgın fırtınadan en az yarayla çıkar

SONRAKİ HABER

İçişleri Bakanlığı 81 ile yılbaşı tedbirleri genelgesi gönderdi

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa