KESK’İN 18-19 Aralık mitingleri ve sonrası
Mücadelenin işyerlerinden örülerek örgütlenmesi ve bütün ülkeye yayılması bugünün koşullarında zorunluluk olarak durmaktadır. Talepler ortak, çözüm yolu da bellidir. Birleşik ve ortak mücadele…
Fotoğraf: Eren Ergine/Evrensel
Hüseyin KAYA
Eğitim Sen Adana Şube Başkanı
Salgın süreci ve ekonomik alanda yaşanan yüksek enflasyon, zamlar, raflardaki fahiş fiyatlar, işsizlik, yoksulluk; işçi ve emekçileri, doğal olarak da kamu emekçilerini yoksulluğa sürüklüyor. AKP iktidarı ise bir yandan yıllarca sermaye lehine sürdürdüğü politikalarında ısrar ederken diğer yandan gerçekleri ters yüz etmekte, yanıltma ve yalanlarla emekçi halkları kandırma çabası içerisinde. “Yeni ekonomi politikası” uyguluyoruz çıkışı, ekonomik sorunları artık “milli güvenlik” meselesi haline getirmesi, içinde bulunduğu çıkmazı gösteriyor. İşçi ve emekçilerin, hayat pahalılığına, işsizliğe, yoksulluğa karşı yapacakları irili ufaklı, grev, sokak gösterisi, miting, basın açıklamaları vb. milli güvenlik sorunu olarak görülüp, baskılanmaya çalışılacaktır. TL’nin değer kaybı karşısında sokaklara taşan halkın tepkisinin büyümeden bastırılması bunun göstergesidir. Diğer yandan burjuva muhalefetin de ısrarla sokak eylemlerinden uzak durması, işçi ve emekçilerin tepkilerini absorbe etmeye çalışması da aynı kaygı ve gerekçelere dayanıyor. Sistemin bekası... Bu durumdan çıkacak diğer bir sonuç da işçi ve emekçilerin protestoları aşan tarzda hareketlenmelerinin geleceklerini kurtarmaları açısından ne kadar önemli olduğudur. İş yerlerine dayanan, oradan sokaklara taşarak gelişen demokratik hak talebinin, emekçiler açısından yeni kazanımların habercisi olacağı da bilinmelidir. Muhalefeti, iktidarı ile burjuva kanatlarının en küçük işçi ve emekçi eyleminden korkmalarının nedeni de budur. Ancak bu durumun ileri işçi ve emekçiler açısından yeteri kadar kavrandığını da söyleyemeyiz.
Yaşanan bu sorunlara karşı sendikal hareketin dağınıklığı ve zayıflığı ise devam ediyor. Sendikaların yönetimlerine çöreklenmiş bürokrasi işçi ve emekçilerin tepkilerinin düzen içi sınırlarda tutulması, her türlü tepkilerinin ortaya çıkmasının engellenmesi için canla başla çalışıyorlar. Burjuva muhalefet partilerinin erken seçim beklentisini emekçiler içerisinde yaygınlaşması için uğraşıyorlar. TİS görüşmeleri sırasında kamu sendikalarının yönetimlerinin aldığı tutum ortada, yine asgari ücret görüşmelerinde Türk-İş yönetiminin tutumu gözlerimizin önünde cereyan etmiştir. Sendika yönetimlerinin bu uğursuz rolü her zaman oynadıkları biliniyor. Burada asıl dikkat çeken ileri işçi ve emekçilerin aldığı tutumdur.
Kamu emekçileri içinde pek çok sınıftan yana emekçinin bulunduğunu biliyoruz. Görev başta onlara düşer. Dönemin ciddiyetine uygun davranmalıdırlar. Sendika yönetimlerine yapılan birkaç eleştiriyle süreci yönetemezler. İşyerlerini mücadelenin merkezi haline getirerek yönetim zafiyeti aşılabilir.
Yaşanan bu süreçte, eğitim emekçilerinin de yaşam koşulları gün be gün kötüye gitmekte, emekçiler içinde öfke ve tepki artmaktadır. Diğer yandan henüz zincirlerinden boşalmış -her ne kadar ihtimal dahilinde de olsa- bir hareketin olmadığı da açık. Böyle bir dönemde bir araya gelme, dayanışma, kendi güçlerine güvenerek sürece katılmasını sağlayacak yol ve yöntemler geliştirmek gerekirken, emekçileri iş yerlerinden koparıp, meydanlara toplamak en son yapılması gereken iştir. Bu kadro eylemi tarzı (katılımım az ya da çok olmasından bağımsız) kadroları işyerlerinden de koparmaktadır. Hele kamu emekçilerini katmayı esas almayan, demokrasi güçlerinin katılmasına güvenerek miting kararının alınması günü kurtarmanın, protestoculuğun ötesine geçmeyeceği biliniyordu. Geçmişte defalarca tekrarlanmış bu tip eylem ve etkinliklerin sonuç almadığı görülmüştür. Dört ilde yapılan bölge mitingleri de böyle değerlendirilmek zorundadır. İllerin hepsinde işyeri eylemleri, irili ufaklı mitingler vb yapılabilecekken gelebilecek sınırlı sayıda kadronun belli merkezlere toplanması doğru bir karar değildi. Bölge mitingleri KESK meclisinde alınmış Ankara merkezli mitingin revize edilmiş halidir. Anlaşılan merkezi miting kararı örgütten alınan tepkiler üzerine değiştirildi. (KESK yürütmesinin bu kararı değiştirme yetkisi olup olmadığı bir yana bu değişiklik KESK Meclisinin emekçilerden ne kadar kopuk olduğunun da ifadesidir.)
Ankara Garı’da yaşanan katliam, KHK ile işten atma tehdidi, pandemi vb. düşündüğümüzde miting yapılması önemlidir. Ancak bu durum mitingin eksikliklerinin üstünü örtmemelidir. Hem yukarıda belirttiğimiz nedenler, hem de karar sürecine işyerleri ve emekçilerin dahil edilmemiş olması sorundur. Bırakın işyerlerinin karar sürecini dahil edilmesini, illerdeki şube yöneticileri bile dahil edilmemiştir. Eylemin zaaflarının biri de budur.
Karar alma sürecinde yaşanan bütün eksikliğe rağmen alınan bu miting kararları her ilde gereği gibi örgütlemeye çalışıldı. Mevcut koşullarda artısıyla, eksisiyle eylemin başarılı geçmesi için kadrolar seferber olmuşlardır.
Bu günkü koşullar da, Eğitim Sen'in doğru bir politika ve çalışma ile kendi üyesinin üzerinde binleri harekete geçirmesi, milyonların sesi olması ihtimali çok uzak değil. Başkanından üyesine tüm Eğitim Sen’liler buna uygun bir tutum içerisinde olmalıdır. KESK’in gerçekleştirdiği bölge mitingleri, bu yönde atılacak adımların başlangıcı olabilir.
Bilinmelidir ki sadece bir miting yaptık diyerek, görevlerimizi yerine getirmiş olmayacağız. Miting yapıldıktan sonra günü kurtardık anlayışı terk edilmeli, sonrasında da mücadelenin sürdürülmesinin dayanakları oluşturulmalıdır.
“Geçinemiyoruz” feryadı işyerlerinde yükselmektedir. Sendikaların ayrı ayrı gerçekleştirdikleri eylemler, (miting, iş bırakma vb.) bu feryatların gürültüsünde yok olacaktır. Bilinmelidir ki emekçilerin biriken öfkesini, bir miting yaparak yatıştıramazsınız. Bu haklı öfkenin bir üst eylem biçimine, hak alıcı mücadeleye dönüştürülmesi gerekir. Bu dönemler aynı zamanda sendikaların samimiyetinin sorgulandığı dönemlerdir.
Kamu emekçilerinin içinde bulundukları bu ağır ekonomik koşullar sendikalar arasındaki rekabeti ve bölünmüşlüğü, sendikal farklılığı aşacak büyüklükte potansiyel içermektedir. Kamu emekçilerine “Bakın bir şeyler yapıyoruz” diyerek günü kurtarma çabası içinde olan sendikalar, emekçileri oyalamaktan başka bir işlev görmüyorlar demektir. Yıllardan beri sendikalar arasında var olan bölünmüşlük mücadelenin en önemli sorunu olarak durmaktadır. Sınıf sendikacılığı hattında duranlar ve işyerlerindeki emekçiler bu sendikal bölünmüşlüğü, emekçilerin birliğini bozan ve mücadelesini zayıflatan bir sorun olarak görüyorlar. Kamu emekçileri, yıllardan beri sendikaların ortak talep ve sorunları karşısında birlikte mücadele etmeleri gerektiğini her fırsatta ifade ediyorlar. KESK ve diğer konfederasyonlar, işyerlerinden gelen sese kulak vererek ortak mücadeleyi örgütlemek zorundadırlar. İşyerlerindeki emekçilerin istek ve talepleri doğru tahlil edilirse eğer, grev dahil her türlü ortak eyleme hazır oldukları görülecektir. Bu ağır koşullarda sendikaların bir araya gelmemesi çok açıktır ki kamu emekçilerine zarar verecektir. Mücadelenin işyerlerinden örülerek örgütlenmesi ve bütün ülkeye yayılması bu günün koşullarında zorunluluk olarak durmaktadır. Talepler ortak, çözüm yolu da bellidir. Birleşik ve ortak mücadele…