1 Ocak 2022 23:16

İnsanları pandemi değil kapitalizmin ticarileştirdiği sağlık politikaları öldürdü

Salgın, kapitalizmin acımasız yüzünü daha fazla ortaya çıkardı. COVID-19 salgını, insanlığa bir uyarıdır. Koruyucu sağlık politikaları öncellenmediği sürece salgınlar artarak devam edecek.

İnsanları pandemi değil kapitalizmin ticarileştirdiği sağlık politikaları öldürdü

Fotoğraf: DHA

Ali İhsan ÖKTEN
Türk Tabipleri Birliği (TTB) Merkez Konseyi İkinci Başkanı

Yaklaşık iki yıldır insanlığı ve yaşamı derinden etkileyen pandeminin olumsuz sonuçları çok daha uzun süre görülmeye devam edecek görünüyor. İnsanlık için yeni bir kriz olan bu salgın, aynı zamanda mevcut düzen için bir kırılma noktası olarak da değerlendirilebilir. Covid-19 hayatımızı altüst etti. Kapitalizmin acımasız yüzünü daha fazla ortaya çıkardı; hayatları yok etti; yeni bir yoksulluk dalgası yarattı; sınıf ve ırk ayrımlarını, eşitsizlikleri gözler önüne serdi.  Dünyanın her yerinde, tüm ülkeler kendi güçlerince salgının birçok boyutuyla mücadele ederken, salgının nedenleri sorgulanmadığı için, çözümde de yetersiz kalındı. Özellikle gelişmiş kapitalist ülkeler, kendileri için birçok şey yaparken, kapitalizmin ruhu olan küreselleşmenin aslında salgınlar içinde olduğu boyutunu gözden kaçırarak, salgının daha da büyümesine neden oldular ve yeni bir kriz ortamına zemin hazırladılar. İktidarların yanlış sağlık politikaları ve pandemiyi yönetememeleri sonucunda bilim ve teknolojideki bunca gelişmeye rağmen salgın sanki yüzyıllar önce olmuş gibi kendi seyrinde giderek tüm dünyada 292 milyon insanın hastalanmasına, 5.33 milyon insanın ölmesine neden oldu. 

Kapitalizm bir sömürü sistemidir, temel ilke kâr maksimizasyonudur. Bu sistemde her şey meta olarak değerlendirilerek alınır ve satılır. Neoliberal politikalar da sağlığı metalaştırmış ve ticaretleştirmiş, kapitalist sistemin gereği olan hastanelerin ticarethane, hastaların ise müşteri olduğu sağlık sistemini uygulamaya koymuştur. Bu nedenle bütün kapitalist ülkelerin sağlık harcamalarında her geçen yıl  artış yaşanmaktadır. Sermayenin dizayn ettiği ‘kapitalist tıp’ günümüzde sağlık sorunlarına çözüm sunan değil toplumu sağlıksızlaştıran konuma gelmiştir. Teknolojiye bağımlı olarak gelişen “kapitalist tıp” özellikle tetkik ve tedavi üzerinden tıbbi teknolojiye olan ilgiyi artırmıştır. Kapitalizm başta ilaç ve tıbbi teknoloji olmak üzere kâr alanı olarak gördüğü tedavi edici hizmetlere yoğunlaşmaktadır. Kapitalist sistem doğası gereği koruyucu değil, daha pahalı olan tedavi edici hizmetleri önceler. Oysaki koruyucu sağlık hizmetleri ile toplumun sağlığını korumaya odaklanmak daha rasyonel ve daha ucuzdur. Koruyucu hizmetlerin zayıf olduğu sağlık sistemleri; sadece koruma ve önlemler ile önü alınabilecek salgın karşısında çökme noktasına gelmiştir. Dünyanın en gelişmiş özelleştirilmiş sağlık hizmetlerini sunan ABD salgında en çok ölümün yaşandığı ülke olmuştur. Sağlık sektörünün bir pazar alanı olan ilaç firmaları da aşı ve ilaç bulma yarışına girmiş, bu süreçte ihtiyaç duyulan tıbbi malzeme ve ekipmanlar yeni kapitalist pazar alanları oluşturmuştur. Devasa hastaneler ise salgını önlemede başarılı olamamıştır.

Modern tıbbın erişmiş olduğu bilgi, birikim ve kullanabileceği imkanlar birçok hastalığı tedavi etmeye imkan sunuyor. Bugün sağlığın sadece hastanelerde sağlık hizmetlerinin alınıp satıldığı bir meta anlayışıyla karşı karşıyayız. Bu durum hastaneye, sağlık profesyonellerine, sağlık endüstrisine, bilgiye, paraya bağımlı kılınan bir toplum demektir. Kapitalizmin elinde tuttuğu teknoloji ve bilim ne kadar gelişirse gelişsin, bu birikim eğer toplumun geneli tarafından ulaşılamayacak ve kullanılamayacak bir durumdaysa sağlıklı bir toplum çabası da boşuna olacaktır.  COVID-19 pandemisi, bu sürecin en güncel örneklerinden biridir.  COVID-19 salgını neoliberalizm eliyle yaklaşık 50 yılı aşkın bir süredir gerçekleştirilen doğa talanının küçük çaplı olan bir intikamı şeklinde değerlendirilebilir. Zengin ülkelerde egemen olan tüketim çılgınlığı COVID-19 pandemisi ile büyük bir çöküşün temelini oluşturmaktadır. Aslında sermaye umarsızca doğayı tüketirken, kendi varlık koşullarını da zorlamaktadır. Ancak bunun farkında değildir. Kuşkusuz kapitalizmin doğaya yönelik büyük saldırısı ve talanı zamanla bu salgından çok daha büyük felaketlere neden olacaktır. Çünkü kapitalist düzende canlı yaşamı amaç değil, yalnızca bir araçtır.

Salgından bizi kurtaracak olan aşı bulunmuştur, ancak pandeminin daha belirgin hale getirdiği ve derinleştirdiği eşitsizlik aynı şekilde aşıda da kendini göstermiştir.  Bugüne kadar aşının insanlığa bir armağan olduğu algısı ise kapitalist sistem tarafından patent hakkı vurgusu ile ortadan kaldırılmıştır.  Bunun nedeni kapitalizmin salgınların nasıl ve neden ortaya çıktığı, küresel ölçekte etkisinin ne olduğu ve nasıl önlenebileceği tartışmalarını hakikatten uzak bir zeminde yapmasıdır.

Tüm bunlara rağmen dünyanın ve ülkemizin karşı karşıya olduğu tüm bu olumsuzluklara karşın daha sağlıklı, daha iyi, daha özgür, daha yaşanabilir bir dünya için umudumuz ve mücadele etme gücümüz vardır. COVID-19 salgını, vaktin daraldığı noktasında insanlığa bir uyarıdır.  Her türlü sömürü ortadan kaldırıldığında, emek sömürüsüne son verildiğinde, toplumun ürettiği tüm kaynakların toplum yararına kolektif bir biçimde kararlaştırılarak harcandığı  bir toplumsal düzlemde mevcut sağlık sorunlarının bir çoğu ortadan kalkacağı gibi, çözümsüz görünen kimi sorunlar çözülür olacaktır. Soruna sadece sağlık açısından baktığımızda koruyucu sağlık politikalarını önceleyen bir sisteme geçilmediği sürece salgınlar ve hastalıklar artarak devam edecektir.  

Evrensel'i Takip Et