01 Ocak 2022 23:37

2021’in ‘popüler’ bir yüzü: Egemen sınıfların ‘devlet’ kavgası

Erdoğan, sermaye sınıfının fraksiyonlarıyla kitlelerin bir bölümünün çıkarlarını birlikte yönetebilme kapasitesini kaybettikçe katı bir devlet şiddetine daha çok ihtiyaç duydu.

Ekran görüntüsü: Sedat Peker/YouTube

Paylaş

Hakkı Özdal

Türkiye’de 2021’in en çok konuşulan, siyasal (ve hatta iktisadi) sonuçlar üreten ve yenilerini üretme kapasitesini koruyan konularından biri, görünür yüzünde Sedat Peker’in video-şovlarının yer aldığı, kabaca ‘Devlet içi çatışma’ diyebileceğimiz bir sürecin su yüzüne çıkmasıydı. Bu, Türkiye tarihinde ilk kez olmuyor. Kimi zaman darbelerle, kimi zaman büyük siyasi-’hukuki’ operasyonlarla, kimi zaman da istihbarat örgütlerinin hazırladığı raporlar üzerinden yürütülen bu çatışmalar, Türkiye kapitalizmine ve onun devlet aygıtına içkin bir süreklilik arz etmektedir ve 2021’de ortaya çıkan da bu sürekliliğe dahildir.

‘Devlet içi’ çatışmalar ya da devlet içindeki, özellikle de güvenlik bürokrasisi ile bunlar etrafında kümelenmiş gayrinizami yapıların klikleri arasındaki gerilim ve çatışmalar, Türkiye kapitalizminin iktisadi ve siyasi yönleriyle katmanlaşan çoklu krizlerinin veya değişim sancılarının birer sonucu olarak ortaya çıkıyor. DP’nin tarımsal kapitalizmi karşısında, güçlenen sanayi sermayesinin talepleri doğrultusunda gerçekleşen 27 Mayıs 1960 askeri darbesi böyle bir sonuçtur örneğin. Yükselen işçi ve gençlik muhalefetinin devrimci niteliği karşısında, sanayi burjuvazisi ve onunla iş birliği halindeki asker-sivil bürokrasinin endişelerinden kaynaklanan 12 Mart 1971 faşist darbesi de öyle… Keza 12 Eylül faşist darbesi; 1987’de “1. MİT Raporu” olarak bilinen belgenin etrafında gerçekleşen hesaplaşmalar; ‘90’ların ikinci yarısındaki Susurluk süreci; AKP’nin iktidarına eşlik eden “Ergenekon” vd. siyasi operasyonlarla yayılan gerilim ve çatışmalar; nihayet Gülen Cemaati ile AKP arasında yaşanan, kanlı 15 Temmuz girişimine varan ‘savaş’ da…

Son çatışmanın ‘Başrol Oyuncusu’ Sedat Peker’in, ‘90’lardan itibaren ‘devlet’ ve çevresinde yer alması da, türlü zikzaklar çizerek ‘sonunda’ geldiği nokta da çarpıcı sonuçlar üretmeye açık bir tablo sunuyor. Peker’in spikerliğini üstlendiği bu gerilimin köklerinde neler var? AKP iktidarının, kendi asimetrik savaş güçlerinin en mahrem odalarında bulunmuş bir kişinin saf değiştirmesi, sadece ‘şahsi’ nedenlerle açıklanabilir mi?

Bu sorulara, bu kısa yazıda bütünlüklü bir tam yanıt vermek olanaklı değil; ancak çerçeveyi sınıf mücadelelerinin kapsayıcı alanına doğru genişletince, geliştirilebilir bir ilk yanıt evreni yaratabiliriz.

* * *

AKP, Türkiye kapitalizmi ve onun devletinin, çoklu krizlerle sarsıldığı, merkez burjuva siyasetin çöktüğü ve halk kitleleri karşısında hiçbir umut vadetmediği koşullarda, bir tür yeni burjuva proje olarak iktidara aday oldu. 1999-2002 arasında derinleşen bu kriz dönemi boyunca AKP ve aktörleri, bir yandan yakın geçmişte sürtünme ve aşınmalara yol açan “İslamcı gömlek”lerinden sıyrıldıklarını tekrar edip durdular; bir yandan da hem yerli büyük sermayenin hem de uluslararası güç odaklarının talep ve beklentilerini benimseyip uygulamak konusunda ne kadar istekli olduğunu vurguladı. “Başarılı” oldukları vaaz edilen ilk dönemlerinde arkalarına aldıkları yerel ve uluslararası destek, bu kapsamdaki bir küresel siyasal çerçeve içinden geliyordu. Hem yerli büyük sermaye hem de uluslararası güçler AKP/Erdoğan’ın ‘başarısı’ olarak görünen tabloyu esasen ‘kendi başarıları’ olarak görüyordu.

Bu peri masalının iki aksı vardı. Birincisi, AKP’nin başarısı küresel neoliberal müktesebatın başarısı olarak görülüyor, böyle tefsir ediliyordu. Zaten o dönemde “yerli-milli” baltalar da AKP’nin alet çantasından henüz çıkmamıştı. ‘Refah’ı ve ‘güven’i küresel denklemden temin ediyorlardı. Diğer aks, Türkiye’nin İslamiyet ve neoliberalizmi uyum içinde kaynaştırdığı ve bunun diğer İslam ülkelerine örnek olabileceği yönündeki varsayımdı. Dönemin küresel merkezlerinde bu varsayım çeşitli şekillerde ambalajlanıp sahaya sürülüyordu. AKP/Erdoğan bu hipotezin de gönüllüsüydü. Hatta buna epey de iman etti: Kendini ‘Arap Baharı’nın lideri, Ortadoğu ve Kuzey Afrika’nın bölgesel gücü gibi görmeye başladı.

Fakat tablo, 2013’ten itibaren Türkiye’nin bağımlı olduğu küresel kapitalizmin yönündeki değişimlerle sarsıldı. Para politikaları başta olmak üzere küresel kapitalizmin başlıca yönelimleri, AKP-Erdoğan yönetiminin ‘refah yarattığı’ yönündeki sahte algıyı değiştirmeye başladı. Bu ‘değişim anı’ elbette iktidar sahiplerince görüldü. Gezi Parkı direnişi ve protestoları, farklı kesimlerden ve özellikle gençlikten gelen bir itiraz olarak, AKP’nin neoliberal denklemle uyumlu otoriterleşmesinin karşısına çıktı. İktidarın buna verdiği şiddet dozu yüksek yanıt, vaktiyle övülen “başarı öyküsü” ile ilgili olarak gerek Türkiye’de gerekse dünya genelinde ciddi kuşkuları ortaya çıkardı.

2013 sonrası, Erdoğan/AKP iktidarının giderek Erdoğan’ın kişisel gücü lehine dönüşümüne, diğer yandan bununla ilişkili olarak kendisini bir ‘rejim’ şeklinde inşa girişimine tanıklık etmiştir. Bu inşa, devlet gücünü hiçbir sınır tanımadan kullanma yolunu seçerken, bir yandan da sınıfsal ve siyasal çekirdeğine doğru büzüşmesine yol açtı. Devlet içi ve dışı ittifaklardaki dönüşümün yanı sıra Sedat Peker gibi yeraltı dünyası unsurlarının bu inşa için kullanılması bu süreçte gerçekleşti. Erdoğan, sermaye sınıfının çeşitli fraksiyonlarıyla halk kitlelerinin bir bölümünün çıkarlarını birlikte yönetebilme kapasitesini kaybettikçe katı bir devlet şiddetine (ve devletin ‘harici’ güçlerine) daha çok ihtiyaç duydu.

Ortaya çıkan büyük gerilim, 2017 sonundan itibaren şiddeti artan ekonomik sıkıntılar nedeniyle taşınamaz hale geldi ve gerek egemen sınıflar arasında, gerekse bunların bir uzlaşma zemini olarak ‘devlet’in içinde kırılmalara yol açtı. Bugün Türkiye kapitalizmini ‘kimin’ ve ‘nasıl’ yöneteceğine dair iki ayrı burjuva ‘devlet projesi’ çatışma halindedir. Peker’in, üniversitelerde polis desteğiyle öğrencilere saldırmaktan ‘temel demokratik normları’ sıralama ve savunmaya savrulduğu uzun yolunun şimdiki durağı da doğrudan bu çatışmanın devlet içindeki uzantılarıyla ilgilidir.

 

ÖNCEKİ HABER

Çağdaş yeldeğirmenleri

SONRAKİ HABER

ABD'de Kovid-19 nedeniyle ölenlerin sayısı 825 bini geçti

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa