Metal mitinginden notlar: Kamera kapalıyken başka, açılınca başka
Kadın işçilerle sohbet ederken hayat pahalılığı, sendikanın daha çok masaya yumruğunu vurması gerektiği, “Çok çalıştık” sözleri dökülüyor, açıncaysa sadece “Sendikamızın arkasındayız” cümlesi geliyor.
Fotoğraf: Sevda Karaca/Evrensel
Sevda KARACA
Sabah erken saatlerde İstanbul-Kocaeli hattında sıra sıra otobüsler... Ön camlarında şube isimleri yazıyor. İzmit merkeze varıp da mitingin gerçekleştirileceği Perşembe Pazarı’na doğru yürürken onlarca işçinin de tersi istikamette şehir merkezine ilerlediğini görüyoruz, öyle ki “Acaba ters tarafa mı yürüyoruz” diye düşünmeden edemiyoruz. Ama daha mitinge epey zaman var, herhalde geziyorlar deyip devam ediyoruz yolumuza. Alan hıncahınç dolu. İşçilerin pankartlarla yürüdüğü iki kolun alanla birleştiği yerde ses araçlarının üstündeki görevliler “Daha alana giremeyen çok, hızlı ilerleyelim” diye anons geçiyorlar. Elimizde kamera ya da telefonla pankartların önüne geçip de video çekmeye başlar başlamaz görevliler “Türk Metal nerede biz oradayız” sloganı attırıyorlar.
"DENETİMLİ" ALAN
Alanda Türk Metal ve Türk bayrakları dışında herhangi bir döviz vs. neredeyse yok.
Gemlik Şubenin pankartının arkasındaki kadın yoğunluğu dikkatimi çekiyor. “İş, ekmek yoksa barış da yok” sloganı ve enerjik bir işçi kitlesi var “Ölümüne çalıştık, kazanacağız” pankartı arkasında. Aralarına girip sohbet ediyorum; 6 yıllık bir metal işçisi kadın ilk defa böyle bir mitinge gelmiş, oğlunun elinden tutuyor, “Bunun için geldim” diyor çocuğu göstererek. “Her şey ateş pahası, kira dert, elektrik dert, su dert, pazar dert. Hakkımızı istiyoruz" diyor. Sendikanın istediği yüzde 27, MESS’in teklif ettiği yüzde 17 zam konusunda ne düşündüğünü soruyorum, görevli önlüklü bir erkek işçi yaklaşıp “Siz hangi fabrikadansınız” diye soruyor, gazeteci olduğumu söylüyorum. Onun bu “denetimi” miting boyunca ne zaman bir işçi grubuna yaklaşsam ya da kamera ile röportaj yapmaya çalışsam karşılaştığım genel tablonun ilk işareti. “Başkanımızın, sendikamızın arkasındayız” diyor kadın işçi bu “denetimin” arkasından. Miting boyunca masada istenen ve teklif edilen zamma ilişkin her soru imtinalı bir “Hayat çok pahalı, hakkımızı istiyoruz, fazlasını değil” ile yanıtlanıyor genellikle kamera açıkken. Benim sohbet ettiğim işçilerden sadece Eskişehir Arçelik’ten bir işçi açık açık rakam telaffuz edip “Yüzde 50 bile yetmez, halimiz hal değil, çalış çalış geçineme, metal işçisi olmanın da bir numarası kalmadı. Hayat çok zor, sefalet içinde kalmak için mi o kadar çalışıyoruz” diyor.
İŞÇİLER YAYINDA
Polis kontrol noktasından geçip alanda dolaşıyorum, yağmur hızını artırınca otobüslerde dağıtılan yağmurluklar çıkıyor. İşçilerin çok büyük bir kısmı ellerinde telefonla canlı yayında, Instagram’dan. Aralarından bazısı adeta bir muhabir gibi takipçilerine ortamı anlatıyor yüksek sesle. “Kaynıyor burası kaynıyor, metal işçisi gücünü gösteriyor. Yıkılıyor Kocaeliiiii” diye anons geçen küpeli, uzun saçlı genç bir metal işçisiyle yayını bitince sohbet ediyoruz, soruyorum “Yayınını takip eden çok oldu mu, yorumlar nasıl” diye. “Şimdi çok yok ama dönüş yolunda bini, bin beş yüzü geçer, yarın da patlar izlenmesi” diyor. Onun da dilinde “Pevrul Başkan'ın yanındayız, adam gibi adam, adam gibi başkan” cümleleri. “Bu bizim yayıncı” diyor orta yaşlı bir işçi, fabrikada ne olursa yayınlıyormuş, “Bizim 'gasteci' de bu” diyorlar gülerek, “meslektaş”ımın Instagram hesabını öğreniyorum, bir takipçi de ben olayım. :)
"OFF THE RECORD" SOHBETLERDE HAYAT PAHALILIĞI
Kadın işçilerle sohbet ederken hayat pahalılığı, istenen zammın yetmeyeceği, sendikanın daha çok masaya yumruğunu vurması gerektiği, TÜİK’in açıkladığı rakamların yalan dolan olduğu, hak, adalet, “Çok çalıştık” sözleri dökülüyor, kamerayı açınca ise sadece “Sendikamızın arkasındayız” cümlesi geliyor. Birine diyorum ki gülerek, şimdi bir sürü şey söyledin hayat pahalılığına ilişkin, kamerayı açınca hiçbir şey demiyorsun, “E sen bunu yayınlayacaksın” diye cevap veriyor müstehzi bir gülümsemeyle.
BİRİKEN TEPKİ TÜİK’E PATLIYOR
Pevrul Kavlak konuşmaya başlıyor. Sloganlar ağırlıklı olarak kürsüden attırılıyor ama işçinin alandan kendiliğinden slogan başlattığı, bağırıp yuh çektiği, hatta küfrettiği bölüm, Pevrul Kavlak’ın TÜİK’e çattığı bölüm.
“Açıkladığınız o enflasyon rakamları, gerçeği yansıtmıyor. Yahu el insaf. Siz bu rakamları nereden alıyorsunuz? Söyleyin de biz de oradan alışveriş yapalım” diyor Kavlak, arkadan küfürler yükseliyor TÜİK’e, “Aramızda bayanlar var, dikkat edelim beyler” uyarısı geliyor. “Sizin ilan ettiğiniz o gerçek dışı rakamlar, sözleşme masasında bizim karşımıza çıkıyor. Sizin ilan ettiğiniz o gerçek dışı rakamlar yüzünden bizim soframızdaki ekmeğimiz küçülüyor. Biz fakirleşiyoruz, fakirleşiyoruz” diyor Kavlak, yoğun bir yuh sesi ve ıslık yükseliyor. “Sefalet bu sefalet” diye bağırıyor işçiler. “Eylemse eylem, grevse grev” sloganı geliyor. En içten atılan slogan bu.
SOSYAL ORTAK MI, O DA NE?
“Biz bugüne kadar, sosyal ortağımıza karşı yalnızca iyi gün dostu olmadığımızı kötü günde de onların yanında olduğumuzu her fırsatta gösterdik. Ne emeğimizi ne mesaimizi ne de canımızı esirgedik. Şimdi sıra onlarda” diyor Kavlak; bu cümleleri kurduğu sırada DÖKSAN işçilerinin yanındayım, “Sosyal ortak ne demek” diye soruyorum, gülüyorlar. Biri “Pevrul Başkan akıllı adam, masada eşit olduğunu göstermek için öyle söylüyor” diyor. Beni ikna etmek için de epey uğraşıyor.
“Ne demişler; yiğit bin yaşar, fırsat bir düşer. Ne kadar yiğit olduklarını şimdi göreceğiz. Gösterin iyi niyetinizi, gösterin dostluğunuzu, gösterin yiğitliğinizi. Biz de görelim” diyor Kavlak. “Başkan yiğitliği patrondan bekliyor herhalde, siz ne diyorsunuz” diyorum, “Ben iyi niyet filan beklemiyorum, iyi niyetle olmaz, diş göstermek lazım, biz iyi niyet gösterdik, zor zamanda çalıştık, bizimki iyi niyet de değil de zorunluluk. Bizimki zorunluluksa onu da zorunlu yapacaksın” diyor bir kadın işçi.
"EYLEMİN KRALI"
Konuşmanın sonuna doğru Kavlak’ın “Eylemin kralını yaparız” cümlesinden hoşnut nidalar yükseliyor işçiler arasında, özellikle genç işçilerin yüzünde cümlenin hoşa gittiğini belli eden gülümsemeler var.
Kavlak’ın cümleleri bittiği an hızla boşalmaya başlıyor alan. Bursa’dan iki davulcu bir klarnetçi gelmiş, çalıyorlar, Bursalılar sese doğru yürüyor “Bizim buluşma alanımız orası herhalde” diye. Neşeli bir hava tutturuyor müzisyenler, mehter marşı desem değil, oyun havası desem o da değil. Görevlerini ifa etmiş bir edayla alanı boşaltıyor işçilerin büyük kısmı.