Metal işçisi: Bizi kurtaracak olan birliğimizdir
Türk Metal üyesi bir işçi yazdı: Bizi kurtaracak olan sendikacılar, başkanlar değil sınıf kardeşlerimizle yan yana gelmemiz birlikte mücadele etmenin yollarını aramamızdır.
Fotoğraf: Evrensel
Türk Metal üyesi bir işçi
İstanbul
4 Ocak 1991’de 100 bin kişiydiler Zonguldak’tan Ankara’ya yürüyüşe başladılar maden işçileri. Onlar da bizim gibi toplu sözleşmede anlaşamamışlardı. Bizim gibi MESS patronları ile de değil hükümetle masaya oturmuşlardı. Dönemin başbakanı Maden-İş ile görüşmeye işçilerin ayağına gitti. Madenciyi karşısına alan hükümet büyük tepki topladı. 10 ay sonra da dönemin iktidar partisi ANAP tarih sahnesinden silindi, bir daha iktidar olamadı. Aradan geçen 31 yıl maden işçilerinin büyük yürüyüşünü unutturmadı, bir de bugüne bakalım.
Kocaeli’de 2 Ocak tarihinde 100 bin metal işçisi buluştu. Son dönemlerin en kitlesel işçi mitingi yapıldı. Bizim Genel Başkan’ımızın ayağına kimse gelmediği gibi sendika patronlara “sosyal ortağımız” deme cesaretinde bile bulundu. Sendika genel merkezinin ortaklığı MESS ortak eğitimleri ile işçilerin otel masrafları üzerinden kazandığı milyonlar olabilir. Bizim işçiler olarak patronlarla bir ortaklığımız yoktur, bunu herkesin bilmesini isteriz. Biz metal işçileri olarak bu sözleşmede hakkımız olanı mı istiyoruz, fazlasını mı talep ediyoruz? Birinden borç alacaksan rica edersin, bu benim hakkım değil ama imkanın varsa bana borç ver dersin. Bizim Genel Başkan’ımızın yaptığı rica minnet konuşması ise “Hey MESS biz sizin çarklarınız dönsün diye çalıştık, pandemide işçilerin ölmesine göz yumduk, hadi siz de bir büyüklük yapın, istediğimizi bize verin. Aynı gemide olduğumuzu biz işçilere anlatamıyoruz, siz hazırladığımız yoksulluk sözleşmesini bari imzalayın da şu işçileri 2 yıl daha kontrol edelim” şeklinde. Sendikal anlayışınız batsın. 100 bin işçiyi MESS’e yalvarmak için mi topladınız?
KAÇ KEZ GREV KARARI ALIP UYGULADINIZ?
“Eylemse eylem, grevse grev...” MESS karşısında sosyal ortaklıktan, güverte kardeşliğinden bahseden Genel Başkan’ımıza soralım, Türk Metal tarihinde kaç grev kararı almış, kaçını uygulamıştır? Diyalog sendikacılığı adı altında uyguladığınız politikalarla 2015 yılına kadar sakal bırakma eyleminden, yemekhanede çatal bıçak vurmanın ötesine gitmeyen eylem anlayışı nasıl oldu da iş bırakmaya varan fabrika içindeki yürüyüşlere, meydanlara çıkmaya geldi. Hem genç metal işçisi arkadaşlarımıza bir hatırlatma olsun hem de Genel Başkan’ımız Pervul Kavlak’a. 2015 yılında yapmış olduğunuz 3 yıllık sefalet sözleşmesinin ardından başta Renault işçileri olmak üzere onlarca fabrikada sendikacılar fabrikadan atıldı, on binlerce işçi Türk Metal’den istifa etti. Metal işçileri fabrikalarını işgal ederek, sendikaya rağmen o dönemde tüm işçilere 3 bin 500 TL ek ücret almayı başardı. Sonrasında “İşçiye yanlış yaptık bundan sonra şeffaf ve demokratik bir sendika olacağız” diyen Pevrul Kavlak sadece bir temsilcilik seçimi gerçekleştirmiş, sonrasında eski merkeziyetçi, bürokratik anlayışına geri dönmüştür. O günlerden bize kalan bir taslak hazırlanırken işçiye soruyormuş gibi yapması ve artık tutamadığı işçileri mecburen eyleme geçirmesi olmuştur. Bu eylemlerle de tek niyeti işçinin biriken öfkesini almaktır, bunu da metal işçileri bilmektedir.
TÜRK METAL’DEKİ ‘SENDİKACILIK’
Büyük Kocaeli mitingine dönecek olursak, kitlenin çoğunluğunun genç olduğu gözlerden kaçmamıştır. Metal sektörünün gençleştiği kaçınılmaz bir gerçek ama belli bir yaşın üstündeki metal işçilerinin de sendikaya ve Genel Başkan’a güveni olmadığı için asgari ücrete yapılan zam sonrası taslak yenilenmediği için tepkili. Bu tepki katılımı kısmen düşürdü. Genç metal işçisi kardeşlerimiz de “Sendikacılara görünmek” için çoğunlukla oradaydı. Ne demek sendikacılara görünmek? Metal sektöründeki amiral fabrikalarda kadrolu olarak uzun süre çalışmak gerçekten zor. Her yıl binlerce genç bu büyük fabrikalara girer, binlercesi çıkartılır. Patronlarla sendikacıların ortaklığını bilen, gören gençler de işçi çıkarma dönemlerinde çıkış listesine ismi yazılmasın diye sendikacılara yakın durur ki sendika fabrikada kalmasını sağlasın. Bir de sendikanın imkanlarından yararlanma meselesi var. Eğitim adı altında otele, tatile götürmeler gibi... Bu imkanlardan yararlanmak için de sendikaya yakın olmak zorundasın. Maalesef yeni işçi kuşağı sendikacılığı ve “sendikal mücadeleyi” Türk Metal ile öğreniyor. Böyle bir sendikal anlayış içinde sendikacı olmak da genç işçilerin yaptığından farksız oluyor. Kim daha çok sayın genel başkanım, işçi önderimiz, büyük dava adamı derse sendika içinde o kadar kalabiliyor, yükselebiliyor. “Pervul Başkan nerede biz oradayız”, “İşte başkan işte sendika” gibi sloganların böyle coşku ile attırılmasının arkasında işte bu sendikal anlayış var.
MÜCADELENİN YOLLARINI ARAMALIYIZ
Biz metal işçileri olarak bu sendikal anlayışı kabul etmiyoruz. Bizi kurtaracak olan sendikacılar, başkanlar değil sınıf kardeşlerimizle yan yana gelmemiz birlikte mücadele etmenin yollarını aramamızdır. Ben sendika başkanına değil omuz omuza durduğum metal işçisine güveniyorum, kimsenin şakşakçısı da olmayacağım. Benim gibi düşünen binlerce metal işçisi olduğunu da çok iyi biliyorum. Nasıl 2015’te bir kıvılcımla başlayan eylemler ünite ünite temsilciler seçip ortak talepler etrafında buluşarak, tüm fabrikalara yayıldıysa önümüzdeki dönemde de yine aynı şeyler yaşanacak. Ama bu sefer 2015’teki Metal Fırtına deneyimi ile bir adım daha ileri gideceğiz. Sendikaları bu yağmacıların elinden kurtarıp gerçek sahiplerine, işçilere geri kazandıracağız. Mücadeleci, demokratik ve şeffaf bir sendikal anlayışı hep birlikte kuracağız...