Siyaset Bilimci Ayşen Uysal: Kılıçdaroğlu, Erdoğan’ın zihni sınırlarını aşamıyor
Siyaset Bilimci Ayşen Uysal: "CHP’nin sokağa bakışı AKP’ninkinden çok da farklı değil. CHP üst aklı sokak siyasetini normalleştiremiyor. Kılıçdaroğlu Erdoğan’ın zihni sınırlarını aşamıyor.”
Kemal Kılıçdaroğlu | Fotoğraf: Evrim Aydın/AA
Yeni yılla birlikte en temel ürünlere yapılan yüksek zamlar milyonlarca vatandaşı daha da yoksullaştırırken önce Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı muhalefet üzerinden sokağı tehdit etti, ardından da Millet İttifakı partilerinden ‘Bizi sokağa çekmek istiyorlar. Sokağa çıkmayın, sandığı bekleyin’ geldi. Peki sokak kavramı nedir? İktidar ve Millet İttifakının sokak açıklamaları ne anlama geliyor? Siyaset Bilimci Ayşen Uysal Evrensel’e yorumladı. "CHP’nin sokağa bakışı AKP’ninkinden çok da farklı değil" diyen Uysal, "CHP üst aklı sokak siyasetini normalleştiremiyor. Kılıçdaroğlu Erdoğan’ın zihni sınırlarını aşamıyor" değerlendirmesinde bulundu.
"SOKAKTA SİYASET CHP’NİN İSTİSNAİ EYLEM BİÇİMLERİNDEN"
Siyaset Bilimci Ayşen Uysal, CHP’nin "Sokağa çıkmak kitabımızda yok" açıklamasını, partinin eylem repertuvarı tartışması ve bir anayasal hak olarak toplantı ve gösteri yürüyüşleri tartışması olarak ayrı değerlendirmek gerektiğini belirtiyor ve şöyle devam ediyor:
"Repertuvarın, bir grubun taleplerini dış dünyaya anlatmak için kullandığı anlamlar ve araçlar seti, kolektif mücadele biçimleri olduğunu hatırlatarak bu iki meseleyi açıklamaya başlamak isterim. İlk eksen çerçevesinde CHP’nin toplumsal meselelerle mücadele biçimlerine tarihsel olarak bakmak ve oradan hareketle bir değerlendirme yapmak lazım. Genel olarak sokakta siyasetin CHP’nin istisnai eylem biçimlerinden olduğunu söyleyebiliriz. Tarihsel birikim ve deneyimi partiyi, klasik siyaset yapma biçimlerini tercih etmeye yöneltiyor. Yani sokak bu siyasal partinin sıklıkla başvurduğu bir kolektif mücadele aracı ve mekanı değil, aksine, itirazcı siyaset dediğimiz bu siyaset biçimlerine nadiren başvuruyor. Adalet Yürüyüşü bu istisnalardan biriydi.
CHP’nin parlamento içinden doğan bir siyasal parti olduğunu ve bir toplumsal hareket partisi olmadığını da akıldan çıkarmamak gerek. Ayrıca CHP monolitik bir yapı değil, farklı siyasetlerin bir koalisyonu ve bu koalisyonun farklı bileşenleri sürekli olarak parti içinde bir egemenlik mücadelesi yürütüyor. Hangi ekiplerin genel başkan üzerinde hangi dönemde daha etkili olabildiğine göre de seçilen mücadele biçimleri farklılık gösteriyor. 2010’dan beri Kemal Kılıçdaroğlu’nun siyasetini takip eden bir siyaset bilimci olarak rahatlıkla söyleyebilirim ki, partinin politikalarının belirlenmesinde, daha doğrusu Kılıçdaroğlu üzerinde bugün etkili olan kişi ve gruplar Adalet Yürüyüşü’nün yapıldığı dönemle aynı değil. O günlerde parti üst yönetiminde tartışılanlarla bugün tartışılanlar bambaşka eksenlerde. Öyle görünüyor ki bugün “Sedat Peker zihniyeti” partide ağır basıyor. Hatırlayacaksınız Sedat Peker attığı tweetlerde sürekli 'Aman sokağa çıkmayın' minvalinde şeyler söylüyordu. Kılıçdaroğlu da bugün benzer şeyler söylüyor"
"SOKAĞA BAKIŞ AKP’DEN FARKLI DEĞİL"
Toplantı ve gösteri yürüyüşünün anayasal bir hak olduğu bilinciyle hareket etmekten uzak olan tutumu eleştiren Uysal, CHP'nin anayasal hakkı tıpkı iktidar partisi gibi değersizleştirip, kriminalize etmesinden dolayı eleştiri oklarının hedefinde yer almayı hak ettiğini belirtiyor:
"Bir parti, bir toplumsal grup, sokak siyasetini repertuvarının bir parçası yapmayabilir. Bu bir tercihtir ve repertuvarlar öyle bugünden yarına değişmezler, ancak donuk ve değişmez şeyler de değildir. CHP tercihini bu yönde kullanabilir. Tüm muhalefetin geleceğini belirleyecek kilit konumda olmasaydı kuşkusuz bu tercihini daha da rahatlıkla yapardı. Dışarıdan insanların ‘Niye öyle yapmıyorsun da böyle yapıyorsun?’ diye ahkam kesme hakları da bu durumda olmazdı. Ancak Türkiye’de durum iktidarın yarattığı kutuplaşmış yapı nedeniyle bu değil. Kaldı ki, Türkiye’de böyle bir siyasal ortam olmasaydı bile, Kılıçdaroğlu’nun son sözleri parti yönetiminin tercihinin ötesine geçtiğinden, yani bir anayasal hakkı tıpkı iktidar partisi gibi değersizleştirip hatta kriminalize ettiğinden dolayı eleştiri oklarının hedefinde yer almayı hak ediyor.
Kılıçdaroğlu şayet 'Biz CHP olarak toplantı ve gösteri yürüyüşünün anayasal bir hak olduğu bilinciyle bu hakkın güvence altına alınmasını sonuna kadar destekliyoruz, ancak mücadele yöntemlerimizi biz parti geleneğimize uygun olarak seçeceğiz ve sandıkta ve sandık aracılığıyla mücadeleyi esas mücadele biçimimiz olarak belirleyeceğiz' deseydi, o zaman bu tartışma daha ziyade CHP’nin iç tartışması olurdu. En fazla, bu iç tartışmaya CHP’ye umut bağlayan başka kesimler de eklenirdi. Aksi halde, CHP’ye dışarıdan onu yapma bunu yap demek, bir sendikaya neden grev yapıyorsun, sosyal medyada eylem yapsana, yeni trend bu” demekle hemen aynı şey. Ama durum bundan ibaret değil, çok daha vahim. Hem anayasal bir hakkı gayrimeşrulaştırdığı için, hem de milyonlarca muhalif seçmenin akıbetini büyük ölçüde belirleyen bir konumda olduğu için. Daha önce de çeşitli vesilelerle farklı röportajlarımda belirtmiştim, en nihayetinde CHP’nin sokağa bakışı AKP’ninkinden çok da farklı değil. CHP üst aklı sokak siyasetini normalleştiremiyor. Kılıçdaroğlu Erdoğan’ın zihni sınırlarını aşamıyor" (İstanbul/EVRENSEL)