09 Ocak 2022 23:42

SASA’da bir sendikayı bitirme öyküsü

“SASA’da işçiler kendisini güvende hissetmiyor. İşçilerin iş güvencesi yok, petrokimya bölümü dışında sendika yok. İşyerinde birçok şey yasak, çalışma koşulları işçileri geriyor...”

Fotoğraf: Google Street View

Paylaş

Halil İMREK

Dünya gazetesinin web sitesinde Vahap Munyar, Erdemoğlu Holding Yönetim Kurulu Başkanı İbrahim Erdemoğlu ile görüşmesini köşesine taşımış. Haberin başlığı: “4 bin 700 personelde sendikalı sayısı 500’e indi ‘Sendika bitsin’ demedim.” Bu başlık haberin içeriğini de özetliyor.

Öncelikle gazeteler bazı temel değerler konusunda özenli olmalıdır. Sendika da demokrasinin temel kurumlarından biridir. Patronun sendikayı bitirme öyküsü, sendikayı değersizleştirecek ve patronu yüceltecek biçimde verilemez. Böyle verildiğine göre bu başka bir gerçeğe, demokrasinin sınıf içeriğine işaret ediyor, demektir. Ancak bu gerçek kabul ediliyorsa nasıl ki Evrensel işçi sınıfından yana olduğunu açıkça söylüyorsa, patronlardan yana olanlar da bunu açıkça söylemeliler.

İkinci olarak gazeteci sadece sorduğu sorulardan değil, sormadığı sorulardan da sorumludur. Konunun genişliği açısından bu kadarını söyleyip gazetecilik konusunu bir tarafa bırakalım.

GELELİM SÖZ KONUSU SASA FABRİKASINA...

SASA 5 yıldır yeni yatırımlar yapıyor, yeni işçiler alıyor ve büyüdükçe büyüyor.

SASA’nın salgında sağlık ve hijyen ürünlerine talebin atmasına bağlı olarak yurt içi ve yurt dışından siparişleri arttı. SASA, 55 yıllık tarihindeki en yüksek ciro ve tonaj rakamlarına salgın ile geçen 2020 yılında ulaştı. İstanbul Sanayi Odasının (İSO) Türkiye’nin 500 büyük sanayi kuruluşu listesinde ise bir önceki yıl bulunduğu 68’inci sıradan birçok metal fabrikasını da geride bırakarak 38’inci sıraya sıçradı. Bir ekonomist bu büyümenin kaynağının artı değer sömürüsü olduğunu bilir.

Dünya gazetesinde anlatılan masal bu ya. Bir gün Erdemoğlu, fabrikaya geliyor, taşeronluk sistemini öğreniyor ve taşeron işçileri kadroya alarak taşeron sistemine son veriyor. Oysa bugün bu fabrikada işbaşı eğitimi adı altında 6 ayda bir yüzlerce işçi alınıp İŞKUR’un finansmanı ile asgari ücretle çalıştırılıp sonra da işine son veriliyor.

SENDİKAYI BİTİRME ÖYKÜSÜNE GELİNCE

Erdemoğlu, SASA’yı satın alamadan önce işyerinde iki sendika örgütlü. Çünkü ondan önceki patron Sabancı, yıllar süren bir iş kolu davası ile bunu başarmıştı. Petrokimya bölümünde, Türk-İş’e bağlı Petrol İş, dokuma bölümünde ise DİSK’e bağlı Tekstil örgütlüydü. Erdemoğlu patronunun asıl ilgi alanı dokuma olduğu için gözünü buraya dikti. Çünkü holdingin asıl faaliyet alanı dokumaydı. SASA’da bunu halletmezse sendika diğer fabrikalarına sirayet edebilirdi (Antep Merinos vs.). Elbette burada DİSK/Tekstil’e dair de söylenecek çok şey var ancak biz patronla konuşurken sendikayı tartışmayalım. Öykümüze devam edelim. Yine bir gün Erdemoğlu, fabrikaya gittiğinde, iki sendikanın üyesi işçiler arasındaki ücret ve sosyal haklar konusundaki fark dikkatini çekiyor. Bu farkı ikramiye ile kapatıyor. Burada temel sorun farklı nitelikteki emek gücünü birbirine eşitleyerek bir yandan niteliksiz emek sahibi işçileri yanına alıyor diğer yandan ücret artışı ile sendikayı gereksiz hale getiriyor. Bununla da yetinmiyor. Sendikanın baştemsilcisi başta olmak üzere öne çıkan, sınıf bilinci olmayan işçi önderlerini insan kaynaklarına alıyor. Son darbeyi ise işçilerin anlatımına göre işçilerin en önemli talebi olan dörtlü vardiya sistemine geçerek vuruyor. Petrol-İş üyesi işçiler sözleşmeleri gereği 6 gün çalışıp 2 gün izin yapıyordu. Ancak DİSK/Tekstil üyeleri 6 gün çalışıp 1 gün izin yapıyordu. İşçilerin “iyi bir sistem” olarak gördüğü 4’lü sistemden sadece sendikalılar faydalanabiliyordu. DİSK/Tekstil SASA dokuma bölümünde yetki alıp defalarca sözleşme yapmıştı ama bu 4’lü sistemi uygulatamamıştı. Erdemoğlu bunu bir imkan olarak kullandı.

Ancak bu aşamada bir şartı vardı. Bu talebin karşılanması karşılığında işçiler sendikadan istifa edeceklerdi. Bunun sadece bir istek değil, bunun devamında istifa edilmezse işten atmaların başlayacağı biliniyordu. Mutlu sona böyle ulaşılıyor.

PATRONLARIN EŞİTLİK ANLAYIŞI ASGARİ ÜCRETTE EŞİTLEMEK

Peki, sonra ne oluyor? İşçilerin ağzından söyleyelim. O zaman en düşük işçi ücreti asgari ücretin bir, bir buçuk katı. SASA’da ortalama işçi ücreti öğretmen maaşının iki katı. Bugünün hesabıyla, işe yeni başlayan işçi, 8 bin 500 lira ücret alacak. Şu an hem kullanılan teknoloji hem işçi profili açasından tamamen nitelikli emek gücü çalışıyor. İşçilerden, lisans veya ön lisans diploması isteniyor. Bunun için devletten azami 30 milyon nitelikli emek desteği alıyor. Ama ücretler asgari ücret çevresinde dolaşıyor. Önce sendikayı bitirmek için maaşlar yukarıdan eşitleniyor, zaman içinde bu eşitlik asgari ücrete yaklaşıyor. Patronların eşitlik anlayışı budur.

4 BİN 700 KİŞİ ÇALIŞIYOR 500 SENDİKALI VAR

500 kişinin sendikalı kalmasına niye göz yumuluyor? Fabrikada 4 bin 700 kişi çalışıyor. Holding bünyesindeki işçi sayısını varın siz düşünün. Öncelikle 4 bin 700 kişinin çalıştığı fabrikada 500 kişiyi örgütleyen sendika ancak aidat toplar. Bu sendikanın niyetinden bağımsız olarak böyledir. İkinci olarak bu holding ihracata dayalı üretim yapıyor. Özellikle Avrupa’daki müşterileri nezdinde sendika düşmanı görünmek istemez. Çünkü oradaki sendikalı işçiler buna tepki verirler. Patronun, “Ben sendika bitsin demedim” demokratlığı da buradan kaynaklanıyor. Ama patronun sendikasızlığı güvence altına almak için yeni işe alınanlara sendikaya üye olmayacağına dair belge imzalattığı biliniyor.

SASA BİR CENNET Mİ?

SASA’da işçiler kendisini güvende hissetmiyor. İşçilerin iş güvencesi yok, petrokimya bölümü dışında sendika yok. İşyerinde birçok şey yasak, çalışma koşulları işçileri geriyor. “İşçi telefona baktı, su içti, tuvalete fazla gitti” gibi sebeplerden tutanak tutuluyor. İşçilerin çay-sigara molası yok. Yemek molası 30 dakika. Bu kısa süre içinde işçi bir dakika gecikse tutanak tutuluyor. Fabrikada işçiler çeşitli statülerde çalıştırılıyor. Kimine 6 aylık, kimine 9 aylık kimine 1 yıllık bireysel iş sözleşmesi yapılıyor. Bu süreler dolunca işten atılırım, sözleşmem yenilenmez diye işçiler korku ile çalışıyor. Bu sözleşmeler, işçiler üzerinde baskı oluşturuyor. Sendikaya üye olmaktan geri duruyor.

PATRON İŞÇİLERİN MALİYETİNİ DE HAZİNEDEN KARŞILIYOR

Patron işçilerin ürettiği artı değere el koyarak büyürken, maliyetleri de hazineden alıyor: SASA ile ilgili KAP’ta yer alan bilgilere göre PTA ve polimer cips yatırımında elektriği, SGK primi işveren hissesini devlet ödüyor! 50 milyon lirayı aşmamak üzere SASA’nın 10 yıla kadar enerji tüketim harcamalarının yüzde 50’sini ‘enerji desteği’ adı altında ödüyor. SASA’nın vergilerine muafiyet de uygulanıyor. 10 yıllık gelir vergisi stopajı, azami 30 milyon liralık nitelikli personel destekleri veriliyor.

ÖYLEYSE BU MASAL NASIL BİTECEK?

İşçiler patronların anlattığı bu masallara son vermek için kendi sınıf örgütlerinde birleşerek, önce artı değer sömürüsünü sınırlayacak sonra da sömürün kaynağı olan kapitalizme son verecekler. Bunun ilk adımı işçilerin sendikalarına sahip çıkmasıdır. Bunu yolu yalnız patronlar karşısında değil sendikaları geçim kaynağı haline getiren sendika bürokrasisine karşı da sendikaları bir işçi örgütü olarak inşa etmekten geçiyor.

ÖNCEKİ HABER

10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü | "Gerçekleri yazmaya devam edeceğiz"

SONRAKİ HABER

Ankara'dan metal işçileri: Gerçek enflasyon baz alınmazsa yine ezilmeye devam edeceğiz

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa