Hem Kazakistan balonu patladı hem de KGAÖ ile yeni bir dönemin kapısı aralandı
Rusya ve Belarus’un ağırlığını koyduğu KGAÖ girişimiyle, bölgede eskiden beri siyasi-ekonomik ve jeopolitik bakımlardan at oynatan ABD, İngiltere ve de tabii ki NATO’ya çok büyük mesaj vermiş oldu.
Fotoğraf: DHA
Okay DEPREM
Kazakistan düne kadar tüm Orta Asya ülkeleri nezdinde olduğu kadar, eskinin bütün Sovyet cumhuriyetleri içerisinde de adeta örnek hatta “vitrin” ülke olarak gösterilen bir devletti. Hem dışarıdan görünen siyasi-sosyal ve az çok ekonomik anlamda göreli istikrarlı yapısı hem de belirli Batılı emperyalist devlet ve örgütler ile Rusya arasındaki denge politikasını oldukça iyi oturtmuş ve idare ettirmekte olan gelenek ve mekanizması, bu duruma fazlasıyla temel teşkil ediyordu.
Rusya Federasyonu (RF), önce 2008’de Gürcistan meselesini en azından önemli ölçüde hallettikten ve bazı açılardan da uzun süreliğine ötelemeyi kotardıktan sonra Ukrayna konusunda tabiri caiz ise topallamış ancak eş zamanlı olarak Kırım ve Donbass hamlesi üzerinden söz konusu cepheyi kalıcı bir kazanımla kapatmıştı. Yıllar sonra bu sefer de üst üste önce Belarus’ta (Beyaz Rusya) ortalığın karışması ardından da Azerbaycan-Ermenistan arasında savaşın çıkmasına süratle müdahale edebilmiş ve kendisi açısından olabilecek en müspet ve arzu edilir sonuçlar silsilesi ile hem en yakın komşusunda hem de Güney Kafkasya’da daha fazla yerleşip, her iki bölgeyi de kendisine bir adım daha fazla yaklaştırabilmeyi, bağlamayı başarmıştı.
Birkaç yıl arayla meydana gelen tüm bu gelişmeler dizisi sona erdikten sonra bu sefer hiç beklemediği yerden, Kazak ülkesinden menfi haberler almaya başladı, ancak bir farkla ki bu sefer fazlasıyla hazırdı…
GÖRÜNÜŞTE ORTA ASYA’NIN ‘PARLAYAN YILDIZI’YDI
Kazakistan gerek milli gelirde, gerekse ülkeye yapılan yabancı yatırımların hacim ve kalitesi ve ihracat-ithalat dengesi, gerekse de bütçesi ve üretim kapasitesi ile Orta Asya havzasındaki tüm komşularının çok ötesinde, çok daha iyi bir konumda bulunuyordu.
Dünyanın yüz ölçüm bazında dokuzuncu büyük ülkesi ve Asyatik postsovyet ülkeler arasında en fazla nüfusa sahip ülke (20 milyona yakın) olmasının yanı sıra, değil sadece petrol ve gazda; uranyum, krom ve asbest gibi son derece değerli ve kritik madenlerde de epeyce varsıl olması itibariyle eski Sovyetler Birliği’nde olduğu kadar, onun dağılmasından sonra da çok özel konumunu hep korumayı başarıp sürdüren bir ülkeydi Kazakistan.
Ancak bu ekonomik açıdan işin görünen, diğer bir ifadeyle vitrin tarafıydı sadece. Hemen hemen tüm eski SSCB ülkelerinde olduğu üzere, ancak bilhassa Orta Asya cumhuriyetlerinde tavan yapan sınıf uçurumu, sosyal adaletsizlikler ve halkın önemli kesiminin bitmek bilmeyen kronik iktisadi ve toplumsal sorunları ve gerçek anlamda işlemeyen demokratik ve hukuksal yapı Kazakistan’da da fazlasıyla geçerliydi. Bu temel faktörler zinciri de ülkeyi patlamaya hazır bir saatli bomba halinde tutarken, geçtiğimiz hafta yaşananlar, on yıllarca süren sükunetin fırtına öncesi sessizlikten öte bir anlam taşımadığını kanıtlayacaktı.
EYLEMLER HEM LİDERLİKTEN HEM GÖRÜNÜR SİYASİ AMAÇTAN YOKSUNDU
Kazakistan’daki protestolar ve gösterilere katılımın önemli bir kısmının sıradan halktan teşekkül olduğuna bir şüphe yok. Ancak bunun kitleselliği, geniş kitlelere niceliksel ve niteliksel açıdan ne derece yansıdığı tartışma götürür. Başta Rusya’nın ana akım medyası olmak üzere, Kazak iktidarının güdümündeki resmi ve yarı resmi basın kuruluşları; eylemlere katılanların hemen hepsinin terörist, provokatör, dahası, önemli bir kısmının da dolaylı-doğrudan yurt dışı bağlantılı terör örgütleriyle iltisaklı; onların maşası, hatırı sayılı bir oranının da dinsel-fanatik ve radikal terör örgütleri üyeleri olduğu söylemini güttü.
Bu tabii ki son tahlilde, fazlasıyla abartılı, kasıtlı ve politik açıdan mübalağa edilmiş bir argümandı. Yine de protestocular arasında boyun kesme gibi infaz biçimlerinin görülmesi bu yorumlara kısmen de olsa somut ve görünür temel teşkil etmedi değil. Eylemcilerin çok hızlı olarak temel devlet binaları ve basın kuruluşlarının merkezlerini ateşe verip yağmalamaları da; gerçek anlamda hükümeti devirme ve hatta onun yerine kendi iktidarlarını geçirme hedefinin olmadığı veya dahası bunun kasıtlı ve çok bilinçli olarak olmayabileceği ihtimali yönünde argüman üretenlerin tezlerini destekleyici mahiyetteydi.
Zaten olaylara katılan veya destekleyenlerin en ufak düzenli önderlikten yoksun olmaları; gerçek anlamda buna ihtiyaç duyup duymadıkları sorusunu da beraberinde getirdi. Öte yandan sayısız yağma, çalma, yakma ve yıkma örnekleri de; isyanın ciddiye alınır, sistemli ve bütünlüklü bir nihai amacının olmadığının bir başka dolaysız kanıtları niteliğinde yorumlandı pek çok kişi ve çevre tarafından.
KGAÖ’DE YENİ BİR DÖNEM BAŞLIYOR
Çok değil, daha bir yıl dahi geçmemişti komşu Kırgızistan’da yaşananların üstünden. Kırgızistan da Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütüne (KGAÖ) üye olmasına karşın, devlet başkanının veya genel olarak siyasi-askeri yönetim erkinin bu yönde bir talebi olmaması sonucu, otuz yıla yakın süre kağıt üzerinde kalan örgüt yine aktivize olamamıştı.
Nitekim Kazakistan Devlet Başkanı Kasım Cömert Tokayev ilk defa örgüte çağrı yaptı. Yedi üyeli askeri teşkilatın anlaşmasının dördüncü maddesinde “Dış müdahale, dış tehdit olması” ön şartı açık ve net olmasına rağmen, Tokayev kendisine ve erkine dönük “iç tehdidi” aynı kefede değerlendirdi ve kalkışmanın henüz ikinci gününde birliğin müdahalesi yönünde doğrudan ve açıktan çağrı yapan ilk lider olarak şimdiden tarihe geçti.
KGAÖ topu topu üç bin küsur asker rezervine sahip mütevazı bir pakt gibi görülse de Kazakistan’a yaptığı çıkarma, sembolik olmanın çok ötesinde manalar ihtiva ediyor. Öncelikle örgüt tarihinde ilk kez böyle bir müdahale çağrısına son derece süratle ve oy birliği ile aldığı bir karar neticesinde yanıt verdi. İkincisi, değil oylamada fire vermek, tüm üye ülkeler de orantılı olarak asker ve askeri araç sevkiyatına katılmış oldular. Moskova’nın Azeri-Ermeni Savaşı vesilesiyle yola getirip burnunu sürtmeyi başardığı Ermenistan’daki Paşinyan idaresinin, dönem başkanı olması ve bu sıfatıyla operasyonu yönetir pozisyona düşmesi de her açıdan manidar bir durum oluşturdu.
YENİ BİR VARŞOVA PAKTININ DOĞUŞ SANCILARININ MERKEZİNDE KGAÖ
KGAÖ’nün bu hamlesini kendi askeri konsepti ve amaçlarının mantığı çerçevesinde son derece hızlı ve başarılı şekilde kotarması, tüm üye ülke yönetimlerine dolaysız bir örnek teşkil etmiş oldu. Bundan sonra da buna benzer isyan ve ayaklanma girişimlerinin bastırılmasına destek olması için söz konusu yolun kullanılması yüksek ihtimal dahilindedir.
Kremlin’in bir taşla birden fazla kuş vurduğu operasyon, Ukrayna konusundaki başarısızlığa yıllar sonra verilmiş dolaylı bir yanıt niteliği de taşıyordu. Her şey bir yana; Rusya ve Belarus’un ağırlığını koyduğu KGAÖ bu girişimiyle, bölgede eskiden beri siyasi-ekonomik ve jeopolitik bakımlardan at oynatan ABD, İngiltere ve de tabii ki NATO’ya çok büyük bir mesaj vermiş oldu.
Beyaz Saray’dan yapılan açıklamalar bu kolektif refleksi gerçekten beklemediklerini gösterirken, Afganistan yenilgisinin şokunu henüz atlatamamışken bu hususta yapabilecekleri bir şeyin de olmadığını itiraf eder gibilerdi. Putin bu şekilde, Biden ile Cenevre’de gerçekleştireceği buluşmaya elini biraz da güçlendirmiş olarak giderken; KGAÖ’nün Kazakistan operasyonu, örgütün yeni üyelerle genişleyeceği, bundan da mühim olarak hızla Varşova Paktına benzer bir yapılanmaya doğru evrileceğinin güçlü bir emaresi olarak okunmalı aynı zamanda…