11 Ocak 2022 15:29

Çevre talanında devlet ve tekelci sermayenin rolü

Birileri yoksul kesime bireysel tüketim konusunda tasarruf tavsiyelerinde bulunurken, zengin kesimin lüks tüketim tercihlerinin “alışkanlık” haline dönüşmesi göz ardı edilmemelidir.

Kaynak: Unsplash

Paylaş

Melisa GÖNEN

Ege Üniversitesi

 

Geride bıraktığımız 2021 yılında, bütün yıl boyunca kullanılması beklenen kaynakları, ilk 7 ayda tüketip 2021 yılının geri kalanını, 2022’nin kaynaklarından borç alarak tamamladık. Dünya Doğayı Koruma Vakfı Türkiye Ofisinin Dünya Limit Aşım Günü için yayınladığı basın açıklamasında da ifade ettiği gibi bu, insanlığın gezegen üzerindeki ekosistemlerin yenileyebileceğinden yüzde 74 daha fazla kaynak kullandığını ifade ediyor. İklim krizinin beraberinde getirdiği kuraklık, aşırı hava olayları, buzulların erimesiyle tuzlu suya karışan tatlı su kaynakları, tüketim tercihlerimize yeniden bakmayı ve sorumluluklarımız üzerine düşünmeyi gerektiriyor. Sosyal medyada yapılan paylaşımlar, tüketim ve üretim süreçlerindeki sorunun kaynağını görmekten ziyade daha çok bireysel tüketimi, tercih ve kabullerimizi değiştirmemiz üzerine birtakım tavsiyeleri içeriyor. Ev içi elektrik enerjisi ve su kullanımında tasarrufa gidilmesi gerektiğini söylemek elbette yanlış değil, bireysel olarak enerjiyi verimli kullanmamız gerekiyor. Zaten giderek daha da yoksullaşan bireyler bu tasarrufa, zamlı fiyatlar ve ekonomik gelirleri gereği zorunlu olarak başvuruyor. Bu nedenle kaynak kullanımındaki payı sadece bireyler üzerinden karşılaştırarak düşünmek bir yanılgıya yol açıyor.

KAYNAKLARIN KULLANIMI

Tüketimde kaynakların kullanımının sorumluluğunu tüketim süreci içinde olduğu kadar üretim süreci içinde de aramak gerekiyor. Elektrik Mühendisleri Odası (EMO) tarafından yayınlanan raporlara göre Türkiye’de bugün elektrikte açık değil, arz fazlası bulunmaktadır. EPDK’nın projeksiyonlarına göre mevcut yatırımlar 2030 yılına kadar tüm ihtiyacı karşılayabilecek düzeydedir. Buna rağmen yatırım aşamasında olan çok fazla proje vardır. Neoliberal politikalar ve özelleştirmeler ile enerji alanı piyasalaştırılmış, kamunun düzenleyici ve denetleyici olarak görev yapmasının önüne geçilmiştir. Endüstriler üretim süreçlerinde yüksek miktarda su, elektrik tüketimi yaparken aynı zamanda üretim süreci boyunca açığa çıkardıkları atıklarla çevrelerindeki kaynaklar için de kirletici olma potansiyeli taşıyor. Hatta ürettikleri ürünün yapısına göre faaliyette bulundukları çevreden farklı bir bölgede bulunan kaynaklar için bile potansiyel kirletici olabilmekteler. Ülkemizde yaşanan maden faciaları düşünüldüğünde maden sektörlerinin su kaynaklarını ne ölçüde kirlettiği somut örneklerle gözlenmektedir. Tek kullanımlık plastik ürünlerin üretimini yapan endüstrilerin de çevre kirliliği üzerinde doğrudan rol oynadığı ve küresel anlamda kirletici maddeler ürettikleri bilinmektedir. Üretim süreçlerinde kullandıkları petrol türevli hammaddeler en nihayetinde tatlı ve tuzlu su kaynaklarına karışmak üzere tüketim zincirine katılmaktadır. Bu ürünlerin tüketimi azaltılmak ya da tercihe bırakılmak yerine üretimi sonlandırılmalıdır. Halihazırda, geri dönüşüm uygulamalarının endüstriyel kapitalizmin, tüketicinin tüketmeye devam etmesini sağlayacak “vicdani bir rahatlama” yaratmak amacıyla yönetilmeye çalışılan bir süreç olduğu ve atıkların yüksek oranda geri dönüştürülemediğine, plastik kirliliği üzerine çalışan uzmanlarca dikkat çekilmektedir. Bu bağlamda, tüketim meselesinin alıp almamaktan ziyade üretip üretmemek üzerinden tartışılarak çözümlenmesi gerekiyor. Açığa çıkan kirletici maddelerin temiz kaynaklara karışması, devletin denetimi altında atık yönetiminin uygulanmasını sağlayarak önlenmelidir. Nitekim suyun tüketiminde tasarrufa gitmek kadar su kaynaklarının güvenilirliğini korumak da önemlidir. Bir litre atık suyun temizlenebilmesi için sekiz litre temiz suyun kullanılması gerekmektedir.*

DEVLET ELİYLE BİR ŞEYLER DEĞİŞEBİLİR Mİ?

Endüstriyel tesislerde enerji verimliliğinin sağlanması, tarımda doğru su tüketimi politikaları, üretim, dağıtım ve tüketim süreçlerindeki gıda israfının önlenmesi, güneş enerjisinden daha çok faydalanmak, atık yönetimini kontrol etmek, kaynakların verimli değerlendirilmesi için devlet eliyle düzenlenebilecek başlıca yöntemlerdendir. Bunun yanında tüketimde bireysel sorumluluklardan bahsederken, sınıf farklarını dikkate almadan tavsiyelerde bulunmak, zaten kaynaklara ulaşmak hususunda daha dezavantajlı olan yoksul kesim düşünüldüğünde kaynakların sorumsuzca kullanılmasında payı büyük olan zengin sınıfın eylemlerini dikkate almama yanılgısına yol açacaktır. Bu anlamda birileri, yoksul kesime bireysel tüketim konusunda tasarruf tavsiyelerinde bulunurken; zengin kesimin lüks tüketim tercihlerinin “alışkanlık” haline dönüşmesi nedeniyle kaynak kullanımındaki orantısız payı göz ardı edilmemelidir. Tüketim, bireysel ve endüstriyel anlamda değerlendirildiğinde, kaynak kullanımında ve kaynakların kirletilmesinde doğrudan rol oynaması dikkate alındığında bireysel çabaların sorunların çözümünde yetersiz kalacağı görülmelidir. Bu nedenle, sınırlı ve iklim krizi nedeniyle küresel tehlike altında olan doğal kaynakları adaletsiz kullandıkları gerekçesiyle, üretim ve dağıtım zincirini elinde tutan endüstriyel kapitalist şirketlerin yeterince sorumluluk aldığından emin olmak gerekmektedir.**

 

* (Aksungur ve Firidin, 2008).

**Aksungur, N. ve Firidin, Ş. 2008, Su Kaynaklarının Kullanımı ve Sürdürülebilirlik, SUMAE Yunus Araştırma Bülteni, 8:2.

* (Aksungur ve Firidin, 2008).

**Aksungur, N. ve Firidin, Ş. 2008, Su Kaynaklarının Kullanımı ve Sürdürülebilirlik, SUMAE Yunus Araştırma Bülteni, 8:2.

ÖNCEKİ HABER

Bursa’da minibüs ücretlerine zam geldi

SONRAKİ HABER

Muğla ve Bursa'da sağlık örgütlerinden çağrı: Aile hekimliği ceza yönetmeliği iptal edilsin!

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa