11 Ocak 2022 15:48

Beslenme, sınıflar ve sağlık

Toplumsal sağlığın sağlanması için insanca yaşanabilir koşulların sağlanması, kişilerin yoksulluk sınırın üstünde kazançlara sahip olabilmesi, yeterli beslenme ve stresten uzak bir hayat gerekli

Kaynak: Unsplash

Paylaş

Hakan SÖZEL

İzmir

 

COVİD-19 pandemisi tıpta çok kullanılan birçok ifadenin medya aracılığı ile halkın günlük diline yerleşmesini sağladı. Özellikle COVİD’e bağlı ölümler konusu dile getirildiğinde ön plana çıkan kelime “komorbid” hastalıklar yani eşlik eden hastalıklar oldu. Ölen kişilerin yakınlarına sık sık “Şeker hastalığı mı vardı, tansiyonu mu yüksekti?​’’ gibi sorular yöneltildi. Son dönemlere kadar gerçekten COVİD’den etkilenme açısından belirleyici faktörler genel hatları ile yaş ve eşlik eden hastalıklardı, bu dönemde faktörlere aşılanma durumu ve doz sayısı da eklendi. Her şeye rağmen eşlikçi hastalıkların varlığı pandemide ölümlerde oransal olarak üstünlüğünü koruyor. Bunun altında yatan faktör ise zaten normal dönemde de hipertansiyon (yüksek kan basıncı), diyabetus mellitus (yüksek kan şekeri), hiperlipidemi (yüksek kan kolesterolü), obezite gibi daha birçok eşlik eden hastalığın bileşkesinden oluşan metabolik sendromun yaygınlığı. Bugün herhangi bir hastane servisinde yatışların büyük çoğunluğunu ve yatış günü sayısının çoğunluğunu bu kronik hastalıklardan muzdarip insanlar oluşturuyor. Bu kadar hastalığın bir arada bulunması elbette tesadüf değil, bu hastalıkların aynı zamanda birbirini tetiklemesinden de kaynaklanıyor. Elbette hastalıkların kalıtsal birçok altyapısı olsa da yaşam tarzı bu hastalıkların ortaya çıkmasındaki en büyük etkenlerden.

BATAKLIĞI KURUTMAK GEREKLİ

Türkiye’de diyabet prevalansı (sıklığı) TURDEP-2 araştırmasına göre %13 düzeyindeydi. 2013’te yapılan bu araştırmanın yakında üçüncüsü gerçekleşecek ve oranın %20’lere varacağı düşünülüyor. Hipertansiyon Türkiye’de her 3 kişiden birinde bulunmaktadır. Bu rakamlarıa kolesterol yüksekliği ve kalp damar tıkanıklığından mustarip kişileri de eklediğimizde etkilenen popülasyon %40’a varmaktadır. Elimizdeki bütün araçlar başka bir boyuta ulaşsa dahi nüfusun 10’da 4’ünü tedavi etmeye girişmek zor bir süreçtir. Böyle bir popülasyonu tedavi etmek yerine böyle bir popülasyonun oluşmasını engellemeye çalışmak hem toplum sağlığını geliştirmeyi hem de tedavi başarısını yükseltmeye aday bir olasılıktır. Bu noktada toplumun hayat standartlarının ne düzeyde olduğu önemlidir ancak bugün baktığımız noktada olması gerekenin çok gerisinde bir tablo karşımıza çıkıyor. Sağlıklı bir bireyin günlük beslenme rutini -kan şekerini dengede tutabilmek için- az ve sık beslenmeyi, günlük meyve sebze tüketiminin günde en az 5 porsiyon olmasını, yeterli et ve balık tüketimini, düzenli bir uykuyu, yeterli hareketi koşullar. Sabahın çok erken saatlerinde işe başlayan, öğle araları çok sınırlı olan, tuvalete dahi giderken süresi kısıtlı olan işçilere; yemekhanelerinde küçültülmüş porsiyonlarla karşılaşan, yemeklerinden böcek çıkan, makarnanın farklı versiyonlarını çeşitlilik kabul edebilecek üniversite öğrencilerine; kantindeki tost fiyatıyla alacağı test kitabı hesabı arasında sıkışıp kalan lise öğrencilerine baktığımızda yeterli beslenme ve sağlıklı hayat önerisinin halk nezdinde bir karşılığı olmayacağı açıktır. Market reyonlarını işgal eden onca ucuz ve sağlıksız ürün arasında insanların aç kalmamaya çabalayarak sağlıklı beslenmesi imkanlı mıdır? Ya da dinlenmeye bile vakit bulamayanların egzersiz yapması, vardiyalı çalışanların uyku bozukluğu yaşamaması, insanların günlük hayatta bulamadıkları rahatlamayı ancak tütün, alkol ve diğer madde bağımlılıkları ile aşmaya çalışmaması gerçek anlamda imkanlı değildir. Bunları başaran pek çok insan var ama sağlıklı yaşam sadece kişinin kendi ödeviymiş gibi liberal bir şekilde ele alınamayacağını bu pandeminin bize en iyi öğrettiği şeylerden bir olduğu görüldü. Öyle ki pandemide kârı düşünerek halk sağlığını tehlikeye atan kapitalizm sadece pandemide değil tüm düzeniyle baştan aşağı sağlığın önünde bir engel.

ÖNLEYİCİ TIP

Koruyucu ve önleyici sağlık hizmetleri kişinin sadece hastane içi değil tüm sosyal hayatının insan için yaşanılabilir niteliklere sahip olduğu koşulları oluşturmayı hedefler. Bu mesele toplumcu tıp anlayışı ile 1920’lerde Sovyetlerde uygulama alanı bularak dünya literatürüne girdi. Fakat sosyalizmin geçici yenilgisi ve prestij kaybı yaşadığı süreç aynı zamanda tedavi edici hizmetlerde ve ilaç teknolojilerinde inanılmaz bir atılımın olduğu dönemle örtüşür vaziyetteydi. Bu yüzden önleyici tıp adeta 70’lerde ve 2000’lerde yeniden keşfedilmek zorunda kaldı. Bu sefer sağlığı ele alışta köklü bir bakış açısı değişimi değil tedavi edici hizmetlerin başarılarına rağmen yetersizliği ön plana çıkmış olması söz konusu idi. Böylece yaşam tarzı değişiklikleri olarak adlandırılan birçok önlem tıbbi tedavide kendine yer buldu. Bun değişiklikler kişinin haftada 3-4 gün 150 dakikaya varan düzenli egzersiz yapması, Akdeniz tipi diyete geçmesi, düzenli ve yeterli uyku uyuması ve stresörlerden uzak bir hayat sürmesi olarak kısaca özetlenebilir. Bu dönem ile birlikte her hekim, hastasına ya ilaç tedavisi verirken yanında yaşam tarzı değişikliklerini önermekte ya da ilaç tedavisine başlamadan yaşam tarzı değişiklikleri ile sağlığına kavuşabileceğine dikkat çekmekte. Toplumsal sağlığın sağlanması için insanca yaşanabilir koşulların sağlanması, kişilerin yoksulluk sınırın üstünde kazançlara sahip olabilmesi, yeterli ve düzenli beslenme, düzenli uyku ve stresten uzak bir hayat gereklidir. Bu da insanın toplum için yararlı faaliyetinin yani emek gücünün sömürünün nesnesi olmadığı, bu üretim biçiminin devamlılığının sağlanması adına hayatın bütün diğer unsurlarının feda edilmediği bir sistem olarak sosyalizm ile mümkündür.

 

ÖNCEKİ HABER

Türkiye'de son 24 saatte 74 bin 266 Kovid-19 vakası, 137 can kaybı (11 Ocak 2022)

SONRAKİ HABER

Şükran’la anmak

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa