12 Ocak 2022 00:00

Yenilgilerimizi unutmayacak deneyimlerimizi hatırlayacağız

Türkiye halklarının hilkaten bir tepkisizliğe, boyun eğişe meylettiğini iddia etmek, bugünün yanında mücadele birikimini de yadsımaktır.

Kaynak: Max Pixel

Paylaş

2022’deki ilk sayımızda memleketin vaziyetini parlak görüntülerle karşılamadığımızı söylemeliyiz.

Yeni yılın ilk saatlerinde bilgi dağarcığımıza ilk giren, öğrendiğimiz ilk şey elektrik, doğalgaz zamları oldu. Birçoğumuzun kapısına yarı yarıya zamlı bu “hırsızlığın” belgeleri yani faturalar yapıştırıldı bile.

Yine yeni yılı geçtiğimiz yıldan aşina olduğumuz iktisatçılarla karşıladık; TÜİK’in bile %36 açıkladığı enflasyonun aslen %80’in üstünde olduğunu, bahar aylarına doğru enflasyonun üç haneli sayılara ulaşacağını da söylüyorlar.

Temel tüketim maddelerine yansıyan zamları şanslı olanlarımız sosyal medya görselleriyle, şanssızlarımız ise marketlerde karşıladı. Kadınlar için çok temel ihtiyaç olan kadın pedlerini “lüks bu lüks” diye inkâr eden zam oranları tepki çekti. Yoksullar içindeki alım tercihlerini araştıranlar, günlük-güvencesiz çalışan birçok kadının artık ped almadığını söylüyor. Hijyen ürünleri çoktan rafa kalkmış…

DİSK-AR’ın araştırmasına göre işsiz sayısı 8 milyona yükselmiş.

Yani, ücretler erimeye, “yaşamak” ile “hayatta kalmak” arasındaki makas büyümeye, emekçiler “hayatta kalmak” tarafına demir atmaya, yoksulluk derinleşmeye devam ediyor. İşte 2022’nin ilk günlerinin tablosu!

KAZAKİSTAN HALKI VE BİZ

Bizim bolca hoşnutsuzluk biriktirdiğimiz aynı yeni yılın aynı günlerinde Kazakistan’da bir halk hareketi patlayıverdi. Doğalgaz zamlarına karşı işçi grevleriyle başlayan protestolar 30 yıllık Nazarbayev diktatörlüğüne karşı bir sosyal harekete dönüştü. Doğalgaz ve kaynak zengini bir ülkenin halkının zenginlikten değil, neoliberal yağma düzeninden payını almasına, artan eşitsizlik ve yoksulluğa karşı bir kalkışmasıydı bu protestolar.

Zamlar geri çekildi. “İhtiyar adam git” sloganlarıyla 30 yıllık neoliberal yağmayı simgeleyen Nazarbayev heykelleri yıkıldı. Örgütsüz, liderlikten yoksun ve kendiliğinden olması gibi dezavantajlara sahip olsa da 2022’nin bu ilk halk hareketi kısmi kazanımlar sağladı, Nazaryabev’in iktidardan el çekmesini sağladı.

Türkiye ile benzer kadere sahip, neoliberal düzen ve derin yoksullaşma, uzun süreli ve baskıcı bir iktidar vb., bir halkın kalkışmasını ilk elden büyük coşkuyla karşıladık. Ancak dünyanın neresinde bir halk hareketi olsa hortlayan kronik kötümserlik Kazakistan gündeminde de gecikmedi: “Her yerde olur Türkiye’de olmaz.”

Bu kötümserlikle polemik yapmak için yeterince yerimiz yok. Zira dergimizde bu tartışmaya açıklık getiren bir yazı da var. Biz bu duygu duruma ilişkin birkaç hatırlatmayla yetinebiliriz.

Türkiye halklarının mevcut olağanüstü gidişata büyük ölçüde tepkisiz kalmasını garipseyebiliriz. Hatta garipsemeliyiz. Zira dünyanın pek az yerinde ve pek az döneminde bunca siyasi baskının, ekonomik kuşatma ve basıncın karşılığı bu denli cılız tepkilerle karşılanır, karşılanmıştır. Durumumuz gerçekten de “olağan” olanın dışındadır. Ancak hiç de “umutsuz” değildir. Raymond Williams’ın bu türden kronik kötümserlere yaptığı hatırlatma kıymetlidir: “Nazi kamplarında öldürülenler varsa, o kampları inşa edenlerden dünyayı kurtarmak için can verenler de vardır.”

Gerçekten de Türkiye’deki “olağandışı” durumu “olağan” rayına sokmak, mevcut koşulları tersine çevirmek için mücadele eden binler, yüzbinler de vardır. Mevcut dünyanın “kavgacı” arenasında taraf olmaktan tereddüt etmeyenler... İki seçenekli ittifak siyasetine emekçi halkları mecbur bırakmamak için çalışanlar, gözaltı-tutuklama terörüne rağmen yargı önünde üniversitelerini savunmaktan geri adım atmayan Boğaziçi öğrencileri, patron sendikasının düşük zam dayatmasına karşı sokağa çıkan on binlerce metal işçisi, işsizliğe, yoksulluğa, hayat pahalılığına karşı gerçekçi bir çıkışı, umudu örgütleyen binlerce insan… Yani ilk bakışta kronik kötümserlikle karşılanabilecek koşulları biz geleceği örgütlemenin koşulları olarak görebiliriz. Georg Büchner’in “Danton’un Ölümü” oyununda Philippeau şöyle der: “Bizi sağır eden kakafoniyi bir armoniler uyumu olarak duyan kulaklar var.” Elbette saf bir iyimserlikten değil, koşulların ve birikenin farkına varmaktan bahsediyoruz.

Nitekim, son yıllarda defalarca gördüğümüz gibi Kazakistan’dakine benzer toplumsal patlamaların dinamikleri, “belirlenimlerin”, “tahminlerin” dışına çıkmak gibi aykırılıklara da sahiptir. Matematiksel olarak hesaplanamaz, politik olarak tayin edilemezlerdir. Bu yüzden halk hareketi, bu yüzden sosyal patlamadır.

GEÇMİŞTEN ÖĞRENMEK GELECEĞİ ÖRGÜTLEMEK

Ayrıca Türkiye halklarının hilkaten bir tepkisizliğe, boyun eğişe meylettiğini iddia etmek, bugünün yanında mücadele birikimini de yadsımaktır. Çünkü aynı Türkiye halkları; işgal karşıtı kurtuluş mücadelesinin, tüm dünyada esen ve “öğrenci hareketi” sınırlılığını aşmayan 68’e “halk hareketi” içeriği kazandırmanın, ‘70 sonrası işçi-köylü hareketinin, tekelci kapitalistlere ‘80 darbecilerini çağırtan antifaşist hareketin, tüm dünyada SSCB yenilgisi rüzgarının estiği ‘90 başlarında doruk noktasına ulaşan işçi hareketinin, 2001 kriziyle birleşen siyasi krizde koalisyon hükümetini gönderen sokak hareketinin, 2010’larda yükselen öğrenci hareketinin, birçok toplumsal grubun “dayanışma” desenini ifade eden Gezi İsyanı’nın özneleri, icra edenleridir. Türkiye halklarının sokak hareketleri, sosyal patlamalar, kanını emenlere karşı kalkışmaya cüret etme mirası güçlü ve kıymetlidir. Bu mücadelelerin çeşitli yenilgilerle sonuçlanması, bütün taleplerini kazanamaması, özellikle son yıllarda “değişim” rüzgarının bir türlü esmemesi durumu değiştirmez. Benjamin bizden sonra “gelecekler”den kazandığımız zaferler için bize şükran duymalarınıdeğil, “yenilgilerimizi hatırlamalarını” ister. Çünkü yenilgilerimizi hatırlamak, geleceği örgütlemenin aracıdır, kaldıraç işlevi gören bir tesellidir. “Artık teselli edilme umudu kalmamış olanlara sunulabilecek tek teselli.”

Sözün özü; Türkiye’nin geleceğine yönelik bir inşanın parçası olmak, birikmeye devam eden mücadele birikimini, geçmişte yenilen ve bugün yurdun dört bir yanında süren başka “bir dünya” iştiyakını görmek, öğrenmek, taraf olmak, ilerletmek olmalıdır ödevimiz.

ÖNCEKİ HABER

Türkiye'nin kuzey, iç ve batı kesimlerinde yarından itibaren soğuk hava etkili olacak

SONRAKİ HABER

Gençliğin biriken sorunları ve CHP’nin “sosyal” belediyeciliği

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa