Grev ve bale tartışmaları bağlamında sanatın sınıfsallığı
Bu çağda, insanlığın birikimi ve kazanımı olarak sayılabilecek her türden sanatsal faaliyetin de muhatabı, ilerleticisi ve gelişiminin garantörü işçi sınıfıdır.

Kaynak:Unsplash
İmran Sinan YEŞİLKÖY
Galatasaray Üniversitesi
2021’in son günlerinde Emek Partisi ve Emek Gençliği olarak “2022 mücadele yılı olsun, yılbaşına işçilerle gir” çağrısıyla iki ayı aşan bir süredir grevde olan Bakırköy Belediye işçilerini ziyaret ettik. Grevin başlangıcından bu yana üniversiteli, liseli, işçi ve işsiz gençler olarak elimizden geldiğince grevdeki işçilere yanlarında olduğumuzu hissettirmeye ve grevlerini desteklemeye çalıştık, birçok defa ziyaret gerçekleştirdik. Bunun için de işçilerin taleplerini duyurma amaçlı başlattıkları imza kampanyasını sahiplenip çevresine duyurmaya çalışan arkadaşlarımız da oldu işçilerin sloganlarına eşlik eden de. İşçilerin grev duvarlarına asmak için resim çizen, onlarla çay içerek sohbet eden, grev türküleriyle halay çeken arkadaşlarımız da oldu. Bunlar arasında sosyal medyada çok görüntülenen bale yapan bir arkadaşımız da vardı. Bu hızla yayılan görüntüler iyi eleştirilerle birlikte kötü eleştirileri de beraberinde getirdi. Yeniyi yapmak, eskiyi yıkmak kadar kolay olmadığından ve bir şeye saldırmak onu savunmaktan daha kolay olduğundan bazı insanlar tarafından yapılan eleştiriler amacını aşan noktalara kadar vardı.
“İşçiler baleden anlamaz, işçi grevinde halay çekilir” türünden yorumlar solculuğun halktan kopuk olduğu iddialarına zemin oluşturdu çünkü bale işçilerin takip edebileceği bir uğraş olmadığından bir grev alanında sergilenmesi kabul edilemezdi. Hatta hem bulunduğumuz coğrafyanın hem de bir sınıf olarak işçilerin kültürüne ait olmayan bir sanat olduğu söylenerek bu görüşlere sınıfsal ve etnik bir argüman üretilmeye çalışıldı. Başta Evrensel gazetesinde yayımlanan röportajla Bakırköy işçilerinden olmak üzere, bu anlamsız söylemlere birçok yanıt geldi. Bu konuyu tartışmanın özellikle küçük burjuva eğilimlerin işçi sınıfının çalışma koşulları ve gündelik hayatı arasındaki ilişkiden kopuk, yalnızca genel ve soyut bir sınıf tarifi ortaya koyduğunu göstermesi bakımından tartışmaya açmanın değerli olduğunu düşünüyorum.
İŞÇİ SINIFININ SANATI İLERLETME GÜCÜNÜN ORTAYA ÇIKTIĞI ALAN: GREV
Eleştirilerin bakış açısında haklı olan nokta şu: Siyasi, hukuki, felsefi, edebi, sanatsal, kültürel vb. gelişme, ekonomik gelişmeye dayanır. Ancak bütün bunlar hem birbirleri üzerinde hem de ekonomik temel üzerinde etki gösterirler. Ekonomik temel dışındakiler dolaylı etkilerde bulunabilir ve tek başına belirleyici değillerdir. Ancak bu, ekonomik durumun otomatik bir etki yarattığı anlamına gelmez. İnsanlar kendi tarihlerini kendileri yaratırlar ancak bunu kendilerini koşullandıran ve zaten var olan somut ilişkiler temeli üzerinde yaparlar. Üretici güçlerin gelişimi, tarihin ve insanlığın gelişimidir. Üretim ilişkilerinde bu gelişimin daha ileri bir aşamasına karşılık gelen, ekonomik koşullarla bağlantılı olarak, ilerlemeye daha yatkın ve geleceği temsil eden sınıflar vardır. Bu her devrimci çağın genel çizgisidir. İçinde bulunduğumuz çağda, temel çelişkinin tarafları olan sınıflar kapitalistler ve işçilerdir. Bu sebeple insanlığın birikimi ve kazanımı olarak sayılabilecek her türden sanatsal faaliyetin de muhatabı, ilerleticisi ve gelişiminin garantörü işçi sınıfıdır. Bunu Bakırköy işçileri olarak düşündüğümüzde, işçilerin yalnızca kendi günlük yaşamlarında kurdukları ilişkinin bunu sağlamaya yetmeyeceği de açıktır. Ancak talepleri için üretimden gelen gücünü kullanıp greve çıkan, dolayısıyla, bir sınıf olarak yan yana gelmiş, sınıfın partisiyle buluşan Bakırköy işçilerinin grev alanı tam da bu birikimin ve bilincin açığa çıktığı alandır, sınıfın sanatı ilerletme gücünün ortaya çıktığı alandır. Ancak işçi sınıfının sanattan, eğlenmekten bile bir haber sayıldığı bir durumda elbette bu tartışmalara varmak güç olabilir. Oysa grev, işçilerin hayatlarını dolaysız olarak etkiler. İşçi sınıfı daha iyi ücret koşulları için mücadele ederken, sevdikleriyle daha fazla zaman geçirmek, daha iyi bir sosyal hayata ve boş zamana sahip olmak için de mücadele eder. Daha fazla izin gününe sahip olacak, geliri göreli olarak artacak ve bunun sonucunda sosyal hayatını da hak ettiği gibi genişletebilecektir.
İŞÇİ SINIFI VE ESTETİK
Bu kısmı bir kenara bırakırken, işçi sınıfının herhangi bir sanat alanıyla kurabildiği ilişkinin “zayıflığının” ezilen bir sınıf olarak yaşam koşullarından ileri geldiği ve bu sebeple estetik duyuma ilişkin deneyimi zayıf olduğundan bale ya da başkaca sanat alanlarında kendisini ifade edemeyeceği ya da bunlara yakınlık hissedemeyeceği iddia edilebilir, pratik olarak örnekleri bulunabilir. Ancak bu pratik tartışmanın zemini olamaz. Çünkü üretim, ihtiyaca maddi bir nesne sağlamakla kalmaz, o maddi nesne için bir ihtiyaç doğurur. Nesneye duyulan gereksinme, o nesnenin algılanışından doğar. Sonuçta sanatın nesnesi de herhangi başka bir ürün gibi, sanat duyusu olan ve güzellikten haz alabilen bir izleyici kitlesi yaratır. Onun için, üretim, özne için bir nesne üretmekle kalmaz ama nesne için de bir özne üretmiş olur. Sanatın da bu ihtiyaç haline gelmesi ancak herkesin ulaşabileceği bir durum oluşursa mümkün olur. Bunu gerçekleştirebilecek şey işçi sınıfının devrimci gücüdür. Sanatın ihtiyaç haline gelmesinin önemi de yazının önceki kısımlarında bahsettiğimiz gibi onun değiştirici ve dönüştürücü etkisi, şu an dünyayı değiştirecek ve dönüştürecek güç olan işçi sınıfından taraf olmakla kendisini gerçekleştirebilir. Tam da bu sebeplerden; ulaşabildiğimiz ve seslenebildiğimiz her yerden sanatı yaymaya ve yaygınlaştırmaya çalışmak da amaçlarımızdan birisi olmak zorundadır.
Küçük burjuva idealistliği; bu diyalektiği kavramaktan yoksun olduğundan işçileri önce kendi eğitim ve kültür seviyesine çıkartıp sonra belirledikleri “yüksek sanat ürünlerini” işçilere vermeyi planlıyor olabilir. Aynı mantık, işçilerin eğitimsizliğinden onlara sendika haklarını vermemeyi de tarihte savundu. Bu çarpık mantığın karşısında bizlerin görevi, sanatı götürebildiğimiz her mahalleye her insana götürmek; sanatın değiştirici, dönüştürücü ve üretici gücünü kullanmaktır. Bir bale gösterisinin biletinin en kötü 150 TL’yi aştığı bir düzende arkadaşlarımızın bu değerli çabaları hepimizi değiştirip dönüştürecek.
Sabit bildiğimiz birçok toplumsal normun değişebileceğini, “burjuva yüksek sanatı” olarak tarif edilebileceklerle burjuvazinin yalnızca kendi yaşamına ve sınıfına parsellediği alanların, sanatın ve eğlenmenin de işçi sınıfının iktidar mücadelesiyle dönüşeceğini ve bu mücadelenin bir parçası olarak kazanılacağını hatırlamak gerek. Bunun yanında, işçi sınıfının iktidar mücadelesinin tek aracı olan partinin ve onun gençlik örgütünün grev alanına halayı, baleyi, sanatçıları ve akademisyenleri, sınıfın kendi siyasetini taşıması, halk kesimlerine grevi destekleyen ve işçilerle buluşan bir yönde çağrılar yapması nereden bakılırsa temel görevlerindendir. Grevin içinde bale öğrencilerinin, sanatçıların kendi yaşamlarından bir parça götürerek işçilerle buluşması, kendilerini işçi sınıfının saflarında konumlandırması, burjuvazinin sanat -en basit biçimde ifade edilirse- hamiliğine alternatif olarak işçi sınıfının ve grevin açtığı alanda bale gösterisinde bulunması işçi sınıfının kültürünü “korumaktan” ve halkçı bir tutum olarak bunu tarif etmekten çok daha halkçı ve devrimci bir tutumdur, eğer dert buysa.
Evrensel'i Takip Et