Don't Look Up | İnsanların kafasına vura vura bir şey anlatmak işe yarıyor mu?
"Don’t Look Up filmi bize, bir şeyi insanların kafasına vura vura anlatmanın etkili bir iletişim stratejisi olmadığını öğretiyor. "
Fotoğraf: Netflix
Josh Ettinger
Son zamanlarda Netflix’in dünya çapında en çok izlenenler listesinde kahraman canavar avcısının serüvenleri, Amerikalı bir kadının Paris’teki maceraları ve ilk sırada ise, kara mizah filmi Don’t Look Up yer alıyor.
Adam Mckay tarafından yönetilen ve Leonardo DiCaprio, Jennifer Lawrance, Meryl Streep gibi ünlü yıldızların rol aldığı filmde, Dünya’ya doğru yol alan ve çok yakında Dünya’yı yok edecek olan bir kuyruklu yıldızın varlığını keşfeden iki bilim insanının hikayesi anlatılıyor. Bizler de, iki bilim insanının bu varoluşsal tehdide karşı toplumu harekete geçirmedeki talihsiz girişimlerini ve bu girişimlerin dünyanın sonunun yaklaşmasındansa, yakışıklı iklim bilimciye ilgi çekmesini izliyoruz.
Film, internette büyük tartışma yarattı. Bu, hikaye anlatma sanatına hayran kalmış bir çevresel iletişim araştırmacısı olarak, benim de yakından takip ettiğim bir tartışma oldu. Peki, iklim değişikliği iletişimi hakkındaki akademik çalışmalar bu filmin muhtemel etkileri hakkında neler söylüyor?
KONUYA VERİLEN DİKKATİ YÖNLENDİRMEK
Konuya son derece ilgisiz olan bir topluma iklim uyarılarını anlatmak çevre savunucuları için uzun süredir bir mücadele konusu olmuştur. Hatta, filmin asıl dayanağına ilham kaynağı olan şey de bu düşünce oldu. Bu sebeple, iklim değişikliği hakkındaki bir filmin Netflix izlenme listelerinde ilk sırada yer alması gerçekten de büyük bir olay. Kısmen de olsa, filmin popülerliği ünlü oyuncu kadrosu tarafından da şekillendiriliyor. Çevresel kampanyalar da tıpkı bu sebeple çoğu zaman ünlüleri ön plana çıkarıyorlar.
Medyanın gündem belirleme etkisi olabildiği için filmin popülerliği de önemli. İzleyiciler medyada daha fazla yer alan konulara daha fazla önem verirler. Filmin iklim değişikliğine dikkat çektiği, izleyiciler sevse de sevmese de inkar edilemez bir gerçek. Aynı zamanda filmin başarısı, sanatın ve beşeri bilimlerin iklim değişikliğinin alternatif şekilde tasvir edilmesinde oynayabileceği anlamlı rolün de altını çiziyor.
FİLMİ KİMLER İZLEYECEK?
Mizah ögelerinin karmaşık olan bir yönü ise kutuplaştırıcı olabilmesi. Filmde, üzerinde “Yukarı bakmayın” ifadesi işlenmiş olan kırmızı beyzbol şapkaları giyip kuyruklu yıldızın varlığını reddeden Amerikalıların aslında kimi hicvetmek istediği açıkça ortada.
İklim değişikliği hakkında halihazırda endişe duyanların filme ilgi duyacağını, filmde alay edilen kişilerin ise izlemeye daha az meyilli olacağını açıkça söyleyebiliriz. Ayrıca, filmin iklim değişikliğine karşı kararlı bir şekilde şüpheci yaklaşanların veya iklim aktivistlerinin düşüncelerini çarpıcı bir şekilde değiştirmesinin de pek mümkün olmadığını söyleyebiliriz. Doğrulama yanlılığı, düşüncelerimizi destekleyen bilgileri aramamıza sebep olurken, güdülenmiş muhakeme ise bilgiyi, var olan inançlarımızı destekleyecek şekilde işlememize sebep olur. Filmin iklim katılımını etkileme konusundaki en büyük şansı, iklim değişikliğinin farkında olan, konu hakkında endişelenen fakat henüz harekete geçmemiş kişiler arasında. Bu grup, Amerikan toplumunun çoğunluğunu temsil ediyor.
KUYRUKLU YILDIZI DURDURABİLECEK MİYİZ? (DİKKAT: AŞAĞIDA SPOILER VERİLMİŞTİR)
Filmin karanlık sonu, bizleri korkutarak iklim değişikliği hakkında harekete geçmemizi mi sağlayacak, yoksa yalnızca bizi daha da hareketsiz hale mi getirecek? İklim değişikliği iletişimcilerinin korkutucu veya umut verici anlatılar kullanıp kullanmaması gerektiği önemli bir tartışma konusu. Benim konu hakkındaki araştırmam ihtiyatlı olmayı teşvik ediyor. Tek bir içeriğin iklimle ilgili tutum ve davranışlarda mutlaka belirgin değişikliklere yol açacağını düşünmemeliyiz. Fakat etkili olma duygusu veya yapıcı bir umut tasvir ederek, elimizden geldiğince iklim değişikliği konusunda harekete geçme gerekliliğini iletmek çok önemli. Her ne kadar, sonuç olarak filmde kuyruklu yıldız insan uygarlığını yok etse de insanların bu faciayı önleme imkanları vardı. Aynı şekilde, iklim değişikliğini azaltmak ve buna uyum sağlamak da bizim elimizde. Leonardo DiCaprio’nun da attığı bir tweet’te belirttiği gibi, “Bu kuyruklu yıldızı durduramayabiliriz ama iklim krizini durdurabiliriz.” Tüm bunlara karşın, kuyruklu yıldız metaforunun da sınırları var. İklim değişikliği, kuyruklu yıldızdan çok daha karışık bir konu. Etkileri ise eşit olarak dağılmamış ve tek bir hızlı çözümle önlenemez halde.
Don’t Look Up filmi bize, bir şeyi insanların kafasına vura vura anlatmanın etkili bir iletişim stratejisi olmadığını öğretiyor. Kuyruklu yıldız Dünya’ya çarparken film, yemek masasında samimi bir konuşmayla sona eriyor. Keşke böyle içten, sert ve anlamlı konuşmalar, filmde tasvir edilen toplumun harekete geçecek zamanı varken olsaydı.
Neyse ki, bizim iklim değişikliğine karşı hareket etmek için hâlâ zamanımız var. İklim bilimci Katherine Hayhoe’nun da belirttiği gibi, kişiler arası konuşmalar, iklim eyleminin en güçlü şekillerinden biridir.
Bu, konuştuğumuzdan daha fazla dinlememiz ve insanların kişisel değerleri ile iklim değişikliğiyle mücadele arasındaki noktaları birleştirmesine yardımcı olmamız gerektiği anlamına geliyor. Ortaya çıkan tartışmalar muhtemelen filmin en önemli uzun vadeli etkisini kanıtlayacak.
Genel olarak, iç karartıcı sonuna rağmen, iklim değişikliğiyle ilgili hicivli bir filmin Netflix izlenme listelerinde en üst sıralara çıkabileceği gerçeği beni geleceğe dair umutlandırıyor.
İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNE GÜLMEKTE SORUN YOK
Don't Look Up, iklim değişikliği iletişimi için kullanılan ilk komedi örneği değil. Eylül 2021’de Amerika’da gece kuşağı talk-showları bir araya gelerek iklim komedisi ve internette dolaşan iklim içerikleriyle alakalı bir gece düzenlediler. Fakat iklim kriziyle alakalı uzun metrajlı hicivli bir komedi örneği, iklim komedisini başka bir seviyeye taşıyor.
Peki, izleyicilerin dikkatini iklim değişikliğine çekmek için mizah kullanmak etkili bir yöntem mi? Komedi, iletişim kurmakta ve toplumsal olayları anlamlandırmakta güçlü bir yöntem. Bu sebeple, duygularımızı işlememize ve bunlarla başa çıkmamıza yardımcı olabileceği için iklim bağlamında da geçerli.
Bizler gibi, iklim değişikliğini önemseyen çoğu kişi, iklim değişikliği hakkındaki bu eylemsizliklere karşı öfke, hayal kırıklığı ve üzüntü gibi duyguları filmin ana karakterlerinin deneyimleri ile örtüştüğü için kendini bu karakterlerle bağdaştırabilir. Filmdeki karakterlerden birinin haykırarak söylediği gibi: “Size tüm gezegenin yok olmak üzere olduğunu söylemeye çalışıyoruz!”
İyi komediler günlük hayatlarımızda yaşadığımız gülünç olayları yakalar. Bizler de şakanın sırrını anladığımızı hissederiz. Bu, özellikle iklim eylemi açısından önemli çünkü bir gruba aidiyet duygusu aktivizme bireysel katılımı sağlamakta asıl belirleyici faktör. Bu sebeple film, iklim eylemi savunucuları arasında birlik ve paylaşılmış bir kimlik duygusu oluşturabilir.
Başlık Evrensel’e aittir
theconversation.com’dan çeviren Berfin Tuana KORKMAZ