"Kazakistan işçileri yenilmedi"
Kazakistan Sosyalist Hareketi Eş Başkanı Kurmanov, Evrensel'e konuştu: "Sıkıyönetim ilan edilmesine, Milli Güvenlik Komitesinin sayısız provokasyonuna rağmen, işçi hareketinin yenilgisi gerçekleşmedi"
Kazakistan | Fotoğraf: Ahmet Atak / AA
Elif GÖRGÜ
İstanbul
Kazakistan’da Cumhurbaşkanı Kasım Cömert Tokayev yönetimi yakıt zamlarına karşı 2 Ocak’ta patlak veren işçi ve halk protestolarını bastırdıklarını duyudu. Rusya ve diğer komşu ülkelerden getirilen silahlı güçler de ülkeden ayrılmaya başladı. Peki ülkedeki son durum ne? Hareket tamamen susturuldu mu? Bundan sonra neler olacak?
E-posta aracılığıyla gazetemizin sorularını yanıtlayan Kazakistan Sosyalist Haraketi Eş Başkanı Aynur Kurmanov, “Sıkıyönetim ilan edilmesine, Milli Güvenlik Komitesinin sayısız provokasyonuna rağmen, işçi hareketinin yenilgisi gerçekleşmedi” diyor. Ancak bir konuya da dikkat çekiyor: “İşçilerin kendi sınıf sendikalarında ve daha sonra kendi kitle partilerinde örgütlenmesi, sınıf güçlerinin dengesini halk lehine değiştirebilir.”
Kurmanov, protestolardaki “dış güçler” iddialarını da şöyle yanıtlıyor: “ABD Dışişleri Bakanlığı, Kazakistan’daki mevcut rejimi destekledi, ayrıca Avrupa Birliği yetkililerinin yanı sıra Rusya ve Çin’in liderliği de desteklediler. Yani, işçi ve halk katmanlarının kitle hareketine karşı mücadelede burjuva sınıf dayanışmasının gerçek bir tezahürü oldu.”
Aynur Kurmanov’un Evrensel’e yaptığı açıklamaları beş başlık altında derlendik:
1- KAZAKİSTAN’DA SON DURUM NEDİR?
“Şu anda Kazakistan’da halk gösterilerini ve maden endüstrisi ile Amerikan ve Avrupa şirketlerinin sahip olduğu metalürji sektöründeki işçi grevlerini bastırmak üzere Kasım Cömert Tokayev tarafından talimatı verilen sert bir olağanüstü hal rejimi uygulanıyor.
6 Ocak’ta Almatı’ya ordu ve Ulusal Muhafız birlikleri getirildi ve birçok silahsız göstericinin yanı sıra bir gün önce yerel polisi ve askerleri silahsızlandırarak Nazarbayev rejimini devirmek için silaha sarılan genç işsizleri vurdular.
Daha da önce, 5 Ocak’ta ülke çapında tüm devlet yetkililerinin ve Nazarbayev’in istifasını talep eden toplu mitingler ve grevler düzenlendi ve Almatı, Taldikorgan, Çimkent, Kızılorda’da polisle çatışmalar yaşandı. Almatı’da çoğu işsiz gençlerden oluşan on binlerce gösterici idari binalara el koydu.
Milli Güvenlik Kurulu ve hükümet içindeki bazı gruplar, ülkedeki barışçıl protestoları ve grevleri itibarsızlaştırmak ve aynı zamanda hükümetin kendi içinde bir değişim için suçluları hapishaneden serbest bırakarak, kiralık çetelerini birbirine bağlayarak durumdan yararlanmaya ve provokasyonlar düzenlemeye çalıştılar. Bu nedenle televizyonlarda ve gazetelerde tüm protestocuları yağmacı, soyguncu, katil ve hatta terörist olarak sunmaya çalıştılar.
Şu anda, resmi verilere göre, Almatı’da ve güney Kazakistan’ın bazı şehirlerinde 8 bin kişi tutuklandı, yaklaşık 164 kişi öldü. Ama aslında, isyan eden halka karşı gerçek bir savaş yürütüldüğü için çok daha fazla ölü var. Başkan, sözcüleri terörist olarak adlandırdı ve 20 bin silahlı militanın bölgeye dışarıdan girdiğini söyledi. Ama bu doğru değil!
Kan dökülmesini önlemek için Batı Kazakistan’ın petrol işçileri ile Karaganda bölgesi maden işçileri, uzmanlar ve bakır dökümcüleri mitingler düzenlediler ve grevleri 8 Ocak Cumartesi itibarıyla durdurdular. 2 Ocak’tan bu yana gösterilerin çekirdeğinin işçi sınıfı olduğu sanayi bölgelerinde tek bir yağma, cinayet, soygun veya kanlı çatışma vakası olmadı.
2- BÖYLE BİR PATLAMA ÖNGÖRÜLÜYOR MUYDU? NELER YAŞANDI?
“Bu, sıvılaştırılmış gaz fiyatlarındaki iki kat artışla bağlantılı bir sosyal patlamaydı. Ancak yakıt fiyatlarındaki artış, uzun süredir ertelenen protestolar için bahane oldu. Ülkede 90’lı yıllardan bu yana Kazakistan’da, Komünist Parti’nin eski başkanı Nursultan Nazarbayev liderliğindeki yetkililer, Uluslararası Para Fonu ve Dünya Bankası’nın tavsiyeleriyle, Sovyet hükümetinden miras kalan sosyal güvenlik sistemini ortadan kaldırmıştır.
Kazakistan, çok uluslu şirketlerin, madencilik işletmelerinin, demir ve demir dışı metalürji sektörünün faaliyetlerini sürdürmek için sadece 3-5 milyon kişiye ihtiyaç duyduğu bir hammadde kapitalizmi modeli inşa etti, ülkenin geri kalan 12-13 milyon sakininin atıl yani gereksiz görülüyor.
Hoşnutsuzluğun patlamasının nedeni, hükümetin ticari araçlar için sıvılaştırılmış gazı borsada spot olarak satma kararıydı. Sonuç olarak, ilk gün spekülatif olarak fiyatı yükselten tekeller kazandı. Yakıt fiyatı litre başına 60’tan 120 tengeye yükseldi. Bu, ertesi gün, 2 Ocak Pazar günü, gazla çalışan araba kullanan kişilerin ve işçilerinin, Janaözen’de kendiliğinden mitinglere gitmeye ve yolları kapatmaya başlamasına neden oldu.
Bölgenin tüm ilçe merkezlerinden halk ve işçiler tarafından hemen desteklendiler ve akşama kadar Aktau’nun bölge merkezinde bir miting düzenlendi, burada polis ilk başta kalabalığı Yntymak şehir meydanından başarısız bir şekilde çıkarmaya çalıştı. Sonuç olarak, tüm merkezi caddeler orada kapatıldı ve insanlar dağılmayı açıkça reddetti.
İki protesto merkezi oluştu: Janaözen ve Aktau. Burada katılımcılar talepleri tamamen yerine getirilene kadar süresiz gösteriler düzenlemeye karar verdiler. Talepleri gaz fiyatlarının litre başına 50 tengeye düşürülmesiydi. Buna paralel olarak, protestocular başka bir talepte bulundular: Ücretlerde yüzde 100 artış.
Daha sonra, gece ve ardından 3 Ocak sabahı ve öğleden sonrası, protestoculara destek açıklamalarında bulunan işçi kolektifleri protestoculara katılmaya başladı. Oradaki meydanlara çadırlar ve kamplar kuruldu ve yerel halk sıcak yemekler organize etti, para toplamaya başladı. Aslında bu yeni bir şey değil, çünkü yaz ve sonbahar boyunca bölge sakinleri grevcilerle dayanışma göstererek işçi çadırlarına yiyecek ve su getirmişti.
Dolayısıyla mevcut protestoları, Batılı yönetimin dayattığı şekilde birçok yardımcı ve hizmet sektörü kuruluşunun ana üretimden ayrıldığı optimizasyon politikasına karşı geçen yılki kitlesel grevlerin devamı olarak adlandırabiliriz.
3 Ocak’ta askeri nakliye uçaklarıyla birliklerin nakledildiğine ilişkin bilgiler de protestocuların öfkesine neden oldu. Sonuç olarak, protesto daha da genişledi ve bölge merkezindeki sakinler ve işçiler hava limanına tüm girişleri kapatarak havaalanını bloke etti.
Bu tepki de bekleniyordu, çünkü herkesin Aralık 2011’de Janaözen’de greve katılanların vurulmasıyla ilgili hatıraları hala taze. Ve bu nedenle, yetkililerin bu tür eylemlerine yanıt olarak Mangystau bölgesinde petrol işçilerinin genel grevi başladı ve komşu Atyrau bölgesindeki Tengiz sahasındaki işçiler de üretimi durdurdu.
Amerikan sermayesi olan (Chevron yüzde 50, ExxonMobil yüzde 25 ve Kazak şirketi KazMunayGas sadece yüzde 20 paya sahip) Tengizchevroil şirketinin petrol işçileri yüzde 75 katılımla greve gitti. Bundan sonra grevler, yalnızca Batı Kazakistan’ın beş bölgesindeki tüm petrol üretim işletmelerini değil, aynı zamanda ülkenin tüm madencilik endüstrisini ve metalurjiyi de kapsıyordu.
4 Ocak’ta, Karaganda bölgesindeki Arcelor Mital şirketinin madencileri ve uzmanlarının yanı sıra, İngiliz sermayesi de barındıran Kazakhmys şirketinin madencileri greve gitti. Yerel maden işçileri, Aktobe bölgesindeki Khromtau şehrini tamamen ele geçirdiler.
Grevcilerin temel sosyal talepleri, belirli ürünler için fiyatların düşürülmesi, ücretlerin artırılması, çalışma koşullarının iyileştirilmesi, işten çıkarmaların sona ermesi, sendikal faaliyet özgürlüğü ve yeni fabrikaların inşası; bölgenin geleceğini garanti altına almak için modern bir imalat sanayiinin yaratılmasıydı.
5 Ocak’ta, tüm işçi hareketinin gerçek siyasi merkezi haline gelen Janaözen’de de siyasi talepler öne sürüldü: Başkan Tokayev’in ve Nazarbayev’in çevresindeki tüm yetkililerin istifası, siyasi mahkumların ve tutukluların serbest bırakılması, sendika kurma, grev ve parti kurma özgürlüğünü garanti eden 1993 Anayasasına geri dönüş. Orada, bölgedeki hareketin koordinasyon organı haline gelecek olan, grevlerden etkilenen diğer bölgelerdeki komitelerin ve konseylerin oluşturulmasına örnek olan, tüm sanayi sektörlerin temsilcilerinden “aksakallılar konseyi” adıyla bir konsey seçildi.
Bu nedenle, endüstriyel bölgelerdeki protesto eylemlerinin bel kemiği haline gelen ve Kazakistan’ın tüm şehirlerinde kitlesel mitinglere ivme kazandıran işçi kolektifleri olduğundan, bu olaylarda işçi hareketinin rolü belirleyiciydi.”
3- HALKIN GERİ KALAN KESİMLERİ EYLEMLERE NASIL YAKLAŞTI?
MUHALİF ÖRGÜTLER NE YAPTI?
“Batı Kazakistan’ın petrol üreten bölgelerinde, halk, mitingler ve grevleri neredeyse tamamen destekledi. Aynı şey, Arcelor Mittal şirketinin yanı sıra, Kazakhmys şirketinin (İngiliz sermayesinin payı büyük) işçilerinin greve gittiği ve toplandığı Orta Kazakistan’ın sanayi bölgelerinde de yaşandı. Oradaki geniş halk kitleleri mitinglere ve gösterilere katılarak işçileri destekledi.
Bir megapol olan Almatı’da, orta sınıflar ve burjuvazi oradaki mitinglere ve protestolara destek vermediler, hatta onlara karşı çıktılar. Ancak “getto” denilen banliyö mahallelerinin sakinleri bu protestoları katılımlarıyla kitlesel olarak destekledi.
Şu ana kadar, bu protesto hareketinde veya işçi eylemlerinde hiçbir siyasi güç etkili değildi, çünkü şu anda siyasi alan tamamen temizlenmiş durumda. Komünist Parti de dahil olmak üzere tüm muhalefet partileri ve hareketleri kapatılmış durumda.
Tüm bağımsız sendikalar tasfiye edildi. 2014 yılında "Sendikalar Üzerine" emek karşıtı yasanın kabul edilmesinden sonra ülkede 600’den fazla sendika mahkeme tarafından tasfiye edildi. Kazakistan’ın son Bağımsız Sendikalar Konfederasyonu, 2017 yılında bir mahkeme kararıyla kapatıldı ve liderlerinden dördü farklı hapis cezalarına çarptırılmıştı.”
4- HAREKET DEVAM EDECEK Mİ? YAKIN GELECEK İÇİN NE BEKLİYORSUNUZ?
“Barışçıl protestoları ve işçi sınıfının grev ve gösterilerle harekete geçmesini destekliyoruz. Bu, işçilerin hak ve özgürlükleri için sınıf mücadelesinde klasik bir araçtır. Kazakistan’da grevler fiilen yasak olduğu için, güncel yasalara göre onları yasal olarak tutmak pratik olarak imkansız, işçilerin kendi sendikalarını kurmalarına ve grev yapmalarına izin verilmesini savunuyoruz.
İşçilerin ve sınıfın kendi sınıf sendikalarında ve daha sonra kendi kitle partilerinde örgütlenmesi, sınıf güçlerinin dengesini halk lehine değiştirebilir. Sıkıyönetim ilan edilmesine, Milli Güvenlik Komitesi tarafından düzenlenen sayısız provokasyona rağmen, işçi hareketinin yenilgisi gerçekleşmedi.”
5- PROTESTOLARIN ARDINDA "DIŞ GÜÇLER" VAR MI?
“Modern Kazakistan tek uluslu bir devlet inşa etmeye çalışıyor ve milliyetçilik onun resmi ideolojisi. ‘Sovyet yanlısı’ Kazakistan hakkındaki tüm haberler bir efsane. 2017 yılında, Kızılorda’da Wehrmacht’ın (Nazi ordusu) Türkistan Lejyonu’nun beyni olan Mustafa Çokay için bir anıt dikildi. Bugün devlet, tarihi kökten revize ediyor. Bu süreç, özellikle Nursultan Nazarbayev’in birkaç yıl önce Amerika Birleşik Devletleri’ne yaptığı ziyaretten sonra yoğunlaşmıştır. Pan-Türkist hareket de daha aktif hale geliyor. En son olarak, Nursultan Nazarbayev’in girişimiyle 12 Kasım 2021’de İstanbul’da Türk Devletleri Birliği kuruldu. Kazakistan seçkinleri Batı’daki ana varlıklarını koruyor. Bu nedenle emperyalist devletler mevcut rejimin düşüşüyle kesinlikle ilgilenmiyorlar, zaten kesinlikle onun tarafındalar.
ABD Dışişleri Bakanlığı, Kazakistan’daki mevcut rejimi destekledi, ayrıca Avrupa Birliği yetkililerinin yanı sıra Rusya ve Çin’in liderliği de desteklediler. Yani, işçi ve halk katmanlarının kitle hareketine karşı mücadelede burjuva sınıf dayanışmasının gerçek bir tezahürü oldu. Dolayısıyla iç olaylara Batılı ülkelerden herhangi bir müdahale olmamıştır.
Ayrıca, Avrupa ve Amerikan şirketlerinin temsilcileri, Kazakistan’ın sanayi bölgelerinde düzeni yeniden sağlamak ve mülklerini ve kârlarını işçilerden korumak isteyen Cumhurbaşkanı Tokayev’e ilk destek veren kişilerdi.
6 Ocak’ta, Almatı’da ordu ve halk arasındaki çatışmalar sırasında, cumhurbaşkanı, devletin ülkedeki yabancı şirketlerin mülkiyetini garanti ettiğini resmen ilan etti. Ve Amerikan sermayesinin yüzde 75’ine sahip olduğu Tengizchevroil şirketindeki petrol işçilerinin 4 Ocak’tan bu yana grevde olduğu Tengiz sahasına asker göndererek sözünü tuttu.