Emek Partisi "Bağımsız, demokratik bir ülke ve insanca yaşam bildirgesi"ni açıkladı
Emek Partisi (EMEP) önümüzdeki döneme dair yol haritası, mücadele programı ve ittifak politikalarına ilişkin bildirgesini açıkladı.
Emek Partisi (EMEP) önümüzdeki dönemde emekçiler için çıkış yollarına dair çeşitli öneriler sıraladığı bildirgesini kamuoyuna duyurdu. EMEP, Cumhur İttifakı ve Millet İttifakı'na karşı emek ve demokrasi güçlerine gerçek bir halk seçeneği için birlikte hareket etme çağrısı yaptı.
"BİRLİKTE KAZANACAĞIZ, HALK KAZANACAK!"
İstanbul Kadıköy'deki Barış Manço Kültür Merkezi’nde düzenlenen toplantıya çok sayıda aydın, yazar, sanatçı, akademisyen ve gazetecinin yanı sıra sendika, oda ve siyasi partilerden temsilciler katıldı. EMEP Genel Başkanı Ercüment Akdeniz, “Birlikte kazanacağız halk kazanacak!” başlığıyla EMEP’in önümüzdeki dönem rotasını duyurdu, mücadele programını açıkladı.
Toplantıya Türkiye Yazarlar Sendikası (TYS) Genel Başkanı Adnan Özyalçıner, KESK Eş Genel Başkanı Mehmet Bozgeyik, DİSK Basın-İş Genel Başkanı Faruk Eren, Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) Genel Başkanı Gökhan Durmuş, DİSK Genel Yönetim Kurulu Üyesi ve Gıda-İş Genel Başkanı Seyit Aslan ve Genel Sekreteri Olcay Özak, Cam Keramik İş Genel Başkanı Birol Sarıkamış, DİSK İletişim İş Genel Başkanı Levent Dokuyucu, Türk-İş'e bağlı Deriteks'in Genel Başkanı Makum Alagöz ve Yönetim Kurulu Üyesi Binali Tay, Genel-İş İstanbul 2 No’lu Şube Başkanı Ali, Sönmez, Liman-İş İstanbul Bölge Başkanı Sinan Ceviz, Eğitim Sen İstanbul 9 No’lu Şube Başkanı Hüseyin Özev, Eğitim Sen 1 No’lu Şube Başkanı Sinan Dedeli, Eğitim Sen 2 No’lu Şube Yönetim Kurulu ÜyesiSevgi Yılmaz, SES Aksaray Şube Yöneticisi Birsen Seyhan, BES İstanbul 1 No’lu Şube Yönetim Kurulu Üyesi İshak Ateş, İstanbul İşçi Sendikaları Şubeler Platformu adına Çağrı Sarı, Tüm Tok-Der Yönetim Kurulu Üyesi Sami Evren, Esenyalı Kadın Dayanışma Derneğinden Adile Doğan, Sosyal Araştırma Vakfı adına Bedahat Tosun, akademisyenler Kuvvet Lordoğlu, Attilla Özsever, Sibel Karadağ, Sezen Çilengir, SYKP Kurucularından Yazar Akdin Akın ve Devrimci İşçi Partisinden Levent Dölek katıldı.
"ÜLKE YOKSULLUK, YOLSUZLUK VE YASAKLAR ÜLKESİ"
Tek adam yönetiminin, Cumhur İttifakı ve arkasındaki sermaye güçleri ile beraber ülkeyi ve halkı tam bir yıkıma sürüklediğine dair değerlendirme ile bildirgesine başlayan Akdeniz, iktidara gelenlerin "Yoksulluğu, yolsuzluğu ve yasakları bitireceğiz” diyerek Türkiye’yi yoksulluk, yolsuzluk ve yasaklar ülkesi haline getirdiğini söyledi.
Ülkenin yeraltı ve yerüstü kaynaklarının, stratejik öneme sahip işletmelerin, bütün birikim ve zenginliklerinin özelleştirme, fonlar, kamu-özel iş birliği ve yap-işlet-devret projeleriyle yerli-yabancı tekellere peşkeş çekildiğini söyleyen Akdeniz, ülkede şirketler, vakıflar, parti teşkilatları, devlet kurumları ve yöneticileri aracılığıyla çete-mafya ilişkilerinin yaygınlaştırılarak olağan hale getirildiği tespitinde bulundu. Erdoğan ve AKP hükümetlerinin “yerlilik ve millilik” propagandası eşliğinde ülkeyi ekonomik, siyasi ve askeri açıdan emperyalizme daha fazla bağımlı hale getirdiğine dikkat çeken Akdeniz, “Dış güçlere karşı ekonomik kurtuluş savaşı veriyoruz” diyenlerin de yeni yıla girerken ortaya attıkları “kur korumalı mevduat” uygulamasıyla TL’nin kaderini tamamen dolara bağladığını ifade etti.
"MİLYARLARI SERMAYEYE AKTARDILAR"
İşçi ve emekçilerin çalışma ve yaşam koşullarının Erdoğan hükümetinin politikalarıyla her geçen gün daha kötüye gittiğine dikkat çeken Akdeniz, “Ekonomik kriz ve Kovid-19 salgınının yarattığı yıkımın faturası onlara kesiliyor. Zamlar, işsizlik, düşük ücretler, yüksek enflasyon, vergi adaletsizliği halkın yaşamını çekilmez hale getiriyor” dedi.
Akdeniz, konuşmasına şöyle devam etti:
"Tarım, hayvancılık ve gıdada dışa bağımlılık artarken üretici köylülük iflasa sürükleniyor. Başta enerji ve maden alanında olmak üzere şirketlerin kasasını dolduranlar, doğanın talanı ve çevrenin tahribatında sınır tanımıyor. İşçilerin, emekçilerin taleplerine gelince fedakârlık çağrısı yapanlar, teşvik ve vergi muafiyetleriyle milyarlarca lirayı yandaş kapitalistler başta olmak üzere büyük sermayeye aktarıyorlar.”
Erdoğan ve Cumhur İttifakı’nın sözcülerinin bütün kötülüklerin kaynağının “dış güçler” olduğunu söyleyerek “oyuna gelmeyin” propagandası yaptığına dikkat çeken Akdeniz, şöyle devam etti:
“Buna itiraz edip hakkını arayanları ise 'terörist, hain' ilan ederek baskılarla, tutuklamalarla, sürgünlerle susturmaya çalışıyorlar. Zaten güdük olan demokratik hak ve özgürlükleri sistematik bir şekilde kısıtlarken, işlerine gelmediğinde mevcut anayasa ve yasaları çiğniyorlar. Roboski’den Soma’ya, 10 Ekim Ankara Katliamı'ndan Çorlu tren kazası davalarına adalet ayaklar altında! Grevler, toplantı, yürüyüş ve gösteriler yasaklanıyor. Halkın seçtiği temsilciler görevden alınıp yerlerine kayyum atanıyor. Çatışmacı, savaş kışkırtıcısı politikaların ve operasyonların ağır yükünü sömürülen ve ezilen halk kitlelerinin sırtına yıkıyorlar.”
"AKP İTİBAR KAYBINI DURDURAMIYOR"
Erdoğan ve Cumhur İttifakı'nın uyguladığı bütün baskıya, ırkçı ve gerici propagandalara rağmen işçi ve emekçiler nezdindeki itibar kaybını durduramadığına, oy desteğindeki çözülmenin önüne geçemediğine dikkat çeken Akdeniz şu tespitte bulundu:
“Bu durum önümüzdeki süreçte de devam edecek. Tek adam yönetimi ile Cumhur İttifakı, halk desteğini kaybettikçe ve sıkıştıkça baskısını artıracak, ırkçı ve din istismarcı propagandaya daha fazla sarılacak, gerici-faşist bir rejim kurma yolunda yürümekte ısrar edecektir.”
"MİLLET İTTİFAKI TUTARLI BİR PROGRAM İÇİNDE DEĞİL"
CHP ve İYİ Partin'in tek adam yönetimine karşı çıkarken kurdukları Millet İttifakı'nı güçlendirip ülkenin yönetim biçimini restore etmeyi amaçladığını ifade eden Ercüment Akdeniz, bu ittifakın işçi ve emekçi halk kitlelerinin acil çözüm bekleyen ekonomik/politik taleplerinin karşılanması konusunda ise kimi küçük iyileştirmeler dışında somut ve bağlayıcı taahhütlerde bulunmadığını söyledi.
Akdeniz, Millet İttifakı'nın demokratik hak ve özgürlüklerin tanınması ve kullanılmasının önündeki engellerin kaldırılmasına ilişkin tutarlı bir program ortaya koymadığını ifade etti. Millet İttifakı’nın sözcülerinin “herkesi kucaklama” ve “devri sabık yaratmayacakları”na dair sözlerini anımsatan Akdeniz, “Bu ve benzeri açıklamalar tek adam yönetimi ve Cumhur İttifakı’nın uyguladığı baskıların, yaptıkları yolsuzluk, hırsızlık ve yağmanın, başta yandaşları olmak üzere yabancı ve yerli tekelci sermaye gruplarına peşkeş çekilen ülke kaynakları ve birikimlerinin hesabını sormayacaklarını gösteriyor. Yaptıkları tek şey sömürülen ve ezilen halk kitlelerinin hoşnutsuzluğunu ve huzursuzluğunu yatıştırmak, mücadelelerini zayıflatmak ve onları beklenti içerisine sokmak oluyor” dedi.
Akdeniz, Millet İttifakı bileşenlerine dönük eleştirilerini şöyle sürdürdü:
“Güçlendirilmiş-iyileştirilmiş temelde parlamenter sisteme geri dönüşü vadediyorlar ve bunu bütün sorunlardan kurtulmak için sihirli bir formül olarak öne sürüyorlar. Ülkeyi düzlüğe çıkarmak için önerdikleri bu çözüm, emperyalizme bağımlılığın ve tekellerin egemenliğinin her alanda devam ettiği, yeraltı ve yerüstü kaynaklarının yağmalandığı, işçi ve emekçilerin iliklerine kadar sömürüldüğü ve baskı altında tutulduğu bu köhne düzenin sürdürülmesini temel alıyor. Oysa işçilerin, emekçilerin yaşam ve çalışma koşullarında köklü ve kalıcı bir iyileşmenin sağlanması, ülkenin tüm kaynaklarının halkın yararına kullanılması, memleketin yeni yıkımlar ve felaketlere sürüklenmemesi, demokratik hak ve özgürlüklerin kazanılması ve tüm bunların güvence altına alınmasının temel koşulları bellidir. Bu koşullar, halkın tam egemenliğinin sağlanması ve halk iktidarının kurulması, bağımlılık ilişkilerinin sona erdirilmesi, emperyalist ve işbirlikçi tekellerin egemenliğinin yıkılması ve yeni bir toplumsal düzenin inşa edilmesidir."
"İŞÇİ VE EMEKÇİLER İÇİN TEK ÇIKIŞ YOLU BİRLEŞMEK"
Mevcut koşullar ve gelecek açısından işçi ve emekçiler için tek çıkış yolunun ekonomik ve politik haklarını elde etmek için birleşmek, dayanışma içerisinde olmak ve mücadele etmek olduğuna işaret eden Akdeniz, bu durumun aynı zamanda ülkeyi sürüklendiği yıkımdan kurtaracak ve sorunların çözümü için somut adımların atılmasını sağlayacak tek çıkış yolu olduğuna dikkat çekti.
Seçimlere dair de değerlendirmelerde bulunan Akdeniz, “Elbette seçimler de bu sürecin bir parçasıdır. İşçi ve emekçiler ekonomik, politik hak ve özgürlükler için mücadeleyi büyüttükleri oranda, seçimlere de kendi bağımsız politik çıkarları doğrultusunda müdahale edeceklerdir. Dahası, emperyalizmle olan bağımlılık ilişkilerinin sona erdiği, ekonomik ve politik hakların garanti altına alındığı gerçek anlamda bir halk demokrasisine ulaşmak bu mücadelenin büyümesi ve ilerlemesiyle mümkün olacaktır” dedi.
"GERÇEK BİR HALK SEÇENEĞİ İÇİN HAREKET EDELİM"
Cumhur İttifakı ve Millet İttifakı’nın ortaya çıkmasından bu yana, biri iktidarda diğeri muhalefette olan iki burjuva seçeneğe karşı halkın gerçek seçeneğini oluşturmak için çalışmalarını yürüttüklerini söyleyen Emek Partisi Genel Başkanı Ercüment Akdeniz, “HDP, TİP, Sol Parti ve TKP ile görüşmeler devam ediyor. Emekten, barıştan, demokratik hak ve özgürlüklerden yana bütün parti, sendika ve meslek örgütlerinin, aydın, sanatçı ve bilim insanlarının bir araya gelmesi ve merkezi-yerel her düzeyde ortak hareket etmesi için girişimler sürmektedir” dedi.
Akdeniz, açıkladıkları bu bildirgenin ülkenin ve halkın içine itildiği yıkımdan çıkış için ilk elden atılması gereken adımları içerdiğini duyurdu:
“Türkiye işçi sınıfını ve emekçi halkımızı bunun için güçlerini birleştirmeye ve mücadeleyi yükseltmeye çağırıyoruz. Bütün emek ve demokrasi güçlerini Cumhur İttifakı’nı yıkacak, Millet İttifakı karşısında sömürülen ve ezilen halk kitlelerinin haklarını kararlıkla savunacak üçüncü bir seçeneği, gerçek bir Halk İttifakı seçeneğini oluşturmak üzere birlikte hareket etmeye çağırıyoruz.”
"ÜLKE YÖNETİMİNİN DEMOKRATİKLEŞMESİ, TEMEL HAKLAR VE BARIŞ İÇİN"
Emek Partisi'nin bildirgesinde yer alan maddeler şöyle:
1-Tek adam tek parti yönetimine tüm kurum ve uygulamalarıyla birlikte son verilmelidir. En kısa sürede halkın seçtiği temsilcilerden oluşan bir kurucu meclis tarafından, halkın en geniş kesimlerinin katılımıyla yeni bir anayasa hazırlanmalı ve halkın onayına sunulmalıdır. Bu anayasa, ülkenin doğrudan halkın seçtiği temsilcilerden oluşan bir meclis tarafından yönetilmesini, demokratik hak ve özgürlükleri güvence altına almalıdır. Devlet düzeni bu temelde bütünüyle yeniden örgütlenmeli, ırkçı-faşist, darbeci-tarikatçı bütün unsurlardan arındırılmalıdır. Özel kuvvetler ve koruculuk gibi yapılar lağvedilmelidir.
2- Valilik, kaymakamlık gibi tüm atanmış kurumlar kaldırılmalı, bölge ve yerellerde yönetim yetkisi seçilmiş yerel meclislerde olmalıdır. Seçilmiş vekil, temsilci ve görevlilere ödenen ücretler kalifiye işçi ücretlerinin ortalamasını aşmamalı ve bunların görevden alınması, yerlerine yenilerinin seçilmesi yetkisi yine halkta olmalıdır.
3- Yürütmenin yargıya müdahalesi son bulmalı, yargı her düzeyde bağımsız olmalıdır. Ülke ve bölge düzeyindeki yargı organları ve yargıçlar halk tarafından seçilmelidir. Yargı sistemi halkın bilgi ve denetimine açık olmalı ve halka yargıçları görevden alma hakkı tanınmalıdır.
4- Düşünceyi yayma, basın ve haberleşme, toplantı, gösteri ve yürüyüş hakkını engelleyen her türlü sınırlamaya son verilmelidir. Anti demokratik yasalar nedeniyle tutuklu ve hükümlü olan bütün yurttaşlar serbest bırakılmalıdır. Irkçı faşist örgütlenme ve propaganda yasaklanmalıdır.
5- Partilere konan %10 barajı sıfırlanmalı, örgütlenme ve siyasal faaliyet yürütme özgürlüğünün önündeki engeller kaldırılmalıdır. Lokavt yasaklanmalı, sendikal barajlar kaldırılmalı, bütün işçi ve emekçilere sınırsız sendikal örgütlenme, her türlü (hak, dayanışma, siyasal ve genel) grev ve toplu sözleşme hakkı tanınmalıdır.
6- Gerçek bir laiklik için din, devletten ve okuldan ayrılmalıdır. Belediyeler dâhil devletin tüm din, mezhep ve inançlarla topluluklara verdiği destek ve tanıdığı ayrıcalıklar sona erdirilmelidir. Devletin din, mezhep ve inançlar karşısında yansızlığına dayanan, inanma ve inanmama hakkını kapsayan gerçek bir inanç özgürlüğü güvence altına alınmalıdır. Zorunlu din dersi kaldırılmalıdır.
7- Eğitim her kademede parasız, bilimsel ve demokratik olmalıdır. YÖK kaldırılmalıdır. Bilimi ve sanatı yeni kuşakların eğitiminin ve gelişmesinin temeli sayan, ırkçı, şoven, dinci ve cinsiyetçi olmayan temel bir müfredat uygulanmalıdır. Anadilde eğitim hakkı tanınmalıdır. Uzaktan eğitimi kalıcı hale getirecek hazırlıklardan vazgeçilmeli, öğrenciler için sağlıklı okul ve barınma koşulları sağlanmalıdır. Özel kişi ve kurumlara, vakıflara ve tarikatlara ait tüm özel eğitim kurumları ve yurtlar kamulaştırılmalıdır. Öğrencilerin kredi borçları silinmeli, ihtiyacı olan bütün öğrencilere karşılıksız burs sağlanmalıdır. Eğitim kurumları ve yurtların yönetimleri, öğrencilerin ve çalışanların seçtiği temsilcilerden oluşacak kurullara verilmelidir.
8- Sağlıkta özelleştirmeye son verilmeli, başta hastaneler olmak üzere laboratuvarlar gibi halk sağlığı bakımından temel öneme sahip büyük özel sağlık kuruluşları kamuya devredilmelidir. Tüm sağlık sistemi halka önleyici, nitelikli ve parasız sağlık hizmeti verilmesi temelinde yeniden örgütlenmelidir. Sağlık alanındakiler başta olmak üzere sendikalar ve meslek örgütleri sağlık kurumlarının yönetiminde söz sahibi olmalıdır.
9- Yerli ve yabancı sermaye sahiplerine kredi ve ihaleler yoluyla sağlananlar başta olmak üzere tanınan tüm ayrıcalıklara son verilmelidir. Yapılan vurgunlar soruşturulmalı, suçluların mal varlıklarına el konulmalı ve yurt dışına kaçırılan servetleri geri getirilmelidir. Kanal İstanbul projesi derhal durdurulmalıdır. Yol, köprü, havalimanı, şehir hastaneleri gibi yatırımlara yapılan tüm ödemeler durdurulmalı ve hazine garantileri iptal edilmelidir. Bu yolla sağlanan bütün kaynaklar başta sağlık ve eğitim alanı olmak üzere halkın ihtiyaçlarının karşılanması için kullanılmalıdır.
10- Salgın koşullarında daha da artan kadına yönelik şiddetin önüne geçmek için gerekli önlemler hızla alınmalı ve yasal düzenlemeler yapılmalıdır. Cinsel yönelim ayrımcılığına, nefret söylemine ve baskılara son verilmelidir. Toplumsal yaşamın her alanında cinsiyet eşitliği sağlanmalıdır. Salgın koşullarında ağırlaşan çocuk ve yaşlı bakımının kadınların sırtında bir yük olmaktan çıkarılması için somut adım atılmalıdır. Semtlerde ücretsiz, nitelikli ve yaygın çocuk bakım yuvaları açılmalı, işyerlerinde kreşler, emzirme odaları ve annelerin süt izni hakkından taviz verilmemelidir. Yaşlılar için bakımevleri yaygınlaştırılmalı ve ücretsiz olmalıdır.
11- Kürt sorunu, tam bir ulusal hak eşitliği temelinde barışçıl ve demokratik temelde çözülmelidir. Zorunlu tek devlet dili uygulamasına son verilmeli, bütün uluslara ve ulusal topluluklara kamu hizmetlerinden ana dillerinde yararlanma hakkı tanınmalıdır.
12- Sınır ötesi operasyonlar durdurulmalı, bölgenin yeniden paylaşımı için yürütülen yayılmacı politikalara son verilmeli, tüm komşu ülkelerle eşitlik, karşılıklı yarar, içişlerine karışmama, egemenlik haklarına saygı ve barış temelinde ilişkiler geliştirilmelidir. Emperyalist ülkeler ve kurumlarla yapılmış açık, gizli siyasal ve askeri bütün anlaşmalar feshedilmelidir. NATO’dan çıkılmalı, başka ülkelerde bulunan üsler kapatılmalı ve askeri birlikler geri çağrılmalı, içerideki yabancı üsler kapatılmalı ve askeri birlikler ülkelerine gönderilmelidir. Saldırgan ve yayılmacı amaçlarla silahlanma ve savaşa ayrılan bütçe, halkın ihtiyaçları için kullanılmalıdır.
13- Maden aramaları ve çıkarılması, lüks turistik tesis ve konut inşası gibi kâr ve rant için doğayı ve çevreyi yıkıma uğratan bütün yatırımlar durdurulmalıdır. Bu yatırımların sahipleri ve onlara izin veren bütün görevliler yargılanmalı; doğaya, çevreye ve halka verdikleri zararların tazmin edilmesi başta olmak üzere cezalandırılmalıdır. Tarım alanları, otlaklar, ormanlar, madenler, enerji ve su kaynakları başta olmak üzere yeraltı ve yerüstü zenginliklerinin yerli-yabancı tekeller tarafından yağmalanmasına son verilmelidir.
14- Sanata ve sanatçılara yönelik baskı, yasak, sansür uygulamalarına; sanatçıların yaratım süreci üzerindeki sermaye ve piyasa egemenliğine son verilmelidir. Halkın ilerici ve demokratik kültür seviyesinin yükseltilmesine hizmet eden her türlü sanatsal faaliyet merkezi ve yerel düzeyde desteklenmelidir. Halkın günlük hayatında edebiyat ve sanat ulaşılabilir olmalıdır. Ülkede yaşayan farklı etnik kesimlerin dil ve kültürlerini geliştirmelerinin önü açılmalıdır.
"ÇALIŞMA VE YAŞAM KOŞULLARININ İYİLEŞTİRİLMESİ İÇİN"
1- Zamlar durdurulmalı ve yapılan zamlar geri alınmalıdır. İşçiler, emekçiler ve emeklilerin ücretleri enflasyon karşısında ezilmeyecekleri ve insanca yaşayabilecekleri bir düzeye yükseltilmelidir. Asgari ücret 4 kişilik bir işçi ailesinin ihtiyaçları göz önüne alınarak belirlenmeli ve işçilerden kesilen tüm sigorta prim payları patronlar tarafından karşılanmalıdır.
2- Çalışma süresi günde 7 saati, haftada 5 günü (35 saati) geçmemeli, ağır ve tehlikeli işlerde 5 saatlik iş günü uygulanmalıdır. Ücret kesintisi olmaksızın haftada 2, yılda 30 gün kesintisiz dinlenme hakkı tanınmalıdır. Kadın istihdamının önündeki tüm engeller kaldırılmalı ve eşit işe eşit ücret ödenmelidir. 18 yaş ve altı çocuk emeğinin ücretli emek olarak kullanılması yasak olmalıdır.
3- Evden çalışma ve kısa çalışma başta olmak üzere her türlü esnek çalışma, taşeron, kiralık, sözleşmeli vb. güvencesiz çalışma biçimlerine son verilmeli, özel istihdam büroları kapatılmalı, her alanda kadrolu ve güvenceli çalışma sağlanmalıdır. Tüm fabrika, işyeri ve çalışma alanlarında, işçi sağlığı ve iş güvenliğine ilişkin önlemler, işçiler ve emekçilerin seçtiği temsilcilerin çoğunluğunu oluşturduğu kurullar tarafından belirlenmeli ve denetlenmelidir.
4- İşten atmalar yasaklanmalı, herkesin yetenekleri doğrultusunda iş sahibi olması devlet tarafından garanti altına alınmalıdır. İşsizlik Fonu’nun amacı dışında kullanımı ve başta yandaşlar olmak üzere kapitalistler tarafından yağmalanmasına derhal son verilmeli, fonun tamamı işçiler ve aileleri için kullanılmalıdır. İşsizlik ödeneği en az asgari ücret seviyesinde olmalı, fonun kullanımı sendika ve işçi temsilcileri tarafından denetlenmelidir.
5- Bankalar ve diğer finans kuruluşları, tekelci şirketler ve hissedarları başta olmak üzere büyük sermaye ve büyük toprak sahiplerinden alınan vergiler artırılmalıdır. Özel ve tüzel kişilerden artan oranlı gelir ve servet vergisi alınmalıdır. Temel tüketim mallarından alınan KDV ve ÖTV kaldırılmalı, lüks tüketim mallarından alınan vergiler yükseltilmelidir.
6- Yoksulluk sınırının altında geliri olan ya da hiç geliri olmayan her hane için doğalgaz, su, elektrik, telefon-internet hizmeti ücretsiz olmalıdır. Bu durumdaki yurttaşların kredi borçları silinmeli ve insanca yaşamalarını garanti edecek asgari bir gelir temin edilmelidir. Tüm yurttaşları kapsayan, eşleri birbirine ekonomik açıdan bağımlı olmaktan çıkaran ve bir birey olarak hak sahibi kılan bir sosyal güvenlik sistemi kurulmalıdır.
7- Yoksul, küçük ve orta köylülerin bankalara, emperyalist ve işbirlikçi tekellere, tefeci ve büyük toprak sahiplerine olan tüm borçları faizsiz olarak ertelenmeli, ipotekler ve diğer yükümlülükler kaldırılmalıdır. Yoksul ve küçük üreticiler faizsiz kredilerle desteklenmeli; gübre, yakıt gibi tarımsal üretimin temel girdileri ülkede üretilmeli ve ucuza sağlanmalıdır. Tarımsal üretimin planlanması, ürünlerin pazarlaması ve fiyatlarının belirlenmesinde üretici köylü örgütlerinin de içinde yer aldığı kurullar söz sahibi olmalıdır. Kooperatifleşme teşvik edilmeli, aracılar aradan çıkarılmalı, tarım ve üretici köylülük emperyalist tekellere ve işbirlikçilerine karşı korunmalıdır. Ülkenin tarımsal ve hayvansal üretim bakımından kendine yeterli hale gelmesi için gerekli önlemler alınmalıdır.
8- İnsanlığa karşı suç işleyenler hariç Türkiye’ye sığınanlara mültecilik statüsü tanınmalıdır. Mülteci işçilere “işveren rızası” şartı olmadan çalışma izni verilmelidir. Mülteci ve göçmen işçilere sendikalara üye olma hakkı tanınmalıdır. Türkiye’yi AB’nin göçmen deposu haline getiren “Geri Kabul Anlaşması” iptal edilmelidir. Dönmek isteyen mülteciler için bölgede barış ortamı sağlanmalı, kalanlara eşit yurttaşlık için gerekli altyapı oluşturulmalıdır.
Bildirgenin açıklanmasının ardından soru-cevap bölümüne geçildi. Ercüment Akdeniz'e yöneltilen sorular ve Akdeniz'in yanıtları şöyle:
- Geçen hafta Türkiye İşçi Partisi de sol örgütllerle ve HDP ile görüştüğünü duyurdu ve bir ittifaktan bahsetti. EMEP buna ne diyor, bu ittifakın içinde olacak mı?
Ercüment Akdeniz: İki büyük burjuva blok var. Cumhur İttifakı ve Millet İttifakı ve seçim beyanlarını henüz açıklamış değiller. Onların nasıl bir programı olacağını göreceğiz ama biz 3. bloku konuşuyoruz, 3. seçenek için çabalıyoruz. Biz sosyalistlerin yan yana durmasını, güçlü bir halk mücadelesinin örgütlenmesi için bu yan yana duruşu önemsiyoruz. Mücadele birliğini yan yana devam ettireceğiz, ittifak için yan yana olmasak da mücadelede her daim yan yanayız. 2 blok dışında iktidar seçeneği olarak bunu yaratmalıyız. Bazı yapılar daha dar yapılar öneriyor, buna saygımız var ama bizim yaptığımız görüşmelerde, halk buluşmalarında görüyoruz ki Türkiye halkı 3. bir blok istiyor, 'birleşin' diyor. Kimse bu halk ittifakından kaçmamalı, içinde yer almalıdır. Olgun bir biçimde tartışmalarımız, görüşmelerimiz devam ediyor. Biraz sabır ve emekle başaracağız.
- Bildirgenizde 'NATO’dan çıkış' dediniz. Burayı biraz açar mısınız? Halk mahkemelerinden bahsettiniz. Yargı mensuplarını seçme konusu nasıl olacak? Bugün yaşanan bu ekonomik modele karşı programınız nedir? Bu krizden çıkış yoluna dair çözüm öneriniz nedir?
Ercüment Akdeniz: Bu ülkede çocuklar okula başlayınca sınıf başkanını seçiyor ama bu ülkenin akademisyenleri, profesörleri kendi rektörünü seçemiyor. Bir kayyum rejimiyle karşı karşıyayız. Belediyelere kayyum getirdiler. Atanmışların seçilmişler üzerindeki vesayetini bitirmemiz gerek. Bu, halkın seçme yetkisiyle mümkün olabilir. Siyasetin yargıya müdahale etmesinin önüne geçmek, bu sadece bir taleple değil halk seçiminin önünün açılması ile mümkün olabilir.
TÜSİAD’a, MÜSİAD’a, patron örgütlerine sesleniyorlar; biz işçi sınıfına sesleniyoruz. Bu ülkenin ekonomik çıkışını patronlarla gören ne iktidarlar gördük. Bunlarınki de farklı olmayacak. Sermayeden bağımsız, halk için yönetilen bir bütçe anlayışını getiriyoruz, kuracağımız Halk İttifakında olan budur. Uluslararası sermayeye güvence verenler Kemal Derviş programına 'evet' diyor. Bu halk güvence istiyor, emekçiler güvence istiyor. Biz sermayeye güvence değil onların saltanatına son vermek üzere geliyoruz. Ali Babacanlar, Davutoğlugiller, Akşenerler yönetecekse vay halimize, buna prim vermeyelim. Tam bir kopuş öneriyoruz, yüzleşme yoksa helalleşme olmaz. Sermayeyle bağını kesmeden halk için bütçe olmaz.
NATO, kurulduğu andan itibaren ABD şefliğinde olan, dünyanın en kanlı savaş örgütüdür Son örneği Afganistan üzerinden de ortadadır NATO’nun gittiği yerler yıkım yerleridir. NATO’yla ola emperyalist ilişkilere son verilmesini savunuyoruz. Rus ittifakından Avrasya ittifakından da uzak durulmalıdır.
- Emek Partisi'nin yeri enternasyonalizmde nerededir? Bildirgenizde sınırlı yer verilmiş, 'egemenlik hakkına saygı' dediğiniz bir bölüm var ama sanki bir sosyalist parti olarak biraz az yer verilmiş gibi duruyor.
Ercüment Akdeniz: Partimiz sosyalist bir parti. En geniş halk güçlerinin bu düzenden çıkışı için asgari program birliğine kafa yorduk, o nedenle böyle bir bildirge hazırladık. Partimiz proletarya enternasyonalizmini savunan bir partidir. Bütün bu kavramlar 20. yüzyıla ait diyenlerin tam karşısındayız. Bugün dünyanın geleceğinin ne olacağına dair soruların arttığı bir dönemde sadece kendi ülkemizin içindeki bir mücadele ile kalamayız. Şili’deki, Kazakistan’daki bir halk isyanı nasıl dünya halklarını heyecanlandırıyorsa Türkiye’deki bir halk ittifakı da heyecanlandıracaktır.
Ülkemizdeki Kürt sorununun demokratik çözümü derken de Kürtlerin yaşadığı her bir coğrafya parçasında Irak’ta İran’da Kürtlerin özgür bir geleceğe sahip olması, enternasyonal olarak bütün sosyalist partilerin bunu savunması gerekir. Özellikle Suriye’de Suriye halkları kendi geleceğine kendileri karar vermelidirler. Bizim ülkemizde bağımsızlık mücadelemiz emperyalistlerin nasıl kovulmasını savunuyorsa aynı şekilde Suriye’de de Kürtler, Türkler, Araplar kendi geleceklerini kendileri tayin etmelidirler. Biz 20, yüzyıla ait ulusların kendi kaderini tayin hakkını Wilson prensipleri ile değil Lenin prensipleri ile savunmaya devam ediyoruz.
(İstanbul/EVRENSEL)