Teoman Alptürk: 150 kilowatt saat elektrik insanca yaşamak için çok az
Türkiye’deki enerji sistemleri mutlak surette kamu eliyle çalıştırılmalıdır. Türkiye Elektrik Kurumu yeniden kurulsun ve üretimden tüketime kadar olan bütün her şey bütünleşik olarak kamuda kalsın.
Fotoğraf: MichaelGaida/Pixabay
Serpil İLGÜN
İstanbul
Faturalar, yükselen etiketler zaten belimizi büküyordu ama yeni yılın ilk gününden itibaren doğal gazı kullanırken veya elektrik düğmesine basarken daha tedirginiz. Doğal gaza yüzde 25, elektriğe 150 kilowatt saate kadar yüzde 52, üstüne yüzde 127 oranında yapılan zamlar gıdadan tekstile, üretiminde enerjinin kullanıldığı her tüketim malına yansıyacağı için tedirginlik alanı genişliyor.
Şu günlerde gelmeye başlayacak zamlı faturalar beklenirken, elektrik şirketlerinin fahiş zam oranlarını aralık ayı faturalarına yansıttığı haberleri gündeme geldi. Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu (EPDK) “Böyle bir şey olamaz. İnceleyeceğiz, gereğini yapacağız” açıklamasını yaptı ancak, fahiş zamlara onay veren EPDK de, açıklamaları da vatandaş nezdinde itibar görmüyor.
Diğer yandan, verimlilik ve dar gelirliyi koruma iddiasıyla geçilen kademeli elektrik tarifesi doğal gazda da uygulanacak. Muhalefet, şu günlerde Mecliste görüşmeleri süren torba yasa içinde yer alan doğal gazda kademeli tarifenin, elektrikte olduğu gibi ısınma hakkına da sınırlama getireceği görüşünde.
Dağıtımın tamamen özelleştirildiği elektrikte, iktidarın odaklandığı yer özel şirketlerin ayakta kalması, dolayısıyla kârlarını arttırmaları. Büyük bölümünü iktidara yakın sermaye gruplarının oluşturduğu şirketlerin zararlarının maliyeti halka yıkılırken, Türkiye’de elektrik iletimi ve dağıtımından sorumlu olan devlet kuruluşu Türkiye Elektrik İletim AŞ’nin de 2022’de özelleştirilmesi planlanıyor.
Elektrik ve doğal gazdaki fahiş zamlara nasıl yol veriliyor? Özelleştirme nasıl sonuçlar üretiyor? Kademeli faturalandırma ne anlama geliyor? İktidarın iddia ettiği gibi Türkiye’nin enerjide dışa bağımlılığı azalıyor mu? Yenilenebilir enerji alanında tablo nasıl?
Elektrik Mühendisleri Odası (EMO) Eski Yönetim Kurulu Başkanı ve EMO Enerji Çalışma Grubu Başkanı Teoman Alptürk yanıtladı.
ELEKTRİKTEKİ ÖZELLEŞTİRME SADECE SERMAYENİN PARA KAZANMASINI SAĞLADI
Geçtiğimiz temmuz ayında da yüzde 15 zamlanan elektriğe yeniden zam bekleniyordu ancak resmi enflasyon yüzde 36 olarak açıklanmışken yüzde 125 zam nasıl yapılabiliyor? Bu yol nasıl açıldı?
Bu yol özelleştirmeyle açıldı. Elektrik enerjisi doğal tekel olduğu için özel şirketler eliyle işletilmesi sıkıntılı durumları meydana getiriyor. Zamlarda olduğu gibi. 1982’lerden bu yana bir sürü gelişmelerin ardından piyasa koşullarıyla elektrik sistemi işletilmeye başlandı ve burada da şu anda 100 bin megawatın yaklaşık üçte birinden yenilenebilir enerji kaynaklarını destekleme mekanizması (YEKDEM) dediğimiz sübvansiyon sistemine bağlı santraller var. Bunlar geçtiğimiz temmuz ayına kadar hep dolarla, avroyla fiyatlandırılıyordu. Daha önce kamu eliyle yönetildiğinde yapılan işletmede ekstra giderler yoktu. Mesela YEKDEM, bir kere alım garantisi veriyor, yabancı parayla ve piyasa fiyatının çok üstünde veriyorki, yatırımı karşılasın. Bu bana göre oldukça yanlış.
Sözleşmeler neden döviz üzerinden yapılmıştı?
Bunlar ciddi masraflar oluşturuyordu. Bu yatırım için verilmiş sübvansiyonlar, ama bir de işletme sırasında olanlar var. Bunlar geçmişte hiç yoktu. Mesela kapasite ücretleri dedikleri, sistemin yedek kapasitesini sağlamak için yapılan bir ödeme. Bu ödemeler yanlış. Eski sistem yöneticilerinden biriyim, biz Türkiye’deki elektrik sisteminin kurulu gücünü tespit ederken hem yedekleri hem de aktif olarak tüketimde kullanacağımız güçleri hesaplayarak bunu yapardık. Ve bu kapasite ödemesi gibi şeyler yoktu. Bütün bunları üstü üste koyunca fiyatlar çok yükseldi. Daha da yükselebilir.
Özelleştirmeye vurgu yaptınız, haberleşme gibi ülke için çok temel yapıtaşı kuruluşlarının özelleştirilmesi girişimi AKP iktidarında tavan yaptı. Şu günlerde Türkiye Elektrik İletim Anonim Şirketinin de (TEİAŞ) özelleştirilmesi gündemde. Elektriğin dağıtım ayağının, TEDAŞ’ın özelleştirmesi 2013’te tamamlanırken vatandaşa şu müjdelenmişti: “Artık kayıp kaçak azalacak, verimlilik ve hizmet kalitesi yükselecek, maliyet düşecek!” Seyir böyle mi gelişti?
Aslında özellikle dağıtımda yapılan özelleştirmeler çok yanlıştı, bu bir politik tercihti. Sadece sermayenin para kazanmasını sağladı. O zaman öne sürdükleri en önemli argüman rekabetti. Rekabet olacak, ucuzlayacak! Elektrikte rekabet şansı yok ki. Özel sektör eliyle rekabet neoliberalizmin gündeme getirdiği şeyler. Siz vatandaşın yaşamsal hakkı olan elektriği bile kâr kaynağı olarak düşünüyorsanız, sistem tartışılmalıdır.
Mesela belirttiğiniz gibi TEİAŞ’nin özelleştirilmesi konuşuluyor, bir tarafta üretim tesisleri var, bir tarafta dağıtım tesisleri var. Yani üretimden alıp dağıtıma götüren bir sistem var. Bu sistemin işletilmesi elektriğinizin her saniye temin edilebilir olmasını sağlayan bir sistem. Mutlaka TEİAŞ ve benzeri yapıların kamu elinde kalması lazım ki, üretim ve dağıtım kontrol edilebilsin.
Cumhurbaşkanlığı 2022 özelleştirme programında yer alan TEİAŞ’nin kamudan çıkarılması nasıl sonuçlar üretecek?
TEİAŞ’yi özelleştirirseniz bir, rekabeti kontrol edemezsiniz, bunun yanında ülkenin arz konusundaki güvenilirliğini sağlayamazsınız. Çünkü TEİAŞ sadece elektrik sisteminin üretimini yapmıyor, aynı zamanda kısa dönem elektrik enerjisi planlamalarını yapıyor. O yüzden çok yanlış olur. Konuyla ilgili oda olarak Danıştaya yürütmeyi durdurma davası açtık ancak reddedildi. Üzerinde hâlâ çalışıyoruz.
Zaten dağıtımı ve üretiminin elektriğin kamudan çıkarılmasının sonuçlarını yaşıyoruz. Türkiye’deki enerji sistemleri mutlak surette kamu eliyle çalıştırılmalıdır. Yoksa tersine bir durum yaşanacaktır. Biz şunu savunuyoruz; Türkiye Elektrik Kurumu yeniden kurulsun ve üretimden tüketime kadar olan bütün her şey bütünleşik olarak kamuda kalsın.
Elektrik Mühendisi Neriman Usta’nın hesaplamalarına göre, dağıtım şirketleri abonelerden 2022’de aylık 42 milyar lira kâr elde edecekler. Kamuda olsa, bu tutar aylık 8 milyar lira olacaktı. Usta, bu şirketler beslenmese yoksul halka bedava elektrik dağıtmanın mümkün olacağını söylüyor. AKP iktidarı şirketlerin bu kadar fahiş zam yapmasına neden onay veriyor?
Şu andaki siyasi iktidar sermaye kesimini desteklediği ve varlık aktarımını savunduğu için böyle davranıyor. Ek olarak denetimin yapılmaması şirketlerin kolayca çok büyük haksız kazançlar elde etmesine yol açıyor. Mesela kayıp kaçak meselesi gündeme getirilerek özelleştirme yapılmıştı, kayıp kaçakların önlenmesi yönünde teknolojik yatırımların yapılması istenmişti. Ne kadar yapıldığını bugün kim söyleyebilir? Veya bugün güneş, rüzgar vb. yenilenebilir enerji kaynaklarının gerekliliği konusunda kim belli bir planı ortaya koyabilir? Bunlar yok.
Her ay elektrik faturasındaki tutar dışında, elektrik zammının başka nasıl yansımaları olacak?
Bugünkü 230 kilowatt saat minimum insani ihtiyaçların karşılanması olarak hesaplanmıştır, bugün neredeyse aylık 200-300 lirayı bulan fiyatlar, ileride yine katlanır.
Dört kişilik bir hanenin ortalama elektrik tüketimi olan 230 kilowatı 150’ye çekmek ne anlama geliyor?
150’ye çekmenin anlamı kullanmayın demek. Yaşam şartlarının düşürülmesi isteniyor. Zaten enerji bakanlığı açıklama yaparak, “Elektrik kullanımında tasarrufa gidin” dedi. “Yediğiniz yemekte tasarrufa gidin” dendiği gibi. Bunun izah edilebilir bir tarafı yok.
Enerji Bakanlığı, kademeli faturalandırmayı yoksul halkı gözettikleri için yürürlüğe soktuklarını savunuyor. Yoksulları korumak, temel gereksinim olan elektriği tükettirmemek mi?
Yoksulların ne kadar elektrik kullanmasına müsaade ettiklerini mi tartışacağız? Bunu kabullenemiyorum. Bir de mesela 150 kilowatt saate kadar olan tüketimleri bedava verecekler mi, vermeyecekler. Oda olarak şunu ifade ediyoruz, herhangi bir kimse 230 kilowatt saat aylık tüketime ulaşabilmeli ve bunun ödemeleri de o aileyi zora sokmamalı. Yapılan uygulama bunun tam tersi.
İktidar, kademeli tarifeyi doğal gazda da getirecek. Nasıl bir aldatmaca söz konusu?
Kendilerine göre yine yoksul halkı koruduklarını göstermeye çalışıyorlar. Ama öyle bir şey yok, orada da 70-80 metreküp doğal gaz tutarının 4 bin lira asgari ücret alan biri tarafından ödenmesi çok zor. Hele, “En düşük memur emeklisinin aylığını 2 bin 500 TL yaptık” diye övünerek söyledikleri emeklinin 2 bin 500 TL ile karşılaması hiç mümkün değil.
TÜKETİM PLANLAMASI YAPILMALI
İktidar her fırsatta enerjide dışa bağımlılık azalıyor propagandası yapıyor ama bu konuda fotoğraf nasıl?
Dışa bağımlılığı iddia edildiği gibi 2-3 senede düşürmeniz mümkün değil. Bir şirket elektrik panelleri kuruyor diye dışa bağımlılıktan kurtuluyoruz diye bir sav çok yanlış. Ama Türkiye belli bir program içinde ve bunun kamu eliyle yapılmasını düşündüğü zaman bunu 10 sene içinde bitirebilir diye düşünüyorum. O zaman dışa bağımlılığı azaltabilir.
Yenilenebilir enerji konusunda Türkiye’de tablo ne?
Enerji Bakanlığı övünüyor ki, güneşti, rüzgardı vs. daha çok yeni ve yenilenebilir kaynaklara döndük! Buna kimse karşı çıkmaz ama bunun teknolojiye uygun şekilde yapılması lazım. Mesela güneş veya rüzgar santrallerinin kararlı bir rejimleri yok. Sürekli enerjiyi üretecek durumları olmadığı için bunların depolama tesislerinin de yapılması lazım. Ama Türkiye’de yapılan güneş ve rüzgar santralleri depolama tesisleri yapılmadan yapılıyor. Bunların hepsinde daha sonra depolama tesislerinin yapılması gerekecek ki bu da ayrı bir para olacak.
İklim krizi gerçeği var. Türkiye Yeşil Mutabakatı ve Paris İklim Anlaşması’nı kabul etti. Şimdi yepyeni bir çağa geliyoruz, elektrik çağına. Hızla evlerin çatılarına güneş enerjisi tesisleri yapılması istenecek. Dünyadaki birçok ülkede yapılıyor. Ve ulaşımda elektrikli araçlar geliyor. Bu iki büyük şey bile çok önemli. Yeni ve yenilenebilir kaynaklar konusunda aceleci yatırım yapıldığı için bugünkü yatırımların üstüne tekrar bir miktar depolama tesisleri konusunda yatırım yapmak gerekecek. Biz baştan beri söylüyoruz ki, tüketim planlaması yapmadan, ülkenin hangi alanlarda tüketim yapması önceden belirlenmeden yapılacak olan enerji konusundaki yatırımların hepsinin yanlış olma ihtimalleri büyüktür. Tüketimi mutlaka önceden belirlemeniz lazım. Yani “Bugünkü tüketim doğru mudur, ne kadar üretim yapacağız”ı ülke çıkarları doğrultusunda saptadık mı? Saptamadık. Eskiden kişi başına elektrik enerjisi tüketimi gelişmişlik kriteri sayılıyordu, şimdi yanlış olduğu anlaşıldı.
Neden?
Çünkü tüketim planlamasını yapmazsanız, ülkenin gerçeklerini göz önünde tutmazsanız, bu miktar farklı yerlere götürebilir sizi. Bugün Türkiye’nin aşağı yukarı 100 bin megawatlık kurulu gücü var. Ama arada sırada bu güce rağmen Türkiye puant (bir günün en çok gücü) gücünü zaman zaman karşılayamıyor. Karşılayamadığı miktar 51-52 bin megawat. Aşağı yukarı arada yüzde 50 fark var. Bunun için sisteminizi oluştururken ülkenin şartlarını, ülkenin insanlarını düşünerek bir tüketim planlaması yapmanız gerekir. Sanayinizi buna göre düzenlemeniz gerekir, üretim tesislerini buna göre yapmanız gerekir. Siz sadece santral yapıyorum diye ortaya çıktığınız zaman farklı şeyler çıkıyor. Mesela su santralleri en çok tartışılan konulardan biri. Su santralleri bizim gerçekliğimiz ve yeterli hidroelektrik potansiyelimiz var ama bunun kullanımı konusunda gerçekçi davranamıyoruz. Türkiye’de her on sene de bir kuraklık gider gelir. Her on senede bir suyun miktarı değişir. Buna uygun olarak üretim planlaması yapmanız lazım. Mesela bu sene puant gücü karşılayamamanızın en önemli sebeplerinden biri de hidroelektirik santrallerinin gücündeki düşmedir su yokluğu nedeniyle. Aynı şekilde güneş enerjisi şu anda güneş saatinde çalışıyor. Güneş kaybolduktan sonra güneşin gücünden faydalanamıyorsun. Veya rüzgar kararsız olduğu için rüzgarsız bir döneme denk geldiğin zaman o gücü kullanamıyorsun. Bütün bunların düşünülüp ona göre santral tespitlerinin yapılması lazım. Ama bundan uzağız.
DAĞINIK SİSTEMLER GELİYOR
Enerji alanında gerek tüketicilerin korunması, gerekse piyasalaştırılmasının sonuçlarını gidermek için hangi temel adımların atılması gerekiyor?
Bir kere ciddi bir planlama yapılması ve bugünün fotoğrafını çekmek gerekiyor. Buna bakarak nerede ne sıkıntı var bunu görmemiz lazım. Yepyeni bir dünyaya giriyoruz, gerek Yeşil Mutabakat gerekse bizi zorlayan enerji konusundaki gelişmeleri birlikte yapmamız lazım. Şimdiye kadar elektrik sisteminde akım üretimden tüketime doğruydu, yeni dönemde iki yönlü akım olacak ve bunun çok ciddi kontrol edilmesi lazım. Zaten nükleer gibi bir bela geliyor başımıza. Bunların hepsinin vakit kaybedilmeden çözülmesi lazım. Türkiye’ye ne yazık ki daha girmeyen, dağınık sistemler dediğimiz sistemler geliyor. Güneş enerjisi santralleri yapsınlar tamam ama bunların meydana getirdiği enerjiyi dağıtacak sistemlerin nasıl olacağını hep birlikte bulmamız lazım. Yeşil Mutabakat konusunda da önemli sıkıntılar var. Güneş, rüzgar gibi yenilenebilir kaynakların yapılmasıyla birlikte kömür, doğal gaz, petrol gibi fosil yakıtların azalacağı söyleniyor ama Dünya Bankası raporuna göre 2021’de elektrik enerjisinde kullanılan kömür arttı ve bunun önümüzdeki birkaç yılda da devam edeceği düşünülüyor. Yani şu anda ileri sürdükleri ve yapılmasını istedikleri sistem sıkıntıda.
OKUMA TARİHİNE BAKIN
Ocak ayı için geçerli olacak elektrik zamlarının, aralık faturalarına da yansıtıldığı konusunda şikayetlerin artması üzerine, Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu Başkanı Mustafa Yılmaz inceleme başlatacaklarını söyledi. Aralık ayına zamların yansıtılıp yansıtılmadığını anlayabilmek için faturada nereye bakmamız gerekiyor?
Okuma tarihine bakılacak, ne zaman okunmuş? İlk okuma aralık ayındaysa 2 Ocak’ta da okuduysa, sen yeni faturayı okumanın son gününe yaptığına göre kazık atıyorsun insanlara demektir. Bir de faturaların 30 günde okunması ve ona göre tahsil edilmesi lazım. İki gün geciktiği zaman o fatura 150 kilowatt saatin üzerine çıkıyor. Bunun da ele alınması lazım.
İLERİ SAAT UYGULAMASI OLSA İKİ GÜNLÜK ENERJİ TÜKETİMİ KARŞILANIRDI
Kalıcı yaz saati tartışması da sürüyor. Bakanlık birçok kesimden gelen taleplere rağmen bunda neden ısrar ediyor?
Yüzünüz Batı’ya mı dönük, Doğu’ya mı dönük? Mevcut saat sistemi doğuya göre ayarlanmış. Ve bunu hiçbir şekilde değiştirmek istemiyorlar. Şu anda Türkiye’de ileri saat uygulansa iki günlük enerji tüketimini karşılarsınız. Böyle bir tasarrufunuz olur. Çocuğunuz her taraf karanlıkken okula gidiyorsa, siz işe gidiyorsanız bu arada da elektrik kullanıyorsanız bunun verdiği zararın hesaplanması ve buna göre de Enerji Bakanlığının bundan vazgeçmesi lazım.
Tasarruf demişken, 150 kilowatt sınırını nasıl, ne yaparak koruyalım? Zira öyle bir tuzak kuruluyor ki, tüketim 160 kilowat olduğunda ikinci kademeden yani yüzde 125 zam oranından faturalandırılacağız.
Daha az aydınlanacaksınız, daha az ütü yapacaksınız, haftada iki gün çamaşır yıkıyorsanız bunu bire indireceksiniz vs… Yani tüketimi azaltacaksınız. Mesela evdeki aydınlatma bilimsel olarak ele alınırsa şu anda çok önemli sıkıntılar çıkar. Aydınlık seviyesinin hesaplanarak o lambaların konması gerekiyor. Aydınlatma seviyesi düştüğünde örneğin görme konusunda sıkıntılar çıkacak. 150 kilowatt saat insanca yaşamak için çok az.