16 Ocak 2022 23:25

Yazar ve yönetmen Ümit Kıvanç: Hrant, ben dahil birçok insanın memlekete yaklaşımını değiştirdi

Hafızalarımıza seslenen “Hafıza Yetersiz” belgeseli bizi yaranın nereden açıldığını görmeye davet ederken, devanın da nerede olduğunu hatırlatıyor bir kez daha.

Fotoğraf: Agos

Paylaş

Meltem AKYOL
İstanbul 

Agos Gazetesinin Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink’in öldürülüşünün 15. yıl dönümü yaklaşıyor. “15 Eksik Yıl” sloganıyla 19 Ocak’ta saat 15.00’te vurulduğu yerde, Agos’un önünde, anılacak Hrant. Bu kapsamda Yazar ve Yönetmen Ümit Kıvanç’ın Hrant Dink’in sözünü renge, şekle ve sese büründürerek hazırladığı belgesel izleyici ile buluştu. “Hafıza Yetersiz-Hrant Dink İçin Bir Film” adını taşıyan filmde Hrant Dink’i hedef haline getiren tutkusuna tanık olup, kendi sesinden Türkiye ve dünya hayalini dinliyorsunuz. 

"İNSAN HAYSİYETİNİ ÖNDE TUTAN BİR ÇIKIŞIN PEŞİNDEYDİ…"

Bir saatlik belgeselde Hrant’ın sesine Ümit Kıvanç’ın özenle seçtiği, kimi kendisine ait görüntüler eşlik ediyor. Belgesel Hrant’ın içe işleyen, güçlü, o ‘Doğru bildiklerini’ sorgulatmayı beceren sesinden, herkese her şeyi anlatabilme cesaretini bir kez daha hatırlatıyor izleyiciye. Bitirir bitirmez Kıvanç’a yazıyorum, filmi ondan dinlemek için. Anlatıyor: “Hrant çok özel bir insandı. Ermeniler için hayati, Türkler için, bugünkü kuşakların farkında olmadığı kadar derin bir meselede insan haysiyetini önde tutan bir çıkış yolu peşindeydi. ‘Klinik vaka’ların sağlıklarına kavuşabilmeleri için kaçınılmaz bir tedavi ve iletişim sürecinin zorunluluğunu kabul ettirmeye çabalıyordu. Kişi olarak da pek az insanda bulunan, o ‘şeytan tüyü’ denen özelliğe sahipti ve enerjisiyle insanı alıp götürebilecek kapasitedeydi. Hrant’ın ne anlatmak, nereye ulaşmak istediğini kalıcı kılmak, ileride de isteyenin el attığında bulabileceği bir şekilde miras bırakmak benim açımdan olmazsa olmaz bir görev haline gelmişti. Bunu yapmadan gitmeyeceğim, demiştim.”

"ANCAK YILLAR SONRA İZLEMEYE GİRİŞEBİLDİM…"

‘Neden şimdi, neden 15. yılda’ diye soruyorum, “Ancak şimdi yapabildim” diye başlıyor yanıtlamaya ve devam ediyor: “Bir saatlik bir kurguyu bile insanlar dinlerken ne kadar ağır bir yükün omuzlandığını hissediyor, o yükten paylarını alıyorlar. Ben, Hrant’la beraber gazete çıkarmış, arkadaşlık etmiş, onu hep varsaymış, dünyayı da hep onunla birlikte varsaymış biriyim. Kolay mı haftalar, aylar boyu onun o hepimizi kahrederek elimizden alınmış aurasıyla gün geçirmek? Ancak şimdi yapabildim.”

İzlerken Hrant’ı dinlemeye kaptırıyor insan kendini, artık olmadığını bilerek izlemek çok zor… Kıvanç’ın bu konuşmalar için belki onlarca saat dinlediğini düşünerek soruyorum, “Zor oldu mu?​”. “Elbette çok zor oldu” diyor ve ekliyor: “Ama daha önce Hrant için birçok şey yaptığımızdan, belli bir bağışıklığım vardı. Yine de malzemeyi bir araya getirdikten ancak yıllar sonra şöyle bir izlemeye girişebildim ve sonra filmi yapabildim. Dediğin oluyor; insan kendini kaptırıp, kurguyu falan unutup onu dinlemeyi sürdürebiliyor.”

"İDEOLOJİK İKTİDARIN BEKASI HAFIZA’NIN İPTALİNE BAĞLI"

Filmin adının hikayesini, “Filmde bir sekans var, orada Hrant Dink’in arkasındaki bilgisayarda ‘memory is too low for word’ (Word programını açmaya hafıza yok) yazıyor; ben onu sözlere yer yok gibi algıladım. Belgeselin ismi de oradan geliyor” diye anlatmıştı Kıvanç. Biraz daha detaylandırmasını istiyorum. Hafıza, anlamak, anlatmak ve dahası… Hepsi o kadar içe ki. Açıyor: “Türkiye’de, aslında toplumsal psikolojinin temelinde yatan ve genel ruh halini kuşaklar boyu belirlemiş, hâlâ belirleyen bir çatlak, bir yarık, bir eksiklik, eksiltmişlik, haksızlık etmişlik duygusu, topluca gizlenen bir büyük suçun azabı, yokmuş gibi yapılır ya da aksi iddia edilirse hayatımızda rol oynamayacak, hiçbir şeyi etkilemeyecekmiş gibi davranılıyor. Oysa her an her şeyimizi belirleyen eğretilik, kendimize güvensizliğimiz, kendimizden başka herkesi düşman sayıp onlardan çekinmemiz, korkmamız, bu meseleyle ilgili. Resmi-egemen ideolojik hegemonyanın ve gerçek iktidar ittifakının sürmesi bu amaçla hafızanın iptal edilmesine bağlı. Hrant, bu hafızayı uyandırabilecek, kilidi açabilecek üslubu bulabildiği için onun varlığına tahammül edilemedi. İdeolojik iktidarın bekası hafızanın iptaline bağlı bu memlekette. Bu tabii aynı zamanda ciddi bir çıkar ittifakı. Hafıza kilit yani. Ya da anahtar, nasıl görürseniz. Ben daha çok, Hrant’ın sözünü idrak edebilmek için hafıza yetersiz, demek istedim.”

"İNSANCA YAŞAMA HEVESİMİZDEN GÖTÜRDÜ…"

Kıvanç film için “Neyin kıymetini bilemedik filmidir bu” diyor anlatırken. Bu yıl ki slogan ‘15 Eksik Yıl’. Ne eksildi peki, ya da ne götürdü bizden Hrant’ın aramızdan alınışı: “Akıldan götürdü, vicdandan götürdü, yeniden kazanılacak masumiyete yönelik arzudan götürdü. Farklılığın zenginlik olduğu duygusundan götürdü. Yalanlar yerine tarihin doğrusunu öğrenme hevesinden götürdü. Genel olarak daha iyi ve insanca yaşama hevesimizden götürdü. Suikast davasının yürütülüş tarzı da, bugün dip noktasına varmış sürece müthiş ivme kazandırdı: Adaletin, en azından adalet arayışının olmazsa olmaz sayılmasından götürdü.”

"ADALET Mİ, O DA NE..?"

Hrant’ı aramızdan alınışına götüren süreç Sabiha Gökçen’in Ermeni olabileceğine yönelik yaptığı haberden sonra başladı. Hedef haline getirildi Hrant, yargılandı. Yargılama konusu yapılan haber için dil uzmanları bile ‘Hakaret yok’ dedi de, Hrant yine de ceza aldı, ‘Türklüğe hakaret’ten. Ve sonra bu süreç Hrant’ın öldürülmesine götürdü… 15 yıllık süreçte cinayeti işleyen ekip için önce ‘hassas ve milliyetçi gençler’ denildi, sonra ‘Ergenekon’cular…

Ve nihayetinde ‘Ergenekon soruşturmasını açabilmek için Fethullah Gülen Cemaatinin organize ettiği grubun cinayeti gerçekleştirdiği’ cinayet olduğu tezine varıldı. 26 Mart 2021’de görülen 131. duruşmada verilen 33 beraat, 27 mahkumiyet, 4 müebbet, 2 ağırlaştırılmış müebbet kararı da böyle diyordu. Dava dosyası Dink ailesi avukatlarının itirazı ile istinafta… Kıvanç’a ‘adalet’ diye soracak oluyorum, yanıtı kısa ve net: “O da ne?​”

"YÜZLEŞMENİN YANINA BİLE YANAŞMADILAR…"

Peki yüzleşme, yüzleşti mi Türkiye bununla: “Kesinlikle yüzleşmedi. Toplumun bir bölümü, daha önce ötekine yönelik ayrımcılığa, hakların gasbına, adalete o kadar da duyarlı olmayan bir kesimi, umursamazlık ve inkâr çemberinin dışına çıkabildi. 19 Ocak’larda bazen binlerce kişi bir araya geldi. Kimlerdi onlar? Çoğu tamamen bireysel inisiyatifleriyle orada bulunan insanlardı. Ama toplum ve devlet, siyasetçiler, etkili çevreler yüzleşti mi, dersen, yanına bile yanaşmadılar. Yanaşmadıkları gibi, hakikat ve fikir-ifade hürriyetine doğru atılan adımların hepsini geri çekip tam aksi yöne doludizgin koşmaya başladılar. Yeniden.”

"KIRILGAN, DİRENÇLİ VE İNATÇI…"

Filmde Hrant’ın definecilerle yaptığı sohbetten bir kesit de var. Kendisine define haritası uzatan biri ile konuşmasını aktaran Hrant ‘Evet çok define var ama asıl define yeri üstündekiler, asıl define insanlar’ diyor. Hrant o definelerden en kıymetlisiydi galiba. 

Hrant’la çalışmış, onunla mesai harcamış Kıvanç. Bitirirken -çok olduğumu bilerek- onu biraz anlatmasını istiyorum. “Filmle aylar boyu uğraştıktan sonra bir de kişisel hatıralarımı deşmeye kalkarsam taşıyamayacağım kadar ağır yük olacak” diyor Kıvanç ve ekliyor: “İçten kırılgan bir insandı bir yandan, evet, ama birilerinin zorla, kaba kuvvetle kırabileceği biri değildi. Zorluklara karşı, ‘Ben sizin ne ağababalarınızla karşılaştım daha önce!’ diyerek meydan okuyan bir edası vardı. İnadıysa, aman aman! Fakat içlerinde böylesine yoğunlaşmış enerji barındıran insanlar başka türlü de olmaz. Kalkıştığı iş muazzam bir işti. Ben dahil birçok insanın dünyaya bakışını, özellikle memlekete yaklaşımını değiştirdi.”

HRANT’TAN: BİZ BİRBİRİMİZİN DOKTORUYUZ…

Belgesel boyunca Hrant bize yaranın nereden açıldığını anlatıyor ‘Bu topraklarda 3 milyon nüfustan cumhuriyete geçerken 300 bin olduk. O 300 bini de tükettiler, atalarımın ürettiğini de tükettiler… Ruh hastalarıyız biz (Türkler ve Ermeniler). Onların (Türklerin) bize yönelik paranoyası, bizim ise bu travmamız, korkumuz. Bu iki ruh halinden çıkmamız lazım…” diyerek.  Ve devanın nerede olduğunu da: “Bellek değiş tokuşu, konuşma, diyalog ve bunların olmazsa olmaz koşulu ifade özgürlüğü… Türkiye’nin demokratikleşmesi Ermenilerin de iyileşmesi demek… Çünkü biz birbirimizin doktoruyuz. Sen benim doktorumsun, ben senin...”

Not: Belgesel Hrant Dink Vakfının internet sitesi üzerinden (https://hrantdink.org/tr/) izlenebilir. 

ÖNCEKİ HABER

"Maliyetler düşmezse tarım yapamayız"

SONRAKİ HABER

Son 24 saatte 54 bin 100 yeni vaka tespit edildi, 136 kişi hayatını kaybetti

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa