22 Ocak 2022 22:25

Köpekler nereye koşuyor?

Elizabeth Lo’nun İstanbul’un sokak köpekleri ile ilgili Stray-Başıboş Belgeseli (2020) ve bu film üzerine Richard Godwin’in The Guardian’da yayımlanan değerlendirmesi “Bu Köpeklerin Randevusu Kiminle? Radikal Yeni bir Köpekselde Uzun Öğlen Yemekleri ve Ateşli Flörtler” bugün Türkiye’de gündemde olan bir konuyu dışarıdan bir bakış ile yeniden düşünme fırsatı sunuyor.

İttihat Terakki döneminden beri zaman zaman amansızca saldırıya uğrayan sokak hayvanları ile birlikte yaşama kültürü, bir kere daha tehdit altında.

Sosyal medyada cereyan eden tartışmada dikkat çekici olan, sadece sokak hayvanı karşıtlarının değil, destekleyicilerinin bile bazen ABD ve Avrupa’da uygulanan yöntemleri hijyen, düzen ve hayvanseverlik açılarından örnek alınması gereken ideal modeller olarak göstermeleri oldu.

Gelişmiş ülkeler hayvansız sokaklara sahipler; bunun olumlu boyutları sahiplenmenin teşvik edilmesi ve barınakların görüntüsünün Türkiye’dekilere kıyasla daha az rahatsız edici olması. Ancak sahip oldukları kedi ve köpeklerine fazlasıyla bağlı olduğu yadsınamayacak gelişmiş toplumların hayvanlar ile kurduğu ilişkinin bir de karanlık yüzü var. 

Mezbahanın tabiatı gereği gözlerden ırak olması gibi, ekseri hayvan barınağı sürekli bir geri sayımın işlediği birer ölüm kampı (vahşi bir oksimoron olarak ‘kill-shelter’) işlevi görüyor. Sahiplenilmeyen hayvanlara kamusal alanda yer yok ve vergilerin onlar için harcanması söz konusu değil. Hayvanlar ile kurulabilecek tek ilişki mülkiyet eksenli; tüketim zincirinin bir halkası haline gelmeleri ile de perçinleniyor.

Batı toplumlarındaki en insancıl tecrit yöntemleri baz alındığında bile, modern barınaklardaki hayvanlar için dile getirilen “Daha iyi bakılıyorlar”, “Daha uzun yaşıyorlar”, “mutlu ve rahatlar” gibi, ancak bazen ve kısmen doğru olan beylik saptamalar bir gerçeği gizleyemiyor: insanların sunduğu hiçbir imkan sokak köpeklerinin sahip olduğu özgürlüğün yerini tutamaz. Makul güvenlik tedbirleri alınıp, hayvanlar sağlık tarama ve uygulamaları ile denetlendiği takdirde, gönüllülerin desteği ile insan ve hayvanların birlikte yaşaması şehirlere sadece zenginlik katar.

Aşağıdaki makale, türler arası empati gibi nispeten yeni kavramlara dikkat çekerken, kimlik siyasetinde farklı dünya görüşlerinin uzun zamandır kullandığı Avrupa-merkezcilik gibi bazı kalıpları hayvan hakları bağlamında yeniden gündeme getiriyor.

Yaşadığımız, İstanbul ve Anadolu şehirlerinin sokak hayvanlarına yönelik ilk topyekün saldırı değil; sonuncusu olması ise köpeklerin değil, insanların elinde. Lo’nun belgeseli ve Godwin’in yazısı, İstanbul modelini, Batı ile kompleksli kıyaslamalar yapmadan, benzersiz ve ileri bir örnek olarak değerlendirmenin mümkün olduğunu hatırlatıyor.


Richard GODWIN

KANİN BAKIŞI

Elizabeth Lo’nun ödüllü belgeseli Stray-Başıboş, İstanbul’un sokak köpekleri misafirliğinde kanin bakışına dair bir içgörü sunuyor. Stray’de Zeytin’in ilk görünmesi benzersiz bir ruhun habercisi; İstanbul’un bir kenar mahallesini arşınlarken, bedeni teyakkuzda, bakışları tavizsiz, derin kara gözlerinden ise zeka fışkırıyor. Afrika Kraliçesi’ndeki Audrey Hepburn veya belki pasaklı olmayan bir anındaki Brad Pitt’i andıran bir hali var. Ama kanin harici karşılaştırmalar hakkını veremez-bu yılmaz bir köpek.

Yönetmen Lo, Zeytin (ve arkadaşı Nazar) ile ilk kez 2017’de bir Türkiye seyahatinde karşılaştığında onun filmi için aradığı yıldız -yani insanların filmini sırtlayabilecek bir köpek-olduğunu hemen anlamış. “Kalabalık bir yer altı geçidinde bir anda bu iki dev sokak köpeği yanımızdan koşarak geçti. Belli bir amaç duygusuyla hareket edişleri merak uyandırıcıydı. Acaba bu köpekler hangi randevuya yetişmeye çalışıyorlardı?​”

Bu soruya yanıt ararken Lo ve Türkiye’li yapım ekibi kendilerini iki sene boyunca Zeytin, Nazar ve diğer bir köpek olan Kartal’ı İstanbul’daki randevuları sırasında takip ettiler. Bir köpeğin boy hizasında çekilen belgesel, Ernst Karel’in sürükleyici müziği eşliğinde ciddi bir sosyal hareketliliği ortaya seriyor. Bu yoğun programda, Galata Köprüsü’ndeki olta balıkçıları ile buluşmaya tırıs gidişler, hurdacılar eşliğinde İstiklal Caddesi’nde yenilen uzun öğlen yemekleri, erkek köpekler ile ateşli flörtleşmeler, Şam’lı üç göçmen olan Jamil, Halil ve Aliof ile beraber şantiyelerde uyuyarak geçirilen uzun geceler var.

Lo’nun ilk uzun metrajlı belgeseli Stray, şimdiden (sanal) festivallerin kült yıldızı oldu; gerek insan gerek köpek izleyiciler tarafından hevesle karşılandı. Ancak Stray, Marley ve Ben gibi evcil hayvan filmlerinin, hatta Robert Bresson’un Rastgele Balthazar’ı gibi insan-merkezci olmayan hikayelerin duygusallığını reddediyor. Onun yerine, insan olmayan zeka konusunda kafa yorarak türler arası yeni bir sinemanın kapısını aralıyor. İnatçı ve bağımsız Zeytin, kasting aşamasında ekibi takip etmeye çalışmayan tek köpekti. “Onu takip etmemize izin verip, bizi bir yerlere götürmesi, izleyicileri insan olmayan unsur ve irade ile yüzleştirdi.”

MÜLKİYETİN ÖTESİNDE

Kendisi de bir köpek dostu olan Lo, Hong Kong’da beraber büyüdüğü köpeğini kaybettikten sonra, bir köpeğin yaşamını onurlandırmayı kafasına koymuş. Bunu sahiplilik prizmasına hapsolmadan, yani “insan-merkezci dünya algısından sıyrılıp, anlatıyı görsel ve işitsel olarak insan olmayan bir bakış etrafında yeniden çerçevelendirerek” yapmak istemiş.

İlk düşüncesi dünyanın farklı kentlerindeki köpeklerin yaşadıklarını karşılaştıran bir belgesel yapmak iken, İstanbul’un sokak köpeklerinin sıra dışı hukuki konumu dikkatini çekmiş. Bu yüzyıl boyunca sokak köpekleri ile mücadelede yetkililerin kimi zaman başvurdukları toplu zehirleme gibi insanlık dışı yöntemler köpekleri daha yabanileştirmişti. Nihayetinde, kamuoyu tepkisi kanunlarda değişikliğe yol açtı: 2004 itibarıyla, Türkiye’de sokak hayvanlarını yakalamak ve uyutmak yasaklandı. Sonuç olarak, İstanbul’da köpekler imkanlar dahilinde uygun gördükleri şekilde beslenip, tuvaletlerini yapabilir ve çiftleşebilirler; görevliler ise onları kayıt altına alıp, kısırlaştırma, aşı ve veterinerlik desteği sağlarlar. Belgeselci Lo, Zeytin, Nazar ve Kartal’ı takip ederken, 15 milyon nüfuslu şehrin sakinlerinin toplu olarak ilgilendiği yaklaşık 130 bin köpeğin tatmin edici yaşamından bir kesite tanıklık yaptı.

HAYVANLARIN DEKOLONİZASYONU

“Bu köpeklerin atıldığı saatler süren maceralar, bitmek bilmeyen yürüyüşler; bunlar birçok ev hayvanının hiç yaşamadığı deneyimler. Bu tablo benim hem köpeklerin gerçek potansiyelini, hem de evcil hayvanların insanların himayesindeyken bile tatminsizliklerini fark etmemi sağladı. Umarım bu film insancıl ve adil bir şehrin nasıl olabileceğine dair Avrupa-merkezci anlayışı sorgulatarak bir dekolonizasyon aracı işlevi görür.”

Lo, İstanbul’da köpeklerin, sorun yaratmadan ve birbirlerine zarar vermeden, peki hâlâ şehir hayatına entegre olabileceklerini gözlemledi -öyle ki on sene yaşadığı Los Angeles’taki ev köpeklerinin çoğuna göre çok daha iyi sosyalleşebilmişlerdi. Filmde röportaj ve yorum yok, sadece bazı sohbet ve ‘dedikodulara’ kulak misafiri olunuyor; bir de Sinoplu Diyojen’den seçme alıntılara- “Sahtelik ve ikiyüzlülük içinde yaşayan insanların köpekten alacakları dersler var.”

Yönetmen, hayvanlar adına konuşmayı ukalalık olarak görüp bundan kaçınmakla beraber, bu polemikçi film Donna Harraway’in türler arası ilişkiler üzerine yazılarından ve John Berger’in “Hayvanlara Niçin Bakarız?​” makalesinden etkilenmiş. Lo’nun kamerası kaçınılmaz olarak karşılaştırmalar yapıyor -özellikle köpekler ve onlarla arkadaşlık yapan Suriyeli mülteciler arasında. Filmin kalbinde bu bağ var; zaten Lo, Zeytin ve Nazar ile yer altı geçidinde ilk kez karşılaştığında, köpekler bu “başıboş” adamlar ile buluşmaya koşuyorlarmış.

ÖZGÜR RUH

Siyah İnci ve Beyaz Diş gibi klasik romanların yarattığı koşullanma yüzünden, filmi Zeytin’in eninde sonunda şiddet ve zulme maruz kalacağı beklentisi ile izledim. Ama bu an hiç gelmiyor; bu köpek, kurban veya kahraman, vahşi veya uysal gibi standart kalıplara sığmıyor.

Karizmatik Zeytin, yönetmeni sıkı çalıştırdı. Tuhaftır, kamerayı umursamıyordu -bütün o yakın çekimler bu sayede gerçekleşebildi. İstediği şeyi gidip sokakta bulmakta çok mahir olduğu için, rüşvetle kandırılamıyordu (en lezzetli etler ile bile). “Birçok kereler, beklerdik ki Zeytin uyansın; bazen akşamüzeri bile uyanmamış olurdu. Ritimleri kendine hastı. Filmin hikayesinden beklentilerimizi bir tarafa bırakıp ona teslim olurduk. Bazen bizim duyamadığımız sesleri, bazen de hissedemediğimiz kokuları kovalardı. Süreç, her şeyi akışına bırakmak ve kendimizi gidişata kaptırmaktan ibaretti.”

Akşamları çekim bittiğinde, ertesi gün tekrar bulabilmek için Zeytin’e küçük bir GPS vericisi iliştirilirmiş. Çekimlere verilen bir yıllık arada ise ekibin Türkiye’de olmayan üyeleri Zeytin’in sokaklarda uzun süre hayatta kalamayacağından endişe etmiş. Ama yönetmenin tekrar çekime başlamak için şehre dönmesiyle Zeytin’i bulması bir olmuş. Bugün bile, İstanbul’daki arkadaşları her karşılaştıklarında Zeytin ve Nazar’ın fotoğraflarını çekip Lo’ya gönderiyorlar. 

İSTANBUL MODELİ

Filmin insanları Batı’daki köpekler ile ilgili çifte standartlar üzerine düşündürmesini umuyor yönetmen. Kovid-19 ve internetin ateşlediği saf ırk köpek modasından rahatsız. “Bu evcil hayvan sahipleri hiç durup düşünürler mi, sevgili hayvanlarının annesi nerede, üretim çiftliklerinde nasıl acı çekiyor diye” Ancak evcil hayvan sahipliğinin diğer türler ile empati kurma yolunda bir geçit olabileceğini düşünüyor. Örneğin, Kaliforniya’da evcil hayvan sahipleri hayvan refahını ilgilendiren uygulamalar söz konusu olduğunda oylamaya katılmaya daha meyilliler. Kısacası, yönetmen filmin varsayımlarımızı sorgulamamızı sağlayacağını umuyor.

 “Biz Batı’da köpeklere daha iyi baktığımızı düşünürüz. Ama gerçekte, New York, Londra ve Los Angeles’te sokaklarda köpek olmaması aslında ne kadar hoşgörüsüz olduğumuzun işaretidir. Bir köpek mal kategorisinde yer almadığı sürece herhangi bir hakka sahip olamaz. Düşündüğünüzde, bu tam bir deliliktir. Her yıl milyonlarca köpeği dehşetle katletmeyi veya köpekleri hücrelerde çürümeye terk etmeyi erdem olarak kurgulamayı bir şekilde başarmışız, oysa gerçek aslında tam tersi.”

İstanbul’da hayvanlar ile mülkiyet üzerine inşa edilmemiş anlamlı ilişkiler kurma imkanı bulduğunu ve bunu o zamandan beri hep özlediğini söylüyor. “John Berger’e göre, hayvanat bahçesine gitme dürtüsü belki de modern varoluşumuzda eksik olan bu arzuyu tatmin etmeye yönelik. Başka türler ile bir arada olmak ve onlarla iletişim kurmak kanımızda var. Türkiye’deki deneyimim, bana yetiştiğim kültürlerde eksikliğini hissettiğim şeyin ne olduğunu fark ettirdi. Diğer türlerden tamamen arındırılmış sokaklar-bu, dünyada var olmanın en yoksun hali olmalı.”

Orijinal Metin:

Godwin, Richard. “To mark National Puppy Day, Elizabeth Lo’s acclaimed film Stray gives humans rare insight into the canine gaze, courtesy of homeless mutts in Istanbul”. The Guardian. 23 Mart 2021. Guardian News & Media Ltd 

EVRENSEL'İNMANŞETİ

İşçiye, düşman hukuku

İşçiye, düşman hukuku

Patronların yüzde 30 zam dayatmasına karşı yayılan grevleri engellemek için adeta düşman hukuku uygulanıyor: Besleme basın devreye sokuldu, valilik eylemleri yasakladı, e-devletten sendika üyeliği engellendi, işçilerin önüne polis-jandarma barikatı çekildi, gözaltılarla gözdağı verildi… Hiçbirinden sonuç alınamayınca ‘suç icadı’yla BİRTEK-SEN Başkanı Mehmet Türkmen tutuklandı.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
16 Şubat 2025 - Sefer Selvi

Evrensel'i Takip Et