25 Ocak 2022 23:22

"Esnafız, sadece karnımız doyuyor"

12 yıldır esnaflık yapan Türkan Enül, gece 4'ten itibaren çalışmaya başlamasına rağmen kazandığının yalnızca karnını doyurmaya yettiğini söyledi.

Fotoğraf: Gülseli Kenarlı/DHA

Paylaş

Tutku Elif PAPUR
İstanbul

Yeni yılın huzur dilekleri ile kutlanmasının üzerinden pek de geçmedi. Fakat henüz huzura, sağlığa ve mutluluğa dair dilenen dilekler kabul olmuş değil. Bunları şimdi yazmamın nedeni İstanbul’da bir börekçi dükkanı. Keşke daha umutlu günlerde, daha güzel konular üzerine sohbet edebilseydik dediğim bir aile işletiyor bu dükkanı. İçeride oldukça sıcak bir ortam var. Duvarlarında asılı süsler, eski bir dizinin açık olduğu ufak bir televizyon ve sıcak çorba kokusu... Mutfağa gidiyor; anne Türkan Enül ile başta pandemi koşullarının yarattığı sorunlar olmak üzere sosyal, ekonomik problemler ve  kendi hayatı hakkında konuşmaya başlıyoruz.

1992 yılında İstanbul’a geldiklerini, 12 yıldır ise bu dükkanı işlettiklerini söylüyor. 4 çocuğu var. Çocuklarından biri olan Ozan ile de orada tanışma fırsatım oluyor. Anne Enül’ün hangi endişelerle uyuduğunu, sabah onu nasıl bir günün beklediğini anlatmasıyla başlıyoruz:

“Gece gündüz aklımda olan düşünce çocuklarımın nasıl bir geleceği olacağı. Okuyanın da okumamış olanın da önünde bir yol yok. Eğitimini tamamlayan kızım şu an asgari ücretin altında emeği hiçe sayılarak çalışıyor. Bu endişelerle güne başlıyorum. Annem kısa süre önce vefat etti. Bir yandan ona bakıyordum. Ev-iş arası gidip geliyordum.”

Ayrıca gelirin giderler karşısında çok güçsüz kalmasının verdiği endişeye de değiniyor: “Biz sabah 4.30’da burayı açıyoruz. Yıllardır emek veriyoruz ama elimizde kalan hiçbir şey yok. Kazandığımız iki kuruş ise o da  vergilere, faturalara, ham maddeye gidiyor. Daha evvel iki kişi daha çalışıyordu, çalışanlara yetişemedik pandeminin şartlarında.”

"GÜN DOĞMADAN BURADAYIZ"

Pandeminin kendilerini hem psikolojik hem ekonomik hangi boyutta etkilediğini de merak ediyorum. “Dükkan kapalı kaldı ve maalesef devletin destekte bulunduğunu sandığı rakam bir aylık faturaların yarısına dahi yetmedi” diyor, “Dükkan kira. Mal sahibi de üzerine yüzdesini koyup zamlı istedi kirayı. Karın tokluğuna çalışır hale geldik. Eskiden iki tane sattığımız böreği artık bir tane satabiliyoruz. Para yok nasıl alacak halk? Kendi aramızda konuşuyoruz. Yağ fiyatı, un fiyatı iki katına çıktı. Vicdanım zam yapmaya el vermiyor. Bir de çok yoruldum. Hiç iznim yok. Gün doğmadan buradayız. Çok düşünceliyim. Keşke insanca, kardeşçe yaşayabilsek. Gençler, çocuklar, kadınlar herkes rahatça yaşayabilse. Emeklerimizin bir değeri olsa...”

Tüm bunlara rağmen ekonominin iyi olduğunu düşünüp savunan politikacılara yönelik ise, “Evine ekmek götürse peynir, peynir götürse zeytin alamayan aileler var. Bir tarafta zenginleştikçe zenginleşen; diğer tarafta pazar kapanınca artıklarla yetinmeye çalışan bir halk var” ifadeleriyle sesleniyor.

Maddi sıkıntılarının yanı sıra öğrencilere ve kadınlara da gereken değerin verilmediğini düşünüyor. “Bu ülkenin öğrencilerine nitelikli eğitim veren okullara ihtiyacı var. Üniversitelilerin yurtlara ihtiyacı var. Cemaat yurdunda psikolojisi bozulan intihar eden gencin haberlerini gördük. Çocuk derslerine mi çalışacak koydukları katı kurallara mı uyacak? İbadet insanın özgür olduğu, içinden gelecek olan ve yapılacak yerin de mutlaka bulunacağı bir konu. Hepimiz ediyoruz ibadetimizi. Ama eğitim öyle değil. Yeterince cami var ama yeterince okul yok. Okul açsınlar, kütüphaneler kursunlar. Eğitimli gençlerimiz olsun ya da biz okuma fırsatı olmamış kadınlar için okullar açılsın çok isterdim gitmeyi. Kadının eğitim görmesi ve hayatın her alanında var olması gerekir. Sık sık kadın cinayetleri haberleri okuyoruz. Korkuyorum başımıza gelecek diye. Verdikleri cezalara indirimler getiriyorlar. Can güvenliğimiz kalmadı. Türkiye ile Müslüman bir ülke diye övünüyorlarsa bu cinayetlere ve cesaret verenlere son vermeleri lazım.”

23 YAŞINDA, SOSYAL HAYATI YOK

Ozan çok sakin, 23 yaşında bir genç. Beni yine aynı tebessümü ile karşıladıktan sonra eğitim hayatının neden yarım kaldığını anlatmaya başlıyor: “Lise ikiye kadar okuyabildim. Çünkü burada çalışmam; aileme destek olmam gerekiyordu, mecburdum. Ama muhasebeye ilgim vardı okumak isterdim. Açıktan devam etmeyi denedim ama işle aynı anda yürütemedim. Zaman ayırmam imkansızdı. Kendimi çok daha iyi yerlerde görmek isterdim. Bahsettiğim şey her şeye sahip olmak da değil sadece şartlarımın biraz daha iyi olması.”

Ozan, “İşler nasıl olacak düşüncesi ile uyuyup, büyük bir kaygı ile de uyandığını” söylüyor. Sosyal hayatı deseniz yok. Ne işten vakit bulabiliyor ne de bunun için bütçe ayırabiliyor. “Bir yerde kahve içmeye kalksak pahalı, kafenin de vergi borcu, kirası var” diyor, “Zincirleme mağduriyet yaşıyor halk. Bir tıraş olmaya kalksak 60 TL olmuş. Gençler hep endişe içinde psikolojimiz iyiye gitmiyor.”

ÖNCEKİ HABER

Kar yağışı değil kâr hırsı felç etti

SONRAKİ HABER

Söz Fato’nun tarihinde ve mücadelesini devam ettireceklerde

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa