“Enes’le aynı endişelere sahibim”
“Hasta profili; acımasız, neredeyse insanüstü çalışma saatleri, verilen emeğin karşılığını alamama gibi pek çok sebep beni endişelendiriyor.”
fotoğraf:pexels
Selin KURŞUN
İzmir Demokrasi Üniversitesi Tıp Fakültesi
İzmir Demokrasi Üniversitesi Tıp Fakültesi 2. sınıf öğrencileriyle geçtiğimiz günlerde Elazığ’da Fırat Üniversitesi Tıp Fakültesi 2. sınıf öğrencisi 20 yaşındaki Enes Kara’nın hayatına son vermesine dair bir sohbet gerçekleştirdik.
Aziz “Bu üzücü olaydan sonra devleti yönetenlerin bu konuyu araştırmaması ve konuyu örtbas edip cemaat yurtlarını ve yöneticilerini nasıl kurtaracaklarının derdine düşmesi çok kötü, bugüne kadar yaşanan hiçbir olaya bir müdahale yapmadılar. Oysa ben cemaat yurtlarında yaşayanların psikolojilerinin çok bozuk olduğunu düşünüyorum” diyor.
“CEMAAT İÇİNDE YETİŞTİRİLEN ÇOCUKLARIN SORGULAMA YETENEKLERİ KÖRELİYOR”
Enes’le aynı bölümde okuduğunu ve akranı olduğunu belirten Tamer sorguya kapalı, bilimsel gerçeklerle hiçbir şekilde örtüşmeyen kurallar ve düşüncelerden beslenen cemaatlerde yetişen öğrencilerin sorgulama ve düşünme yeteneklerinin köreltildiğini düşünüyor. Bu düşüncesine örnek olarak ise Enes’in babasını gösteriyor ve oğlunun bunalıma sürüklenmesinden cemaat sistemini veya kendini hiçbir şekilde suçlamaması, hedef saptırarak cemaatini ve kendini aklamaya çalışmasını sorgulamaya dayanmayan bir sistemin ürünü olarak görüyor. Enes’in intiharının bir sorgulamanın sonucu olup olmadığını sorduğumuzda ise “Enes Kara'nın intiharı tabii ki bir sorgulamanın ürünü ama onun zaten hiçbir zaman ateşli bir cemaatçi olmadığı her halinden belli” diye cevap veriyor. Ece de babasının “Ben 20 yıldır Risale-i Nur okuyorum. Evladımı ölüme sürükleyen cemaat değil, etrafındaki ateist arkadaşları oldu” ifadelerini kullanmasından çok etkilendiğini belirtiyor. Barınma gibi temel bir ihtiyacın tarafsız verilmesi gerektiğini düşünüyor.
“CEMAAT YURTLARI GEREKİRSE KAPATILMALI”
Bu sorunun çözümüne dair ise Tamer şunları söylüyor: “Bu yurtlarda kalanların büyük bir kısmı maddi yetersizliklerden dolayı kalıyor. Eğitimin her kademesindeki öğrencilere yurt imkanının veya maddi desteğin sağlanması bu sorunun çözümüne katkı sağlayacaktır. “Batuhan cemaat yurtları kesinlikle daha iyi denetlenmesi gerektiğini ifade ediyor ve gerektiği durumlarda kapatılmaları gerektiğini düşünüyor. Aziz ise Valilik, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın denetlemelerinin öneminin altını çiziyor.
“SINAV MERKEZLİ EĞİTİM BUNALIMI TETİKLİYOR”
Konunun bir diğer boyutunu ise Enes’in yaşadığı gelecek kaygısı, umutsuzluk olarak okuyan Ece “Gün geçtikçe rastgele yaşadığımızın farkına varıyorum. 20 yaşında, daha hayata atılamamış bir insanın gelecek hakkında bu kadar karamsar olması, umudunun elinden alınması beni çok korkutuyor” diyerek duygularını ifade ediyor. Tamer eğitimin amacının öğrencileri belli kriterlerle sıralamaya çalışmaktan ziyade bilimsel gerçekler konusunda doğrudan bilgilendirmek ve donanımlı bireyler olmalarını sağlamaya çabalamak olması gerektiğini düşünüyor.
“Belli ezber bilgileri sürekli tekrar edip üniversite sınavında akranlarının önüne geçmek zorunda olan öğrencilerin çilesi sınavı kazandıklarında da bitmiyor. Vize-final sisteminden farklı olarak ayda bir kurul adı verilen, o ay gördüğü tüm derslerden sorumlu tutulduğu sınavlara girmek zorunda olan Tıp Fakültesi öğrencilerinin soluklanmaya vakti kalmıyor. Enes Kara'nın bunalımı tetikleyen bir diğer durum bana göre insanların hayatı kavramasına izin vermeyen bu sistemdir.”
“İNSAN ÜSTÜ ÇALIŞMA SAATLERİNİN KARŞILIĞINI ALAMIYORUZ”
Batuhan Tıp Fakültesinin bünyeye yüklediği strese birinci elden tanık olduğunu ifade ederken tek başına bile stabil olmayan bir zihni yıkmaya yetebileceğini savunuyor. Ece “Ben okuduğum bölümle ilgiliyse Enes’le aynı endişelere sahibim. Hasta profili; acımasız, neredeyse insanüstü çalışma saatleri, verdiği emeğin karşılığını alamama gibi pek çok sebep bu endişelerime sebep oluyor. Sürdürebilir bir meslek yaşamı istiyorsak yapmamız gereken çok şey olacak. Ülkemizde bir şeylerin düzelmesi için birilerinin intihar etmesi beklenmemeli. Hakkında düşündüğümüzde kaygıya düşmediğimiz bir gelecek hepimizin hakkı” diyor.