“Marksist Kuramlar”da Marx’ın Akademide bilimin adı yok!
"Objektiflik” lafzıyla tespit yapan ancak bir soruna etraflıca çözüm üretmeyen kuramlar öne çıkarılırken Marx, akademide bir hayalet gibi dolaşmakta ve egemenleri titretmektedir.
Çizim: Nikolai Shukov
Emirhan DURMAZ
Ege Üniversitesi
Marx’ın Alman İdeolojisi adlı eserinde belirttiği üzere; maddi üretim araçlarını elinde tutan sınıf, zihinsel üretim araçlarını da elinde bulundurur. Bu bağlamda sınıflı toplumların en büyük çelişkilerinden birisi de burada yatmaktadır ki, hâkim ekonomik sisteme paralel olarak inşa edilen düşünsel alan, daima üretici güçler ile uyumsuz seyretmektedir. Öyle ki, tarihin tüm dönemlerinde egemenler; yalnızca kendilerine hizmet edecek bilimsel, teknolojik ve felsefi gelişmeleri kabul etmiş, diğer yandan toplumun büyük çoğunluğunun hizmetine sunulacak olan gelişmeleri ya tümden inkâr etmiş ya da kendi lehlerine kullanılacak biçimde tahrip etmiştir. Örneklerle somutlaştırmak gerekirse; Dünya’nın yuvarlak olduğunun ispatı cezalandırılmış, Darwin’in Evrim Teorisi “sosyal darwinizm” akımlarına yol açacak şeklinde yorumlanmış, Einstein’ın İzafiyet Teorisi ise kabulü mecbur olana kadar inkâr edilmiştir.
OBJEKTİF BİLİM ANLAYIŞININ GİZLEDİKLERİ VE AKLADIKLARI
Mevzubahsin bugüne bakan dönemi ise neo-liberalizme tekabül etmektedir. Bu evrede devlet, düzenleyici yetkisinden nispi olarak el çekmiş; işleyiş tümden ve kuralsızca patronların, sermaye sınıfının kâr iştahına ve insafına bırakılmış ve burjuvazi ekonomik bağlamda hegemonyasını güçlendirmiştir. Medya ve kitle iletişim araçlarının üzerindeki kontrollerinin yanı sıra burjuvazinin düşünsel dünya üzerindeki hegemonyasını tahsis edeceği bir diğer alan hedefi ise akademi olmuştur. Türkiye’de ‘80 pratiği ve 24 Ocak Kararları ile hayatımıza girmiş olan neo-liberal politikaların akademide karşılık bulması ‘80 sonrası YÖK’ün kuruluşu ile olmuştur ve gün be gün ticarethaneleştirilen üniversiteler bugün, şirketlere açılan bir kapı halini almıştır. Kariyer kulüpleri, girişimcilik toplulukları, “sınıfta mezun var”etkinlikleri vs. ile bilfiil öğrencilere kendilerini nasıl geliştirmeleri yönünde telkinler ile hayaller satılmakta, bu vesileyle inşa edilen geleceksizliğe dair oluşacak tepkilerin önü ise, yetenek ve gelişim odaklı karşı propagandayla sorunun sistemde değil bireyde olduğu algısı yaratılarak tamponlanmaktadır.
Elbette burjuvazi açısından tüm bunlara uygun olacak ve sistemin idamesini mümkün kılacak bir müfredatın ve akademik kadronun varlığı da son derece elzemdir. Bu sebepledir ki; üniversite bileşenlerinin demokratik kararlarıyla seçilmesi gereken rektörler yerine iktidarın kuklaları olan kayyum rektörler atanmış, içinde bulunduğu topluma sorumluluk duyan, bilim onurunu yitirmemiş birçok akademisyen KHK’ler ile yahut mobbinge maruz bırakılarak görevlerinden uzaklaştırılmış, yerlerine ise yandaş akademik kadro geçirilmiştir. Eşit, özgür, mutlu ve refah bir yaşamın inşası için çalışmalar yürütmek, özlemini duyduğumuz yaşamı mümkün kılmak üzere bilimsel ilerlemeler kaydetmek yerine, var olan düzeni doğal/olması gereken olarak yansıtan ve bunu “objektiflik” olarak lanse eden olgucu, bilinemezci bir bilim anlayışı egemen hale getirilmiştir. Bu çerçevede halkın yararına çalışma yürütmesi gereken akademi; düzeni meşrulaştırma ve içselleştirme işlevi üstlenmiş ve kapitalizmin düşünsel yeniden üretimini sağlar pozisyona gelmiştir.
SOSYAL BİLİMLERDE BİR “HAYALET” DOLAŞIYOR
Akademi çarkları bu şekilde dönmekte iken müfredat da piyasanın ihtiyaçlarına göre şekillenmektedir. Egemenlerin; etliye sütlüye karışmayan, yaşadığı topluma sorumluluk duymayan, bireyci, atomize ve depolitize edilmiş gençlik tahayyülüne uygun olarak, efendisi tarafından kolu kırılan köleye tepki göstermek yerine diğer kolunu uzatmayı tembihleyen Stoacılık gibi düşünsel akımlar popüler hale getirilmekte; toplumsal değişim kuramları ise büyük ölçüde sınıfsal karakteristiklerden azade biçimde geleneksel, modern ve post-modern toplum ayrışmaları üzerinden ilerletilmektedir. Öte yandan, yukarı paragraflarda da belirtildiği üzere “objektiflik” lafzıyla salt tespit yapan, betimleyen, ancak herhangi bir soruna etraflıca çözüm üretmeyen kuramlar ve düşünürler öne çıkarılırken, Marx ise en başta da saydığımız, kendi dönemlerinde egemenlerin baskısına maruz kalan tüm bilim insanlarına benzer olarak akademide bir hayalet gibi dolaşmakta ve egemenleri titretmektedir. Öyle ki; iktisattan iletişime, sosyolojiden felsefeye birçok sosyal bilim alanı derslerinde Marx ya üstünkörü geçiliyor, ya tahrip edilerek yanlı bir şekilde anlatılıyor ya da anlatı başlıkları “Marx” olarak değil de “Marksist Kuramlar” altında verilerek buralara Frankfurt Okulu gibi revizyonist ve devrimci uçları törpülenmiş kuramlar yerleştiriliyor. Şüphesiz ki; duyulan korkunun sebebi, Marx’ın biliminin doğa ve toplumun işleyiş ve ilerleme yasalarını ortaya koyduğu diyalektik materyalist yöntemin egemenlerin tahtlarını sallıyor olmasından ve Marx’ın ünlü “11.Tez”inde belirttiği gibi dünyayı yalnızca değişik biçimlerde yorumlamakla kalmayıp toplumu onu değiştirmek üzere örgütlenmeye ve eylemselliğe davet etmesinden ileri gelmektedir.
“BAŞKA BİR AKADEMİ MÜMKÜN”
Unutulmamalıdır ki, biz öğrenciler bize dayatılan niteliksiz eğitime ve karartılan geleceğe mecbur değiliz. Üniversitelerimizin ticarethanelere çevrildiği, bilimin sermaye sınıfının hizmetine sunulduğu ve biz öğrenci gençliğin geleceksizleştirildiği günümüz koşullarında çıkış yolu; parasız, bilimsel, demokratik, laik ve nitelikli eğitim talepleri etrafında birleşmekten ve kendi çıkarları uğruna önümüze en büyük engelleri koyanlara karşı geleceğimiz için mücadele etmekten geçmektedir. Öte yandan; bu mücadelenin en ufak taleplerimiz etrafında bir araya gelmekten, akademideki çürümeye karşı halkın yararı ve toplumsal ilerleme için bilimi ve bu bağlamda tarihsel ve diyalektik materyalizmi savunmaya değin uzanan bir yol olduğunu görmemiz gerekmektedir. Marksizmin bugün de egemenlerin üzerinde kara bulut gibi dolaşan güncel öğretilerinin referans gösterdiği güç ile; halka ve bilimin asli amacına yabancılaşmış “bilim yuvalarını” özüne kavuşturma misyonu bizlerin önündedir.