26 Ocak 2022 13:13

Bir çikolata bir sodanın hesabıyla geçen günler

“Sosyalleşme olanaklarımız çok kısıtlı artık. Bu ekonomiyle zor zaten. O yüzden intihar da toplumsal bir sorun. Devletin bu sorunu çözmesi lazım.”

Kaynak: Unsplash

Paylaş

Burak BAĞÇECİ

Kaan BİÇİCİ

Avcılar/İstanbul

 

Gençlik barınmadan beslenmeye temel yaşam ihtiyaçlarını karşılayamama, sosyal ve politik baskılar ve artan işsizlik gibi birçok sorunla karşı karşıya iken tüm bu baskılar ve sorunlar sebebiyle umutsuzluğa kapılıyor ve gelecek kaygısı katlanan arkadaşlarımız ne yazık ki yaşamlarına son veriyor. Her problemi bireyin kişisel özelliklerine yükleyen bu vahşi sisteme onun egemenlerine karşı yan yana gelmemizin, beraber kendi sözümüzü yükseltmenin gerekliliğinin her gün daha da çok arttığı günlerden geçiyoruz. Avcılar Yeşilkent Mahallesi’ndeki gençler de hem bulundukları semtin sosyal alan yetersizliğinden hem de ülkenin içerisinde bulunduğu mevcut ekonomik kriz koşullarından ötürü benzer kaygıları taşıyor. Mahalledeki tek basket sahasında basket oynamaktan dönen Mete ve Sezgin ile karşılaşıp sohbet etmeye başladığımızda hepimiz bir kez daha görüyoruz bu durumu.

“50 KİŞİLİK SINIF OLUR MU?​”

Mete ve Sezgin -Sezgin’in tanımıyla- lisenin en güzel yılı olan 10. sınıfı uzaktan okumuş olan11. sınıf iki arkadaş. Avcılar Mehmet Baydar Anadolu Lisesinde okuyorlar. Liselere girişteki “çember sistemi” ile yakın akrabalarının da okuduğu bir lise bir yandan da. Bu sistem yüzünden okulun niteliğinin çok düştüğünü söylüyorlar, verilen eğitimden memnun değiller. “Bir anadolu lisesinin sınıfları 50 kişi olur mu?​” diyor Sezgin. Basket topunu ayağının altında top cambazı gibi çevirirken futbola da meraklı olduğunu öğreniyoruz. “İyi futbol oynuyordum da ailem destek olmadı. Niye? Öğrenciymişim. Sürekli dedikleri şey oku.” Aile deyince konu yakın zamanda yaşamına son vermiş Enes Kara’ya geliyor. Mete “umutsuzluk” diyor intiharlara sebep olan şey olarak. Sezgin ise aile baskısının da etkileyen bir durum olduğunu söylerken asıl dayandığı yerin ekonomik kaygılar olduğunu söylüyor. “Eskiden sosyalleşmek için en kötüsünden halı sahaya gidiyorduk. Artık onu da yapamıyoruz. Halı sahaların fiyatları da uçmuş. Sosyalleşme olanaklarımız çok kısıtlı artık. Bu ekonomiyle zor zaten. O yüzden intihar da toplumsal bir sorun. Devletin bu sorunu çözmesi lazım.”

Ekonomi deyince Mete de az önce markette yaşadıkları olayı anlatıyor; “Marketteydik, sadece çikolata ve soda alıp kasaya gelmiştik ki 10 TL dedi. Biz de geri koyduk yerine, almadık.” Mete de ekonomi kötü olunca her şeyin etkilendiğini söylüyor. “Ekonomi meselesi çözüldükten sonra hiç sorun olmayacak değil tabii ki ama en büyük sorun ekonomi.” Tabii “Ne olur, nasıl olur?​” diye de soruyoruz birbirimize. Sezgin “Ben işin ehli değilim” deyip sözüne başlıyor. “Çözümü ne olur bilmiyorum, işin ehli değilim. O yüzden bilenler yapmalı. Değişecek bir şeyler varsa değişmeli ama” diyor ve daha bilenler kim diye sormadan da başka bir yere bağlıyor: “Gençler sürekli tartışıyor yaşlılar da sürekli geçmişi örnek veriyor. Gidip de bakmıyorlar ama bugün de aynı şey var.”

Yazın aile ekonomisine destek olmak için de bir işe girmiş oradaki şefi örnek vermeden neden işe girdiğini de açıklıyor; “Aileden para istemek de artık can sıkıyor, o yüzden çalıştım. Babam istesem para verir de işte insan ekonomik olarak özgür de olmak istiyor.” Sonra tekrar konu işyerindeki şefe geliyor: “O da mesela hükümeti savunuyordu. Telefonu soruyordu şu sokak röportajlarındaki dayılar gibi. Yani teknoloji çağındayız, telefonun olmasa garip, bir zahmet de olsun.”

“E nasıl olacak?​” tekrar soruyoruz birbirimize. Mete ilk elden “Umut yok” diyor. “Değişmez mi?​” deyince de kafayı arkaya doğru sallayıp “cık” sesini duyuyoruz. Sezgin “bir tık” da olsa umudun olduğundan bahsediyor. “Gençlerde de genel olarak toplumda da bir değişim var. Umutlu olmak lazım. Ama yani bugün ortak bir şey yapmaya da sıcak bakmıyorlar. Bir şey söylediğinde devlet sana ‘terörist’ diyor. Çevremde de sırf Cumhurbaşkanı’nı eleştirdi diye yargılananlar var. Kimse uyanmasın diye uğraşıyorlar. Birlik olmayı da zorlaştırdılar.”

Gökyüzü de yavaş yavaş kararırken havanın buz gibi olması yüzünden hepimiz titreye titreye sohbete devam ediyoruz. Her ağzımızdan kelime çıktığında dişlerimizin birbirine çarpması virgül oluyor kelimelerin arasına. “Z kuşağı” diyor Sezgin, “AKP’ye vermeyecek ama muhalefete de vermeyecek. Muhalefet de bir şey vadetmiyor. Hiçbir şey söylemiyor. Muhalefetin de içinde değişim lazım.”

Bunlar da sohbetimizin son cümleleri oluyor. Arkadaşlarımızın deyimiyle “Allah’ın unuttu yer” olan Yeşilkent içerisinden geçen tek otobüs hattını köşeden görünce hışımla kalkıp otobüse doğru koşturuyoruz. Çok sık da geçmeyen otobüse yetişeceğiz diye Sezgin ve Mete’ye de en son sadece “Görüşürüz” diyebiliyoruz.

 

 

ÖNCEKİ HABER

Ruhumuz da hastalanabilir

SONRAKİ HABER

Hollanda Kovid-19 önlemlerini büyük ölçüde gevşetti, Başbakan Rutte 'Büyük risk aldık' dedi

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa