Kadınlar Konuşursa
Çukurova Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğrencisi, Adana Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatrolarında geçtiğimiz cumartesi sahnelenen “Kadınlar Konuşursa” isimli oyuna dair yazdı.
Görsel: Oyun afişi
Hukuk Fakültesi Öğrencisi
Çukurova Üniversitesi
Adana Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatrolarında geçtiğimiz cumartesi “Kadınlar Konuşursa” oyunu sahnelendi. Birgül Yeşiloğlu Güler tarafından yazılan, yönetmenliğini Murat Demirbaş’ın yaptığı tiyatro oyununa Çukurova Üniversitesi Kadın Çalışmaları Topluluğu etkinliği olarak biz de katıldık. ‘Kadınlar Konuşursa’, kadın yaşamının zorluklarını ve karşı karşıya kaldığı durumlarla mücadelesini bir kez daha hatırlamamıza yardımcı oluyor.
Çok da yabancı hikayeler değil bunlar, sokağa çıktığımızda onlarcasına rastlayabileceğimiz hikayelerden birkaçı sadece. Öncelikle, okutulmayan ve evliliğe mecbur bırakılan kadınların mücadelesini görüyoruz Kader Gülmez ile birlikte. Çalışmak zorunda bırakılan ve okuma aşkı olmasına rağmen buna imkanı olmayan bir kız çocuğunun bir şekilde okuma yazma öğrenmesini ve ilerleyen zamanlarda kocasına boyun eğmeyi bırakıp kendi yolunu bulma cesareti göstermesini hayranlıkla izliyoruz. Belki de bu grubun en şanslılarından Kader. Kendi yolunu bulmayı bir şekilde başarıyor. Diğer hikayelerden böyle bahsedebilmek mümkün değil maalesef. Bunlar Kader’in sohbet ettiği, hikayeleri mutlu sonla bitmeyen ölülerdir. Gönül Bayhan, herkes tarafından tanınan dönemin artistlerindendir. Baba sevgisinden mahrum büyüyen ve ihtiyacı olan bu sevgiyi evlendiği erkeklerde bulmaya çalışan fakat burada da hayal kırıklığına uğrayan bir kadındır. İnişli çıkışlı hayatı ve down sendromlu olan çocuğuyla birlikte yaşayamayacak duruma gelecek kadar fakirleşir. Oğlunu bir bakım evine verir kendisi de huzurevine girmeye mecbur kalır. Ardından oğlunun ölümüyle kendisi için de yaşamın bir manası kalmaz bir zamanlar herkesin hayranlıkla baktığı kadın. Bir diğeri ise Âlemde Buse ismiyle bilinen Çiğdem’dir. Çiğdem de çocuk gelinlerimizden. Aynı zamanda bir çocuk, bir eş ve bir anne. Bu sıfatların bir araya gelmesiyle nasıl bir öykü oluşur hepimiz az çok biliyoruz. Kocasından gördüğü şiddete dayanamayıp bir gün oğlunu da alıp zor şartlarda da olsa kendi yaşamını kurmaya çalışırken, sığındığı gecekondu oğlunun ölümünü getiriyor amansız bir yangınla. Evlat acısını yaşarken sokaklarda her türlü kötülüğe maruz kalan Çiğdem onca olan bitene rağmen yine de vazgeçmiyor mücadelesinden ve aşık oluyor. Bu aşk da onun için güzellikler getirmeyecek pavyona düşecek ve ardından yaşadıkları artık çıkılmaz bir noktaya gelince intihar edecektir. Son hikayemiz Suat Salah Farah ise mültecilik gerçeğiyle bizi yüzleştiriyor. Kendi ülkelerinde; insanca yaşayabiliyor, meslek sahibi olabiliyor, haklara sahip olabiliyorken, savaş durumu meydana gediğinde ve başka ülkelere gitmek zorunda kaldıklarında haksız, vatansız oluyor ve çoğu zaman insan yerine konmuyorlar. Göç etmek zorunda kalınca yollarda ölüyor, tecavüze uğruyorlar. Savaş döneminde kaçmaya çalışırken, çatışma ortasında kalan oğlu ve eşinin öldürülüşünü izliyor televizyondan, Suat. Bu dayanılmaz acıya rağmen karnındaki çocuğu umut oluyor ona ve mücadeleye girişiyor. Fakat onun için de hayat güzellikler getirmiyor. Kendi ülkesinde belirli standartlarda yaşarken birden vatansız kalınca insanca yaşayabilme hakkı da elinden alınıyor gittiği ülkede.
Umut arıyor bu kadınlar her zaman tutunabilecek bir şeyler yola devam edebilmek için. Ve bunca şeye rağmen yılmıyorlar. Adaletsizliğe, cahilliğe, eşitsizliğe, erkek egemen düşünceye savaş açıyorlar. Bu kolay olmuyor tabii, ölüyorlar, öldürülüyorlar, hor görülüp etiketleniyorlar ve en nihayetinde anlaşılamıyorlar. Yargılamaya gelince sınırsızca ahkam kesen diller, iş yardım etmeye sorumluluk almaya gelince sessizleşiyor. ‘Kadınlar Konuşursa’, bu hikayelerle birlikte bize kadın penceresinden geniş açıyla bakma fırsatı veriyor.