Arap Coğrafyasında Geçen Hafta | Cezayir zirvesi Arap Birliğinin kapılarını Suriye’ye açar mı?
Mart ayında Filistin gündemiyle Cezayir'de toplanacak Arap Birliği zirvesine Suriye yönetimininde katılması bekleniyor. Cezayir Cumhurbaşkanının Kahire ziyareti de bu süreçte dikkat çekti.
Cezayir Cumhurbaşkanı Tebbun, Mısır Cumhurbaşkanı Sisi ile Kahire'de bir araya geldi. | Fotoğraf: Mısır Cumhurbaşkanlığı
Önümüzdeki mart ayında Arap Birliği zirvesinin Cezayir’de toplanması planlanıyor. Cezayir yönetimi yaklaşan zirveyi “Filistin Zirvesi” olarak adlandırıyor. Toplanacak zirve Filistin sorununun tartışılmasının yanı sıra, iki noktada oldukça büyük bir önem arz ediyor. Bunlardan ilki, şüphesiz uzun zamandan beri sandalyesi boş olan Suriye’nin çağrılarak Birliğin üyeliğine yeniden kabul edilmesi. Diğeri ise uzun süreden beri Arap dünyasında varlığı pek hissedilmeyen Cezayir’in yeniden sahneye dönmesi.
Suriye’nin üyeliği 16 Kasım 2011 tarihinde askıya alınmıştı. Arap Birliği 6 Mart 2013 tarihinde Suriye Ulusal Koalisyonunun sandalyesini Suriye’yi temsil ettiği gerekçesiyle muhalefete vermişti. Ancak Birlik Genel Sekreteri Nebil el Arabi, 9 Mart 2014 tarihinde kurumlarının oluşumunu tamamlayana kadar Suriye’nin sandalyesinin boş kalacağını ifade etmişti. Cezayir uzun süreden beri ev sahipliği yapacağı zirveye Suriye yönetiminin katılmasında ısrarlı.
ŞAM’A KARŞI DEĞİŞEN TAVIR
Rai al Youm gazetesinin baş yazısında belirtildiği üzere Birliğin birçok üyesi Şam’a karşı tavırlarını değiştirdi. Suriye’nin geri dönüşüne karşı çıkmayan Mısır Dışişleri Bakanı Semih Şükri, geçen eylül ayında Birleşmiş Milletler Genel Kurulunun oturum aralarında Suriyeli mevkidaşı Faysal Mikdad ile bir araya geldi. Üyeliğin dondurulmasının arkasında olan başta Suudi Arabistan ve BAE bile bu tutumlarından vazgeçtiler ve Şam ile diyalog kanallarını yeniden açtılar. Geçen yılın sonunda bir Suudi güvenlik heyeti, Suriye’nin başkentini ziyaret etti ve Beşar Esad ile görüştü. BAE ise büyükelçiliğini yeniden açtı ve Dışişleri Bakanı Şeyh Abdullah bin Zayed’i, Esad’ı Abu Dabi’ye davet etmesi için Şam’a gönderdi. Katar ise, Suriye’nin Arap Birliğine bu dönüşüne şiddetle karşı çıkan neredeyse tek ülke olmaya devam ediyor. Suriye’nin toplantılara yeniden katılması, yönetimin Arap dünyasında resmen tanınması anlamına geldiği için kritik.
CEZAYİR YENİDEN SAHNEDE
Cezayir, İran’ın liderlik ettiği Direniş Ekseni’ne yakınlığıyla biliniyor. Ancak ’90’da başlayan ve on yıl süren iç savaşın ardından bugüne kadar yaşanan birçok krizde etkin bir rol oynamadı. Suriye krizinde başından itibaren Esad yönetimini destekledi. Yemen savaşında ortaya çıkan bölgesel bölünmede İran’ın yanında yer aldı. Ancak varlığı pek hissedilmedi. Rai al Youm’da yer alan başyazıya göre Arap Birliği zirvesi öncesi Cezayir Cumhurbaşkanı Abdulmecid Tebbun’un pazartesi günü 14 yıl aradan sonra Kahire’ye başladığı ziyaret, sahneye yeniden dönmenin önemli adımı. Ayrıca toplantının “Filistin Zirvesi” adıyla toplanması, bölgenin yaşadığı sorunlardan artık uzak kalmayacağının emaresi.
MISIR DEVRİMİ, SİNA VE FİLİSTİN
Geçtiğimiz hafta 25 Ocak günü Mısır’da, 30 yıl hüküm süren Hüsnü Mübarek’in devrilmesinin yıl dönümüydü. Lakin temmuz 2013’te Genelkurmay Başkanı Abdülfettah el Sisi komutasındaki Mısır Silahlı Kuvvetlerinin gerçekleştirdiği darbeyle rejim yeniden kendisini inşa etti. İnşa sürecinin Sina Yarımadası’nda özel bir misyonu vardı. Al Araby al Cedid gazetesinden Mahmut Halil, darbe rejiminin İsrail’in güvenliği için Gazze Şeridiyle sınır olan Refah’tan yüz bin kişiyi göç ettirdiğini hatırlattı. Ulusal Güvenlik Servisinin darbeden sonra halka yaşattığı zulme dikkat çekti.
LİBYA VE IRAK’TA BİTMEYEN KRİZ
Geçtiğimiz haftanın diğer önemli gündemi bir türlü seçim yapamayan Libya’dan ve seçim yapmasına rağmen bir türlü hükümet kuramayan Irak’tan geldi. Al Arab gazetesinde yer alan manşet haberine göre Libya parlamentosu, geçtiğimiz salı görevden ayrılan Başbakan Abdülhamid Dibeybe’nin muhalefeti içerecek ve yıllarca sürecek yeni bir dönemin kapılarını açacak bir hükümet değişikliği yoluyla iktidarda kalma çabalarını engelledi. Meclis Başkanı Akile Salih’in açıklamaları, özellikle teklifin BM Temsilcisi Stephanie Williams’ın yeni bir geçiş aşamasını reddetmesiyle aynı zamana denk gelmesi nedeniyle dikkat çekti.
Hükümetin bir türlü kurulamadığı Irak’ta ise Meclis Başkanı Muhammed el Halbusi’nin Anbar’daki evine Katyuşa füzeleriyle saldırı düzenlendi. Al Araby el Cedid gazetesinden Adil el Navvab bu saldırının, Hamis Hanjar liderliğindeki Sünni siyasi güçleri bir araya getiren ve yaklaşık 70 milletvekilini içeren bir siyasi ittifakın açıklanmasından birkaç saat sonra gerçekleştiğini aktardı. El Navvab, İran’ın sürece müdahale etmek için Kudüs Gücü eliyle toplantılar yaptığını vurgularken, saldırının Mukteda Sadr’ın, ulusal çoğunluk hükümeti kurmak istediği bir süreçte geldiğine dikkat çekti. Sadr, İran’a yakınlığıyla bilinen eski Başbakan Nuri el Maliki liderliğindeki “Hukuk Devleti” koalisyonu hariç isteyen güçlerle hükümet kurabileceğini açıklamıştı.
CEZAYİR’DEKİ ZİRVE NEDEN ÖNEMLİ?
Rai al Youm
Başyazı
Cezayir Cumhurbaşkanı Abdulmecid Tebbun’un pazartesi günü Kahire’ye ziyareti, 14 yıl sonra ilk kez gerçekleşiyor. Cezayirli misafir, Mısırlı ev sahibi Cumhurbaşkanı Abdulfettah el Sisi ile İttihadiye Sarayı’nda buluştu. Tartışılan birçok konu ve dosya ile ilgili anlaşmaya varıldığı anlaşılıyor. Özellikle önümüzdeki mart ayında bir sonraki Arap Birliği zirvesinin Cezayir’de toplanması konusunda.
Mısır cumhurbaşkanlığının resmi sözcüsünün, pek çok haberde ertelenme ihtimalinin teyit edildiği bu zirve hakkında çok fazla ayrıntı vermediği doğru. Hatta özellikle Suriye’nin zirveye katılması ve Arap Birliğindeki koltuğunun geri verilmesi konusundaki bölünmeler nedeniyle iptali söz konusuydu. Ancak Cumhurbaşkanı Sisi, Cezayir’in bu zirveye ev sahipliği yapmasını memnuniyetle karşıladı ve Cezayir’e olan güvenini dile getirdi. Arap devletlerinin vizyonlarını çeşitli konularda birleştirmek ve Arap ülkeleri arasındaki iş birliği ve koordinasyon çerçevelerini güçlendirmek için önemli bir istasyon olarak kabul ettiğini ifade etti. Bu paragraf ilk bakışta Sisi’nin bu zirveyi ve toplanmasını desteklediğini ve kendisinin buna katılmaya hazır olduğunu gösteriyor. Bu da belki de Cezayir Cumhurbaşkanının gezisindeki en önemli başarısıdır.
İster geçen yüzyılın doksanlarındaki kanlı “kara on yıl” yüzünden, isterse de eski Cumhurbaşkanı Abdülaziz Buteflika’nın kötüleşen sağlık durumu nedeniyle olsun, neredeyse otuz yıldır Arap arenasında yok olan Cezayir, şimdi Cumhurbaşkanı Tabbun ile rolünü, güç ve etkinliğini ve ortak Arap eylemini yeniden tesis etmek istiyor. Bu nedenle Cezayir cumhurbaşkanı, bu dönüşün en geniş ve en önemli kapısı olduğu için ana Arap istasyonu olarak Kahire’yi seçti.
Cezayir Cumhurbaşkanının, Mısır’ın Filistin uzlaşmasını sağlamak için üstlendiği samimi çabalar için dile getirdiği övgü, Gazze Şeridi’nin yeniden inşası alanındaki çabalarını methetmesi ve Sisi’nin Cezayir’in barışın önünü açma çabalarını memnuniyetle karşılaması; bütün bunlar iki taraf arasındaki farklılıkların giderildiğinin ve bu konudaki çabalarının birleştirildiğinin göstergeleri.
Mısır’ın zirveyi memnuniyetle karşıladığı ve Cezayir’in bunu başarılı kılma yeteneğine güvendiği yönündeki bu olumlu açıklamaları, önünde duran engelleri, özellikle de Cezayir-Fas anlaşmazlığı nedeniyle Arap arenasında hüküm süren kutuplaşma durumunu hafife almak ya da Suriye’nin Arab Birliğindeki sandalyesinin almasının zorluklarını yok saymak anlamına gelmiyor. Yemen’deki savaşı ve çevresindeki bölünmeleri de unutmayalım. Ancak aynı zamanda, Mısır-Cezayir yakınlaşmasının bu engellerin hepsini olmasa da çoğunu aşmadaki etkisini hafife almamak gerekir.
Yaklaşan zirveyi “Filistin Zirvesi” olarak adlandıran Cezayir liderliği, Suriye’nin katılımı ve direkte bayrağını yükseltmeden zirveyi gerçekleştirmeyecek. Görünen o ki, özellikle iki ülkenin ortak ekonomik iş birliğini geliştirme, Libya’da parlamento ve cumhurbaşkanlığı seçimleri düzenleme ve Nahda Barajı’yla ilgili ihtilaflarda adil bir ittifaka varma ihtiyacı konusunda anlaştıktan sonra Mısır tarafından güçlü bir destek aldı.
Mısır, Suriye’nin Arap Birliğine dönüşüne karşı çıkmadı ve Dışişleri Bakanı Semih Şükri, eylül ayında Birleşmiş Milletler Genel Kurulunun oturum aralarında Suriyeli mevkidaşı Faysal Mikdad ile bir araya geldi. Başta Suudi Arabistan ve BAE olmak üzere Suriye üyeliğinin “Dondurulmasının” arkasında duran ülkelerin çoğu bile bu tutumundan vazgeçti ve Şam ile diyalog kanallarını yeniden açtı.
Geçen yılın sonunda bir Suudi güvenlik heyeti, Suriye’nin başkentini ziyaret etti ve Devlet Başkanı Beşar Esad ile görüştü. BAE ise büyükelçiliğini yeniden açtı ve Dışişleri Bakanı Şeyh Abdullah bin Zayed’i, Esad’ı Abu Dabi’ye davet etmesi için Şam’a gönderdi. Katar, Suriye’nin Arap Birliğine bu dönüşüne şiddetle karşı çıkan neredeyse tek ülke olmaya devam ediyor.
Arap zirvesi ister zamanında yapılsın ister ertelensin, Cezayir, Arap dünyasındaki rolünü yeniden kazanmak için geri dönüyor. Bu başlı başına küçümsenmemesi gereken önemli bir gelişmedir. Bu zirvenin, tüm Arap halklarının Filistin halkının meşru haklarını yeniden kazanması temelinde hükümetler arasında uzlaşma sağlama yönünde arzuladığı hedefe ulaşması umulmaktadır.
OCAK DEVRİMİ YIL DÖNÜMÜ:
UMUTTAN İSRAİL GENİŞLEMESİNE KADAR SİNA
Mahmud HALİL
al Araby al Cedid
Geçtiğimiz on yıllar boyunca, Mısır’ın doğusundaki Kuzey Sina, ihmal ve adaletsizlikten en çok zarar gören Mısır vilayetlerinden biri oldu. Ancak 25 Ocak 2011 devrimi, Sina halkının ihmal tünelinden çıkma ve Sina vatandaşına diğer Mısır vatandaşları gibi davranma umudunu yeşertti.
Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek’in iktidardan düşüşünden ve merhum Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’nin devrilmesine kadar uzanan ve Sina’nın yaşam tarihinden bir parantez olan iki yıllık süre, rahat bir nefes aldılar. Ancak bu dönem Devrimden öncekinden daha kötü koşullarda yaşamaya dönmeleriyle sona erdi.
Devrim sırasında Sina halkı, eylem özgürlüğü, mülkiyet, eğitim, seyahat, etkinlik düzenleme ve dini ayinleri canlandırma gibi temel haklarından tüm biçimlerinden yararlanabildi. Bu temel haklar ve diğerleri, Ulusal Güvenlik Servisleri (eski devlet güvenliği) ve Kuzey Sina’daki vatandaşları izlemek için oluşturulan genel istihbarat ve askeri istihbarat tarafından ellerinden alınmıştı.
Temmuz 2013’te devrime son veren Mısır rejiminin Sina’ya özgü bir misyonu olduğu ve yeni rejimin masasındaki en önemli dosyaları arasında yer aldığı açıktı. Mursi’nin görevden alınmasıyla birlikte ordu, hayati malzemeleri Gazze’ye taşıyan tünelleri kapatmaya, onlarca evi yıkmaya ve vatandaşları takip etmeye yöneldi.
Aynı zamanda terör Sina’da aktifleştirildi ve Sina halkının bedelini ödediği bir araç haline geldi. Birkaç ay sonra, sınır kenti Refah’ta ikamet eden 100 bin Mısırlının zorla yerinden edilme süreci başladı. Sonrasında yerinden edilme hayaleti; Şeyh Züveyd, al Ariş, Biraa al Abed ve Orta Sina köylerine yayıldı.
Al Araby al Cedid, geçen ekim ayındaki ölümünden önce Sina Kabile Birliği Başkanı İbrahim Al Munai ile bir röportaj gerçekleştirmişti. Al Munai bu mülakatta; “Sina halkına yapılan haksızlık nedeniyle Devrim Kahire’de başlangıcından doruk noktasına ulaşana kadar özellikle Refah ve Şeyh Züveyd’te sokağın hareketlenmesine neden oldu. Devrimin ilk cuma günü doruk noktasına ulaştı” ifadelerini kullanmıştı. “Sina vatandaşları, Ocak Devrimi’nde polisin önünde durdu, çünkü konuşlandırılmış güçler vatandaşları vahşice bastırmaya hazırlanıyorlardı” dedi. “O zamanlar Sina halkının talepleri, yüzlerce Sina tutuklusunu haklarında suçlamada bulunmadan serbest bırakmak ve ailelerinin onları yıllarca ziyaret etmesine izin vermeden askeri hapishanelerde tutmakla özetleniyordu” diye ekledi.
SİNA’DA GERÇEK BİR İLERLEME YOK
Bugün Sina’daki duruma gelince, Şeyh Züveyde’deki aşiret şeyhlerinden biri olan Abu Salman al-Sawarka, al Araby al Cedid’e şunları söyledi: “En kötü durumdayız ve Devrim ve Cumhurbaşkanı Mursi’nin iktidarı sırasında yaşadığımız nimetler üzerimizde bir lanet haline geldi. Şimdi tadını çıkardığımız özgürlükten sorumlu tutuluyoruz.”
Sina’nın tarım, ekonomik ve endüstriyel yönlerden tüm Mısır’a hizmet edebileceğine dikkat çekti. “Ve eğer Mısır rejimi isterse, takip etmek, evlerini ve çiftliklerini yok etmek, onları kaçırmak ve kaybetmek yerine, halkıyla yola çıkıp yeniden inşa etmesi için kapıyı sonuna kadar açabilir. Gerçek gelişme, insana saygı duymakla ve tüm Mısır’ın ilk savunma hattı olan topraklarda yaşamını sürdürebilmesi için ona gerekli desteği sağlamakla başlar. Ancak devlet, Sina vatandaşına hakaret etmekte ısrar ediyor. Vatandaşlarını ikinci ve üçüncü derece vatandaş, hatta devlet nazarında vatandaşları sınıflandırmada sonuncu sayma tutumunda” dedi.
İSRAİL DURUMDAN MEMNUN
Devrimden sonra belki de en tehlikeli şey, işgalci İsrail devletinin artık Mısır’ın tamamından ve özellikle de kendisine rahatsızlık veren Sina topraklarından hiçbir hamle beklememesi.
Mısır’ın Refah kenti sakinlerinin ekim 2014’ten bu yana Gazze Şeridi sınırında bir tampon bölge oluşturma bahanesiyle yerinden edilmesinin ardından İsrail işgal ordusu ve güvenlik güçleri, Filistin direnişiyle ilgili istihbarat ve askeri görevleri yerine getirmek için Sina’ya girmekten korkmuyor.
Ayrıca İsrail uçakları 2012’den bugüne Sina’ya baskınlar düzenliyor ve Sina halkı İsrail’in topraklarını bombalamasını her zaman Mısır ordusunun gözü önünde gerçekleşti. Öte yandan Sina’daki yeni düzenlemeler, özellikle ekonomik düzeyde, İsrail-Amerikan emellerini uygulamaya yönelik bir planın korkularını yeniden canlandırıyor. Mısır Sina’sının bir kısmını nüfusun bir kısmını barındıran bir yere dönüştürmek.