Şiddetin mahalle analizi: Esenyalı’da kadınlar bir yılda neler yaşadı? | Adile Doğan'la konuştuk

Esenyalı Kadın Dayanışma Derneği, “Kadına Yönelik Şiddet Raporu 2021” çalışmasıyla kadınların bir yılının nasıl geçtiğini ortaya koydu ve şiddetin yereldeki görünümlerine dikkat çekti.

01 Şubat 2022 08:38
Son Güncellenme Tarihi: 04 Şubat 2022 16:01
Paylaş

Hilal TOK

Esenyalı İstanbul’un Pendik ilçesinde kurulu, yerel kadın dayanışma ağı ve mücadele örgütü olan Esenyalı Kadın Dayanışma Derneği, yayımladığı “Kadına Yönelik Şiddet Raporu 2021” ile bir yılın kadınlar için nasıl geçtiğini ortaya koydu. Sabancı Vakfı Hibe Programı tarafından desteklenen Kız Kardeşimle Güçlüyüm projesi kapsamında hazırlanan raporda, pandeminin tetiklediği genel ekonomik problemlerin kadınların hayatına işsizlik, yoksulluk ve daha fazla şiddet olarak nasıl tahvil ettiğinin gözlemi anlatılıyor. Kadına yönelik şiddetin karakterini irdeleyen, şiddet vakalarında öne çıkan örüntüleri ortaya çıkaran ve kadınların şiddet karşısındaki tutumlarını analiz ederek onların acil, öncelikli taleplerini belirginleştiren raporun ana çerçevesi cinsiyet temelli şiddet ve niteliksel verilere dayanıyor.

BİR YILDA 996 KADIN DERNEĞE BAŞVURDU

1 Ocak-31 Aralık 2021 tarihleri arasında; 962 kadın, 13 lise öğrencisi genç kız, 14 kız çocuğu ve 7 erkek çocuğu olmak üzere toplam 996 kişi ile görüştüklerini belirten Esenyalı Kadın Dayanışma Derneği, şiddetin yanı sıra ekonomik destek ve yardım talebiyle de derneklerine başvurular olduğunu aktarıyor. Başvuran 191 kadın ve çocuğun 164 erkek tarafından şiddete maruz bırakıldığını belirtiyorlar.

ŞİDDETİN KARAKTERİ: ÇOKLU, SÜREĞEN, NESİLDEN NESLE

Kadınların en çok güvende olmadığı yerler ise evleri. Derneğe yapılan başvurulara göre kadına yönelik şiddet faillerinin çoğunluğu kadınların tanıdıkları; kadına ve çocuğa şiddet uygulayan 164 erkeğin 115’i ise kadınların eşi. Kadınlar evlilikleri boyunca şiddetin tekrarladığını da ifade ediyorlar. Raporda belirtilen 164 şiddet vakasından sadece bir tanesi anlık ve tekil bir vaka.

Sevgili veya nişanlıyken başlayan psikolojik şiddetin nikâh sonrası ekonomik şiddete dönüşmesi, gerilim tırmandıkça fiziksel ve cinsel şiddet boyutuna geçmesi, bu çok yönlü şiddetin süreklilik kazanması ve varsa çocuklara doğru genişlemesi şeklinde kalıplaşmış bir örüntü olduğu belirtiliyor. Şiddetle yetişen erkek çocuklarının bu mirası aynı çok yönlülükle devraldığı; kadınların ve kız çocuklarının oğul ve ağabey konumundaki erkeklerden tıpkı baba-eş konumundakine benzer nitelikte şiddete maruz kalmalarının her gün daha sık karşılaşılan bir durum olduğu ifade ediliyor.

PARASIZ BIRAKILMA HALİ

Esenyalı Kadın Dayanışma Derneğine başvuran kadınların şiddet hikayeleri ekonomik şiddeti de içinde barındırıyor. Kimi zaman “çalışmaya zorlama” kimi zaman "çalışmasına izin vermeme” şeklinde gerçekleşen şiddetin, eğer kadın çalışıyorsa “banka-maaş kartına el koyma” gibi ekonomik şiddetle sürdüğünün altı çiziliyor. Pandemi etkisiyle de Kısa Çalışma Ödeneği, ücretsiz izin ya da işten çıkarma gibi çeşitli biçimlerde geliri azalan hanelerde geçim ve bakım maliyetini karşılamak güçleştikçe işgücü dışında bırakılan kadınların ailenin toplam bakım yükünü para olmadan gerçekleştirmesinin de zorlaştığı ifade ediliyor.

Esenyalı Kadın Dayanışma Derneği, içinde bulunduğu durumu, “Bu kuşatma, cinsiyet temelli olmayan ihlalleri de cinsiyetçileştirerek kadınları kendi içerisinde hapsediyor. Yoksullaşma derinleşir, işsizlik artarken cinsiyet temelli şiddeti de içererek ilerliyor” diye değerlendiriyor.

TERK EDEREK, SOKAĞA ATARAK YOKSULLUĞA DÜŞÜRME, ÇOK EŞLİLİK DAYATMASI…

Derneğe, hala evli olduğu eşinden ya da boşandığı erkekten şiddet gördüğünü belirterek dahil olan 125 kadından 20’sinin “eşim beni terk etti” ve/ya “eşim beni sokağa attı” dediği aktarılan vaka örnekleri, neredeyse her 6 kadından 1’ine tekabül ediyor. Hali hazırda evlilik süresince işgücünden çekilmiş kadının bir geliri olmadan tek kalınca önündeki yeni imkânsız görevin, iş gücüne girebilmek olduğu belirtiliyor. Uzunca bir süre iş gücünde olmayıp dahil olmanın önündeki en büyük engelin çocuk bakımı yükü olduğu ifade ediliyor. Kadınların ise bu durumla nasıl baş etmeye çalıştığı şöyle sıralanıyor: “Aileye geri dönmek, devlete başvurup sosyal yardımlara bağımlı hale gelerek hayatta kalmak şeklinde özetlenebilecek minimal bir yaşam sürmek ya da ‘iş bulup ev tutana kadar’ çocuklarının bakım yükünü aileden birine, mümkünse babaya ya da sosyal hizmetlere bağlı yurtlara devretmek.”

Bir başka davranış kalıbı ise erkeklerin tek taraflı olarak çok eşlilik dayatması: kadınların ifadesiyle “başka bir kadınla imam nikâhı kıyması” ya da “kuma getirmek istemesi.” Esenyalı Kadın Dayanışma Derneği bu durumu şöyle değerlendiriyor: “Bu davranış, bir süredir siyaset alanında baş gösteren, nafaka hakkının gasp edilmesi ya da boşanmalarda arabuluculuk getirilmesi gibi kadınların medeni haklarına yönelik ihlalleri meşrulaştırıcı girişimlerle de oldukça ilintili. Üst siyasette bu girişimler sürerken görüyoruz ki toplumsal tabanda medeni hakların altı fiilen oyuluyor.”

Ekonomik haklarından yoksun bırakılan ve şiddetle tehdit edilen kadınların bazen bu çok eşlilik dayatmasını katlanabildiği son raddeye kadar kabul etmek zorunda bırakıldıkları, başvuran kadınların çoğu boşanmayı düşünse bile boşanmayı düşünmek ile bunu hayata geçirebilmenin aynı şeyler olmadığı hatırlatılıyor.

BOŞANMAK DA ZOR, BOŞANMAKLA DA BİTMİYOR

Rapora göre boşanmak da büyük sorun kadınlar için. Özellikle şiddet yüzünden boşanmayı düşünen kadınların hepsi can güvenliğinden endişe ediyor. Bunu barınma ve gelir güvencesizliği takip ediyor. Bunları aşmak üzere adımlar atılmaya başlandığında ise caydırıcı tüm tehlikelerle tek tek yüzleşmek zorunda bırakılıyorlar. Raporda, görüşülen kadınların yüzde 17’si durumunu “Boşanamam çünkü...” diye ifade ederken, “Boşanmak istiyorum ama...” diyenlerin oranı yüzde 31, “Boşanıyorum/Boşanacağım ve …” diyenlerin oranı da yüzde 52 oluyor.

SÖZLEŞMENİN FESHİNDEN SONRA ŞİDDET KUŞATMASI ARTTI

Şiddetin ayrılma ya da boşanmayla tam olarak bitmediğini de vurgulayan rapor, “Kuşatma boyutuna varmış şiddetin süreğenliğini ortadan kaldırmaya muktedir tek güç devlet” diyerek resmi kurumların bu kuşatmanın bir parçası haline geldiğini belirtiyor: “Dernek olarak özellikle İstanbul Sözleşmesi’nin feshinden sonra bu durumun pekiştiğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Devletin korumazlığında pek çok kadın için sığınma evleri acil hayatta kalma merkezi, anlık nefes alma durağı olarak geçici işlev görüyor.”

Kadınların şiddetten kurtulabilmesi için ortaya çıkan tüm acil ihtiyaçlarda (can güvenliği, iş ve istihdam güvencesi, barınma, ücretsiz ve nitelikli çocuk bakımı, hızlı ve etkin yargı süreçleri, yerinde ve yerel sosyal hizmet) devletin rolüne dikkat çekiliyor: “Gözlemlediğimiz tüm vakalarda devletin bu rolü ya hiç yerine getirmediğini ya da kadınları yarı yolda bıraktığını görüyoruz. Çoğu durumda kadın, birey olarak erkeğe bağımlılıktan çıkıp erkek egemen bir devlet sistemine bağımlı hale geliyor. Bu durumda kolluk kuvvetleri, yargı mekanizmaları ve sosyal politika uygulayıcıları da şiddet kuşatmasındaki yerini alıyor.”

Devletin kadınları şiddetle nasıl baş başa bıraktığına dair lise öğrencisi Busenaz’ın yaşadıkları ayna tutuyor: Sigara içtiğini öğrenen babası Busenaz’ın boğazına silah dayayarak onu ölümle tehdit ediyor. Bunun üzerine korkup evden kaçan Busenaz’ı ertesi gün polis buluyor ve silahı bulunan baba hakkında hiçbir işlem yapmadan ailesine geri teslim ediyor.

MÜLTECİ KADINLAR "KOLAY HEDEF" GÖRÜLÜYOR

Göçmen kadınların, göçmen oldukları için “kolay hedef” görüldüklerini; bu yüzden mahalleli erkekler tarafından sürekli tacize maruz bırakıldıklarına dikkat çeken Esenyalı Kadın Dayanışma Derneği, Faraz’ın hikayesi ile durumu özetliyor: “Faraz savaştan kaçan bir mülteci kadın, 5 çocuğu var. Dernek üyesi kadınlar, bir kadının sokak ortasında bir adama bağırdığını gördüler. Faraz’la iletişim kurduğumuzda komşusu olduğunu söyleyen adamın ısrarla cinsel birliktelik teklif ettiğini, daha önce de taciz ettiği için Faraz’ın bağırmaya başladığını öğrendik. Faraz, mahalleli erkekler tarafından daha önce de taciz edilmiş.”

ŞİDDETİN SONUÇLARI: PSİKOLOJİK, BİLİŞSEL VE SOSYAL

Şiddetin en ağır hissedilen sonucunun psikolojik olduğuna dikkat çeken rapor, utanma, suçluluk, değersizlik gibi hisler, depresyon, kaygı bozukluğu, sosyal fobi, travma sonrası stres bozukluğu gibi ruhsal rahatsızlıkların kadın ve kız çocuklarında bıraktığı genel hasarlar olduğunu belirtiyor. Tüm bu psikolojik bozuklukların etkilerinin ömür boyu süren davranışlara dönüşebildiği aktarılıyor.

Erkeklerin uyguladığı şiddetin çocuklarında, özellikle de kız çocuklarında yarattığı psikolojik sorunların çözümü için gereken emek ise yine anne konumundaki kadınlar tarafından yüklenildiği ifade ediliyor. Raporda yer alan bilgilere göre derneğe, gelen pek çok kadın, kızının "başına gelen olaylardan ötürü" psikolojik destek talep ediyor.

BU TABLO NASIL DEĞİŞECEK?

 “Ne yapılmalı?” sorusuna da yanıt arıyor rapor. Kadınların hayata tutunmak için ellerinden gelen her şeyi yaptıklarına dikkat çekilirken bu kuşatmanın bireysel hayatta kalma mücadeleleriyle çözülemeyeceğinin de altı çiziliyor. Kadınların ve çocukların maruz bırakıldıkları şiddetin karakterinin doğru tespit edilmesinin, şiddetle mücadelede sonuç alıcı adımlar atabilmek için hayati önemde olduğunu ifade eden Esenyalı Kadın Dayanışma Derneği, şiddetin bireyler arası tekil bir sorun olmadığına dikkat çekiyor. Merkezden yerele bütün bir devlet aygıtının mevcut tutumunu değiştirmesi ve kadına yönelik şiddetle mücadelede acil bir eylem planı oluşturması gerektiği ifade edilirken talepler şöyle sıralanıyor:

  • Kadınları yanlış bilgilendirerek, şikâyetlerini kabul etmeyerek, şiddet uygulayan erkekler hakkında işlem yapmayarak görevini suistimal eden ve 6284 Sayılı Kanun'u ihlal eden kolluk güçleri hakkında işlem yapılmalı ve bu tutum derhal engellenmeli.
  • Kadınların acil şiddet ve ölüm tehdidi altında olduğu durumlarda hayati önem taşıyan sığınma evlerinin sayısı derhal artırılmalı.
  • Bakanlıklardan belediyelere ve muhtarlara doğru genişleyen bir koordinasyonla, şiddet gören kadınların acil olarak ihtiyaç duyduğu ekonomik ve temel ihtiyaçları yerinde ve yerelden karşılayacak mahalle düzeyinde birimler kurulmalı, gerekirse kadına yönelik şiddetin yerinde tespiti için ev taramaları yapılmalı, sosyal hizmet birimleri kadınlar üzerinde erkek egemen denetim merciileri olmaktan çıkarılmalı.
  • Başta aktif şiddet gören kadınlar olmak üzere, tüm kadınlar için iş ve istihdam güvencesi sağlanmalı, kadınlar sadakaya ya da yardıma muhtaç bir nüfus olmaktan çıkarılmalı.
  • Şiddet gören kadınların en acil sorunlarından biri olan konut ve barınma sorunu ücretsiz barınma hakkı olarak değerlendirilip derhal çözülmeli.
  • Nafaka hakkının devralınmak suretiyle erkeklere ayrıcalık tanınması ya da boşanmalarda 'barıştırma' kurumu olarak işlev görecek olan arabuluculuk gibi kadınların medeni haklarının altını oyan tüm girişimlere derhal son verilmeli, kadınlara tek taraflı çok eşlilik dayatarak suç işleyen erkekler hakkında hukuki işlem yapılmalı.
  • Kadınların istihdama ve sosyal yaşama özgür ve eşit katılabilmesini sağlayacak yaygınlıkta, başta işyerlerinde ve mahallelerde 7/24 işleyen kreşler, özel çocuk bakım merkezleri kurulmalı.
  • Şiddete ve/ya istismara maruz bırakılan kadınlar, özellikle de intihara sürüklenen genç kadınlar için ücretsiz ve kolay erişilebilir psikolojik destek merkezleri, öğrenme güçlüğü gibi bilişsel sorunlar yaşayan çocuklar için rehabilitasyon merkezleri kurulmalı.
  • Ortaöğrenim gençliği arasında, flört şiddeti ve siber şiddet hakkında rehberlik eğitimleri verilmeli, cinsiyet gözetmeksizin tüm gençlerde cinsiyetçi şiddetle mücadele bilincini geliştirecek programlar ve yayınlar oluşturulmalı. (EKMEKVEGÜL)
ÖNCEKİ HABER

İstanbul'un birçok noktasına "Değiştireceğiz" pankartı asıldı

SONRAKİ HABER

Eğitim emekçileri eylemde: Öğretmenlik Meslek Kanunu tasarısı geri çekilsin

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa